• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/vehbiaksit
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=5321561576
  • https://www.twitter.com/vehbiaksit
  • https://www.instagram.com/vehbiaksit
  • https://www.youtube.com/channel/UC5S_skAvSgjSjx7-XW1KjAw
VEHBİ AKŞİT

Vehbi Akşit Çekmeköy Müftüsü

Kategoriler
Site Haritası
ŞİFÂ-İ ŞERİF DERSLERİ




Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Aile Hayatı

Fransızca Site

İngilizce Öğreniyorum
Kaleiçi Camii sanal tur
Adım Adım Hac
İbrahim Halveti
ibrahim halveti
Vav ve Elif

Diyanet Hac İlmihali

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ

I. HACCIN DİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ. 6

II. HAC KELİMESİNİN ANLAMI. 7

III. HACCIN FARZ OLUŞU.. 7

1. Hac Ömürde Bir Defa Farzdır. 8

2. Hac, Farz-ı Ayındır. 9

3. Haccın, İmkân Elde Edildiği Yıl Yapılması Farzdır. 9

IV. HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI. 10

1. Müslüman Olmak.. 10

2. Akıllı  olmak.. 10

3.  Buluğa Ermiş Olmak.. 10

4. Özgür Olmak. 11

5. Ekonomik Yönden İmkânı Olmak.. 11

6. Sağlıklı Olmak.. 12

7. Yol Güvenliği Bulunması 13

8. Haccın farz olduğunu bilmek.. 13

9. Haccın Eda Edildiği Vakte Yetişmek.. 14

10. Kadınların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması. 14

11. Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süresini doldurmuş olmaları. 15

V. HACCIN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI. 16

1. İhrama girmek.. 16

2. Haccı belirlenen zaman içinde yapmak.. 16

3. Hac menâsikini belirlenen mekanlarda yapmak. 17

VI. HÜKMÜ İTİBARİYLE HACCIN ÇEŞİTLERİ. 17

1. Farz Hac. 17

2. Vacip Hac. 17

3. Nafile Hac. 17

VII. EDASI İTİBARİYLE HACCIN ÇEŞİTLERİ. 17

1. İfrad Haccı 17

2. Temettu Haccı 18

3. Kıran Haccı 18

4. Temettu ve Kıran Haccı Yapmanın Şartları 18

a) Hacceden kimse âfâkî olmalıdır. 18

b) Umre ve haccın her ikisi aynı yılın hac aylarında yapılmalıdır. 18

c) Hac aylarında yapılan umreden sonra memleketine dönülmemelidir. 18

d) En Fazîletli Hac. 18

 

BİRİNCİ BÖLÜM

I. HACCIN FARZLARI, VACİPLERİ VE SÜNNETLERİ. 20

1. Farz, Şart, Rükün, Vacip Ve Sünnet Terimlerinin Anlamı 20

2. Haccın Farzları (Şartları Ve  Rükünleri) 21

a) Haccın müstakil farzları (şartları ve rükünleri) 21

b) Hac menâsikinin farzları (şartları ve rükünleri) 21

3.  HACCIN  VACİPLERİ. 23

a) Haccın Müstakil Vacipleri 23

b) Hac Menâsikinin Kendi İçindeki Vacipleri 23

4. HACCIN SÜNNETLERİ. 24

a) Müstakil Sünnetler. 24

b) Hac Menâsikinin Kendi İçindeki Sünnetler. 25

II. İ H R A M... 26

1. İHRAMIN FARZLARI. 26

a) Niyet 26

b) Hacda Niyet Değiştirmek. 26

c)Telbiye. 27

2. İHRAMIN VACİPLERİ. 28

a) Mîkât Sınırlarını İhramlı Olarak Geçmek. 28

b) İhram Yasaklarına Uymak. 30

3. İHRAMIN SÜNNETLERİ. 30

III. TAVAF.. 32

1. TAVAFIN ÇEŞİTLERİ. 32

a) Kudüm Tavafı 32

b)Ziyaret Tavafı 33

c) Veda Tavafı 34

d)Umre Tavafı 35

e) Nezir Tavafı 35

f) Nafile Tavaf 35

g)Tahiyyetü'l-Mescid Tavafı 36

2. TAVAFIN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI. 36

a) Niyet 36

b) Tavafı Belirlenen Vakitte Yapmak. 36

c) Tavafı Kâbe’nin çevresinde ve Mescid-i Haram’ın içinde yapmak. 37

d) Tavafın en az dört şavtını yapmak. 37

2. TAVAFIN VACİPLERİ. 37

a) Tavafı abdestli yapmak. 37

b) Vücutta, Elbisede ve Metafta Necaset  Bulunmaması. 38

c) Tavafı Avret Mahalli Örtülü Olarak Yapmak. 38

d) Teyamün. 39

e) Tavafa Hacer-İ Esved'in Yanından Veya Hizasından Başlamak. 39

f) Tavafı Yürüyerek Yapmak. 39

g) Tavafı Hatim’in Dışından Yapmak. 39

ı) Tavaf Namazı Kılmak. 40

3. TAVAFIN SÜNNETLERİ 40

a) Tavafa başlarken Hacer-i Esved veya hizasına "Rükn-i Yemânî" tarafından gelmek ve Hacer-i Esved'in yanında veya hizasında tavafa başlamak. 40

b) Tavafın başlangıcında ve her şavtın sonunda Hacer-i Evsedi istilam etmek. 40

c) Remel yapmak. 41

d) Iztıba yapmak. 41

e) Tavafı mümkün Oldukça Kâbe’nin Yakınında Yapmak. 42

f) Müvâlât. 42

g)  Duâ etmek. 42

h) Huşu Tavaf Yapmak. 42

i) Tavaftan Sonra Zemzem İçmek. 43

IV. SA'Y.. 44

1. SA'YİN FARZLARI (ŞARTLARI VE RÜKÜNLERİ) 44

a) Umre sa'yini, ihramlı olarak umre tavafından sonra yapmak. 45

b) Hac Sa'yini, ihrama girdikten sonra geçerli bir tavafın peşinden yapmak. 45

c) Hac sa'yini, hac ayları içinde yapmak. 45

d) Geçerli bir tavaftan sonra yapmak. 45

e) Sa’yi Safa ve Merve tepeleri arasında yapmak. 45

f) Sa'ye Safâ tepesinden başlayıp Merve tepesinde bitirmek. 45

g) Sa'yin en az dört şavtını yapmak. 46

2. SA'YİN VACİPLERİ. 46

a) Gücü yeten kimsenin sa'yi yürüyerek yapması. 46

b) Sa'yi yedi şavta tamamlamak. 46

c) Umrenin sa'yini ihramlı olarak yapmak. 46

3. SA’YİN SÜNNETLERİ. 46

4. SA’YİN YAPILIŞI. 47

V. ARAFAT VAKFESİ. 48

1. Arafat Vakfesinin Rüknü.. 48

2. Arafat Vakfesinin Geçerli Olmasının Şartları 49

3. Arafat Vakfesinin Vacibi 49

4. Vakfenin Yapılacağı Yer. 49

5. Vakfenin Yapılacağı Zaman.. 50

6. Arafat Vakfesinin Sünnetleri 50

VI. MÜZDELİFE VAKFESİ. 51

1. Müzdelife Vakfesinin Rüknü.. 52

2. Müzdelife Vakfesinin Geçerli Olmasının Şartları 52

a) Hac İçin İhramlı Olmak. 52

b) Arafat Vakfesini Yapmış Olmak. 52

c) Vakfeyi Müzdelife Sınırları İçinde Yapmak. 52

d) Vakfeyi Belirli Zaman İçinde Yapmak. 52

3. Müzdelife Vakfesinin Vacipleri 53

4. Müzdelife Vakfesinin Sünnetleri 53

VII. MİNA'DA YAPILAN GÖREVLER.. 53

1. Remy-i Cimar. 54

a) Remy-i Cimar'ın  Vakti Ve Hükmü. 54

b. Şeytan Taşlamanın Geçerli Olmasının Şartları 57

c) Şeytan Taşlamanın Sünnetleri 57

d) Şeytan Taşlamanın Mekruhları 58

2.  H edy.. 58

a) Tanımı 58

b) Hedy Kurbanı İle Yükümlü Olanlar. 58

c) Hedyin Çeşitleri 59

1. Vacip Olan Hedy. 59

b) Nafile Hedy. 60

d) Hedyin Kesim Yeri Ve Zamanı 60

e) Hedy Kurbanlarının Etleri 61

f) Kurban Yerine Oruç. 61

3.  Saçları Tıraş Etmek Veya Kısaltmak.. 62

a) Zamanı Ve Yeri 62

b) Tıraş Edilecek Veya Kısaltılacak Saçın Miktarı 63

c) Tıraş İle Diğer Menâsik Arasında Tertip. 63

d) İhramdan Çıkma (Tahallül) 64

 

İKİNCİ BÖLÜM

İHSAR VE FEVAT

I. İHSAR.. 66

1. Anlamı 66

2. İhsarın Sonuçları 66

3. İhrama Girerken Şart Koşmak.. 67

II. FEVÂT.. 68

1. Tanımı 68

2. Fevatın Sonuçları 68

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BEDEL HACCI

I. MANASI. 70

II. BEDEL HACCIN DELİLLERİ. 70

III. BEDEL GÖNDERMEYİ CAİZ KILAN ŞARTLAR.. 71

IV. BEDEL İÇİN VASİYETTE BULUNMANIN HÜKMÜ.. 72

V. VEKALET YOLU İLE HAC YAPMANIN ŞARTLARI. 73

VI. NAFİLE HACDA VEKALET ŞARTLARI. 76

 

 

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

HAC VE UMREDE

KURALLARA AYKIRI DAVRANIŞLAR VE CEZALARI

I. HAC VE UMRENİN VACİPLERİNİ TERK ETMENİN CEZALARI. 77

1. Mikat Mahalli İle İlgili Cezalar. 77

2.Tavafla İlgili  Yasaklar ve Cezaları 78

3. Sa’y İle İlgili Cezalar. 80

4. Arafat Vakfesiyle İlgili Cezalar. 80

5. Müzdelife Vakfesiyle İlgili Cezalar. 80

6. Şeytan Taşlama (Rem-yi Cimar) İle İlgili Cezalar. 80

7. Saçları Tıraş Etmek Veya Kısaltmak İle İlgili Cezalar. 81

8. Şeytan Taşlama, Kurban Kesme Ve Tıraş Olma Arasındaki Tertibe Uymama İle İlgili Cezalar  81

9. Hac Ve Umreyle İlgili Şükür Ve Ceza Kurbanları 82

II. İHRAM YASAKLARI VE BU YASAKLARA UYMAMANIN CEZALARI. 82

1. Giyim Yasakları Ve İlgili Cezalar. 82

2. Güzel Koku Ve Yağ Sürünme Yasakları Ve İlgili Cezalar. 83

3. Saç Ve Tüyleri Giderme Yasağı Ve İlgili Cezalar. 84

5.Cinsel İlişki Yasağı Ve İlgili Cezalar. 84

6. Avlanma Yasağı Ve İlgili Cezalar. 85

7. Harem Bölgesi Bitkileri İle İlgili Yasaklar Ve Cezaları 86

8. İhramlının  Evlenmesi 86

9. Cezalarda Muhayyerlik.. 87

11. Cezalarırn Ödenme Zamanı Ve Yeri 88

12. İhramlıya Mübah Olan Şeyler. 88

 

BEŞİNCİ BÖLÜM

HACCIN YAPILIŞI

I. HZ. PEYGAMBERİN HACCI. 90

II. HACCA HAZIRLIK.. 91

III. TEMETTU HACCI. 91

1. İhrama Girme. 91

2.  Tavaf. 92

3. Sa’y Yapmak.. 93

4. Hac İçin İhrama Girmek.. 93

5. Arafat Vakfesi 93

6. Müzdelife Vakfesi 94

7. Akabe Cemresine Taş Atmak.. 94

8. Şükür Kurbanı Kesme. 94

9. Tıraş Olma.. 94

10. Ziyaret Tavafı 94

11. Cemrelere Taş Atma.. 95

12. Veda Tavaf. 95

IV. KIRAN HACCI. 95

V. İFRAD HACCI. 96

VI. İFRAD, TEMETTU VE KIRAN HACCI ARASINDAKİ FARKLAR.. 96

VII. HACDA KADINLAR.. 97

 

 

 

ALTINCI BÖLÜM

UMRE

I. UMRENİN HÜKMÜ.. 98

II. UMRENİN  SÜNNET (VACİP VEYA FARZ) OLMASININ ŞARTLARI. 99

III. UMRENİN ZAMANI. 100

IV. UMRENİN FARZLARI (ŞARTI VE RÜKNÜ) 100

V. UMRENİN VACİPLERİ. 100

VI. UMRENİN SÜNNETLERİ. 101

VII. UMRENİN YAPILIŞI. 101

YEDİNCİ BÖLÜM

MEDİNE-İ MÜNEVVERE'Yİ VE HZ. PEYGAMBER'İN

KABRİNİ ZİYARET

I. MEDİNE-i MÜNEVVERE.. 104

II. MESCİD-İ NEBEVİ’İN FAZİLETİ. 104

III. PEYGAMBERİMİZİN KABRİNİ ZİYARETİN HÜKMÜ.. 105

IV. MESCİD-İ NEBEVİ’Yİ VE PEYGAMBERİMİZİN KABRİNİ ZİYARETİN ÂDÂBI. 105

V. MEDİNE’DE KALINACAK SÜRENİN DEĞERLENDİRİLMESİ. 109

VI. MEDİNE’DEKİ BAZI MÜBAREK MEKANLAR.. 110

1.  Kuba Mescidi 110

2. Cuma Mescidi 110

3.  Baki’ Mezarlığı (Cennetü’l-Bakî’) 110

4. Mescidü'l-Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid) 111

5. Uhut Şehitliği 111

HAC VE UMRE İLE İLGİLİ TERİMLER.. 112

BİBLİYOGRAFYA.. 123

 


 

 

GİRİŞ 

 

  I. HACCIN DİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

 

İslam'ın  beş temel esasından biri olan[1] hac; İslam'ın evrenselliğini, birlik ve beraberliğini, ırk, renk, cinsiyet, dil, ülke ve kültür ayırımı yapmadan müminlerin kardeşlik ve eşitliğinin temsil edildiği ömürlük bir ibadettir.

Hac, kefen misali bembeyaz giysiler içinde âhretteki mahşeri hatırlatan, aynı kıyafet içinde zengin-fakir, şehirli-köylü ayırımını ortadan kaldıran, "ben"liği yıkıp "biz"i öne çıkaran, şeytan taşlama, tavaf ve Sa'y gibi "temsîli" görevlerin  îfa edildiği, "ihram" ile helal olan bazı şeylerin haram kılınması ve böylece nefis terbiyesi, irade ve sabır eğitiminin yapıldığı, yüz binlerle birlikte Allah'a açılan ellerin boş çevrilmediği, dînî duyguların doruk noktaya çıktığı, ihlas ve samimiyetin içtenlikle sergilendiği bir ibadettir.

Hac, dünya müminlerinin kaynaşmalarını, birbirlerini ve değişik kültürleri tanımalarını sağlar. İslâmî bilinçlenmeye, imanın aksiyona geçirilmesine, manevî kirlerden arınmaya, gönlü bütün safiyeti ile Yaratan'a açmaya vesile olur.

مَنْ حَجَّ لِلَّهِ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ   

"Kim Allah için hacceder de (Allah'ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner."[2]

الْحُجَّاجُ وَالْعُمَّارُ وَفْدُ اللَّهِ إِنْ دَعَوْهُ أَجَابَهُمْ وَإِنِ اسْتَغْفَرُوهُ غَفَرَ لَهُمْ

"Hacılar ve umre yapanlar Allah'ın elçileri (mesabesinde)dir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, On'dan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar"[3] anlamındaki hadislerde de ifade edildiği gibi hacda yapılan dualar ve tövbeleri kabul görür. Böylece bu ibadeti îfa edenler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler.

            Hac en fazîletli ibadetlerden biridir. Bir sahâbî,

يَا رَسُولَ اللَّهِ أَىُّ الأَعْمَالِ أَفْضَلُ قَالَ الإِيمَانُ بِاللَّهِ. قَالَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ الْجِهَادُ فِى سَبِيلِ اللَّهِ. قَالَ ثُمَّ مَاذَا قَالَ  ثُمَّ الْحَجُّ الْمَبْرُورُ

            - "Ey Allah'ın Elçisi! En fazîletli amel hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber.

            - "Allah'a imandır" buyurdu. Sahâbî,

            - "Sonra hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber,

            - "Allah yolunda cihat etmektir" buyurdu. Sahâbî,

            - "Sonra hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber,

            - "Makbul bir hacdır" buyurdu.[4]

            Bu sebeple  "الْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلاَّ الْجَنَّةُ "Makbul bir haccın mükafatı da ancak cennettir."[5]

           

II. HAC KELİMESİNİN ANLAMI

 

"Hac" kelimesi sözlükte; saygı duyulan büyük ve önemli bir şeye yönelmek, ziyaret etmek, bir yere gidip gelmek, delil ile galip gelmek anlamlarına gelir.[6] Bir fıkıh terimi olarak; imkanı olan müslümanların belirlenmiş zaman içinde Ka'be, Arafat, Müzdelife ve Mina'da belli dînî görevleri şart ve usulüne uygun olarak yerine getirmek suretiyle yapılan ibadeti ifade eder.[7]

 

   III. HACCIN FARZ OLUŞU

 

Hac, farz bir ibadettir. Hicretin 9. yılında far olmuştur. Farz oluşu kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir.[8] Haccın farz oluşunun Kur'ân'daki delili şu âyetlerdir:

وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً "…Gücü yetenlerin haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır" (Al-i İmrân, 3/ 97).

Bu âyet-i kerîme, gücü yetenlerin hac görevini yerine getirmelerinin farz olduğunu لله kelimesinin başındaki "gereklilik lamı" ifade etmekte, "alâ" edatı da bu gerekliliği teyit ve tekit etmektedir. Arap dilinde "alâ" edatı gereklilik ve zorunluluk ifade eder.[9] 

  وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ "İnsanların arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler" (Hac, 22/27).

"İnsanlar arasında haccı ilan et" cümlesi, haccın insanlara farz olduğunu duyur, bildir demektir. "Gelsinler" emri de haccın  farz oluşuna delalet eder. [10]

Hadis külliyatının "hac" bölümlerinde haccın farz oluşuna delalet bir çok hadis vardır. Şu hadisleri örnek olarak zikredebiliriz:

بُنِىَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ ، وَإِقَامِ الصَّلاَةِ ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ، وَالْحَجِّ ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ

"İslam beş temel esas üzerine kurulmuştur. Allah'tan başka tanrı bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, hac ve Ramazan orucu"[11]

Bu hadis-i şerifte "hac" ibadeti İslam'ın beş temele esası arasında zikredilmiştir.

Bir gün vahiy meleği Cebrâil (a.s), insan suretinde Peygamberimizin yanına gelip iman, İslam ve ihsan'ın ne olduğunu ve kıyamet'in ne zaman kopacağını sormuştur. İslam ile ilgili sorusu ve Peygamberimizin verdiği cevap şöyledir:

Cebrâil,

:

 يا محمَّدُ أَخبِرْنِي عن الإسلام     "Ey Muhammed İslam nedir bana bildir?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.);

الإِسلامُ أَنْ تَشْهَدَ أَنْ لا إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وأَنَّ مُحَمَّداً رسولُ اللَّهِ وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ ، وَتُؤتِيَ الزَّكاةَ ، وتصُومَ رَمضَانَ ، وتحُجَّ الْبيْتَ إِنِ استَطَعتَ إِلَيْهِ سَبيلاً.

       "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Ka'be'yi ziyaret etmen (hac yapman) dır" diye cevap verdi.

Cebrail, صدَقتَ  "Doğru söyledin" dedi.[12]

Peygamberimiz (a.s) Cebrail'e verdiği cevapta hem hac ibadetinin İslam'ın beş temel esasından biri olduğunu, hem de bu ibadeti ancak imkanı olanların yapmakla yükümlü olduğunu bildirmiştir.

Sahabeden Ebû Hüreyre'nin bildirdiğine göre Peygamberimiz (a.s.) Müslümanlara yaptığı bir konuşmasında;

أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ فَرَضَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا   "Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz" buyurmuştur.[13] 

Bu hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s) Allah'ın müminlere haccı farz kıldığını açık seçik bildirmiş ve hac yapılmasını emretmiştir.

Haccın farz olduğu konusunda müslümanlar arasında hiç ihtilaf olmamış, bu konuda ümmetin icmaı hasıl olmuştur.[14]

 

1. Hac Ömürde Bir Defa Farzdır.

 

Yukarıdaki delillerden haccın farz olduğu kesin olarak anlaşılmakta, ancak ömürde bir defa mı yoksa birden fazla mı yapılması gerektiği konusunda açıklık bulunmamaktadır. Bu konuya Peygamberimiz (a.s.) şöyle açıklık getirmiştir:

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ فَرَضَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا  فَقَالَ رَجُلٌ أَكُلَّ عَامٍ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَسَكَتَ حَتَّى قَالَهَا ثَلاَثًا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَوْ قُلْتُ نَعَمْ لَوَجَبَتْ وَلَمَا اسْتَطَعْتُمْ  

Ebû Hüreyre anlatıyor: Allah'ın Elçisi bize konuşma yaptı  ve,

- "Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz" buyurdu. Bir sahâbî,

- "Ey Allah'ın Elçisi! Her yıl mı?" diye sordu. Peygamberimiz, sükut etti cevap vermedi. Sahâbî sorusunu üç defa tekrarladı, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.),

- "Eğer 'evet' deseydim her yıl hac yapmak farz olurdu, buna gücünüz yetmezdi" cevabını verdi.[15]

أَنَّ الأَقْرَعَ بْنَ حَابِسٍ سَأَلَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ الْحَجُّ فِى كُلِّ سَنَةٍ أَوْ مَرَّةً وَاحِدَةً قَالَ  بَلْ مَرَّةً وَاحِدَةً فَمَنِ اسْتَطَاعَ فَتَطَوُّعٌ

Sahabeden Akra' b. Hâbis,

- "Ey Allah'ın Elçisi! Hac her yıl mı yoksa ömürde bir kere mi farz?" diye sormuş, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.),

- "Ömürde bir kere farzdır. Kim birden fazla hac yaparsa bu, nafile bir hac olur" cevabını vermiştir.[16]

Peygamberimiz (a.s)'ın kendisi de hac farz olduktan sonra bir defa hac yapmıştır.[17]

Bir işin mutlak olarak yapılmasının emredilmesi, delil olmadıkça tekrarını gerektirmez. Namaz, oruç ve zekat emrinin tekrarı, haccın ise ömürde bir defa yapılması konusunda delil vardır. Bu itibarla haccın ömürde bir defa yapılması konusunda müslümanlar arasında hiç ihtilaf olmamış, bu konuda ümmetin icmaı hasıl olmuştur.[18]

 

2. Hac, Farz-ı Ayındır.

 

İmkanı olan her mükellefin haccı bizzat kendisinin yapması farzdır. Cenaze namazı ve cihat gibi bir grup müslümanın hac görevini yapması ile diğer müslümanların üzerinden düşmez.[19] Bu konuda ittifak vardır, aksi görüş beyan eden olmadığı gibi bu konuda delil de yoktur.

