• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/vehbiaksit
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=5321561576
  • https://www.twitter.com/vehbiaksit
  • https://www.instagram.com/vehbiaksit
  • https://www.youtube.com/channel/UC5S_skAvSgjSjx7-XW1KjAw
VEHBİ AKŞİT

Vehbi Akşit Çekmeköy Müftüsü

Kategoriler
Site Haritası
ŞİFÂ-İ ŞERİF DERSLERİ




Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.262832.3921
Euro34.778034.9173
Aile Hayatı

Fransızca Site

İngilizce Öğreniyorum
Kaleiçi Camii sanal tur
Adım Adım Hac
İbrahim Halveti
ibrahim halveti
Vav ve Elif
Vehbi Akşit
info@vehbiaksit.net
Allah Demek Bu Kadar Zor Mu?
23/11/2017

 ALLAH DEMEK BU KADAR ZOR MU?

 

Vehbi AKŞİT

MALATYA – Pütürge Müftüsü

5-6 Temmuz 1997 Akit Gazetesi 

İnsanlık tarihi incelendiğinde görülecektir ki, ilkel devirlerden beri, her dönemde yaşayan insanlarda Allah fikri ve tapınma düşüncesi var olagelmiştir. İnsan ilk dönemlerden itibaren evreni yöneten üstün bir kudrete inanmış ve ona tapınmıştır.

Allah, evreni yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen en yüce varlıktır. İslam bilginlerinin çoğuna göre Arapça bir isim olana Allah kelimesi her hangi bir kökten türememiştir. Gerçek ma’budun (kendisine ibadet edilen zâtın) özel ismidir. Özel isimler diğer dillere tercüme edilemediği gibi, bilginler ister Arapça olsun, isted diğer her hangi bir dilden olsun “Allah” isminin yerini tutamayacağı konusunda fikir birliği içindedirler. Ancak Kur’an’da Allah lâfzının işâret ettiği zât için ilâh, Mevlâ, Rab gibi isimlerin kullanıldığı göz önünde bulundurulursa, Farsça’daki “Hüdâ ve Yezdan”, Türkçe’deki “Tanrı ve Çalap” gibi isimlerin, “Allah isminin yerine geçmese de” İlah, Mevlâ ve Rab gibi ayet ve hadislerde geçen, Allah’ın diğer isimlerin yerine kullanabileceğini söylemek mümkündür.[1]

Kimi insanlar, Allah kelimesi gibi güzel ve özel isimler bulunurken, “Tanrı” kelimesini özellikle kullanmaya özen göstermektedirler. Allah kelimesine karşı duyulan bu düşmanlığı anlamak mümkün olmasa gerektir.

Bu milleti 18 yıl “Tanrı Uludur” ile başlayan sözde ezan dinlettirdiler. Allah demenin yasak olduğu bu ezan yerini “Allahü Ekber” e bırakında millet olarak bayram yaptık. “Allah korusun” yerine “Tanrı korusun” dendi. “Allah’a ısmarladık” sözünü “Tanrıya ısmarladık” şeklinde söyleyemeyenler “Hoşça kal” demekte ısrar ettiler.

Allah demek varken, tanrı kelimesini kullanmak benim kulaklarımı tırmalıyor. Çok rahatsız oluyorum. Bunu kullananların bilerek ve isteyerek, kasıtlı olarak Allah kelimesin kullanmadığını düşünüyorum.

Allah ve Tanrı kelimelerin nasıl kasıtlı olarak karşımıza Tanrı olarak çıktığını, başımdan geçen üç olayı anlatarak aktarmak istiyorum:

TANRIMIZA HAMDOLSUN

Askerlik yapanlar çok iyi bilirler. Her yemekten önce o günün nöbetçisi “Tanrımıza hamdolsun. Milletimiz var olsun. Tanrımıza şükürler olsun.” diye askerlere dua ettirirler. Zaman zaman Allah kelimesi yerine Tanrı kelimesinin kullanılması tartışmalara neden olur. İşte bunu önlemek için, duvarda veya tavana asılı olarak büyük harflerle dua yazılı olarak durmaktadır. Sakın ola ki, asker yanılmasın, şaşırmasın.