 

3. Haccın, İmkân Elde Edildiği Yıl Yapılması Farzdır.

 

Hac yapma imkanı elde edildiği yıl, hac yapmak müslümana farz olur. Bu konuda ihtilaf yoktur. Ancak, aynı yıl içerisinde haccın yapılmasının zorunlu olup olmadığı (fevrî veya terâhî oluşu) konusunda fıkıh bilginleri arasında farklı görüşler vardır.

"Hac yapma imkanı elde edildiği yıl yapılması gerektiği" ve "daha sonraki yıllara ertelenebileceği" şeklinde Ebû Hanîfe'den iki farklı görüş rivayet edilmiştir. Birinci görüşü İmam Ebû Yusuf, ikinci görüşü İmam Muhammed tercih etmiştir.

Ebû Yusuf'un tercih ettiği görüşe göre imkan elde edildiği yıl hac yapmayıp sonraki yıllara erteleyen kimse günahkâr olur.

İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre haccın imkan elde edildiği yıl yapılması gerekir.[20] İmam Şâfiî''ye göre hac daha sonraki yıllara ertelenebilir.[21]

 İmkan elde edildiği yıl hac görevini yapmayıp sonraki yıllara erteleyen kimse, çeşitli sebeplerle bu imkanını kaybedebilir ve hac yapmadığı için sorumluluk altında kalır. Bu itibarla müslüman, hac yapma imkanı elde ettiği yıl geciktirmeden hacca gitmelidir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.),

مَنْ أَرَادَ الْحَجَّ فَلْيَتَعَجَّلْ فَإِنَّهُ قَدْ يَمْرَضُ الْمَرِيضُ وَتَضِلُّ الضَّالَّةُ وَتَعْرِضُ الْحَاجَةُ "Hac yapmak isteyen kimse acele etsin. [22] Çünkü hasta olabilir, (servetini, parasını) yitirebilir, ihtiyacı ortaya çıkabilir" buyurmuştur.[23]

 

IV. HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI

 

Haccın bir kimseye farz olması için şu şartların birlikte bulunması gerekir.

 

1. Müslüman Olmak

 

Müslüman olmayan insan, her şeyden önce iman etmekle yükümlüdür. İman etmedikçe ibadetleri makbul olmaz. Çünkü iman, ibadetlerin kabul olmasının olmazsa olmaz şartıdır (Mâide, 5/5). Kâfir bir kimse hac yapsa sonra müslüman olsa yeniden hac yapması gerekir, müslüman olmadan önce yaptığı hac geçerli olmaz. [24]

 

2. Akıllı  olmak

 

İnsanın dinî görevlerle sorumlu olabilmesi için akıllı olması gerekir. Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur. Peygamberimiz (a.s.),

رُفِعَ الْقَلَمُ عَنْ ثَلاَثَةٍ عَنِ النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ وَعَنِ الصَّبِىِّ حَتَّى يَحْتَلِمَ وَعَنِ الْمَجْنُونِ حَتَّى يَعْقِلَ  "Üç kişi  sorumlu tutulmaz: Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye kadar akıl hastasından."[25]

دِينُ الْمَرْءِ عَقْلَهُ مَنْ لاَ عَقْلَ لَهُ لاَ دين لَهُ  "Kişinin dininin temeli aklıdır, aklı olmayanın dini de yoktur"[26] buyurmuştur.

Zihinsel özürlü bir insan hac yapsa sonra bu özrü gitse ve iyileşse diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapması gerekir.[27]

3.  Buluğa Ermiş Olmak

 

Erkekler ihtilam olmadıkça, kızlar âdet görmeye başlamadıkça veya ihtilam olacak ve âdet görecek yaşa gelmedikçe mükellef olmazlar. (b) maddesinde zikrettiğimiz hadiste Peygamberimiz "buluğa erinceye kadar çocuktan sorumluğun kaldırıldığını" bildirmiştir.

Bir insan çocukluğunda hac yapsa buluğa erdikten sonra imkanı olunca yeniden haç yapması gerekir.[28] Çocuğun yaptığı haccın sevabı anne ve babasına yazılır. Sahabeden Câbir ibn Abdullah'ın bildirdiğine göre bir kadın çocuğunu Rasulüllah'a götürmüş ve

 يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلِهَذَا حَجٌّ"Ey Allah'ın Elçisi! Bu çocuk için hac var mıdır" diye sormuş, Peygamberimiz (a.s.) da, نَعَمْ وَلَكِ أَجْرٌ  "Evet vardır, sevabı senin olur" buyurmuştur.[29]

Bir çocuk hac için ihrama girse Arafat vakfesinden önce buluğa erse ve bu ihram üzüre haccını yapsa, Hanefilere göre bu hac nafile olur, Şafiîlere göre farz olan hac yerine gelmiş olur.[30]

إِلَيْهِ امْرَأَةٌ صَبِيًّا فَقَالَتْ ».

4. Özgür Olmak.

 

Özgür olmayan kimselere hac farz değildir. Özgünlüğü elinde olmayan bir kimse hac yapsa bu hac, nafile bir hac olur. Bu  kimsenin hürriyetine kavuşması halinde diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapması gerekir.

Tutuklu ve mahpus olanlara veya yurtdışına çıkma yasağı bulunanlara ya da hacca gitmelerine yetkililerce izin verilmeyenlere hac farz değildir. Çünkü bu halde iken hac yapmaya güçleri yetmez.[31] Ancak hapse düşmeden veya yurtdışına çıkma yasağı konmadan önce hacca gitme imkanı bulmuş ise bu kimseye hac farz olmuştur. kısıtlılık hali sona eren kimselerin hacca gitmeleri gerekir, kısıtlılık halinin sona ermeyeceği belli olursa yerlerine vekil göndermeleri veya vasiyet etmeleri gerekir.

Haccın farz olması için; müslüman olma, buluğa erme ve özgür olma şartları şu hadis-i şerife dayanmaktadır:

ايما عبد حج ثم بلغ الحنث فعليه ان يحج حجة اخرى و ايما اعرابي حج ثم هاجر فعليه ان يحج حجة اخرى و ايما عبد حج ثم اعتق فعليه ان يحج حجة اخرى  "Her hangi bir kul hac yapar sonra buluğa ererse yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir müşrik hac yapar sonra müslüman olursa yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir köle hac yapar sonra özgürlüğüne kavuşturulursa yeniden hac yapması gerekir."[32]

 

5. Ekonomik Yönden İmkânı Olmak

 

Al-i İmrân suresinin 97. âyetinde haccın "gücü yetenlere" farz olduğu bildirilmektedir. Peygamberimiz (a.s.), "gücü yetmeyi" azık ve binit ile izah etmiştir.[33] Bir sahâbînin,

يا رسول الله ما يوجب الحج   "Hac yapmayı farz kılan şey nedir?" şeklindeki sorusuna  Peygamberimiz, الزاد و الراحلة  "azık ve binit" cevabını vermiştir.[34] 

Bir kimsenin aslî ihtiyaçları, varsa borucu ve bakmakla yükümlü olduğu insanların nafakası dışında hacca gidip geleceği sürede kendisine yetecek kadar yeme, içme ve barınma giderleriyle yol parasına sahip olması şarttır.[35] 

لا يكلف الله نفسا الا وسعها "Allah hiçbir insanı gücünün üstünde bir şey sorumlu tutmaz" (Bakara, 2/286) anlamındaki âyet de haccın ancak gücü yetenlere farz olduğunun delilidir.

Bir insana haccın farz olması için zekat verecek konuma gelmesi şart değildir. Borcu ve aile fertlerinin her türlü ihtiyacı dışında hacca gidip gelecek kadar parası, malı mülkü ve imkanı bulunan kimseye diğer şartları da taşıyorsa kendisine hac farz olur.

"Binit veya yol parasının bulunma" şartı, Mekke dışından gelenler için söz konusudur. Mekke ve civarında ikamet eden veya bir şekilde Mekke'ye ulaşabilen bir müslüman, yürüyerek Arafat, Müzdelife ve Minâ'ya gidip gelmeye gücü yetiyor, meskeni, yetecek kadar yiyecek ve  içeceği bulunuyorsa hac ile yükümlü olur.[36]

İmam Malik'e göre Mekke dışında ikamet eden kimse, yürüyerek hacca gitmeye gücü yetiyor ve yolda yiyecek ve içeceğini kazanabiliyorsa diğer şartları da taşıyorsa vasıta ve hazır parası olmasa bile hac farz olur.[37] Dolayısıyla, görevli, şoför ve işçi olarak Mekke'ye giden kimseye hac farz olur.

Bir müslümanın hacca gitmek için para biriktirmek amacıyla bakmakla yükümlü olduğu kimselere karşı görevlerini ve onların ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal etmesi dînen doğru değildir. Peygamberimiz (a.s.),

كفى بالمرء اثما ان يضيع من يقوت "Kişiye günah olarak bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi  yeter" buyurmuştur.[38] 

 

6. Sağlıklı Olmak

 

Hac ibadetinin bir insana farz olabilmesi için bedenen bu ibadeti yapmaya gücü yetmesi gerekir. Bu görevi yapamayacak derecede hasta, felçli, kötürüm, özürlü ve kendi başına binite veya vasıtaya binip inemeyecek derecede yaşlı olan kimselere hac farz değildir. Çünkü yüce Allah haccı "gücü yetenlere" farz kılmıştır. Hac beden ile yapılan bir ibadettir. Bedenen hac yapmaya gücü yetmeyen kimseye hac farz olmaz. Sahabeden Abdullah ibn Abbâs  من استطاع اليه سبيلا  "ona bir yol bulabilen kimseye" şartını, "bedenen sağlıklı olmak, azık ve binit" olarak tefsir etmiştir.[39] Bu kimselere haccın farz olduğunu söylemek و ما جعل عليكم في الدين من حرج  "Allah, dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi" (Hac, 22/78) anlamındaki âyete ters düşer. Çünkü sağlığı yerinde olmayan kimseyi hac ibadetiyle sorumlu tutmak dinde güçlük çıkarmak olur. Ancak sağlık dahil bütün şartları taşıdığı yıl hacca gitmeyen kimse daha sonra sağlığını kaybetse üzerinde hac borcu kalır, bu takdirde yerine bedel göndermesi gerekir. 

Görme özürlü kimse hakkında Ebû Hanîfe'den iki rivayet vardır. Meşhur olar rivayete göre ekonomik gücü olsa ve kendisine refakat edecek biri bulunsa bile a'ma kimseye hac farz değildir. İmam Muhammed ile imam Ebû Yusuf'un tercih ettikleri görüşe göre ekonomik gücü ve kendisine refakat edecek biri varsa o zaman a'maya hac farz olur. Diğer mezheplerin görüşleri de bu istikamettedir.[40]

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ekonomik imkanı bulunan ve diğer şartları da taşıyan ancak çok yaşlı olması veya felçli ve kötürüm olma gibi bedensel bir engeli ve tedavisi imkansız bir hastalığı bulunması sebebiyle bizzat haccı yapamayacak durumunda olan kimselerin yerlerine bedel göndermeleri gerekir.[41] Bu kimselerin bedenen hac yapmaya güçleri yetmiyorsa da maddî yönden yetmektedir. Delilleri şu hadislerdir:

أن امرأة من خثعم قالت يا رسول الله ان أبي شيخ كبير عليه فريضة الله في الحج و هو لا يستطيع ان يستوي على ظهر بعيره  فقال النبي فحجي عنه 

Has'am kabilesinden bir kadın, "Ey Allah'ın Elçisi! Babam, çok yaşlıdır. Üzerinde hac borcu vardır. Şu anda kendisi deve üzerinde durmaya bile gücü yetmiyor" dedi. Hz. Peygamber (a.s.), "Onun yerine sen haccet" buyurdu.[42]

جا ئت امرأة من خثعم عام حجة الوداع قالت يا رسول الله ان فريضة الله على عباده فىالحج ادركت ابى

 شيخا كبيرا لا يستطيع ان يستوى على الراحلة فهل يقضى عنه ان احج عنه قال نعم.

 "Has'am kabilesinden bir kadın Veda Haccı yılında Resulullah’ın yanına gelerek; "Ey Allah'ın Resulü! Allah'ın hac ibadetini kullarına farz kılan emri babama binek üzerinde duramayacak derecede yaşlı iken ulaştı. Babamın yerine hac yapsam, olur mu?" diye sordu; Resülullah "Evet" diye cevap verdi.[43]

 

7. Yol Güvenliği Bulunması

 

Haccın bir müslümana farz olabilmesi için yol güvenliğinin bulunması, savaş, terör ve düşman korkusu gibi bir sıkıntının bulunmaması gerekir. Bu şart, "binit ve azık" şartı konumundadır.  Ebû Hanîfe'nin bir görüşü de bu istikametindedir. 

"Sağlıklı olma" ve "yol güvenliği bulunma" konusunda Ebû Hanîfe'den "haccın farz olmasının şartı" ve "haccın edasının şartı" şeklinde iki farklı rivayet vardır. Hanefî fıkıh kaynaklarında[44] sağlık ve yol güvenliği, haccın farz olmasının şartları arasında sayılmıştır. İsabetli olan görüş de budur. Çünkü sağlık ve yol güvenliği olmayınca diğer şartlar bulunsa bile hac yapmak mümkün olmaz. Bu şartlar, "hacca gücü yetme" şartının zarûrî sonucudur. Bir müslümanın hac yapmaya ancak ekonomik gücü, sağlığı ve yol güvenliği bulunduğu takdirde gücü yeter.

Sağlıklı olma" ve "yol güvenliğinin bulunması"; haccın farz olmasının şartı olduğu takdirde ekonomik yönden hacca gitme imkanı bulunsa bile hac farz olmaz; bu durumdaki kimsenin bedel göndermesi veya vasiyet etmesi de gerekmez.

"Sağlıklı olma" ve "yol güvenliğinin bulunması"; haccın edasının şartı olarak kabul edildiği takdirde hacca gitmesi söz konusu olan kimse hacca bizzat gidemediği takdirde bedel göndermesi veya  bu konuda vasiyet etmesi gerekir.[45]  

 

8. Haccın farz olduğunu bilmek

 

Müslüman olmayan bir toplumda yaşayan ancak haccın farz olduğunu henüz öğrenmemiş bir müslümanın diğer şartları taşısa bile öğreninceye kadar kendisine hac farz olmaz.. Haccın farz olduğunu öğrendiği yıl, diğer şartları da taşıyorsa hac kendisine farz olur. İslam ülkesinde yaşayan kimsenin haccın farz olduğunu bilmemesi  mazeret sayılmaz.

 

9. Haccın Eda Edildiği Vakte Yetişmek

 

Yukarıda sayılan şartları taşıyan bir kimse hac ibadetinin farz olabilmesi için haccın eda edileceği vakte erişmiş olması gerekir. Sözgelimi birisi hac mevsiminden önce hacca gidebilecek imkana sahip olsa sonra hac vakti girmeden bu imkanı kaybetse, mesela fakir düşse veya sağlığını yitirse bu kimseye hac farz olmaz. Bu kimse haccın eda edileceği zamana yetişemeden önce ölürse, sorumlu olmaz, çünkü zaten hac kendisine farz olmamıştır. Bir kimse hac mevsimi girdiğinde hacca gidebilecek şartları taşıyorsa kendisine hac farz olur. Bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkanını kaybederse üzerinde hac borcu baki kalır. [46]

 

10. Kadınların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması.

 

Yakarıda zikredilen şartları taşıyan bir kadına haccın farz olabilmesi için kendisine refakat edecek eşi veya bir mahremi[47] bulunması gerekir. Kadın, yanında eşi ya da mahremi olmadan hacca gidemez.[48]

Hanbelî mezhebinin görüşü de böyledir.[49]

Şâfiî mezhebinde tercih edilen görüşe göre kadına haccın farz olabilmesi için, yanında eşinin ya da bir mahreminin bulunması şart değildir. Kadın  güvenilir bir gurup kadınla hacca gidebilir.

Malikî mezhebinin görüşü de bu yöndedir.[50]

Bu görüş sahipleri, Peygamberimizin hacca güç yetirmeği  "binit ve azık" olarak açıkladığını, bu açıklamada  eş ya da mahrem şartının bulunmayışını ve aşağıdaki zikredeceğimiz hadisi delil olarak göstermişlerdir.[51]

Hanefîler ise; kadının hacca gidebilmesi için yanında eşi veya mahremin bulunması şartını; seferîlik için esas aldıkları; bir kadının beraberinde bir mahremi bulunmadan “üç gün”[52] ve “üç gece” [53] süren bir mesafeye yolculuk yapmasını yasaklayan hadisleri esas almışlardır. Üç gün üç gece süren bir mesafede ikamet eden bir kadının hacca gidebilmesi için yanında eşinin veya bir mahreminin bulunması gerekir. Bu süreden az olan bir mesafede ikamet eden bir kadına haccın farz olması için yanında eşi veya mahremi bulunması şart değildir.[54]

Hadis kaynaklarına bakıldığında bir kadının; beraberinde mahremi bulunmadan “bir gündüz”,[55] “bir gece”,[56] “bir gündüz ve bir gece”,[57] “iki gündüz” ve "iki gece",[58]  “üç gece[59] ve  üç gündüzden fazla”[60]  süren bir yolculuk  yapmasının yasaklandığı görülmektedir.

Beyhakî (ö.458/1066), bu konudaki rivayetlerin hepsinin sahih olduğunu, bu hadislerin bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu rivayetlerin, yol güvenliği bulunmadığı takdirde kadının tek başına yolculuk yapamayacağını ifadeye yönelik olduğunun anlaşılacağını söylemektedir.[61] Kurtubî  (ö.671/1272) de aynı görüşü paylaşmaktadır.[62] Günümüz şartlarına uygun olan da budur. Nitekim bu hususa işaret eden bir hadiste Peygamberimiz (a.s.) لتوشكن الظعينة ان تخرج منها بغير جوارحتى تطوف بالكعبة  "Çok yakın bir gelecekte bir kadın tek başına Hîre'den çıkacak (hiçbir zarar görmeksizin) gidip Ka'be'yi tavaf edecektir" buyurmuştur.[63]

 Kadının yanında mahremi veya eşinin  bulunmasının şart koşulması da kadının güvenliğinin sağlanması amacına yöneliktir.[64] Bu itibarla diğer şartları taşıyan müslüman bir kadına; can, mal ve namus güvenliği sağlandığı takdirde yanında eşi veya mahremi bulunma şartı aranmadan hacca gidebilir.

 

11. Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süresini doldurmuş olmaları.

 

Âdet gören kadınların iddet süresi 3 kur’ (üç temizlik veya üç adet görme süresi),[65] âdetten kesilmiş veya âdet görmeyen kadınların iddeti üç ay,[66] eşi ölen kadınların iddet süresi dört ay on gündür.[67]

Boşanan kadınlar, iddet süresince eşlerinin evlerinde dururlar. Bu husus Kur'ân'da,

 لا تخرجوهن من بيوتهن و لا يخرجن الا ان ياتين بفاحشة مبينة

"Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında  onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar" (Talak, 66/1) şeklinde ifade edilmektedir.

Fakihler, "evlerinden çıkarmayın", "kendileri de çıkmasınlar" şeklindeki emre istinaden iddet bekleyen kadınların bu süre içersinde hacca gidemeyecekleri içtihadında bulunmuşlardır. İddet bekledikleri halde hacca gitmek isteyen kadınları sahabeden Abdullah ibn Ömer Zülhuleyfe'den, Abdullah ibn Mes'ûd ise Cuhfe'den  geri çevirmiştir.[68]

Hanbelî mezhebine göre ric'î[69] talak ile boşanmış ve eşi ölmüş kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caiz değil ise de bâin talak[70] ile boşanmış kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caizdir.  Çünkü bâin talak ile boşanmış kadın, özgürdür, kendisi istemedikçe, erkeğin boşamadan vazgeçip evliliği istemesiyle evliliğe dönüş olmaz.

Eşi ölen kadının evinde beklemesi farzdır.  Bu farz, hac görevine tercih edilir. Çünkü hacca gittiğinde bu farz yerine getirilmemiş olur. Hacca daha sonra da gidebilir.

Ric'î boşamada ise, kadın bütünüyle boşanmış sayılmaz. Aralarındaki nikah bağı bir bakıma devam etmektedir. Erkek her zaman bu boşamadan vazgeçebilir. Kadının evinde beklemesi gerekir. Konu ile ilgili âyetin sonundaki,

 

 

 

 

 لا تدري لعل الله يحدث بعد ذلك امرا   

 

"Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır"[71] şeklindeki ifade, erkeğin eşine iddet içerisinde her zaman dönebileceğine, bu sebeple kadının evinde beklemesi gerektiğine işaret etmektedir.[72]

Bir kimseye haccın farz olması için bu sayılan şartların birlikte bulunması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa bizzat kendisinin hac yapması farz olmadığı gibi vekil göndermesi veya vasiyette bulunması da gerekmez. Ancak bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkanı bulamazsa sorumlu olur, hac borcu üzerinden düşmez. Hastalık, tutukluluk gibi bir sebeple bizzat kendisi gidemezse yerine vekil göndermesi veya vekil gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir.

 

V. HACCIN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI

 

Üçüncü maddede zikredilen şartları taşıyan kimselerin yapacakları haccın geçerli (sahih) olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir.

 

1. İhrama girmek

 

İlgili kısımda da anlatılacağı üzere hac görevini yapacak kimse hac yapmaya niyet eder ve telbiye getirir. Böylece ihrama girmiş olur. İhrama girmeden yapılan hac geçerli olmaz.[73]

 

2. Haccı belirlenen zaman içinde yapmak

 

Kur'ân-ı Kerîm'de hac ayları; الحج اشهر معلومات "Hac, belirli aylardadır" (Bakara, 2/197) şeklinde mücmel olarak bildirilmiştir. Bu cümle;

- Hac aylarının halk tarafından bilindiğine,

- Haccın bu aylarda yapılması gerektiğine,

- Arapların yaptığı gibi hac aylarının değiştirilemeyeceğine,

- Haccın vaktinin bütün bir yıl değil aylarla sınırlı olduğuna işaret etmektedir.

Bilinen hac ayları; şevval ve zîlkâde ayları ile zîlhicce ayının ilk 10 günüdür.[74]

İmam Şâfiî'ye göre hac aylarına zîlhiccenin 10. günü dahil değildir. İmam Malik, zîlhicce ayının tamamının hac aylarına dahil olduğu görüşündedir.[75]

Şafiîlere göre bu aylardan önce hac için ihrama girilemez, girilirse bu ihram hac için geçerli olmaz, bu ihram ile yapılan hac nafile bir hac olur.[76] Hanefî ve Malikîlere göre hac aylarından önce ihrama girilebilir, ancak Sünnete muhalif olduğu için mekruh olur. Haccın diğer menâsikinin bu aylar içinde yapılması gerekir.[77]

 

3. Hac menâsikini belirlenen mekanlarda yapmak.

 

Hac menâsikinin yapıldığı mekanlar; mîkât sınırları, Ka'be, Safa-Merve, Arafat, Müzdelife ve Mina'dır.

 

VI. HÜKMÜ İTİBARİYLE HACCIN ÇEŞİTLERİ

 

Farz, vacip ve nafile olmak üzere üç çeşit hac vardır.

 

1. Farz Hac

 

Bu, dördüncü maddede zikrettiğimiz şartları taşıyan kimsenin ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hac, farz olan hacdır. 

 

2. Vacip Hac

 

Üzerine farz veya vacip olmadığı halde hac yapmayı adayan kimsenin, yapmakla yükümlü olduğu adak haccı ile başladıktan sonra bozulan nafile haccın kazası vaciptir.

 

3. Nafile Hac

 

Farz olan hac eda edildikten sonra yapılan hac ile çocuğun yaptığı hac nafiledir.

 

  VII. EDASI İTİBARİYLE HACCIN ÇEŞİTLERİ

 

1. İfrad Haccı

 

Hac aylarında sadece hac yapmak üzere ihrama girilip umre umresiz yapılan hacdır.

Bir hac mevsiminde sadece hac yapıldığı için "tek yapma" anlamında ifrad denilmiştir.

 

 

 

2. Temettu Haccı

 

Aynı yılın hac aylarında önce umre için ihrama girip umreyi yaptıktan sonra ihramdan çıkan, sonra Arafat'a çıkmadan önce hac için ihrama girip hac yapan kimse temettu haccı yapmış olur.

Bir hac mevsiminde umre yaptıktan sonra ihramdan çıkıp ihram yasaklarından bir müddet kurtulduğu  ve bu esnada ihramlı iken yasak olan şeylerden yararlandığı için "faydanlanma" anlamında temettu denilmiştir.

 

3. Kıran Haccı

 

Aynı yılın hac aylarında umre ve hac için ihrama girip önce umre yapan, ihramdan çıkmadan haccı eda eden kimse kıran haccı yapmış olur.

Bir hac mevsiminde iki ibadeti (umre ve haccı) birleştirdiği için kıran denilmiştir.

 

4. Temettu ve Kıran Haccı Yapmanın Şartları

 

a) Hacceden kimse âfâkî olmalıdır.

 

Mîkât sınırları içinde (Harem ve Hıll bölgesinde) ikamet edenlerin temettu‘ ve kırân haccı yapmaları câiz değildir.

Hac aylarından önce Mekke'ye gidip hac günlerine kadar orada kalan âfâkîler de aynı şekilde  temettu‘ ve kırân haccı yapmazlar. Bu kimseler ifrad haccı yapmaları gerekir. Bu kimseler hac aylarında umre yaparlarsa  ceza kurbanı keserler.

 

b) Umre ve haccın her ikisi aynı yılın hac aylarında yapılmalıdır.

 

Bir kimse umreyi hac aylarından önce yapmış ise  veya umre tavafının en az dört şavtını, hac ayları henüz girmeden tamamlanmış ise yapılan hac temettu‘ veya kırân değil, ifrad haccı olur.

 

c) Hac aylarında yapılan umreden sonra memleketine dönülmemelidir.

 

Hanefî mezhebine göre, umre yaptıktan sonra herhangi bir sebeple memlekete dönen kimsenin;  Şâfiî mezhebine göre umre yaptıktan sonra herhangi bir sebeple mîkât sınırları dışına çıkan kimsenin temettu haccı yapabilmesi için yeniden umre yapması gerekir. Aksi takdirde yaptığı hac temettu‘ değil, ifrad olur.

Kırân haccında umreden sonra ihramdan çıkılmadığı için umre yaptıktan sonra ister mîkât dışına çıksın, ister memlekete veya başka bir yere gitsin kırân haccı ifrada dönüşmez.

Bu üç nevi hacdan hangisi yapılırsa yapılsın, hac farîzası eda edilmiş olur.

 

d) En Fazîletli Hac

Hangi haccın daha fazîletli olduğu konusunda farklı rivayetler nedeniyle[78] mezhep imamları ihtilaf etmişlerdir. Şâfiî ve Malikî mezhebine göre ifrad haccı, Hanefî mezhebine göre kıran haccı, Hanbelî mezhebine göre temettu haccı daha fazîletlidir.[79]

Mezheplere göre bu üç haç çeşidinin fazîlet sırası şöyledir: 

Hanefî mezhebine göre kırân, temettu‘, ifrad;

Mâlikî mezhebine göre ifrad, kırân, temettu‘;

Şâfiî mezhebine göre aynı yıl arkasından umre yapmak şartıyla ifrad, temettu‘, kırân;

Hanbelî mezhebine göre temettu‘, ifrad, kırân.

Hac ibadetinde gerçek fazileti haccın çeşidinden daha ziyade edasında gösterilen gayret, samimiyet, huzur, huşû ve ihlâsa göre değerlendirmek gerekir.

BİRİNCİ BÖLÜM

 

I. HACCIN FARZLARI, VACİPLERİ VE SÜNNETLERİ

 

1. Farz, Şart, Rükün, Vacip Ve Sünnet Terimlerinin Anlamı

 

"Farz", kesin ve bağlayıcı bir delil ile yapılmasını istenen fiil ve amellere denir.

"Vâcip", kesin olmayan bir delil ile yapılması istenen fiil ve amellere denir.

Fakihlerin çoğunluğuna göre farz ile vacip arasında fark yoktur.

Hanefîlere göre, farz ile vacip farklı şeylerdir. Farz; Kur’ân veya mütevâtir sünnet ile açık bir şekilde yapılması emredilen fiil ve amellerdir. Farzı yapan sevap kazanır, özürsüz olarak terk eden günahkâr olur. Vacibi yerine getiren de sevap kazanır, özürsüz olarak terk eden günahkâr olur..

Farz olsun vacip olsun her iki görevin de yapılması zorunludur. Yerine getirilmesinin gerekliliği bakımdan ikisi arasında bir fark bulunmadığı için Hanefîler vacibe amelî farz demişlerdir.

Kesin olmayan bir delil ile sabit olduğu için vâcibi inkar eden kâfir olmaz. Farzı inkar eden kâfir eden ise kâfir olur.[80]

Farzlar, şart ve rükün olmak üzere iki kısma ayrılır: 

"Şart", hükmün varlığı kendisine dayanan şeydir. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bulunmasını gerektirmez. Meselâ abdest namazın şartıdır, abdest bulunmazsa namaz olmaz, ancak abdestli olunca namaz kılınmış sayılmaz. Aynı şekilde, ihram haccın şartıdır. İhrama girilmeden haccın diğer farzları geçerli olmaz.

Şartları ya Allah ve peygamberi yada insanların kendileri koyar. Mesela evlenme akdînde en az iki tanığın bulundurulması, zekatta nisâp miktarına ulaşan malın üzerinden bir yıl geçmesi, namaz kılabilmek için abdest alınması, hac yapabilmek için ihrama girilmesi Allah ve peygamber tarafından belirlenmiştir (şer’î şart). Bir kimsenin, “Şu işim olursa fakirlere yüz milyon lira sadaka vereceğim” demesi, bir yerin sadece mesken olarak kullanmak üzere kiralanması insanların kendilerinin koydu şarttır (ca’lî şart).

Rükün, ibâdetlerin ve akitlerin aslî unsurlarına denir. Mesela namaz ibadetinde, kıyam, kıraat, rüku ve secde rükündür. Aynı şekilde hac ibadetinde Arafat vakfesi  ve ziyaret tavafı rükündür.

Şartlar, rükünlerden önce yapılır. Şartlar yerine getirilmeden rükünler geçerli olmaz.

 Sünnet, bir fıkıh terimi olarak farz ve vâciplerin dışında Peygamberimizin yaptığı ve müslümanlardan da yapmasını istediği görevlerdir.

Farz olsun, vacip olsun sünnet olsun, her ibadetin kendi içinde farzları, vacipleri ve sünnetleri vardır.

Bir ibadetin farzı (şart veya rüknü) olan bir görev terk edilirse o ibadet geçerli olmaz. Mesela namazın abdestli olarak kılınması farzdır. Abdestsiz kılınan namaz geçerli değildir, yeniden kılınması gerekir. Aynı şekilde hacda ihrama girmek farzdır. İhrama girmeden hac yapılsa veya Arafat vakfesi veya ziyaret tavafı yapılmasa o hac geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.

Bir ibadetin vâcibi terk edilirse o ibadet bâtıl olmaz, bir kefaret veya ceza ile telâfi edilebilir. Mesela üç veya dört rekatlı bir namazda ilk iki rekattan sonra oturmak vaciptir. Bir kimse oturmadan üçüncü rekata kalkıverse namaz batıl olmaz, namazın sonunda "sehiv secdesi" ile bu eksiklik telafi edilir. Aynı şekilde hacda Müzdelife vakfesi vaciptir. Bu görev terk edilse hac batıl olmaz, bu eksiklik dem ile (bir koyun veya keçi kurban etmekle) telafi edilebilir. Hacda terk edilen bir vacip usulüne göre iade edilirse her hangi bir ceza gerekmeden telafi gerçekleşmiş olur.

Bir ibadetin sünnet terk edilirse o ibadet batıl olmaz, sevabında eksilme olur. Mesela bir kimse namazda sübhâneke duasını okumasa namaz geçerli olur. Aynı şekilde hacda bayram günlerinde Mina'da kalmak sünnettir. Bir kimse bu sünneti terk etse, bir ceza gerekmez, haccı geçerli olur, ancak sünnet sevabından mahrum kalır. [81]

 

2. Haccın Farzları (Şartları Ve  Rükünleri)

 

Haccın farzlarını iki grup altında toplamak mümkündür: Haccın müstakil farzları (şartları ve rükünleri), haccı oluşturan menâsikin kendi içindeki farzları (şartları ve rükünleri).

Önce haccın farz, vacip ve sünnetleri sadece  maddeler halinde sayılacak, daha sonra ilgili yerlerde detaylı olarak anlatılacaktır.

 

a) Haccın müstakil farzları (şartları ve rükünleri)

 

Hanefî mezhebine göre haccın bir şartı iki rüknü vardır. Şartı, ihrama girmek, rükünleri ise Arafat'ta vakfe yapmak ve Kabe'yi tavaf etmektir.

Şâfiî mezhebine göre;

a) İhrama girmek (niyet),

b) Arafat'ta vakfe yapmak, 

c) Ka'be'yi tavaf etmek,

d) Sa'y yapmak,

e) Saçları tıraş etmek veya kısaltmak,

f) Bu rükünlerin çoğu (en az dördü) arasında tertibe uymak haccın rükündür.[82]

Mâlikî mezhebine göre;

a) İhrama girmek,

b) Arafat'ta vakfe yapmak,

c) Kabe'yi tavaf etmek,

d) Sa'y yapmak haccın rüknüdür.

Rükünlerin tamamı, usulüne göre yapılmadıkça, ceza ve kefâret ödemekle hac sahih olmaz. Eksik kalan rüknün tamamlanması veya haccın kazâsı gerekir.

 

b) Hac menâsikinin farzları (şartları ve rükünleri)

 

1. İhramın Rükünleri 

a) Niyet

b) Telbiye

 

2. Tavafın Geçerli Olmasının Şartları 

a) Niyet

b) Şavtların en az dördünü yapmak

c) Tavafı Ka'be'nin etrafında ve Haremin içinde yapmak

d) Tavafı zamanında yapmak

Ayrıca Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre şunlar da tavafın sahîh olmasının şartıdır.

a) Cünüp, adetli ve nifâs olmamak  ve tavafı abdestli yapmak

b) Avret yerlerini örtmek

c) Tavafı Kabe'yi soluna alarak sağdan yapmak

d) Tavafa Hacer-i Esved hizasından başlamak

e) Tavafı Hatîm'in dışından dolanarak yapmak

f) Ziyaret, Umre ve Veda tavaflarını yedi şavta tamamlamak

Bunlar Hanefî mezhebine göre vâciptir.

 

3. Sa'yin Geçerli Olmasının Şartları

a) Umre sa'yini, ihramlı olarak umre tavafından sonra yapmak.

b) Hac Sa'yini, ihrama girdikten sonra geçerli bir tavafın peşinden yapmak.

c) Hac sa'yini, hac ayları içinde yapmak.

d) Geçerli bir tavaftan sonra yapmak.

e) Sa’yi Safa ve Merve tepeleri arasında yapmak.

f) Sa'ye Safâ tepesinden başlayıp Merve tepesinde bitirmek.

g) Sa'yin en az dört şavtını yapmak (rükün)

   Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre yedi şavta tamamlamak rükündür. 

 

4. Arafat Vakfesinin Geçerli Olmasının Şartları 

a) Hac için ihrama girmiş olmak

b) Vakfeyi Arafat dağında yapmak

c) Vakfeyi arefe günü güneşin tepe noktasına gelmesinden bayramın birinci günü fecr-i sadık'a kadar olan zamanda yapmak

Mâlikîlere göre az da olsa geceleyin vakfe yapmak.

 

5. Ziyaret Tavafının Geçerli Olmasının Şartları

a)  Arafat vakfesinin yapmış olmak

b) Bayramının birinci günü fecri sadıktan sonra yapmak.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ziyaret tavafı, gece yarısından itibaren yapılabilir.

 

6. Müzdelife Vakfesinin Şartları

      a) Hac için ihramlı olmak

      b) Arafat Vakfesini yapmış olmak

      c) Vakfeyi Müzdelife sınırları içinde yapmak

      d) Belirli zamanda yapmak.

 

6. Şeytan Taşlamanın Geçerli Olmasının Şartları

      a) Taşları kümelere fırlatarak atmak

      b) Atılacak şeylerin taş gibi üzerine secde edilebilen şeyler olması

      c) Taşları birer birer atmak

      d) Taşları kümelerin üzerine veya yakınına düşürmek

      e) Taşların atılan yerlere atanın fiili sonucu ulaşmış olması

      f) Gücü yetenin taşları bizzat kendisinin atması

      g) Taşları belirlenen zamanda atmak

 

7.  Sa'yin Geçerli Olmasının Şartları

a) Sa'yi ihrama girdikten sona yapmak

b) Haccın sa'yini hac ayları başladıktan sonra yapmak

c) Sa'yi muteber (geçerli ve cezasız) bir tavaftan sonra yapmak

d) Şavtların en az dördünü yapmak

e) Sa'ye Safâ'dan başlamak

 

8. Veda Tavafının Geçerli Olmasının Şartları

      a) Ziyaret tavafının yapılmış olması

      b) Niyet

 

3.  HACCIN  VACİPLERİ

 

Haccın vaciplerini iki grup altında toplamak mümkündür: Haccın müstakil vacipleri, haccı oluşturan menâsikin kendi içindeki vacipleri.

 

a) Haccın Müstakil Vacipleri

1. Sa'y yapmak

2. Müzdelife'de vakfe yapmak

3. Şeytan taşlamak

4. Saçları tıraş etmek veya kısaltmak

5. Veda tavafı yapmak.

Bu tavafın vacip olabilmesi için;

a) Haccetmiş olmak

b) Hacceden kimsenin âfâkî olması

c) Kadınların âdet ve nifas halinde bulunmaması şarttır.

Veda tavafı Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre sünnettir.

Şâfiî mezhebine göre;

1. Mikât sınırlarından ihrama girmek (niyet)

2.  Cemrelere taş atmak

3. Müzdelife'de vakfe yapmak

4. Bayramın 1, 2 ve 3. günlerinde Mina'da gecelemek

5. İhram yasaklarından kaçınmak[83]

 

b) Hac Menâsikinin Kendi İçindeki Vacipleri

 

1. İhramın Vacipleri

                            a) İhrama mîkât denilen sınırları geçmeden girmek

                            b) İhram yasaklarından sakınmak

                       

2. Tavafın Vacipleri

                            a) Cünüp, adetli ve nifâs halinde olmamak  ve tavafı abdestli yapmak

    b) Avret yerlerini örtmek

    c) Tavafı Kabe'yi soluna alarak yapmak

    d) Tavafa Hacer-i Esved hizasından başlamak

    e) Tavafı Hatîm'in dışından dolanarak yapmak

    f) Ziyaret, Umre ve Veda tavaflarını yedi şavta tamamlamak

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre yukarıda zikredilenler tavafın vacipleri değil, geçerli olmasının şartlarıdır.

   h) Sağlığı elverişli olan kimsenin tavafı yürüyerek yapması

   ı) Tavaf namazı kılmak.

Bu iki görev, Hanefî ve Malikî mezheplerine göre vacip, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnettir.

Ebû Hanîfe'ye göre ziyaret tavafının  kurban bayramının 3. günü güneş batıncaya kadar, İmam Mâlik'e göre Zilhicce ayı içinde yapılması vaciptir.

 

3. Arafat Vakfesinin Vacibi

Gündüzden Arafat'a gelen kimsenin güneş batıncaya kadar Arafat'ta beklemesi.

Şâfiîlere göre sünnettir.

 

4. Müzdelife Vakfesinin Vacibi

İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre akşam ve yatsı namazlarının Müzdelife'de yatsı vaktinde birleştirilerek kılınması vacip, Ebû Yusuf ile Şâfî, Mâlikî ve Hanbelî Mezheplerine göre sünnettir.

 

5. Mina'daki Vacipler

   a) Temettu ve Kıran haccı yapanların hedy kurbanı kesmeleri

   b)  Hedy kurbanını, bayram günlerinde ve Harem bölgesinde kesmek

 

6. Tıraş Olmanın Vacipleri

      a) Bayramın üçüncü günü güneş batımdan önce tıraş olmak Ebû Hanîfe'ye göre vacip, İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf ile Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnettir.

      b) Harem bölgesinde tıraş olmak veya saçları kısaltmak Ebû Hanîfe ve İman Muhammed ile Şâfiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre vacip, Ebû Yusuf'a göre sünnettir.

      c) Hanefî mezhebine göre başın en az dörtte birinin tıraş etmek, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre başın tamamını tıraş etmek veya saçların tamamını kısaltmak,  Şâfiî mezhebine göre en az üç saç teli kesmek vaciptir.

e) Hanefî mezhebine göre cemrelere her gün atılacak taşları eksiksiz ve belirlenen zamanda atmak vacip, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnettir.

                           

                        5. Sa'yin Vacipleri

    a) Sağlığı elverişli olanların Sa'yi yürüyerek yapması

                            b) Sa'yi yedi şavta tamamlamak

Yukarıda zikredilen vaciplerden biri terk edilirse hac sahih olur ancak terkinden dolayı ceza gerekir, telafi edilirse ceza düşer.

 

4. HACCIN SÜNNETLERİ

 

Haccın sünnetlerini iki grup altında toplamak mümkündür: Haccın müstakil sünnetleri, haccı oluşturan menâsikin kendi içindeki sünnetler.

 

a) Müstakil Sünnetler

1. Kudüm tavafı

            2. Mekke, Arafat ve Mina'da hutbe okunması.

            3. Arefe gecesi Mina'da gecelemek

            4. Bayram gecesi Müzdelife'de gecelemek

            5. Bayram günlerinde Mina'da kalmak.

            Diğer mezheplere göre vaciptir.

 

b) Hac Menâsikinin Kendi İçindeki Sünnetler

 

Hac menâsikinin kendi içindeki sünnetler ilgili kısımlarda anlatılacaktır.


II. İ H R A M

 

Sözlükte hürmet edilmesi gereken bir yere ya da zamana girmek anlamına gelen ihram, hac ibadetiyle ilgili bir terim olarak;[84] bir kimsenin, hac veya  umre ya da hem hac hem umre yapmak niyeti ile, sair zamanlarda helal olan bazı davranışları kendisine haram kılması demektir.[85] Haram kılınan şeylerin neler olduğu "İhram Yasakları" başlığı altında anlatılacaktır.

Hanefî mezhebine göre ihram, haccın geçerli olmasının şartıdır.

Şâfiî ve Mâlikî  mezheplerine göre ihram, haccın rüknüdür.[86]

 

1. İHRAMIN FARZLARI

 

Hanefi mezhebine göre ihramın iki farzı vardır: Niyet etmek ve telbiye getirmek.