Askerde acemilik döneminde, yanaşık düzen ve muharebe eğitimi pratik olarak yaptırırlar. Benim yaşadığım olay da, Konya Personel Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı 221. Dönem asteğmen kursunda iken başıma geldi. Muharebe eğitimi verilirken, zafer süngünün ucundadır prensibi gereği, inanan-inanmayan, namaz kılan-kılmayan, oruç tutan-tutmayan, bütün herkes karşımızda düşman askeri var düşüncesiyle “Hücum” emri verilince “Allah Allah” diyerek yerlerinden kalkarak hücuma geçtiler. Hiç kimse “Tanrı Tanrı” diye hücuma geçmedi. Ancak öğle yemeği için ara verilince, yemekhaneye geldik. O siperden “Allah Allah” diyerek hücuma geçenler bu sefer “Tanrımıza hamdolsun. Milletimiz var olsun. Tanrımıza şükürler olsun.” Diyerek dua ettik.

“Allah’ımıza hamdolsun demek bu kadar zor mu?

TANRIDAN RAHMET

Pütürge İlçesine bağlı Uzuntaş Köyü Şalıyan mezrasında yaşayan bir vatandaşımızın oğlu Mehmet HATUN’un Kuzey Irak’taki son operasyonda şehid olması münasebetiyle İlçe Müftüsü olarak cenazesine katıldım. Öğle namazından önce, Uzuntaş Köyü Camisinde cemaate, şehitliğin öneminden, peygamberlerden sonra şehitlerin rütbesinin geldiğini, şehidin şefaat hakkı bulunduğunu duygu yüklü kelimelerle, göz yaşlarımı saklamaya çalışarak, anlatmaya çalıştım. İlk defa Türk bayrağına sarılmış bir şehit tabunu çok yakından görmüştüm. Televizyonlarda şehit cenazelerini gözlerimiz göre göre alışır olmuştuk. Ancak bir şehidin cenazesinde bulunmak gerçekten yürek yakıcı, iliklerinize kadar hissediyorsunuz... Cenaze namazını kıldırmak için hazırlık yapıyordum. Safların düzenli olmasını temin etmeye çalışıyordum. Bu arada cemaatten biri “Müftü Bey” Bu şehidin arkadaşı gelmiş, Kuzey Irak’ta beraberlermiş. Müsaade ederseniz cenaze namazını kıldırmak istiyor” dediği zaman daha fazla duygulandım. Ben de “Elbette, silah arkadaşı namaz kıldırmaya bizden daha fazla hak sahibidir” diyerek, sarık ve cübbemi çıkarıp verdim.

Cenaze namazından sonra bir rütbeli subay, “Şehitlik rütbelerin en büyüğüdür. Vatan, millet savunması herkesin en aslî görevlerinden biridir. Bu mücadelede şehit de olmak vardır, gazi de...” dedikten sonra bitirme cümlelerini, göz yaşları kurumuş, pınarlarında yaş kalmamış, dilinde Allah adını düşürmeyen o toplulukta şehit için “Allah’tan rahmet” dileklerinde bulunacağı düşünülürken “Tanrıdan rahmet” demez mi? O anda başımdan kaynar suların aktığını hissettim. Şehidimize “Allah’tan rahmet” sözü bile çok görüldü.

Şehidimize Allah’tan rahmet dilemek bu kadar zor mu?

TANRI BUYRUĞU

Kız istemeye gidenler, söz dönüp dolaşıp o malum söze gelince “Allah’ın emri, Peygamber Efendimiz’in kavliyle” diyerek oğullarına kız isterler. Bu geleneği, bu güzel adeti şimdiye kadar “Tanrının emriyle” diyerek bozan kimseyi ben duymadım. İnşallah duymam da...

İnönü Üniversitesi 4. Olağan Genel Kurul toplantısında, Pütürge İlçesinde bir Meslek Yüksek Okulu açılmasına vesile olmamız dolayısıyla, onur üyesi belgesi almak için davet edildim. İnönü Üniversitesi Rektörü ve İnönü Üniversitesi Vakfı Başkanı olan Prof.Dr. Ömer ŞARLAK, toplantıda yaptığı konuşmada, vakıfların öneminden bahsederek şunları söyledi:

“... Vakıflar bir maddî değerin belli bir amaca tahsisini öngören  hizmet üretim yöntemidir. Kökeni çok tanrılı çağlara kadar uzanmaktadır... İslam dünyasında ilk vakıf Hz. Muhammet tarafından kurulmuştur. Müslümanların mallarını tanrı buyruğunauygun olarak kullanmaları Kur’an-ı Kerim’in ayetleri içinde mevcuttur.[2]

Evet, tanrı buyruğu kelimesi, o kadar yanlış bir şekilde kullanılmıştı ki, bir onur üyesi, belge töreni bittikten sonra yanıma geldi. Niçin Allah buyruğu, Allah emri değil de Tanrı Buyruğu deniyor diye sitemkar bir edayla bana soru sordu.