 

a) Niyet

 

 İhrama niyet etmek, yapılmak istenen ibadetin umre veya  hac, ya da hem umre hem hac olduğunun kalben belirlenmesi demektir. Bu belirlemenin dil ile de ifade edilmesi müstehaptır.

İhrama giren kimse eğer yalnız hac yapmak istiyorsa,

 اللهم اني اريد الحج فيسره لي و تقبله مني 

"Allah'ım! Haccetmek istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul buyur."

Eğer yalnız umre yapmak istiyorsa,

 اللهم اني اريدالعمرة  فيسرها لي و تقبلها مني

"Allah'ım! Haccetmek istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul buyur."

Hem hac, hem umre yapmak istiyorsa,

 اللهم اني اريد الحج و العمرة  فيسرهما لي و تقبلهما مني

"Allah'ım! Hac ve umre yapmak istiyorum. Onları bana kolaylaştır ve kabul buyur."

Diye niyet eder ve aşağıda anlatıldığı şekilde telbiye yapar.

 

b) Hacda Niyet Değiştirmek

 

Hanefi, Şafiî ve Malikî mezheplerine göre umre mi haccı mı yoksa umre ve haccı birlikte mi yapacağına karar verip niyet ederek ihrama girdikten sonra artık bu niyeti iptal etmek veya değiştirmek caiz değildir. Niyet edilen haccı veya umreyi niyet edildiği şekliyle tamamlamak vaciptir.[87]

Hanbelî mezhebine göre, ifrat haccına veya kıran haccına niyet eden kimse, tavaf ve sa’y yapmadan önce niyetini feshedip haccı  umreye çevirip  tıraş olarak ihramdan çıkabilir. Daha sonra hac niyeti ile ihrama girerek tavaf, vakfe ve sa’y yapar, böylece temettü haccı yapmış olur.[88]

Hanefi, Malikî  ve Şâfiî mezhepleri, و اتموا الحج و العمرة لله “Hac ve umreyi Allah için  tamamlayın” anlamındaki âyeti delil getirerek haccın feshedilerek umreye dönüştürülmesini  caiz görmemişler ve Hz. Peygamber’in bu konudaki uygulamasının ashaba özgü olduğunu söylemişlerdir.[89]

 

c)Telbiye

Sözlükte emre icabet etmek anlamına gelen "telbiye", bir hac terimi olarak "Lebbeyk" diye başlayan şu cümleleri söylemek demektir:

 لبيك اللهم لبيك لبيك لا شريك لك لبيك ان الحمد والنعمة لك والملك لا شريك لك  “Buyur Allah'ım buyur! Buyur, senin hiçbir ortağın yoktur. Buyur, şüphesiz her türlü övgü, nimet, mülk ve hükümranlık  sana mahsustur. Senin ortağın yoktur ” Peygamberimiz (a.s.) böyle telbiye getirmiştir.[90]

Telbiye, Allah’ı şanına yakışır şekilde öven ve yücelten, kişinin O'na teslimiyetini ifade eden sözlerden oluşmaktadır. Telbiye dil ile söylenmelidir. Kalpten geçirilmesi yeterli değildir. يا رسول الله و ما الحج   يا Ey Allah'ın Elçisi! Hac nedir? Şeklinde yöneltilen bir soruya Peygamberimiz (a.s.),قال العج والثج   "Hac telbiye getirmek ve kurban kesmektir" cevabını vermiştir.[91]

Telbiyenin yüksek sesle getirilmesi sünnettir. Peygamberimiz (a.s.)

اتاني جبريل ان امر اصحابي ان يرفعوا اصواتهم بالاهلال والتلبية  "Cebrail bana geldi ve ashabıma tehlil ve telbiyeyi yükselse söylemelerini emretmemi bildirdi" buyurmuştur.[92]

 Niyet ve telbiye getiren kimse ihrama girmiş ve ihram yasakları başlamış olur.[93]

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre telbiye, ihramın farzı değil, sünnetidir. Dolayısıyla bir kimse hacca veya umreye niyet etse fakat telbiye getirmese ihrama girmiş sayılır.

Bir kimse; hangi çeşit hac yapacağını belirlemeden "Allah için ihrama girdim" gibi genel bir ifade kullanırsa ihrama girmiş olur.

ca) Böyle bir kimse tavafa başlamadan önce hangi çeşit hac yapacağını belirlerse niyetine göre hareket eder.

cb) Hangi çeşit hac yapacağını belirlemeden tavafa başlarsa umre yapmış olur. Tavafa başlamış olmak için en az bir şavtın tamamlanması gerekir. Henüz ilk şavtı tamamlamadan terk ederse  tavafa başlamış sayılmaz.

cc) İhrama girdikten sonra tavaf yapmadan doğrudan Arafa'ta gidip vakfe yaparsa ifrad haccı yapmış olur. [94]

cd) Bir kimse; hangi çeşit hac yapacağını belirlemeden "Allah için ihrama girdim" gibi genel bir ifade kullanır, sonra da hac yapmaya niyet ederse temettu haccına niyet etmiş olur.[95]

Şâfiî mezhebine göre hac ve umre ile ilgili menâsikten herhangi birine, meselâ tavafa başlamadan önce niyetteki belirsizliğin giderilmesi gerekir. Aksi halde hac veya umre yapılmış sayılmaz. Çünkü ibadetlerde niyet şarttır.

 

2. İHRAMIN VACİPLERİ

 

İhramın iki vacibi vardır; biri Mîkat sınırlarını ihramlı olarak geçmek, diğeri de ihram yasaklarına uymaktır.

 

a) Mîkât Sınırlarını İhramlı Olarak Geçmek

 

Sözlükte bir iş için belirlenen zaman ve yer anlamına gelen "mîkât"; bir hac terimi olarak ihrama girme yeri ve ihrama girme zamanı demektir.

 

aa) İhrama Girilecek Yerler

 

İhrama girilecek yerler, kişilerin oturdukları yerlere göre farklılık arz eder. Bu yerler, "Harem", "Hıll" ve "Âfâk" olma üzere üç bölgedir.

 

   1. Harem Bölgesi

 

            Mekke-i Mükerreme'yi çevreleyen Harem bölgesinin sınırlarını ilk defa Cibrîl'in rehberliğiyle Hz. İbrâhim belirlemiş, sınırları gösteren işaretler daha sonra Hz. Peygamber tarafından yenilenmiştir. Bu sınırların Kâbe'ye en yakını, Mekke'ye 8 km. mesafede Medine istikametinde "Ten‘îm"; en uzak olanları ise Tâif yönünde "Ci‘râne" ve Cidde istikametinde Hudeybiye yakınlarında "Aşâir"dir. Diğerleri; Irak yolu üzerinde "Seniyyetülcebel", Yemen yolu üzerinde "Edâtü Libn" ve Arafat sınırında "Batn-ı Nemîre"dir.

Harem bölgesinde ikamet edenler (Mekkî), hac için ise bulundukları yerde; umre için "Hıll" bölgesine çıkarak mesela Ci’râne ve Ten’îm gibi Harem bölgesi dışındaki bir yerde ihrama girerler.

Bu bölgeye "harem" adının verilmesi; zararlılar dışındaki hayvanlarının öldürülmesinin ve bitkilerinin koparılmasının haram olması sebebiyledir.

Kur'ân-ı Kerîm'de Kâbe'ye "el-beytü'l-harâm",[96] onu çevreleyen mescide "el-mescidü'l-harâm"[97] denildiği gibi, bu mescidin içinde bulunduğu Mekke şehri de "harem"[98] yani "saygıya lâyık" sözüyle vasıflandırılmıştır.          

 

   2. Hıll Bölgesi

 

   "Hıll"; harem bölgesi çevreleyen, Zülhuleyfe, Cuhfe, Karn, Yelemlem ve Zât-ı Irk adındaki yerleşim yerlerini birleştiren itibâri daire ile harem sınırları arasında kalan bölgedir.

   Bu bölgeye "hıll" adı; harem bölgesinde haram olan işlerin burada helal olması sebebiyle verilmiştir.

   Bölgesinde bulunanlar  (Hıllî), umre ve hac için  bulundukları yerden ihrama girerler.

 

 

   3. Âfâk Bölgesi

 

Afâk”, “ufuklar” anlamına gelir. Ufuk, insanın bulunduğu yere göre uzağı temsil ettiği için Mekke'ye uzak ve hıll dışında kalan bölgelere "âfâk" ismi verilmiştir. Bu bölgede yaşayanlara "âfakî" denir.

Hangi maksatla olursa olsun harem bölgesine girecek olan âfâkîlerin Mîkat sınırlarından ihrama girmeleri gerekir.[99]

Âfâkîler, hıll bölgesini çevreleyen beş noktadan birinde veya onların hizalarında ihrama girerler. Buralara ulaşmadan önce de ihrama girilebilir.[100]

İhrama girme yeri olarak belirlenmiş olan bu beş nokta şunlardır:

 

   a) ZÜLHULEYFE

 

            Medinelilerin ve Medine’ üzerinden Mekke'ye gelenlerin mîkâtıdır. Medine’nin 11 km güneyinde Âbâr-a Ali diye bilinen yerdir. Yaklaşık 450 km.lik mesafesi ile Mekke’ye en uzak mîkât burasıdır. Hz. Peygamber (a.s..) Veda Haccı için buradan ihrama girmiştir

 

b) CUHFE

 

Şamlıların ve Mekke’ye Şam cihetinden gelen Mısırlılar ile Kuzey Afrikalıların mîkatıdır. Mekke'ye yaklaşık 187 km. uzaklıktadır. Zamanla Cuhfe terkedilmiş ve daha güneyde, Kızıldeniz kenarında yer alan Râgıb adındaki yer, mîkat olarak kullanılır olmuştur. Günümüzde ise Cidde ve Medine, otoyollarla Mekke’ye bağlandığın için Cuhfe gibi Râğıb da önemini yitirmiştir.

 

c) KARN

 

“Necd” ve Kuveyt bölgesinden gelenlerin mîkatıdır. Mekke'ye yaklaşık 96 kilometredir. Günümüzde bu Mîkat, “Seyl” diye anılmaktadır.

 

d) YELEMLEM

 

Yemenlilerin mîkatıdır. Mekke’nin güney-doğu yönünde yer alır. Mekke’ye yaklaşık 54 km.lik mesafesi ile en yakın mîkattır. Mekke'ye en yakın mîkat budur.

 

e) ZÂT-Ü IRK

 

Mekke’ye Irak yönünden gelenlerin mîkatıdır. Mekke'ye uzaklığı yaklaşık 94 kilometredir.

 

Bu Mîkat yerlerini Peygamberimiz (a.s.) bildirmiştir:

 

وقت لاهل المدينة ذا الخلبفة ولاهل الشام الجخفة ولاهل نجد قرن المنازل ولاهل اليمن يلملم هن لهن ومن اتي عليهن من غير اهلهن ممن ارد ن الحج والعمرة ومن كان دون ذالك فمن حيث انشأ حتي اهل مكة ممكة

 

“İbn Abbâs (r.a)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Resülullah (a.s.) Medineliler için Zülhuleyfe’yi, Şamlılar için Cuhfe’yi, Necidliler için Karnü’l-Menâzil’i ve Yemenliler için Yelemlem’i mîkat olarak belirledi. Bu sayılan yerler, buralarda yaşayanlar ile buraların yerlisi olmayıp da hac veya umre yapmak için gelmiş olanların mîkattır. Bu noktalar ile Mekke arasında bulunanlar ise bulundukları yerde -hatta Mekkeliler Mekke’de- ihrama girerler.” [101]

عن عائشة رضي الله عنها ان النبي  وقت  لاهل العرا ق ذات عرق

“Hz.Aişe (r.a.) şöyle demiştir: Nebi (s.a.v) Iraklılar için Zât-ı Irk’ı mîkat olarak belirledi.”[102]

Bu yerlere uğramayanlar buraların hizalarından ihrama girerler.

Deniz ve hava yolu ile yolculuk yapanlar, gemi ve uçaklara binmeden önce ihrama girebilecekleri gibi bindikten sonra da ihrama girebilirler.

Hanefilere göre Mîkat sınırlarından önce ihrama girilebilir, diğer mezheplere göre mîkâttan önce ihrama girmek mekruhtur.

Bir kimse, hac ve umre maksadıyla değil de, bir iş için ya da ikamet maksadıyla Hıll bölgesine, mesela Cidde’ye gelir de sonradan hac veya umre yapmak isterse, bulunduğu yerden ihrama girer.

 

ab) İhrama Girilecek Zaman

 

İhrama girme zamanı hac aylarıdır. Kuran-ı Kerim’de  الحج اشهر معلومات“Hac (ayları) bilinen aylardır[103] ifadesi ile bu zaman dilimi kast edilmektedir.[104]

Hac ile ilgili menâsikin ilki olan ihrama bu aylar içinde girilir. Ancak Hanefî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre, mekruh olmakla birlikte hac aylarından önce de ihrama girilebilir.[105]

Şâfiî mezhebine göre ise, bu vakitten önce hac için ihrama girilmez, girilirse bu ihram,  hac için değil umre için geçerli olur.[106]

Umre için ihrama girme konusunda bir zaman sınırlaması yoktur. Yılın her hangi bir zamanında umre için ihrama girilebilir. Hac mevsiminde, arefe günü ile, Kurban bayramının dört gününde umre için ihrama girmek  ise tahrîmen mekruhtur

 

b) İhram Yasaklarına Uymak

 

Niyet edip telbiye getirerek ihram girdikten sonra söz, fiil, davranış ve giyim ile ilgili bir takım yasaklar başlamaktadır. Bu yasaklar uymak vâciptir. Bir ihram yasağına uyulmaması halinde bazı cezalar gerekir. Bu cezalar, “Hacda Kurallara Aykırı Davranışlar ve Cezaları” genel başlığı altında anlatılacaktır.

 

  3. İHRAMIN SÜNNETLERİ

 

a) İhrama girmeden önce gerekiyorsa tıraş olmak, koltuk altı ve kasık kıllarını temizlemek, tırnakları kesmek.

            b) İhramdan önce temizlik maksadıyla gusletmek, su bulunmaz veya suyu kullanma imkanı olmazsa abdest almak. Gusletmek abdest almaktan daha faziletlidir. Abdest almak için su bulunamazsa, teyemmüm etmekle sünnet yerine gelmiş olmaz. Ancak bu durumda ihram namazı için teyemmüm edilir.

 İhram için gusül temizlik maksadı ile yapıldığından, hayız ve nifas hallerinde bulunan kadınların, abdestli bulunanların ve ihrama girecek olan çocukların da gusletmeleri de sünnettir. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Nifas ve hayız halinde olan kadınlar mîkâta geldiklerinde guslederler, ihrama gererler ve Kabe’yi tavaf etmek dışında bütün hac menâsikini yerine getirirler[107] buyurmuştur.

c) Erkeklerin, giysilerini çıkararak bürünecekleri özel ihram örtüsünün, biri vücudun belden aşağısını, diğeri ise baş hariç vücudun belden yukarısını örten iki parçadan oluşması.

Belden aşağısını örten kısma “izâr”, baş hariç vücudun belden yukarısın örten kısma da “rida” denir. Bürünülecek örtünün tercihen beyaz renkte ve yeni, yahut yakanmış, temiz ve iyi görünümlü olması müstehaptır. Ancak, vücudun örtülmesini sağlayacak tek parçalı bir örtüye bürümek de yeterli olur.

Söz konusu olan sünnet;  giysileri ve ayakkabıları çıkararak, ihram elbisesine bürünmekle  değil, ihram elbisesinin nitelikleri ile ilgilidir.

İhramlı iken elbise ve ayakkabı giyme ile ilgili hükümler, “Hacda Kurallara Aykırı Davranışlar ve Cezaları” başlığı altında anlatılacaktır.

 Kadınlar ihram için özel bir kıyafete bürünmezler, normal elbiseleri, başörtüsü ve ayakkabısı ile ihrama girerler, ancak yüzlerini açık tutarlar.

d) İhramdan (niyet ve telbiyeden) önce  vücuda güzel koku sürünmek müstehaptır. İhrama girdikten sonra bedende kokunun kalması ihrama zarar vermez. Elbiseye koku sürmek ise caiz değildir.

Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre ihrama girmeden önce ihram elbisesine (izar ve ridaya) koku sürmek caizdir. İhrama girdikten sonra kokunun ihram elbisesinde kalması ihrama zarar vermez. Ancak, elbise çıkarılırsa, koku giderilmedikçe tekrar giyilemez.

Maliki mezhebine göre ise ihrama girmeye hazırlanırken, gerek vücuda, gerek ihram elbisesine koku sürmek caiz değildir.

e) Elbiseler çıkarılıp “izar” ve rida” ya büründükten sonra, kerahet vakti değil ise, ihrama girmeden  önce iki rekat ihram namazı kılmak.

Bu namazın ilk rekatında Fatiha’dan sonra “Kâfirûn”, ikinci rekatında ise “ihlas” sürelerinin okunması efdaldir.

   İçinde bulunulan vaktin farz namazı da bu iki rekat namazın yerine geçer.

   f) Niyeti dil ile (sesli olarak) yapmak.          

      g) Telbiyeyi namazdan sonra  yapmak.

      Telbiye, namazın peşinden yapılabileceği gibi, -mîkat sınırını geçmemek kaydıyla- daha sonara da yapılabilir. Telbiye yapılmadan mîkat sınırı geçilirse Hanefgî mezhebine göre ihrama girilmiş olmaz. Şâfiî mezhebine göre telbiye ihramın sünneti olduğu için ihrama girmiş sayılır, bir ceza gerekmez.

      Telbiyenin, ihram namazının peşinden yapılması evladır.

h) İhramlı bulunulan süre içinde her fırsatta telbiye söylemek.

Erkekler yüksek sesle telbiye getirirler, kadınlar ise telbiye sırasında seslerini yükseltmezler.

Özellikle tepe üstlerine çıkarken, aşağıya inerken, başka kafilelerle karşılaşınca, farz namazlardan sonra ve içinde bulunulan konumda değişiklik oldukça telbiye getirmek müstehaptır.

i) Hac için ihrama, hac ayları başladıktan sonra girmek.[108]

 

 

III. TAVAF

 

Sözlükte bir şeyin etrafında dönmek ve dolaşmak anlamına gelen "tavaf" kelimesi, bir hac terimi olarak; Hacer- Esved’in yanından veya hizasından başlayarak Kâbe’nin etrafında yedi defa dönmek demektir. Bu dönüşlerin her birine şavt denir. Tavafın, Kâbe’nin etrafında yapılması gerektiği şu âyet-i kerimeden anlaşılmaktadır:

“Ve Beyt-i Atîk’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler” (Hac:22/29).   وليطوفوا بالبيت العتيق        

 

 

1. TAVAFIN ÇEŞİTLERİ

Haccın hükmü itibariyle farz, vacip, sünnet ve nafile olmak üzere beş çeşit, yapılışı itibariyle "kudüm", "ziyaret", "veda", "umre", "nezîr", "nafile" ve "tahiyyetü'l-mescîd" olmak üzere yedi çeşit tavaf vardır.

Hükümleri ve isimleri farklı olsa da bu tavaflarının hepsinin yapılışları, farzları, vacipleri, şartları ve sünnetleri aynıdır.

 

 a) Kudüm Tavafı

Sözlükte bir yere gelmek veya varmak anlamına gelen "kudüm" kelimesi, bir hac terimi olarak; "ifrad haccı" yapanların Mekke’ye vardıklarında yaptıkları ilk tavaftır. Yapılması sünnettir.

İfrad haccı niyetiyle ihrama giren ancak Mekke ye uğramadan doğrudan Arafat'a çıkan kimseler ile Arafat vakfesinden önce âdetleri kesilmeyen kadınların kudüm tavafı yapmaları gerekmez.

Kadınlar adetli iken ihram girerler veya ihrama girdikten sonra adet görürlerse  kudüm tavafı yapmazlar. Arafat'a çıkmadan önce temizlenirlerse  kudüm kavafı yaparlar.

İhrama girip Mekke'ye vardıktan sonra hemen kudüm tavafı yapılmayıp Arafat'a çıkıncaya kadar mazeretsiz olarak geciktirmek caiz ise de Mekke'ye varır varmaz yapılması daha faziletlidir. Çünkü Peygamberimiz (a.s.), Mekke’ye vardığında ilk iş olarak abdest almış, sonra da Kabe’yi tavaf etmiştir.[109]

Mekkeliler ve mîkât mahalleri ile Mekke arasındaki bölgelerde ikamet edenler, kudüm tavafı yapmazlar.

Şafii mezhebine göre kıran haccı yapacak olanların da Mekke’ye vardıklarında yapacakları ilk tavaf Kudüm tavafıdır. Çünkü Kıran haccına niyet edenlerin hem hac, hem de umre için bir tavaf ve sa’y yapmaları yeterlidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz;

من أحرم بالحج والعمرة أجزأه طواف واحد وسعي واحد عنهما حتي يحل منهما جميعا

Hac ve umre ihramına giren kimseye, bunların ihramından çıkıncaya kadar her ikisi için bir tavaf ve bir sa’y yeter[110] buyurmuşlardır.

Hanefi mezhebine göre "kıran yapan" kişinin hem umre hem de hac amellerini hac ayları içinde aynı ihramla ayrı ayrı yapması gerekir.[111] Dolayısıyla Mekke’ye vardığında yapması gereken ilk tavaf, temettu haccında olduğu gibi umre tavafıdır.[112]

Kudüm tavafının ardından haccın sa’yini yapacak olan erkek ve çocuklar, tavafın ilk üç şavtında "remel" yaparlar. İlgili bölümde keyfiyeti hakkında bilgi verilecek olan remelin yapılması sünnettir. Mekkelilerin remel yapmaları sünnet değildir. Remel yapılan tavaflarda iztıba yapmak ta sünnettir. İztibanın ne şekilde yapılacağı, ilgili bölümde anlatılacaktır.

 

b)Ziyaret Tavafı

Ziyaret veya diğer adıyla ifâza tavafı, haccın rüknüdür.

            وليطوفوا بالبيت العتيق “Ve Beyt-i Atîk’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler.” (Hac:22/29) ayet-i kerimede kast edilenin, bu tavaf olduğu hususunda din bilginleri arasında görüş birliği vardır. Ayette geçen “Tavaf etsinler” emri genel bir ifade olduğu için, Mekkeli olan ve olmayan her hacı adayının mutlaka bu tavafı yapması gerekir.

Ziyaret tavafının geçerli olması için;

a) Arafat vakfesinin yapılmış olması,

b) Belirli bir vakitte yapılması şarttır.

Ziyaret tavafının vakti, Kurban bayramının ilk günü fecr-i sadığın doğması ile başlar. Daha önce yapılması halinde geçerli olmaz. Çünkü bayramın ilk gecesi fecrin doğuşuna kadar olan zaman, aslında Arafat vakfesine tahsis edilmiştir. Bir rükne tahsis edilen zaman içinde başka bir rüknü yerine getirmek caiz olmaz.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre zilhicce ayının dokuzunu onuna bağlayan gecenin yarısından itibaren yapılır.[113] Bu görüşün sahipleri şu rivayetleri delil almışlardır:

 

عَنْ عَائِشَةَ أَنَّهَا قَالَتْ أَرْسَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِأُمِّ سَلَمَةَ لَيْلَةَ النَّحْرِ فَرَمَتِ الْجَمْرَةَ قَبْلَ الْفَجْرِ ثُمَّ مَضَتْ فَأَفَاضَتْ

Hz.Aişe’den rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a.v) Kurban bayramının ilk gecesinde eşi Ümmü Seleme'yi (önceden) gönderdi. O da fecr-i sadıktan önce şeytanı taşladı, sonra da gidip ziyaret tavafını yaptı.[114]

 Ziyaret tavafının bayramın ilk üç günü içinde yapılması sünnettir. Ömrün sonuna kadar her hangi bir vakitte yapılabilir. Ancak mazeret olmadan üçüncü günden sonraya bırakılması mekruhtur. Bu hususta din bilginleri arasında görüş ayrılığı yoktur.

İmam Ebu Hanife’ye göre farz tavafın, bayramın ilk üç gününde yapılması vaciptir. Bu günlerde yapılamayan farz tavaf daha sonra yapılabilir, ancak vacip terk edildiği için dem gere kir.

Diğer müçtehitlere göre farz tavafın son vakti için bir zaman belirlenmemiştir. Ömrün sonuna kadar yapılabilir. Bu görüşte olanlar, şu hadis-i şerîf'i delil almışlardır:

 

عَن قَالَ رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ زُرْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ قَالَ لَا حَرَجَ قَالَ آخَرُ حَلَقْتُ قَبْلَ أَنْ أَذْبَحَ قَالَ لَا حَرَجَ قَالَ آخَرُ ذَبَحْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ قَالَ لَا حَرَجَ

Abdullah b.Abbas (r.a) tan rivayet edilmiştir:

Sahabeden biri Hz.Peygamber’e;:

-"Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım, (olur mu?" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s),

"Zararı yok, (olur)" cevabını verdi.

Bir başka sahâbî,

-"Kurban kesmeden tıraş oldum, ( olur mu)" diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.),

-"Zararı yok, (olur)" buyurdu.

Bir başka sahâbî,

-"Şeytan taşlamadan kurban kestim (olur mu) diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.),

-"Zararı yok (olur) buyurdu".[115]

Bu rivayette de görüleceği gibi hac amellerinin birbirinden önceye alınmasından veya sonraya bırakılmasından dolayı her hangi bir ihlal söz konusu olmamakta ve ceza terettüp etmemektedir. Kaldı ki ziyaret tavafının son vaktini belirleyen bir delil de mevcut değildir.

 

c) Veda Tavafı

Mekkeli olmayan ve mîkât mahalleri ile Mekke arasındaki bölgelerden birinde ikamet etmeyen (âfakî) hacıların Mekke’den ayrılmadan yapmaları gereken son tavafa veda veya sader tavafı denir. "Sader" kelimesi ayrılma anlamına gelir.

Veda tavafı, haccın aslî vaciplerinden biridir.[116]

İmam Malik’e göre veda tavafı ise sünnettir.

Hac menasikini tamamlayıp Mekke’den ayrılacak olan hacılar, Kabe-i muazzama ile vedalaşmak üzere veda tavafını yaparlar. Sevgili Peygamberimiz;

 

لَا يَنْفِرَنَّ أَحَدٌ حَتَّى يَكُونَ آخِرُ عَهْدِهِ بِالْبَيْتِ

 

            “(Sizden) biri, son olarak Kâbe’yi ziyaret etmeden (Mekke’den) ayrılmasın[117] buyurmuştur.

Mekkelilerin ve Hıll bölgesi sakinlerinin "veda tavafı" yapmaları gerekmez. Yapmaya başlamaları durumunda da bu tavafı tamamlamaları gerekir. Çünkü başlanan bir ibadeti -nafile bile olsa - tamamlamak vaciptir.

Âfâkî olup da Kurban bayramının üçüncü gününden önce Mekke'de sürekli ikamete niyet edenler de veda tavafı yapmazlar. Bu hususta görüş birliği vardır.

İmam Ebû Hanîfe’ye göre bayramın üçüncü gününden sonra Mekke’de sürekli ikamete niyet eden âfâkîlerin  "veda tavafı" yapmaları vaciptir.

Veda tavafını yapmadan yola koyulan kimse, mîkât mahallini geçmemişse dönüp tavafını yapması gerekir. Mîkat mahallini geçmişse artık dönmesi gerekir. Vacibi terk ettiği için dem cezası gerekir.

Eğer Mîkat sınırını geçtikten sonra dönüp veda tavafı yapmak isterse, mîkât mahallinde umre ihramına girer, umreyi tamamlar, sonra "veda tavafı" yapar, böylece dem cezasından kurtulmuş olur.

            Adet ve loğusa halindeki kadınların veda tavafı yapmaları vacip değildir. Veda tavafı yapmadan Mekke'den ayrılabilir. Ancak bu durumdaki kadınların, Mescid-i Haram’ın kapısına gelip, dua ederek ayrılmaları müstehaptır.

Veda tavafını yapacak olan kişi, "veda tavafı" diye belirlemeden sadece tavafa diye niyet etse  yeterlidir. Bir kimse farz tavaftan sonra nafile bir tavaf yapmış ise, veda tavaf yapma imkanı bulamadan Mekke'den ayrıldığı takdirde, yaptığı nafile tavaf veda tavafı yerine geçer, her hangi bir şey lazım gelmez.

Veda tavafını yaptıktan sonra hemen Mekke’den ayrılmak sünnet ise de ayrılmayıp bazı işlerle meşgul olsa yeniden veda tavafı yapması gerekmez.[118]

Şafii mezhebine göre, veda tavafının, bütün işler bitirildikten sonra tam yola koyulmak üzere iken yapılması ve yapıldıktan hemen sonra a dönüş yolculuğuna başlanması vaciptir.

Tavaftan hemen sonra yola koyulmayıp mazeretsiz olarak bekleyen veya eşya satın almak, borç ödemek, arkadaşa uğramak, hasta ziyaret etmek gibi yolculukla ilgili olmayan bazı işlerle meşgul olan kimsenin veda tavafını yeniden yapması gerekir. Ama tavaftan sonra, erzak satın almak, eşyayı bagaja vermek gibi yolculukla ilgili bazı işlerle meşgul olan kimsenin –araya fasıla girmiş olsa bile- yeniden tavaf yapması gerekmez.[119]

Veda tavafı yaptktan sonra, sevgili Peygamberimizin yaptığı gibi iki rekat namaz kılar, başkalarına sıkıntı vermeyecek ve izdihama sebep olmayacak ise ve imkan bulursa Hacer-i Esved ile Kâbe’nin kapısı arasında bulunan ve Mültezem denen yere gelir, sağ eli Kâbe’nin kapısına, sol eli de Hacer-i Esved’e doğru açarak göğsünü ve yüzünü Kâbe’nin duvarına dayar ve bu vaziyette dua eder.

Mültezem’de bu şekilde  dua etme konusunda sahabeden Amr b. Şuayb şöyle demiştir:

 

ِ طُفْتُ مَعَ عَبْدِ اللَّهِ فَلَمَّا جِئْنَا دُبُرَ الْكَعْبَةِ قُلْتُ أَلَا تَتَعَوَّذُ قَالَ نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ النَّارِ ثُمَّ مَضَى حَتَّى اسْتَلَمَ الْحَجَرَ وَأَقَامَ بَيْنَ الرُّكْنِ وَالْبَابِ فَوَضَعَ صَدْرَهُ وَوَجْهَهُ وَذِرَاعَيْهِ وَكَفَّيْهِ هَكَذَا وَبَسَطَهُمَا بَسْطًا ثُمَّ قَالَ هَكَذَا رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَفْعَلُهُ ُ

 “(Ashaptan) Abdullah’la birlikte tavaf yaptık. Kâbe’nin arka tarafına geldiğimizde kendisine istiazede bulunmayacak mısın? dedim. Cehennem ateşinden Allah’a sığınırız dedi. Sonra tavafa devam etti, Hacer-i Esved'i istilam etti. Hacer-i Esved ile Kâbe’nin kapısı arasında durdu. Kollarını iki yana açarak göğsünü, yüzünü ve (yan tarafa açılmış) kollarını Kâbe’nin duvarına yasladı. Sonra da; Resulüllah (s.a.v) in böyle yaptığını gördüm dedi.[120]

Mültezem’den sonra Hatim’e gider, altın oluğun altında durup dua eder, daha sonra zemzem suyu içerek Kabe’den ayrılır.[121]

 

d)Umre Tavafı

Umre tavafı bütün mezheplere göre umrenin farzlarından biridir. Bu tavafın ilk dört şavtı rükündür. Yedi şavta tamamlanması ise vaciptir. Umre tavafının vakti, umre ihramına girilmesinden sonra başlar. Sonu için bir yoktur. Umre ihramında iken her hangi bir vakitte yapılabilir.[122]

 

e) Nezir Tavafı

Kâbe’yi tavaf etmeyi adayan kimsenin bu adağını yerine getirmesi vaciptir. Tavafı ne zamana yapacağına dair bir kayıt koymuşsa bu kayda riayet etmesi; bir kayıt koymamışsa, tavafı uygun bir zamanda yapması gerekir.

 

f) Nafile Tavaf

Mekke’de bulunulan süre içinde farz ve vacip tavaflar dışında yapılan tavaflara nafile (tatavvu)  tavafı denir. Nafile tavaf yapmak, nafile umre yapmaktan daha faziletlidir. Mekke’de bulunan kimselerin bir umre için harcayacakları zaman kadar nafile tavaf yapmaları, umre yapmalarına nispetle daha fazla sevap kazanmalarına vesile olur.[123]

Sahabeden Abdullah b. Abbas, tâbiînden Atâ b. Ebî Rebah, Said b. Cübeyr ve Mücâhid b. Cebr’în görüşlerine göre; Mekkeli olmayanların Mekke'de bulundukları süre içinde Mescid-i Haram’da nafile namaz kılmaktan çok nafile tavaf yapmaları daha faziletlidir. Mekkelilerin Mescid-i Haram'da namaz kılmaları daha  faziletlidir.[124]  

 

g)Tahiyyetü'l-Mescid Tavafı

Kudüm tavafı, ziyaret tavafı, umre tavafı, veda tavafı ve nezir tavafı yapmak durumunda olmayan kimselerin Mescid-i Haram’a her gittiklerinde "Tahiyyetü'l-Mescid" tavafı yapmaları müstehaptır.

Yukarıda sayılan tavaflardan birinin yapılması halinde bu tavaf, "Tahiyyetü'l-Mescid"  tavafı yerine de geçer.[125]

 

2. TAVAFIN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI

 

a) Niyet

Tavafın geçerli olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz yapılan tavaf geçerli olmaz. Ancak niyette farz tavaf, umre tavafı, veda tavafı şeklinde belirleme yapılmayıp  mutlak olarak "tavaf yapmaya" niyet edilse  geçerli olur. Mesela farz tavafı yapmak isteyen bir kimse "farz tavafı yapmaya niyet ettim" değil de "tavaf etmeye niyet ettim" dese bu tavaf farz tavaf olarak geçerli olur.

Şafiî mezhebine göre "ziyaret" ve "kudüm" tavafı için niyet şart değildir. Çünkü hacca niyet edilirken bu tavaflara da niyet edilmiş olur. Bu ikisinin dışındaki tavaflar için niyet etmek şarttır.

Niyetin Hacer-i Esved hizasında yapılması vaciptir. Tavaf yapacak kimse, Hacer-i Esved'i geçtikten sonra niyet etse, yaptığı bu şavt geçerli olmaz. Şavtı tamamlamadan geri dönüp tekrar Hacer-i Esved hizasına gelirse, bu niyet geçerli olur. Geri dönmezse  yaptığı ilk geçerli olmaz, bundan sonra yapacağı şavt, ilk şavt olur.

 

b) Tavafı Belirlenen Vakitte Yapmak.

Kudüm tavafı, hac ihramına girdikten sonra ve Arafat vakfesinden önce,

Umre tavafı, ihrama girdikten sonra;

Ziyaret tavafı, kurban bayramının birinci günü fecr-i sadığın doğuşundan sonra,

Veda tavafı, hac menâsikinin tamamlanmasından sonra yapılır.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre ziyaret tavafı, zilhiccenin dokuzunu onuna bağlayan gecenin yarısından itibaren yapılabilir.

 

c) Tavafı Kâbe’nin çevresinde ve Mescid-i Haram’ın içinde yapmak.

Kabe'nin etrafında (metafta) veya metafı çevreleyen kapalı kısımlarda ve bunraların üst katlarında yapılması gerekir. Mescid-i Haram’ın dışından dolanarak yapılan tavaf geçerli olmaz.

 

d) Tavafın en az dört şavtını yapmak.

Hanefî mezhebine göre tavafın ilk dört şavtı farz, tavafı yedi şavta tamamlamak vaciptir. Dört şavtı yapan kimsenin  tavafı geçerli olan, eksik kalan şavtlar usulünce telafi edilir.[126] Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinde ise tavafı yedi şavt olarak farzdır. Bu mezheplere göre bir şavtın eksik bırakılması durumunda tavaf geçerli olmaz ve bunun sadaka vererek telafisi de mümkün değildir. Eksik kalan şavtın tamamlanması gerekir.[127]

 

2. TAVAFIN VACİPLERİ

 

a) Tavafı abdestli yapmak

Tavaf yapan kişinin abdestsiz, cünüp, âdetli ve loğusa olmaması gerekir.

أَنَّ أَوَّلَ شَيْءٍ بَدَأَ بِهِ حِينَ قَدِمَ النَّبِيُّ أَنَّهُ تَوَضَّأَ ثُمَّ طَافَ

Peygamberimiz (a.s.) Mekke'ye geldiklerinde ilk iş olarak abdest almış, sonra da Kâbe'yi tavaf etmiş,[128] âdetli olan eşine,

اقضي مايقضي الحاج غير ان لاتطوفي بالبيت

Hac eden kişinin her yaptığını yap, sadece Kâbe’yi tavaf etme[129] buyurmuştur.

Tavaf esnasında abdesti bozulan kişinin tavafı bırakıp yeniden abdest alarak kaldığı yerden tavafa devam etmesi gerekir.

Tavafı abdestsiz, cünüp, loğusa veya adetli olarak yapan kişi, henüz Mekke'den ayrılmamış ise bu tavafı iade eder. İade etmeden mîkât sınırlarının dışına çıkarsa ceza gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavaf eden kişinin cünüp, âdetli ve loğusa olmaması ve abdestli bulunması tavafın vacibi değil tavafın geçerli olmasının şartıdır. Dolayısıyla abdestsiz ve cünüp kimse ile âdetli ve loğusa olan hanımların yaptıkları tavaf geçerli olmaz. Bu eksikliğin "dem" veya "bedene" ile telafi edilmesi mümkün değildir. Mutlaka tavafın yeniden yapılması gerekir.

Hanefî mezhebine göre özel hallerinde bulunan kadınlar, temizlenmeden Mekke'den ayrılmak zorunda kalırlarsa âdetli olarak ziyaret tavaflarını yaparlar ve tavafın vaciplerinden birini terk etmiş olduklarından ceza olarak bir bedene keserler. 

Malikî mezhebine göre kadının âdet dönemindeki iki kanama arasındaki kesinti süresi temizlik hali sayılır. Dolayısıyla bu durumdaki kadının bu ara sürede gusledip ibadetlerini yapması gerekir. Buna göre ziyaret tavafını özel hali nedeniyle yapamayan ve Mekke’den ayrılmak zorunda kalan bir kadın, arada kesinti olması halinde gusledip ziyaret tavafını yapabilir ve her hangi bir ceza da gerekmez. [130]

Hanefi mezhebine göre temettu haccı yapmak üzere umre ihramına girdikten sonra âdet gördüğü için umre tavafını yapamayan ve Arafat'a çıkma zamanına kadar temizlenemeyen kadın, umresini iptal eder, hac ihramına girer ve Arafat'a gider. Bu durumda yaptığı hac ifard haccı olur. Hac menâsikini tamamladıktan sonra, iptal ettiği umresini kaza eder ve ceza olarak bir dem keser.

Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu durumdaki bir kadın, umresini iptal etmez, kıran haccına niyet eder ve vakfesini yapmak üzere Arafat'a gider. Arafat dönüşünde hac ve umre niyetiyle bir tavaf ve bir sa'y yapar. Bu görüş Peygamberimiz (a.s)'in şu hadisine dayanmaktadır:

من أحرم بالحج والعمرة أجزأه طواف واحد وسعي واحد عنهما حتي يحل منهما جميعا

Hac ve umre ihramına giren kimseye, bunların ihramından çıkıncaya kadar her ikisi için bir tavaf ve bir sa’y yeter.” [131]

 

b) Vücutta, Elbisede ve Metafta Necaset  Bulunmaması.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavaf eden kişinin bedeninde, giysilerinde veya metafta pislik bulunmaması şarttır.[132] Delil olarak Peygamberimiz (a.s.)ın انماالطواف بالبيت صلاة فاقلوا فيه الكلامBeyti tavaf etmek de namaz (kılmak) gibidir. Dolayısıyla tavaf ederken fazla konuşmayın" [133] sözünü delil almışlardır.

Hanefî mezhebine göre tavaf eden kişinin bedeninde, giysilerinde veya metafta pislik bulunmaması sünnet'tir.[134]

Buna göre bir kimse elbise veya bedeninde necaset var iken tavaf etse Hanefî mezhebine göre tavaf geçerli olur ancak bu kimse mekruh işlemiş olur. Diğer mezheplere göre bu tavaf geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.

 

c) Tavafı Avret Mahalli Örtülü Olarak Yapmak

Tavaf esnasında kadın ve erkeklerin avret yerlerinin örtülü tutmaları gerekir. Cahiliyyet döneminde insanlar, Kâbe’yi çıplak olarak tavaf ederlerdi. Resulüllah (s.a.v), insanları Ka'be' yi çıplak olarak tavaf etmekten men etmiştir.

 

لَا يَحُجَّ بَعْدَ الْعَامِ مُشْرِكٌ وَلَا يَطُوفَ بِالْبَيْتِ عُرْيَانٌ

 

Müşrikler haccetmesinler ve çıplak olanlar da Kâbe’yi tavaf etmesinler[135]

 

Dolayısıyla veda ve ziyaret tavaflarını avret yerleri açık olarak yapan kişinin, tavafı yeniden yapması gerekir. Yeniden yapmazsa dem gerekir.

İmam Muhammed’e göre nafile tavafı avret yeri açık olarak yapan kimse, bu tavafı Mekke’de iken yeniden yapması daha uygundur. Ancak yeniden yapmayıp memleketine dönerse sadaka vermesi gerekir.

Şafiî mezhebine göre tavaf esnasında kadın ve erkeklerin avret yerlerinin örtülü olması, tavafın geçerlilik şartlarından biridir. Tavaf yapmakta olan bir kimsenin kendi kusur ve ihmali sebebiyle avret yeri açılırsa, tavafın avret mahalli açık olarak yapılan kısmı geçersiz olur, geçersiz yapılan kısmın yeniden yapılması gerekir. Fakat kendi kusur ve ihmali olmaksızın açılır ve hemen örtünürse tavafı bozulmaz.[136]

 

d) Teyamün

"Teyamün" sağdan yapmak demektir. Hacer-i Esved'in bulunduğu köşe Ka'be'nin sağ tarafı kabul edilir. Dolayısıyla tavaf, Ka'be'nin sağından, sol omuz Ka'be'ye dönük olarak yapılır.

e) Tavafa Hacer-İ Esved'in Yanından Veya Hizasından Başlamak

Tavafın Hacer-i Evsed'in yanından veya izdiham sebebiyle buna imkan bulamazsa Hacer-i Evsed'in hizasından başlaması vaciptir. Hacer-i Esved'in hizasını geçtikten sonra tavafa niyet ederse bu şavt geçerli olmaz.[137]

 

f) Tavafı Yürüyerek Yapmak

Gücü yetenlerin tavafı yürüyerek yapmaları vaciptir. Dinen geçerli bir mazereti olmaksızın tekerlekli sandalye ve benzeri araçlarla yapılan tavaf geçerli olmaz, bu tavafın yeniden yapılması gerekir. Yapılmadığı takdirde dem gerekir. Fakat geçerli bir mazeret varsa tavaf, sandalye ve benzeri bir araçla yapılabilir.

Yürüyemeyecek kadar hasta, topal, kötürüm ve yaşlı olmak dinen geçerli olan mazeretlerdir.

            Şafiî mezhebine göre, tavafın yürüyerek yapılması vacip değil, sünnettir.[138] Delil olarak şu rivayeti esas almışlardır: Hz. Aişe validemiz,

طَافَ رَسُولُ اللَّهِ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ حَوْلَ الْكَعْبَةِ عَلَى بَعِيرٍ يَسْتَلِمُ الرُّكْنَ بِمِحْجَنِهِ

 

            “Resulüllah (s.a.v) veda haccında Kâbe’yi deveye binmiş vaziyette tavaf etti. Elindeki sopasıyla da Hacer-i Esved'i istilam ediyordu” demiştir.[139]

 

g) Tavafı Hatim’in Dışından Yapmak

Tavafın Hatîm’in dışından yapılması vaciptir. Hatim'in içinden yapılan şavt geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir. Çünkü hatim, Kâbe’nin içi sayılmaktadır. Bunu Hz. Aişe’nin rivayet ettiği şu hadisten anlamaktayız:

  “Peygamber (s.a.v)'e sordum:

-Hatim Kâbe’den midir?