Gerçekten, kaynağı Kur’an ve hadise dayanan vakıf müessesinden bahsederken Allah’ın adını anmamak hiç de yerinde bir davranış olmadı. Vakfın özünde, Allah’a iman fikri yatmaktadır. Yoksa insan niçin ve ne karşılığında dünyalık malını hiçbir karşılık beklemeden versin...

VAKIF:Bir malın menfaatini insanlara tahsis edip çıplak mülkiyetini Allah’ın mülkü hükmünde kabul etmek ve böylece temlik ve temellüğü ebediyyen engellemek ve yasaklamak” şeklinde tanımlanır.”[3]

Allah’ın mülkü kabul etmek manaları dururken, hatta ne alakası varsa çok tanrılı dinlere dayandırmanın ve Allah’ın emri gibi açık ve sarih bir lafız varken Tanrı Buyruğu demek biraz zorlama olmuyor mu acaba?

Tanrı buyruğu demek yerine Allah’ın emri demek bu kadar zor mu?

Tanrıya değil, Allah’a emanet olunuz....

 

NOT: Bu yazı Akit Gazetesi'nin 5-6 Temmuz 1997 tarhlerinde "Allah Demek Bu Kadar Zor Mu? başlıklı olarak iki günde yayınlanmıştır.  

23 Kasım 2017 tarihinde yemek duasının İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman SOYLU'nun genelgesiyle "Allahımıza Hamdolsun" şeklinde değitirilmesinden dolayı çok mutlu oldum. Bu yazının yayınlanmasından 20 yıl sonra bu müjdeli haberi almaktan dolayı ALLAHIMIZA HAMDOLSUN.



[1] Ahmet Saim Kılavuz, İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, “Allah maddesi”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997, c.1, s.115.

[2] İnönü Üniversitesi Haber Bülteni, 1 Haziran 1997, Sayı:22, s.4.

[3] Ali Bardakçı, a.g.e., “Vakıf maddesi.”, c.4, s. 432.


Yorumlar - Yorum Yaz


2610 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BAŞMAKÇI’DAKİ ORUÇSUZLAR KAHVESİNE SELAM OLSUN - 30/05/2018
BAŞMAKÇI’DAKİ ORUÇSUZLAR KAHVESİNE SELAM OLSUN
İftar'dan önce ne alırsınız? - 13/06/2017
İftar'dan önce ne alırsınız?
İslamofobi ve Hoşgörü - 24/05/2017
İslamofobi ve Hoşgörü
2017 Kutlu Doğum Haftası Açılış Konuşması - 24/04/2017
2017 Kutlu Doğum Haftası Açılış Konuşması
Kutlu Doğum Haftası Açılış Konuşması - 18/04/2016
Kutlu Doğum Haftası Açılışı Konuşması
"Hadislerle İslam" digital ortamda - 06/01/2016
"Hadislerle İslam" digital ortamda
Camideki Çanlar Kimin İçin Çalıyor - 13/10/2015
Camiler Haftası ve Camilerdeki Çanlar
Camiler Haftası ve Camilerdeki Çanlar - 13/10/2015
Camiler Haftası ve Camilerdeki Çanlar
Şevval Ayında 6 gün Oruç - 28/07/2015
Şevval Ayında 6 gün Oruç
 Devamı
30 Cüz ve Mesajlar
Ses Gazetesi Yazılarım
Hadislerle İslam
Günlük Program
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam294
Toplam Ziyaret3602392

Uymazsan Trafige

Dini Bilgiler
Google Translate
Her Güne Bir Ayet ve Hadis

Siyer Araştırmaları Merkezi



İslam Ansiklopedisi
Hava Durumu
Diyanet Namaz Sitesi
Diyanet PDF
Kuran Elif Bası