-Evet, Kâbe’dendir, dedi.

-Öyle ise neden Kâbe’ye dahil etmediler? Dedim.

-Kavmin (Kureyşliler) Kabe'yi yeniden inşa sırasında Hatimi de içine alacak kadar geniş yapmak için yeterli parayı bulamadı, dedi.

-Kâbe’nin kapısı neden yüksekte kalmış? Dedim.

-Kavmin dilediği kimselerin Ka'be'ye girmelerine izin vermek, istemediği kimselere de engel olmak için böyle yaptı. Kureyş, cahiliyet dönemini henüz geride bırakmış olmasalardı ve itiraz edeceklerinden çekinmemiş olsaydım Hatim'i Kâbe’ye dahil eder ve Kâbe’nin kapısını da  yer seviyesinde yapardım, dedi.[140]

 

h) Tavafı Yedi Şavta Tamamlamak

 

Hanefî mezhebine göre ziyaret, veda ve umre tavaflarının ilk dört şavtını yapmak farz, tavafı yedi şavta tamamlamak ise vaciptir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafın yedi şavta tamamlanması farzdır.

 

ı) Tavaf Namazı Kılmak

Her tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı kılınır. Bu namazın birinci rekatında fatiha’dan sonra Kâfirun, ikinci rekatında ise İhlas suresi okunur. Namazdan sonra şu duanın okunması müstehaptır:

أللهم هذا بلدك والمسجد الحرام وبيتك الحرام وأنا عبدك وابن عبدك وابن أمتك وقد جئتك طالبا مرضاتك وأنت مننت علي بذلك فاغفرلي وارحمني إنك علي كل شئ قدير

 

"Allah'ım! Burası senin beldendir. Şu da Mescid-i Haram ve saygın evindir. Ben de senin kulunum ve kulunun çocuğuyum. Buraya Senin rızanı kazanmak için geldim. Sen de bunu bana lütfettin. Beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesi sen her şeye gücü yetensin."

Hanefî mezhebine göre tavaf namazı tavafın vacibi değil müstakil bir ibadettir. Bu sebeple terkinden dolayı dem gerekmez. Ancak bu namazı kılmayan kimse, günahkâr olur.

Malikî mezhebine göre tavaf namazını kılmayan kimseye dem gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre tavaf namazı kılmak sünnettir.

Tavaftan sonra eğer kerahet vakti değilse bu namaz, geciktirmeksizin Makam-ı İbrahim’in arka tarafında kılınır. Ancak izdiham varsa tavaf yapanlara engel olmamak için Mescid-i Haram'ın her hangi bir yerinde kılınması daha uygun olur. 

Şafiî mezhebine göre tavaf namazı kerahet vaktinde de kılınabilir. [141]

Hanefi mezhebine göre arada tavaf namazı kılmadan iki tavafı peş peşe yapmak mekruhtur. Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre bunda bir sakınca yoktur. [142]

 

3. TAVAFIN SÜNNETLERİ

a) Tavafa başlarken Hacer-i Esved veya hizasına "Rükn-i Yemânî" tarafından gelmek ve Hacer-i Esved'in yanında veya hizasında tavafa başlamak.

b) Tavafın başlangıcında ve her şavtın sonunda Hacer-i Evsedi istilam etmek.

 Tavafa başlarken Hacer-i Esved hizasına gelince durmaksızın "bismillahî Allahü ekber" diyerek Hacer-i Esved'i "istilam" eder ve elinin içini öper. Bunu tavafın her şavtında tekrarlar. Selamlama esnasında şu dua okunmalıdır:……….

            Kalabalık değilse ve kimseye eziyet vermeyecekse Hacer-i Esved'i öper.[143] Hz. Ömer (r.a) Hacer-i Esved’i öpmüş ve; “çok iyi biliyorum ki sen faydası da zararı da olmayan bir taş parçasısın. Eğer Rasulullah (a.s.)’in öptüğünü görmeseydîn seni öpmezdim” demiştir.[144] Kalabalık ise Hacer-i Esved-i öpmez. Hacer-i Esved'i öpmek müstehap, insanları itip kakmak ve onlara eziyet vermek ise günahtır. Müstehap bir fiil îfa etmek için günah işlenmez.

            Her şavtın başında,

أللهم إيمانا بك وتصديقا بكتابك ووفاء بعهدك وإتباعا لسنة نبيك محمد صلعم

“Allah'ım! Sana iman ederek, Kitabını tasdik ederek, Sana verdiğim sözü yerine getirerek Peygamberin  Muhammed (s.a.v) in sünnetine uyarak Beytini tavaf ediyorum" der.

Tavafın her şavtında "Rükn-i Yemânî"yi de istilam edilir, ancak öpülmez. Konuyla ilgili olarak sahebeden Abdullah b. Ömer (r.a),

 

عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا يَدَعُ أَنْ يَسْتَلِمَ الرُّكْنَ الْيَمَانِيَ وَالْحَجَرَ فِي كُلِّ طَوْفَةٍ

            “Resulüllah (s.a.v) tavafın her şavtında Rükn-i Yemani ile Hacer-i Esved'i istilam etmeden geçmezdi” demiştir.[145]

 Hacer-i Esved'i istilam, sünnet, Rüknü Yemânî'yi istilam ise müstehaptır. Diğer köşeler istilam edilmez.[146]

 

c) Remel yapmak.

Remel, koşmaksızın çalımlı ve süratli bir şekilde yürümektir.

Sonunda sa’y yapılacak tavafların ilk üç şavtında erkeklerin remel yapmaları sünnettir. "Metaf"ta izdiham varsa "remel" yapılmaz. Çünkü kalabalıkta remel yapmak mümkün olmaz. Remel yapacağım diye insanlara eziyet vermek kesinlikle doğru değildir. Remel esnasında şu duanın okunması müstehaptır:

أللهم اجعله حجا مبرورا وذنبا مغفورا وسعيا مشكورا

   "Allah'ım! Haccımı mebrur, zenbimi mağfur, sa'yimi meşkur eyle."

 

d) Iztıba yapmak.

"Iztıba"; omuzlara alınan "rida"nın bir ucunu sağ koltuk altından geçirip sol omuz üzerine atıp sağ omuzu ve sağ kolu açık bırakmak demektir.

Erkeklerin kendisinden sonra sa'y yapılacak tavaflarda ıztıba yapmaları sünnettir. Ardından sa'y yapılmayan tavaflarda ıztıba yapılmaz.

Tavaf sona erince ıztıba da sona ereceğinden tavaf namazı kılınırken açıkta bırakılan omuz örtülür. Çünkü tavaf namazını omuz ve kol açık iken kılmak mekruhtur.

Peygamber efendimiz ile ashabı Hudeybiye antlaşmasının yapıldığı senede ifa edemedikleri umreyi ertesi sene kaza etmek üzere Mekke-i Mükerreme’ye girmelerinin arefesinde müşrikler, müslümanları kastederek “Sıtmanın bitkin düşürdüğü bir topluluk yarın Mekke’ye gelecek” diye dedikoduya başlamışlardı. Peygamber efendimiz de, kendisinin ve ashabının bitkin düşmediklerini, aksine güçlü olduklarını onlara göstermek maksadıyla Kâbe'yi tavaf ederken remel ve ıztıba yapmış, ashabının da böyle yapmalarını emretmiştir.

 

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَصْحَابَهُ اعْتَمَرُوا مِنَ الْجِعْرَانَةِ فَرَمَلُوا بِالْبَيْتِ وَجَعَلُوا أَرْدِيَتَهُمْ تَحْتَ آبَاطِهِمْ قَدْ قَذَفُوهَا عَلَى عَوَاتِقِهِمُ الْيُسْرَى

            Abdullah b. Abbas (r.a), “Resulüllah (s.a.v) ve ashabı, Cirâne’de umre için ihrama girdiler. Kâbe’yi tavaf eder ken remel yaptılar ve ridalarını sağ koltuklarının altına alıp ucunu da sol omuzlarının üzerine atarak ıztıba yaptılar” demiştir.[147]

 

e) Tavafı mümkün Oldukça Kâbe’nin Yakınında Yapmak.

Bu sünneti yerine getirmek için, erkekler, başkalarına eziyet vermeden ve kendileri de eziyet görmeden mümkün olduğu kadar Kâbe’ye yaklaşarak tavaflarını yaparlar.

Kadınlar, çok mümkün olduğu kadar tenha yerden tavaf etmeye çalışmalıdırlar.

 

f) Müvâlât.

Tavafın şavtlarını, ara vermeden peş peşe yapmak sünnettir. Bir kimsenin tavaf esnasında abdesti bozulsa veya kendisinde guslü gerektiren bir hal vuku bulsa abdestini tazeler veya boy abdesti alır, tavafına kaldığı yerden devam edebilir. Ancak tavafı bütünüyle yeniden yapması daha faziletlidir. Tavaf tamamlanmadan ezan okunursa, tavafa ara verip namazı kıldıktan sonra tavafa kaldığı yerden devam edebilir.

Cenaze namazı veya nafile bir namaz kılmak için tavafa ara vermek mekruhtur.

 Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafın şavtlarını peş peşe yapmak vaciptir. Tavaf ara veren kimsenin bu tavafı yeninden yapması gerekir. Bu itibarla tavafın şavtlarını ara vermeden yapmaya özen gösterilmelidir.[148] 

 

g)  Duâ etmek.

Tavaf esnasında istenilen dua yapılabileceği gibi Kurân-ı Kerim de okunabilir. Ancak Peygamber efendimizin okumuş olduğu duaları[149] okumak daha fazîletlidir. Buna göre;

- Her şavtın başlangıcında; 

سبحان الله والحمد لله ولاإله إلا الله والله أكبر ولاحول ولاقوة إلا بالله العلي العظيم أللهم إيمانا بك وتصديقا بكتابك ووفاء بعهدك وإتباعا لسنة نبيك محمد صلعم

"Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Her türlü övgü Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Kuvvet ve kudret ancak yüce  ve azametli Allah sayesinde vardır. Allah'ım! Sana iman ederek, Kitabını tasdik ederek, Sana verdiğim söze bağlı kalarak, Peygamberin Muhammed (a.s.)'ın sünnetine uyarak tavaf ediyorum"

- Kâbe’nin kapısının önünde veya hizasında;

أللهم إن البيت بيتك والحرم حرمك والأمن أمنك وهذا مقام العائذ بك من النار

"Allah'ım! Bu ev senin evindir, bu harem senin haremindir, güvenlik senin güvenliğindir, burası, cehennem ateşinden sana sığınların makamıdır"

- Rükn-i Yemanî ile Hacer-i Esved arasında;

ربناآتنا في الدنيا حسنة وفي الآخرة حسنة وقنا عذاب النار

"Rabbimiz! Dünyada bize bir iyik ver, âhirette de bir iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru" dualarının okunması müstehaptır.

 

 

 

 

h) Huşu Tavaf Yapmak

Tavaf ederken ibadet halinde bulunduğunun bilincinde olmalı, huşua aykırı davranışlardan kaçınmalıdır.[150]

 

i) Tavaftan Sonra Zemzem İçmek.

Zemzem içerken e'ûzü besmele çeker ve اللهم اني اسالك علما نا فعا و رزقا واسعا و شفاء من كل داء و سقم  "Allah'ım! Senden yararlı ilim, bol rızık, her türlü dert ve hastalıktan şifa istiyorum"[151] diye dua ede

Zemzem ile abdest alınır, ancak istincada ve necasetlerin temizlenmesinde kullanılmaz.

Peygamberimiz (a.s.), “Zemzem hangi maksatla içilirse o maksat içindir” buyurmuştur.[152]


IV. SA'Y

 

Sözlükte; iş yapmak, yürümek ve  koşmak anlamlarına gelen "Sa'y"; hac ibadeti ile ilgili bir terim olarak, hac veya umre için yapılan bir tavaftan sonra, Mescid-i Haran’ın doğu tarafında bulunan Safa ve Merve tepeleri arasında, Safa'dan başlayarak dört kere gidip üç kere gelmek demektir.

Safa'dan Merve'ye gidiş bir şavt, Merve'den Safa'ya dönüş de bir şavt olmak üzer sa'y toplam yedi şavttan ibarettir.

Sa'y; Hz. İbrahim'in eşi Hacer'in, oğlu İsmail'e su bulmak için Safa ve Merve tepeleri arasında yedi sefer gidip gelmesine dayanmaktadır. Onların hatırasına binaen bu iki tepe arasından sa'y yapıla gelmiş, İslam haccında da sa'y yapmak meşru kılınmıştır. Şu ayet sa'yin meşru oluğunu ifade etmektedir.

 

ان الصفى والمروة من شعائر الله فمن حج البيت او اعتمر فلا جناح عليه ان يطوف بهما

 

"Şüphesiz Safa ve Merve Allah'ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle  Kabe'yi ziyaret eder ve onları tavaf ederse bunda bir günah yoktur" (Bakara, 158).

Ayette geçen "tavaf etmek"ten maksat, "sa'y etmek"tir.

a) Hanefî mezhebine göre  sa'y, haccın aslî vacibidir.  Meşru bir mazeret olmadan terk edilirse dem gerekir. Meşru bir mazeret sebebiyle terk edilirse bir şey gerekmez.

b) Şafiî,[153] Malikî[154] ve Hanbelî[155] mezheplerine göre ise sa'y etmek haccın ve umrenin rükünlerinden biridir. Sa'y yapılmazsa hac ve umre geçerli olmaz.

Sa’yin vacip mi rükün mü olduğu konusundaki ihtilaf; umre ile ilgili yukarıda zikredilen âyette hükmün açıkça belirtilmemiş olması ve konu ile ilgili hadislerin farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.

Peygamberimiz (a.s.)  اسعوا فان الله كتب عليكم السعي  “Sa’y edin, çünkü Allah sa’y etmeyi size yazdı” buyurmuştur. [156]

Sa’yin farz olduğu görüşünde olanlar, bu hadisin, sa'yin farz oluşuna delil teşkil ettiğini, zira hadiste geçen “size yazdı” ifadesinin “size farz kıldı” anlamında olduğunu söylemektedirler.[157]

Hanefi bilginler göre; yukarıda zikredilen sa'y ile ilgili âyetin delaleti zannîdir, âyet, sa’yin farz olduğuna kesin olarak delalet etmez. Böyle bir delil ile bir amelin farz oluşu, değil ancak vacip oluşu sabit olur. Konu ile ilgili olarak zikredilen hadis ise zayıftır; sahih olduğu kabul edilse bile, sa’yin farz olduğunu kesin olarak ifade etmez. Çünkü “yazmak” ifadesi her zaman farziyet anlamı taşımaz.[158]

 

1. SA'YİN FARZLARI (ŞARTLARI VE RÜKÜNLERİ)

 

Sa'yin geçerli olması için yerine getirilmesi gereken bazı şartlar vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:

 

a) Umre sa'yini, ihramlı olarak umre tavafından sonra yapmak.

Umre yapmak üzere niyet edip ihrama giren kimsenin, umre sa'yini, umre tavafından sonra ihramdan çıkmadan önce yapması gerekir. Çünkü umre sa'yi mutlaka ihramlı olarak yapılır.

İhramdan çıktıktan sonra yapılacak olursa dem gerekir. Tavafın peşinden ara vermeden sa'y yapmak sünnet ise de ihramdan çıkmamak şartıyla daha sonra da yapılabilir.

 

b) Hac Sa'yini, ihrama girdikten sonra geçerli bir tavafın peşinden yapmak.

Hac sa'yinin asıl vakti, kurban bayramının 1, 2 ve 3. günlerinde farz tavaftan sonradır. Ancak hac için ihrama girmiş olan bir kimse, dilerse Arafat'a çıkmadan önce nâfile bir tavafın peşinden haccın sa'yini yapabilir. Bu durumda sa'yin mutlaka ihramlı olarak yapılması gerekir:

İfrat veya kıran haccı yapanlar, isterlerse kudüm tavafının peşinden veya daha sonra Arafat'a çıkmadan önce haccın sa'yini  yapabilirler. Ancak kudüm tavafının peşinden yapılmayıp daha sonra yapıldığı takdirde  nafile bir tavafın peşinden yapılması müstehaptır.

Temettü haccı yapanlar, umreyi tamamladıktan sonra Arafat'a çıkmadan önce haccın sa'yini yapmak isterlerse, hac niyeti ile ihrama girip nafile bir tavaf yaptıktan sonra haccın sa'yini yapabilirler. Bu kimseler, ihrama girmeden haccın sa’yini yapamazlar.

Haccın sa'yi, Arafat vakfesinden önce yapılmamış ise ziyaret tavafından sonra ihramlı veya ihramsız olarak yapılabilir.

 

c) Hac sa'yini, hac ayları içinde yapmak.

Hanefi mezhebine göre, hac aylarından önce hac için ihrama girilebilir ise de haccın menâsikinden hiç biri hac mevsiminden önce yapılamaz, yapıldığı takdirde geçerli olmaz.

Haccın sa’yi, kurban bayramının 1, 2 ve 3. günlerinde (10, 11 ve 12 Zilhicce) yapmayan kimse daha sonra ülkesine dönmeden sa'yini yapabilir, her hangi bir ceza da gerekmez.

Eğer haccın sa'yini yapmadan önce ülkesine dönmüş ise, dînen geçerli bir mazereti de yoksu dem gerekir. Bu kimse Mekke’ye dönüp haccın sa’yini yapmak isterse, Mîkat sınırlarını geçmeden önce umre için ihrama girer, umresini tamamladıktan sonra nafile bir tavafın peşinden haccın sa'yini yapar, böylece dem cezasından kurtulur.[159]

Dînen geçerli olan mazeret, hastalık ve tabî afetler gibi mazeretlerdir.

 

d) Geçerli bir tavaftan sonra yapmak.

Sa’y, müstakil bir ibadet değildir, bu itibarla geçerli bir tavaftan sonra yapılması gerekir. Ancak tavafın hemen ardından yapılması şart değildir, asıla verilebilir, ancak fasıla verilmesi  mekruhtur.[160]

 

e) Sa’yi Safa ve Merve tepeleri arasında yapmak.

f) Sa'ye Safâ tepesinden başlayıp Merve tepesinde bitirmek.

Sa'ye Safâ tepesinden başlanmazsa ilk şavt geçerli olmaz. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.,

 مابدأ الله تعالى به  نبدأ "Sa'ye, Allah'ın ayette ilk önce zikrettiği Safa'dan başlıyoruz"[161]  buyurmuş[162] ve sa’ye Safâ’dan başlamıştır.

 

g) Sa'yin en az dört şavtını yapmak.

 

Hanefî mezhebine göre, sa'yin ilk dört şavtını yapmak rükün, yediye tamamlamak vaciptir. Bir şeyin yarısından fazlası o şeyin tamamı hükmündedir. Bu itibarla en az dört şavt yapan kimse sa'yi yapmış sayılır. Geri kalan tavaflar yapılmazsa her şavt için sadaka gerekir. Sa'y bütünüyle terk edilirse dem gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa'yi yedi şavta tamamlamak rükündür. [163] Çünkü Peygamberimiz (a.s.), “Hac menâsikinizi benden öğreniniz[164] buyurmuş ve kendisi sa’yi yedi şavt olarak yapmıştır.[165]

 

2. SA'YİN VACİPLERİ

 

a) Gücü yeten kimsenin sa'yi yürüyerek yapması.

 

            Hanefî ve Malikî mezheplerine göre gücü yeten kimsenin sa'yi yürüyerek yapması vaciptir. Gücü ettiği halde sa'yi tekerlikli sandalye ile yapmak dem gerektirir. 

 Hasta, yürüyemeyecek kadar yaşlı ve özürlü olanlar, tekerlikli sandalye ile sa'y yapabilirler.

            Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre sa'yi yürüyerek yapmak sünnettir.

 

b) Sa'yi yedi şavta tamamlamak.

 

Hanefî mezhebine göre sa'yin 5, 6 ve 7. şavtlarını yapmak vaciptir. Terk edilen her şavt için sadaka-ı fıtır verilmesi gerekir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise yedi şavta tamamlamak rükündür. [166]  Bir şavt eksik olsa sa'y geçerli olmaz.

 

c) Umrenin sa'yini ihramlı olarak yapmak

 

3. SA’YİN SÜNNETLERİ

 

a) Sa'yi, tavafı yaptıktan ve tavaf namazını kıldıktan sonra ara vermeden yapmak.

b) Sa’yi abdestli olarak yapmak.

c) Elbisede ve bedende namaza mani pislik (necaset) bulunmaması.

d) Hacer-i Esvedi istilam ettikten sonra Safa tepesine doğru ilerlemek.

e) Safa ve Merve tepelerine çıkıldığında Kabe’ye yönelerek tekbir, tehlil ve salavat getirmek ve dua etmek.Dua sırasında elleri açarak göğe doğru kaldırmak menduptur.

f) Sa’yin her şavtında Kabe’yi görebilecek şekilde Safa ve Merve tepeleri üzerine çıkmak. En yüksek kısımlara doğru tırmanmağa çalışmak ise mekruhtur.

g) Her şavtta, Safa ile Merve tepeleri arasındaki iki yeşil ışık arasında "hervele" yapmak. Kadınlar hervele yapmazlar.

h) Sa’y sırasında tekbir, tehlil ve dua ile meşgul olmak.[167]

i) Sa’yin şavtlarını peş peşe yapmak.

Malikî mezhebine göre şavtları peş peşe yapmak sa’yin geçerlilik şartıdır. Bu şarta uyulmamadan yapılan sa’yin iade edilmesi gerekir.

 

4. SA’YİN YAPILIŞI

 

Tavaf tamamlanıp Hacer-i Esved istilam edildikten sonra sa’yin yapılacağı yere doğru ilerlenir. Safa tepesine yaklaşıldığında, ان الصفا والمروة من شعائر الله فمن حج البيت او اعتمر فلا جناح عليه ان يطوف بهما ومن تطوع خيرا فان الله شاكر عليم  "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyeti ile Kabe'yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse bunda bir günah yoktur. Her kim önlünden koparak bir hayır işlerse şüphesiz Allah onu bilir,karşılığını verir" (Bakara, 2/158) anlamındaki âyeti okunur ve sa’ye niyet edilir.

Sa'yin niyetini, اللهم اني اريد ان اسعى ما بين الصفى و المروة سبعة اشواط سعي العمرة لله تعالى  "Allah'ım! Senin rızan için Safa ile Merve arasında yedi şavt olarak umrenin sa'yini yapmaya niyet ediyor" diyerek yapılması müstehaptır.

Kabe görülebilecek kadar Safa tepesine çıkılır. Kabe’ye dönülerek  tekbir ve  tehlil getirilir:  الله اكبر الله اكبر لا اله الا الله و االه اكبر الله اكبر و لله الحمد  ve لا اله الا الله وحده لا شريك له له المك و له الحمد و هو على كل شيئ قدير diye tekbir ve tehlil getirilir, eller kaldırılarak dua edilir. Buradan Merve tepesine doğru yürümeğe başlanır. Yürürken yine tekbir, tehlil ve dua ile meşgul olunur. Yeşil ışıklarla belirlenmiş olan yere gelindiğinde erkekler “hervele” yaparlar. Sonra normal yürüyüşe devam edilir. Merve tepesine yaklaşıldığında ...ان الصفا ayeti okunur. Safa tepesine çıkılıp Kabe’ye dönülür, tekbir ve tehlil getirilir, eller kaldırılıp dua ve niyazda bulunulur. Böylece bir şavt tamamlanmış olur. Tekrar Safa tepesin doğru yürünür. Yeşil ışıkların bulunduğu yerde yine erkekler süratli ve çalımlı bir şekilde koşarak yürünür. Yürüyüş sırasında tekbir, tehlil ve dua ile meşgul olunur. Safa tepesine ulaşıldığında ikinci şavt tamamlanmış olur. Şavtlar Safa’dan Merve’ye dört gidiş ve Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere şavtlar  yediye tama kadar aynı işlemler tekrarlanır. Böylece sa’y Safa’dan başlayıp Merve’de  tamamlanmış olur.

 

 

 


V. ARAFAT VAKFESİ

 

Sözlükte; bilme, anlama ve tanıma anlamlarındaki a-r-f kökünden türeyen “Arafat”, Mekke’nin 25 km. güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir.

Adem ile Havva cennetten indirildikten sonra buluştukları yere "Arafat",  buluştukları   güne "arefe" denilmiştir.[168]

Arafat, Hıll bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile Arafat arasında Urene vadisi, Arafat’ın ortasında “Cebel-i Rahme” (rahmet dağı), batısında Nemîre Mescidi vardır. Günümüzde Arafat, ağaçlandırılmış ve dokuz oto yol ile Müzdelife’ye bağlanmıştır

Haccın aslî rüknü olan vakfe,  Arafat'ta yapılır.

Sözlükte belirli bir yerde bir süre kalmak anlamına gelen "vakfe"; bir hac terimi olarak, hac yapma niyetiyle ihrama girmiş olan bir kimsenin Zîlhicce ayının 9. günü öğleden sonra Arafat'ta bir müddet kalmak demektir.

Arafat vakfesi yapılmadan hac ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Şu âyetler, Arafat vakfesine işaret etmektedir:

 

فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ  “Arafat’tan ayrılıp (Müzdelife’ye) akın edînce Meş’ari Haramda Allah’ı anın” (Bakara, 2/198).

 

ثُمَّ أَفِيضُوا مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ   "Sonra insanların akın ettiği yerden (Arafat'tan) siz de akın edin…" (Bakara, 2/199).

Kureyşliler daha önceleri Müzdelife'de vakfe yaparlar, Harem ehli oldukları gerekçesiyle Arafat'a vakfe yapmazlardı.[169] Yüce Allah bu âyet ile Arafat'a vakfe yapılmasını kesin olarak emretmiştir. Peygamberimiz (a.s) da الحج عرفة  "Hac, Arafat'tır" buyurmuştur.[170]

Vakfe'nin haccın rüknü olduğu konusunda ümmetin icmaı hasıl olmuştur.[171]

Arafat vakfesinin şartları, vacipleri, sünnet ve müstehapları vardır.

 

1. Arafat Vakfesinin Rüknü

 

Arafat vakfesinin bir rüknü vardır, o da Arafat sınırları içerisinde belirlenen zaman diliminde kısa  bir süre bulunmaktır.

Bir kimse ihramlı olarak belirlenen zaman dilimi içerisinde bilerek veya bilmeyerek, uyanık veya uyuyarak, ayık veya baygın olarak, oturarak, yürüyerek veya vasıta içerisinde, abdestli veya abdestsiz, cünüp, adetli ve loğusalı, niyetli veya niyetsiz kısa bir süre Arafat'ta bulunsa ittifakla vakfe yapmış olur.

 

2. Arafat Vakfesinin Geçerli Olmasının Şartları

 

a)  Hac için ihrama girmiş olmak

b) Vakfeyi Arefe günü (9 Zilhicce) güneşin tepe noktasına gelmesinden kurban bayramın birinci günü (10Zilhicce) fecr-i sadığa kadar olan süre içinde yapmak.

c) Vakfeyi Arafat'ta yapmak. Arafat sınırları dışında yapılan vakfe geçerli olmaz.

Mâlikî mezhebine göre, ayrıca gecenin bir cüz'ünde Arafat'ta bulunmak vakfenin geçerli olması için şarttır. Güneş batmadan önce Arafat'tan ayrılıp bir daha dönmeyen kimsenin haccı bâtıl olur.[172] İmam Mâlik bu görüşü için,   من ادرك عرفات بليل فقد ادرك الحج و من فاته عرفات بليل فقد فاته الحج "Kim gece Arafat'ta vakfe yaparsa haccı tamam olur, kim Arafat'ta vakfa yapamazsa haccı kaçırmış olur"[173] anlamındaki hadisi esas almıştır.

Cumhur,  من ادرك معنا هذه الصلاة و اتى عرفة قبل ذلك ليلا او نهارا فقد تم حجه "Bizimle (Müzdelife'de) (sabah) namazını kılan, öncesinde gece veya gündüz Arafat'ta vakfe yapan kimsenin haccı tamam olmuştur" [174] anlamındaki hadisi esas almıştır.

Süresi içinde kısa da olsa bir müddet Arafat'ta vakfe yapmayan kimse hacca yetişememiş olur. Bu kimse daha sonraki yıllarda yeniden haccetmesi gerekir.

 

3. Arafat Vakfesinin Vacibi

 

Arefe günü gündüz Arafat'a çıkmış olanların güneş batıncaya kadar Arafat'ta beklemeleri vaciptir.

Bir kimse güneş batmadan önce mazeretsiz olarak Arafat'tan ayrılırsa vacibi terk ettiği için dem gerekir. Güneş batmadan Arafat'a dönerse ceza düşer. Güneş battıktan sonra dönerse artık ceza düşmez.

Peygamberimiz (a.s.), güneş batıncaya kadar Arafat'ta vakfe yapmıştır.[175]

Gündüz Arafat'ta bulunmayıp güneş battıktan sonra gelenler, Arafat vakfesini yapmış olurlar, bu kimseler için her hangi bir ceza da gerekmez.

Malikî mezhebine göre Arafat'ta güneş batıncaya kadar beklemek gerekmez. Az da olsa gündüz Arafat'ta bulunmakla vâcip yerine gelmiş olur. [176]

 

4. Vakfenin Yapılacağı Yer

 

Urene vadisi[177] hariç Arafat dağının her tarafı vakfe yeridir. Peygamberimiz (a.s.),  عرفة كلها موقف " Arafat'ın her yeri vakfe yeridir"[178] وارتفعوا عن بطن عرنة  "(ancak) Urene Vadisi'nden uzak durun" buyurmuştur.[179]buyurmuştur.  Urene vadisi, Harem sınırı ile Arafat arasındaki mevkidir, Arafat'a dahil değildir. Hz. Peygamber,

Mekke istikametinde bulunan Urene vadisi dışında Arafat'ın her hangi bir yerinde vakfe yapan kimse haccın bu aslî rüknünü yerine getirmiş olur.

 

5. Vakfenin Yapılacağı Zaman

 

Vakfenin yapılacağı zaman, Arefe günü (9 Zilhicce) güneşin zevalinden sonra başlar, kurban bayramın birinci günü (10 Zilhicce ) fecr-i sadığa kadar devam eder.

Bu zaman diliminde Arafat'ta vakfe yapmayan kimse haccın bu aslî rüknünü yerine getirmemiş ve neticede hac yapmamış olur. Arefe günü öğle vaktinde önce, bayramın birinci günü sabah namazı vaktinin girdiği andan sonra yapılan vakfe geçerli olmaz.

و من ادرك عرفة قبل ان يطلع الفجر فقد ادرك الحج  "Fecir doğmadan önce Arafat'a yetişen kimse hac yapmış olur",[180]فمن جاء قبل صلاة الفجر ليلة جمع فقد تم حجه  "Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce Arafat'a gelirse haccı tamam olmuştur"[181] anlamındaki hadisler, Arafat vakfesinin son zamanını bildirmektedir.

Peygamberimiz (a.s.) zevalden sonra vakfe yapmış[182] ve  لتاخذوا عني مناسككم  "Haccın menâsikini benden alınız" buyurmuştur.[183]

Ahmed b. Hanbel'e göre Arafat vakfesinin zamanı, Arefe günü fecri sadıkla başlar, bayramın birinci günü fecr-i sadıkla sona erer.

İmam Mâlik'e göre Arafat vakfesinin vakti, Arefeyi bayrama bağlayan gece vaktidir. Az da olsa Arafat'ta geceleyin vakfe yapmayan kimse Arafat vakfesi yapmamış sayılır.

Arafat'ta vakfe yapmayan kimse hac yapmamış olur. Bu kimsenin başka bir yıl yeniden hac yapması gerekir. [184]

 

   6. Arafat Vakfesinin Sünnetleri

 

a) Arefe günü sabahı güneş doğduktan sonra Mina'dan Arafat'a hareket etmek.

b) Zeval vaktinden önce Arafat bölgesinde bulunmak.

c) Mümkünse vakfe için gusletmek.

d) Öğle namazı öncesinde Nemîre Mescidi’nde hutbe okunması.

e) Oruçlu olmamak.

f) Vakfe esnasında abdestli ve kıbleye yönelik bulunmak.

g) Mümkün olduğu kadar vakfeyi "Cebelü'r-Rahme" denilen tepenin yakınında yapmak.

h) Öğle vakti olunca hemen öğle ve ikindi namazlarını birleştirerek kılmak (cem‘-i takdîm).

Peygamberimiz (a.s.) Arafat'ta öğle namazı ile ikindi namazını öğle vaktinde birleştirerek kıymıştır.[185]

Ebû Hanîfe'ye göre öğle ile ikindi namazının cem‘-i takdîm ile kılınabilmesi için; Arefe günü hac için ihramlı olarak Arafat'ta bulunmak ve Mescid-i Nemîre'de "cemâat-i kübrâ" ile kılmak gerekir. Aksi halde her namaz kendi vaktinde kılınır.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî, Hanbelî ve Mâlikî mezheplerine göre, Arefe günü hac için ihramlı olanların, öğle ile ikindi namazlarını; ister Nemîre Mescidi’nde ister çadırlarda, ister cemaatle, ister münferit olsun herkesin cem‘-i takdîm ile kılması sünnettir.[186]

Cem-i takdîm ile namaz şöyle kılınır: Ezan okunduktan sonra önce öğle namazının ilk sünneti kılınır, sonra kamet yapılır ve  öğlenin farzı kılınır, tekrar kamet yapılır ve ikindinin farzı kılınır. İki farz arasında sünnet ve nafile kılınmaz. Her iki farzdan sonra telbiye ve teşrik tekbirleri okunur.

i) Vakfeyi, cem‘-i takdîm ile kılınan namazdan sonra yapmak.

Vakfe esnasında ayakta durmak oturmaktan daha faziletlidir.

ı) Gün boyunca, Kur'an okumak, telbiye, zikir, tehlîl, tekbir, tespih, dua ve istiğfar gibi ibadetleri çokça yapmak.

Mukim olanlar, Arafat'ta öğle ve ikindi namazlarını tam kılarlar. Namazları tam kılanlar da cem-i takdîm yaparlar.

Hanefî mezhebine göre Mekke'de 15 gün ve daha fazla, diğer mezheplere göre giriş çıkış günleri hariç 4 gün ve daha fazla kalanlar mukîm sayılırlar ve namazlarını tam kılarlar. Bu sürelerden az kalacak olanlar ise seferî sayılırlar ve dört rekatlı namazları iki rekat olarak kılarlar. [187] Ancak İmam Malik'e göre mukîm olsun misafir dolsun Arafat'ta herkesin namazları seferî olarak kılması sünnettir.[188]

Arafat vakfesi, Cuma gününe rastlarsa Şâfiî ve Malikî mezhebine göre mukîm olsun veya misâfir olsun Cuma namazı herkese farz olmaz.[189]

 

VI. MÜZDELİFE VAKFESİ

 

İleri geçmek ve yaklaşmak anlamındaki "izdilâf" kökünden türeyen "Müzdelife", Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Mina ile Müzdelife arasında "Muhassır Vadisi", Müzdelife sınırları içerisinde Kuzeh dağı üzerinde "Meşar-i Harem" adında bir tepe vardır.

Adem ile Havva Müzdelife'de birbirlerine yaklaştıkları ve haccedenler, burada dua, zikir ve ibadetlerle Allah'a yaklaşırlar için bu isim verilmiştir. Akşam ile yatsı namazı cem edilerek kılındığı için Müzdelife bölgesine "cem'" (جمع)  ismi de verilmiştir.[190]

Kur'an-ı Kerîm'de Müzdelife vakfesine,

 

فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِArafat’tan ayrılıp (seller gibi Müzdelife’ye) akın edînce Meş’ar-i Haramda Allah’ı anın” (Bakara, 2/198) anlamındaki âyet işaret  etmektedir. Peygamberimiz (a.s.)

من صلى معنا صلاتنا هذه ههنا ثم اقام معنا و قد وقف قبل ذلك  بعرفة ليلا او نهارا فقد تم حجه  "Kim bu burada (Müzdelife'de) (sabah) namazını kılar, sonra bizimle burada bulunur, öncesinde gece veya gündüz Arafat'ta vakfe yaparsa haccı tamam olmuştur." [191]

Müzdelife'de vakfe yapmak haccın vacibidir. Bu vacibin terk edilmesi dem gerektirir.[192]

 

 

1. Müzdelife Vakfesinin Rüknü

 

Müzdelife sınırları içerisinde belirlenen zaman diliminde kısa bir süre bulunmak veya buradan geçmektir.

Bir kimse bilerek veya bilmeyerek, uyanık veya uyuyarak, ayık veya baygın, oturarak, yürüyerek veya vasıta içerisinde, abdestli veya abdestsiz, cünüp, adetli ve loğusalı, niyetli veya niyetsiz olarak Müzdelife Vakfesini yapsa vacip yerine getirilmiş olur.

Müzdelife vakfesini özürsüz terk eden, vakti içerisinde Müzdelife'ye hiç uğramayan kimseye dem gerekir. Vakti çıkmadan vakfeyi yaparsa ceza düşer.[193]

2. Müzdelife Vakfesinin Geçerli Olmasının Şartları

 

a) Hac İçin İhramlı Olmak

 

Hanefî Mezhebine göre ihram, haccın şartı, Şâfî ve Mâlikî mezhebine görü haccın rüknüdür.[194] İhrama girmeden hiçbir Menasik geçerli olmaz.

 

b) Arafat Vakfesini Yapmış Olmak.

 

Arafat vakfesini yapmayan kimsenin haccı, dolayısıyla Müzdelife vakfesi geçerli olmaz.

 

c) Vakfeyi Müzdelife Sınırları İçinde Yapmak

 

Muhassır vadisi dışında[195] Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir. Peygamberimiz (a.s.), المزدلفة كلها موقف "Müzdelife'nin her tarafı vakfe yeridir,"[196]  وارتفعوا عن بطن محسر "(ancak) Muhassir Vadisi'nden uzak durun"[197] buyurmuş, cemerata atılacak taşları buradan toplamıştır.[198]

 

d) Vakfeyi Belirli Zaman İçinde Yapmak.

 

Müzdelife vakfesinin zamanı, Arefe günü güneşin batımından bayramın birinci günü güneşin doğmasına kadar uzanan bir zaman diliminde yapılabileceği konusunda mezheplerde farklı görüşler vardır.

 Hanefî mezhebine göre bayramın birinci günü fecr-i sadık yani tan yerinin ağarmaya başlamasından güneşin doğmasına kadar olan süredir.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre gecenin yarısından fecr-i sadığa kadar geçen süredir. Gece yarısı, güneşin batışı ile fecr-i sâdık arasındaki sürenin ortasıdır.[199]

Mâlikî mezhebine göre arefe günü akşamı güneşin batışından bayram sabahı fecr-i sadığa kadar olan süredir.

 

3. Müzdelife Vakfesinin Vacipleri

 

İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre Arefe günü Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarını ister münferit ister cemaatle olsun, yatsı vakti içinde cem'-i te'hîr ile kılmak vâciptir. Abdullah ibn ْÖmer,

جمع رسول الله بين المغرب والعشاء بجمع صلى المغرب ثلاثا والعشاء ركعتين باقامة واحدة    "Allah'ın Elçisi, akşam namazı ile yatsı namazını Müzdelife'de birleştirerek kıldı. Akşamı üç, yatsıyı iki rekat olarak bir kametle kıldı" demiştir.[200]

Hanefî mezhebinden İmam Ebû Yusuf ile İmam Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını cem-i te'hîr zile kılmak sünnettir.

Bu namazlar yatsı vaktinin çıkmasından endişe edilmedikçe Arafat'ta veya yolda kılınmaz; kılındığı takdirde, henüz yatsı vakti çıkmadan Müzdelife'ye ulaşılırsa, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre yeniden kılınır. Diğer müçtehitlere göre Müzdelife'ye ulaşmadan kılınması mekruh ise de kılındığı takdirde iadesi gerekmez.

Cem'-i takdîm ve cem'-i te'hîr ile kılınan namazlarda, iki farz arasında başka namaz kılınması mekruhtur. Bu sebeple akşamın sünneti ve yatsının ilk sünneti kılınmaz. Yatsının son sünnetiyle vitir kılınır. İki vaktin namazı bir tek ezan ve bir tek kametle kılınır. Yatsı namazı için ayrıca ezan ve ikamet gerekmez.[201]

 

4. Müzdelife Vakfesinin Sünnetleri

 

a) Arefe gününü bayram gününe bağlayan geceyi burada geçirmek

b) Vakfeyi Kuzeh dağı üzerindeki Meş‘ar-i Harâm civarında yapmak

c) Sabah namazını erkence kılmak

c) Sabah namazdan sonra telbiye, tekbir, tehlîl, zikir, dua ve istiğfar ile vakfeyi ortalık aydınlanıncaya kadar sürdürmek

d) Ortalık iyice aydınlandıktan sonra güneş doğmadan Mina'ya hareket etmek

Sünnetlerin terk edilmesi ile bir ceza gerekmez, ancak sünneti terk eden kötü bir davranışta bulunmuş ve sünnet sevabından mahrum kalmış olur. [202]

Akşamdan sonra hastaların ve görevlilerin otobüslülerle Müzdelife'den geçerek Mina'ya veya Mekke'ye gitmeleri caizdir. Bu kimseler Mâlîkî mezhebinin içtihadına göre hareket etmiş olurlar. Peygamberimiz (a.s), zayıf kimseleri geceden Mina'ya göndermiştir.[203]

 

VII. MİNA'DA YAPILAN GÖREVLER

 

"Mina", Müzdelife ile Mekke arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır.

Kurban bayramı günleri (Zilhicce 10, 11, 12 ve 13) Mina'da şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olma görevleri îfa edilir.

 

 

 

 

1. Remy-i Cimar

 

Sözlükte küçük taşlar atmak anlamına gelen "remy-i cimar", bir hac terimi olarak "cemerat" diye adlandırılan belli yerlere belli zamanda ve belli sayıda taş atmak demektir.

Yüce Allah, İbrahim Peygambere, oğlu İsmail’i kurban etmesini emrettiğinde şeytan  bu emri yerine getirmelerine engel olmaya çalışmıştı. Bunun üzerine Hz. İbrahim eşi Hacer ve oğlu İsmail, şeytanın bu tuzağını fark edip onu taşlamışlardı. İşte "remy-i cimar", bu olayı sembolize etmektedir. Burada şeytana karşı direniş ve protesto söz konusudur.

Şeytan taşlama vazifesi Mina’da Kurban bayramı günlerinde îfa edilir. Şeytan taşlama ittifakla haccın aslî vaciplerinden biridir.”[204] Bu görevin terk edilmesi dem gerektirir.

Şeytan taşlama günlerinde Mina'da gecelemek sünnettir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre kurban bayramının 1. gününü 2. gününe, 2. gününü 3. gününe ve 3. gününü 4. gününe bağlayan gecelerin yarıdan çoğunu Mina'da geçirmek vaciptir. Mazeretsiz olarak bu görevin terki dem gerektirir.[205]

Mina'da şeytanın taşlandığı "Cemerat" diye anılan üç yer vardır.

a) "Cemre-i Suğrâ" (Küçük Cemre): Mescid-i Hayf tarafındadır. Bu cemreye halk arasında "Küçük Şeytan" denir.

b) "Cemre-i Vustâ" (Orta Cemre): Mekke cihetinde Küçük Cemreden sonra 150 m. mesafede yer alır. Bu cemreye halk arasında "Orta Şeytan" denir.

c) "Cemre-i Akabe" (Büyük Cemre): Mina'nın Mekke istikametindeki sınırında yer alır. Bu cemreye halk arasında "Büyük Şeytan" denir.

 

a) Remy-i Cimar'ın  Vakti Ve Hükmü

Cemrelere taş atmanın zamanı, kurban bayramı günleridir. Bu günlerin ilkine "Yevm-i Nahr" (Kurban Kesme Günü), kalan üç güne ise "Eyyam-ı Teşrik" (Teşrik Günleri) denir.[206] İlgisi  nedeniyle  bu günler, "Eyyam-ı Mina" (Mina Günleri)  olarak da anılır.

 

aa)  Bayramın Birinci Günü

 

Bayramın birinci günü, büyük şeytan denilen Akabe Cemresi'ne yedi taş atılır. Bu taşların atılma zamanı; Hanefi ve Malikî mezheplerine göre fecr-i sadıktan itibaren başlar, ikinci gün, fecr-i sadığa kadar devam eder. Bu zaman diliminde taşlar atılmazsa dem gerekir.

İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre, vaktinde atılamayan taşlar, bayram sonuna kadar kaza şeklinde atılabilir ve bundan dolayı ceza da gerekmez.[207]

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, Akabe Cemresi'ne taş atma gece yarısından itibaren başlar, bayramın 4. günü güneşin batmasına kadar devam eder. Bu günde atılması gereken taşlar bayramın dördüncü günü güneş batımına kadar atılsa caiz olur, her hangi bir ceza da gerekmez. [208]

Bayramın birinci günü Mina'ya gelindiğinde yukarıda zikredilen süre içerisinde Akabe cemresine gidilir. Uygun bir yerden بسم الله الله أكبر رغما للشيطان وحزبه  "Allah'ın adıyla… Allah en büyüktür, şeytan ve taifesini kastederek taş atıyorum[209] duasını okuyarak taşlarını atar.[210]

Nohut büyüklüğündeki taşlar, sağ elin baş parmağıyla işaret parmağının uçları arasında tutulur, kol fazla kaldırılmadan atılır.

Taşlar atıldıktan sonra beklenmeksizin oradan uzaklaşılır. Dua etmek için beklenmez, dua yürürken yapılır.

Cemre-yi Akabe'ye ilk taşın atılmasıyla telbiyeye son verilir.

Temettu veya kıran haccı yapan kimse, bayramın birinci günü Akabe Cemresi'ne taş attıktan sonra kurbanını keser veya vekâleten kestirir. Tıraş olup ihramdan çıkar. Böylece birinci "tehallül" gerçekleşir. Bundan sonra "cinsel ilişki" dışındaki bütün ihram yasakları sona erer.

Bundan sonra Mescid-i Haram’a gidip ziyaret tavafını yapar. Daha önce yapmamışsa hac sa’yini yapar. Tavaf ve Sa'y yaptıktan sonra "ikinci tehallül" de gerçekleşmiş  ve  ihramla ilgili bütün yasaklar kalkmış olur.

Tavaf ve Sa'yini yapan  kimse, Mina’ya döner, bayramın 1, 2 ve 3. günlerini (eyyam-i teşrik) Mina'da geceler. Eyyam-i Teşrik'in gecelerini Mina'da geçirmek Hanefî mezhebine göre sünnet; Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre vaciptir.[211]

 

Cemrelere Atılacak Taşlar

 

Bayramın birinci günü Akabe Cemresi'ne atılacak yedi taşın Müzdelife’de toplanması müstehaptır. Diğer günleri cemrelere atılacak taşlar, Müzdelife, Arafat, Mina, Mekke veya her hangi bir yerden toplanabilir.

Cemrelere atılacak taşların cemrelerin yanından veya temiz olmayan yerlerden toplanması, büyük taşların kırılarak küçük parçalara bölünmesi mekruhtur.

 

ab)  Bayramın İkinci Ve Üçüncü Günleri:

 

Bayramın ikinci ve üçüncü günü cemrelere taş atma zamanı, zevalden sonra başlar, fecr-i sadığa kadar devam eder. Peygamberimiz (a.s) ikinci ve üçüncü günde cemrelere taşı öğleden sonra atmıştır. [212]

Öğle vaktinden önce ve fecr-i sadıktan sonra atılan taşlar geçerli olmaz. Öğleden sonra atılması gereken bu  taşlar atılmaz ve kurban bayramının 4. günü güneş batıncaya kadar kaza da edilmezse dem gerekir.[213]

Bayramın ikinci ve üçüncü günü sırasıyla küçük, orta ve büyük şeytana yedişer taş atılır. Bu sıraya uymak sünnettir. Sıraya uyulmaması durumunda her hangi bir ceza gerekmez.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise vaciptir. Bu mezheplere göre sıraya uyulmadığı takdirde dem gerekir.

ac) Bayramın dördüncü günü:

 

Bayramın dördüncü günü Mina'da kalmayacak olan kimseler bugünün taşlarını atmakla yükümlü değillerdir.

من تعجل في يومين فلاإثم عليه ومن تأخر فلاإثم عليه

 

Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur” (Bakara, 2/203) anlamındaki âyet buna işaret etmektedir..

Bayramın dördüncü günü Mina'da kalmayacak olan kimsenin, üçüncü günün taşlarını attıktan sonra fecr-i sadıktan önce Mina'dan ayrılması gerekir. Belirlenen zamanda ayrılmazsa dördüncü günün taşlarını da atması gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bayramın dördüncü günü Mina'da kalmayacak olan kimsenin üçüncü günü güneşin batmasından önce Mina’dan ayrılması gerekir.

Bayramın üçüncü günü Mina'da ayrılmaya "Nefr-i Evvel" denir.

Dördüncü günün taşlarını atma zamanı, zevalden sonra başlar  güneşin batmasıyla sona erer.

Bu günün taşları da küçük, orta ve büyük olmak üzere sıraya uyularak her birine yedişer taş atılır.

Cemrelere atılan taşların sayısı

1. gün, Akabe Cemre'sine 7,

2. gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21,

3. gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21,

4. gün, küçük, orta ve büyük cemrelere yedişerden 21 olmak üzere toplam 70 taş atılır.

Ancak bayramın üçüncü gününde Mina’dan ayrılan kimse, dördüncü günü taş atmayacağı için ilk üç günde toplam 49 taş atmış olur.

Dördüncü günü atılacak taşlar toplanmış ise bu taşlar uygun bir yerde bırakılır.

İmam Ebû Hanîfe’ye göre Mina’da kalanlar için, bayramın dördüncü günün taşlarının zeval vaktinden önce cemrelere atılması caiz, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre caiz değildir.[214]

Taşlar, her gün için belirlenen zamanda atılmazsa ertesi günü veya en geç dördüncü gün güneş batımından önce atılmalıdır, aksi takdirde dem gerekir.

Ebû Hanîfe'ye göre her gün atılması gereken taşlar zamanında atılmazsa daha sonra kaza edilmez. Zamanında atılmadığı için dem gerekir. [215]

 

 

  b. Şeytan Taşlamanın Geçerli Olmasının Şartları

 

  1. 1.            Atılan taşları, dikili sütunlara isabet ettirmek veya yakınlarına düşürmek.

Uzağa düşen taş geçerli olmaz.

2. Taşları, cemrelere el ile fırlatılarak atmak.

  Taşın atılması gereken yere el ile konması halinde geçerli olmaz.

3. Taşı, atılması gereken yere atanın fiili sonucunda ulaşmış olması.

4. Taşların her biri  ayrı ayrı atmak.

Taşların hep birden atılması halinde tek taş atılmış sayılır.

5. Meşru mazereti bulunmaya kimselerin, taşları bizzat kendilerinin atması.

 Bu kimselerin taşlarını başkalarına attırmaları geçerli olmaz.

 Hastalık, yaşlılık, kötürüm olmak, çok zayıf olup izdihamdan zarar görecek halde bulunmak ve benzeri durumlar meşru mazerettir. Bu tür mazereti olan kimseler taşlarını vekaleten başkalarına attırabilirler. Vekâletin câiz olabilmesi için, kişinin mutlaka bizzat taş atmaktan âciz olması gerekir.Vekil olanlar, önce kendi taşlarını, daha sonra vekili olduğu kimselerin taşlarını atarlar.[216]

6. Atılan şeyin, taş veya  taş hükmünde olması.

Kurumuş çamur, tuğla, kiremit ve mermer parçası taş hükmündedir. Demir, tahta, plastik ve benzeri taş ve toprak cinsinden olmayan şeylerin atılmazı caiz değildir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre atılan şey mut laka taş olmalıdır.

7. Taşların, belirlenen vakitler içinde atılması.

8. Atılması gereken taşların tamamını veya en az dördü atmak

Cemreye taş atma görevinin yerine getirilmiş olabilmesi için en az dört taş atılması gerekir. Dört taştan sonra eksik bırakılan her taş için bir fitre miktarı sadaka verilir.    [217]

 c) Şeytan Taşlamanın Sünnetleri

 

            1. Tertibe uymak.

   Önce küçük, sonra orta, daha sonra büyük cemreye taş atılır.

Bu sıraya uymak Şâfiî,  Malikî ve Hanbeli mezheplerine göre ise vaciptir. Bu mezheplere göre tertibe uymayanların taşlarını yeniden atmaları gerekir. Atmadıkları takdirde dem gerekir.

   2. Akabe cemresine atılacak taşları Müzdelife’de toplamak.

   Diğer cemrelere atılacak taşlar, cemarat dışında her hangi bir yerden toplanabilir.

   3. Mina’ya varır varmaz ilk iş olarak cemreyi taşlamak.

   4. Akabe cemresine ilk taşı atmakla birlikte telbiyeye son vermek

   5. Taşları atarken بسم ألله أكبر رغما للشيطان وحزبه duasını okumak

   6. Yedi taşı peş peşe atmak

   7. Küçük ve orta cemreleri taşladıktan sonra uygun bir yerde kıbleye yönelerek dua etmek.

Büyük cemreyi taşladıktan sonra, beklenilmez, dua yürürken yapılır.

   8. Atılan taşların  nohut tanesi büyüklüğünde olması. [218]

   9. Atılacak taşların temiz olması.

   10.Taşları sağ elin işaret ve baş parmaklarının ucuyla tutup atmak.[219]

   11. Taşlama yaparken sağ eli,  başın hizasını geçmeyecek kadar kaldırmak [220]

   12. Bayramın birinci günü Akabe cemresini kuşluk vaktinde; diğer günlerde cemreleri zeval vaktinden sonra atmak.[221]

d) Şeytan Taşlamanın Mekruhları

 

1. Cemrelere nohut tanesinden büyük taş, terlik, şemsiye ve benzeri şeyler.

2. Cemre mahallinden taş alıp atmak.

3. Belirlenenden fazla sayıda taş atmak.

4. Taşları cemrelere atmaksızın bırakmak.

5. Temiz olmayan aşları atmak.

6. Büyük taş parçalarını kırarak atmak.

7. Cemerat arasında tertibe uymamak.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre tertibe uymak vaciptir. Bu şarta uyulmadığı takdirde  yeniden atılması gerekir. Atılmazsa dem gerekir.[222]

 

2.  H edy

 a) Tanımı

Hac ve umre ile ilgili olarak kesilen kurbanlara "hedy" denir. Yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak maksadıyla harem bölgesine veya Kâbe'ye hediye edildikleri için bu kurbanlara "hedy" adı verilmiştir.

Kurban bayramı günlerinde kesilen, hac ve umre ile ilgili olmayan kurbanlara ise "udhiyye" denir.

"Udhiyye" olarak kesilecek hayvanda aranan şartlar, "hedy" olarak kesilecek hayvanda da aranır. Buna göre hedy; deve, sığır ve davar cinsinden olur. Koyun ve keçi bir kişi için, deve ve sığır ise yedi kişi için kurban edilebilir.

Koyun kesmek, sığır veya devenin yedide birine ortak olmaktan daha fazîletlidir.

Hac ve umre ile ilgili olarak kesilen koyun ve keçiye "dem", sığır ve deveye "bedene" denir.

Deve veya sığıra ortak olanların hepsinin maksadı Allah rızası için kurban etmek olmalıdır. Ortak amaçları kurban etmek olduğu takdirde kiminin ceza kurbanı, kiminin şükür kurbanı, kiminin akîka kurbanı, kiminin adak kurbanı olarak kesmiş olmasının ortaklığa bir zararı olmaz.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, ortakların hepsinin kurban niyetiyle bu hayvanlara ortak olması şart değildir. Ortakların bir kısmı ibadet niyetiyle bir kısmı et niyetiyle ortak olabilir.[223]

 

b) Hedy Kurbanı İle Yükümlü Olanlar

 

Temettu ve kıran haccı yapanlar ile ihram yasaklarına veya hacla ilgili kurallara aykırı davrananlar "hedy" kurbanı kesmekle yükümlüdürler. İfrad haccı ve umre yapanlar, bir ihram yasağını yahut hac veya umrenin farz ve vaciplerinden birini terk etmedikleri takdirde  "hedy" kurbanı kesmekle yükümlü değildirler. Ancak isterlerse Allah rızası için nafile hedy kesebilirler.

 

c) Hedyin Çeşitleri

 

Hedy, vacip ve nafile olmak üzere iki kısımdır.

 

1. Vacip Olan Hedy

 

Beş çeşit vacip hedy vardır.

 

aa) Temettu Ve Kıran Hedyi

 

"Temettu Ve Kıran Hedyi";  Temettu ve kıran haccı yapan kimselerin kesmekle yükümlü olduğu kurbana denir.

فمن تمتع بالعمرة إلى الحج فمااستيسر من الهدى

           

            “Kim umre yapıp (ihramdan çıkarak) hacca kadar (ihramlıya yasak olan şeylerden) yararlanırsa, kolayına gelen kurbanı kesmesi gerekir” (Bakara, 2/196)  anlamındaki âyette kastedilen "hedy", temettu haccı yapan kimselerin kesmekle yükümlü olduğu kurbandır.

            Sahabeden Abdullah b. Mesud ile Abdullah b. Ömer; kıran haccını temettu haccına kıyaslayarak, kıran haccı yapanların da temettu yapanlar gibi kurban kesmelerinin vacip olduğunu söylemişler ve görüşlerinin gerekçesini şöyle açıklamışlardır: Temettu yaparak bir yolculukla iki ibadeti bir arada ifa eden kişinin kurban kesmesi gerektiğine göre, kıran haccı yaparak aynı ihramla iki ibadeti bir arada ifa eden kişinin de aynı şekilde kurban kesmesi gerekir.[224]

            Hanefî mezhebine göre bu kurbana "şükür kurbanı" denir. Çünkü kıran ve temettu haccı yapan kimse, bir hac mevsiminde hem umre hem hac yapma imkanı elde etmiştir. Kurban, buna şükür olarak kesilmektedir.

            Şâfiî mezhebine göre bu kurbana "telâfî kurbanı" denir. Çünkü temettu haccında âfâkîler hac için ihrama mîatta değil Harem bölgesinde girmektedirler. Kıran haccı yapan kimse ise umre ve haccı tek ihramla yapmaktadır. Her iki durumda da bir eksiklik söz konusudur. Kurban, bu eksikliği telafi için kesilmektedir.[225]

 

            ab) Ceza Hedyi

 

            "Cezâ hedyi"; hac ve umrenin vâciplerinden birinin terki veya bazı ihram yasaklarına uyulmasası sebebiyle kesilmesi vacip olan kurbana denir.

 

            ac) İhsâr Hedyi

 

            "İhsâr Heydi";  hac veya umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra bazı sebeplerle Arafat vakfesi, ziyaret tavafı veya umre tavafı yapma imkânı elde edemeyen kimsenin kestiği kurbana denir.

 

            ad) Fevât Hedyi.

 

            "Fevat Hedyi"; hac ihramına giren kimsenin, Arafat vakfesini yapamadığı için haccı kaçırması sebebiyle kestiği kurbana denir.

            Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre hac yapmak üzere ihrama giren kimse, Arafat vakfesini yapamazsa, umre yaparak  ihramdan çıkar. Bu hac; ister farz, ister vacip, ister nafile olsun, ertesi sene kaza edilir. Kaza edilirken bir de fevat kurbanı kesilir. Ancak Hanefilere göre bu hac kaza edilirken dem ge rekmez.[226]

 

            ae) Adak Hedyi

 

            "Adak Hedyi"; Harem bölgesinde kesilmek üzere adanan kurbana denir.

 

b) Nafile Hedy

 

"Nafile Hedy"; hac veya umre maksadıyla Mekke'ye giden kimsenin, yükümlü olmadığı halde Allah rızası için kestiği kurbana denir. Peygamberimiz (a.s.) veda haccında nafile olarak yüz deve kurban etmiştir. Hz. Ali,

 

أَهْدَى النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِائَةَ بَدَنَةٍ فَأَمَرَنِي بِلُحُومِهَا فَقَسَمْتُهَا

 

“Peygamber (s.a.v) yüz deve kurban etti. Etlerini dağıtmamı emretti, ben de dağıttım” demiştir. [227]

 

d) Hedyin Kesim Yeri Ve Zamanı

 

Vacip veya nafile bütün hedy kurbanlarının Harem bölgesinde kesilmesi vaciptir. Harem dışında kesilen hedy kurbanları geçerli olmaz. Bu kurbanların Minâ’da kesilmesi daha fazîletlidir. "Mina'nın her tarafı kurban kesme yeridir."[228]

 

Muhsar kimse de kurbanını Harem bölgesinde kestirir.

Şafiî mezhebine göre ise ihsar hedyi, mahsur kalınan yerde de kesilebilir.

a) Adak ile nafile olan hedyin kesilme zamanı, Kurban bayramının birinci günü güneşin doğmasından sonra bayram namazının akabinde başlar ve bayramın dördüncü günü güneşin batışına kadar devam eder. Bu süre içinde gece ve gündüz kesilebilir.

 Zamanında kesilmeyen adak hedyinin kaza edilmesi vaciptir.

Zamanında kesilmeyen nafile hedy kaza edilmez.

b) Bazı ihram yasaklarına uyulmaması nedeniyle kesilmesi vacip olan hedyin kesilme zamanı; ihlalin gerçekleşmesiyle başlar.

c) Fevât Hedyi, haccın kaza edildiği zamanında kesilir.

d) Temettu ve Kıran Hedyinin zamanı;

Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre kurban bayramının ilk günü fecr-i sadıktan itibaren başlar.

Bu hedyin, bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar kesilmesi Ebû Hanîfe'ye göre vâcip; Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre sünnettir.

Bu kurban, mazeretsiz olarak bayramın ilk üç gününde (eyyâm-ı nahirde)  kesilmezse;

Ebû Hanîfe'ye göre daha sonra biri kazâ, biri de ceza olarak iki kurban gerekir.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, eyyâm-ı nahirden sonra kesilmesi, mekruh ise de ceza gerekmez.

Mâlikî ve Hanbelî­ mezheplerine göre, eyyâm-ı nahirde sonra kesilen temettu‘ ve kırân hedyleri kaza olarak kesilmiş olur fakat ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre temettu ve kıran hedyinin kesilme zamanı, hac ihramına girme vaktiyle başlar. Temettu haccı yapan kimse umreyi tamamladıktan sonra hac içirxn ihrama girmeden önce bu hedyi kesilebilir. Bu hedyin kesiminin son vakti yoktur. Ancak Kurban bayramında kesilmesi daha fazîletlidir.[229]

 

e) Hedy Kurbanlarının Etleri

 

Temettu ve kırân hedyleri ile nâfile olarak kesilen hedylerin etlerinden kesen dahil zengin ve fakir herkes yiyebilir.

Ceza hedyi ile adak fevât ve ihsâr hedylerinin etlerinden, kurbanları kesenler ile bakmakla yükümlü oldukları kimseler ve zenginler yiyemezler.

Şafiî mezhebine göre temettu ve kıran haccı yapanların kestikleri hedyler, "şükür kurbanı" olmayıp "ceza kurbanı" olduğundan bu kurbanların etlerinden kurbanları kesenler ile bakmakla yükümlü oldukları kimseler ve zenginler yiyemezler.

Bunların etlerini ancak yoksul kimseler yiyebilirler, fakat bu yoksulların Harem bölgesindeki yoksulları olması gerekmez.

 

f) Kurban Yerine Oruç

 

Temettu veya kıran hedyi kesmesi vacip olup da kurbanlık hayvan bulamayan veya bulup da satın alacak imkanı olmayan kimselerin, üç gün hac esnasında, yedi gün de dönüşten sonra memlekette olmak üzere top lam 10 gün oruç tutmaları gerekir. Konuyla ilgili ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:

فمن تمتع بالعمرة إلى الحج فمااستيسر من الهدى فمن لم يجد فصيام ثلثة أيام في الحج وسبعة إذا رجعتم تلك عشرة كاملة

 

Kim umre yapıp (ihramdan çıkarak) hacca kadar (ihramlıya yasak olan şeylerden) yararlanırsa, kolayına gelen kurbanı kesmesi gerekir. (Kurban alma imkanı) bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüzde (memleketinizde) tam on gün oruç tutar”  (Bakara: 2/196).

İlk üç günlük orucu, hac ayları içinde, ihrama girdikten sonra ve kurban bayramdan önce tutulması gerekir. Bu üç günlük orucun peş peşe tutulması daha faziletli ise de şart değildir. Yaşlılar ile tedavi edilemeyen bir hastalığı bulunanların, oruç yerine fidye vermeleri caiz olmaz.[230] Bu durumdaki kimseler, kurban kesmeden ve üç günlük orucu tutmadan ihramdan çıkarlar. Ancak bu kimsenin; biri "kıran" veya "temettu", diğeri kurban kesmeyip ihramdan çıkmasından ötürü zimmetinde iki kurban borcu kalır. İmkan bulduğunda bu kurbanları keser.

Şafiî, Hanbelî ve Malikî mezheplerine göre hacda tutulması gereken üç günlük orucu hacda iken tutmayan kimse bunu daha sonra memleketinde kaza edebilir ve kendisine her hangi bir ceza gerekmez.[231]

 Hanefî mezhebine göre temettu‘ haccı yapan kimse, üç günlük orucu, henüz hac için ihrama girmeden önce ve umre ihramından sonra da tutabilir. Ancak bu üç günlük orucu  bayramdan önce tamamlayamadığı takdirde, bu oruç kurban yerine geçmez.

Hac esnasında üç gün oruç tuttuktan sonra, bayramın 1, 2 ve 3. günleri henüz tıraş olmadan önce kurban kesme imkânı elde eden kimsenin kurban kesmesi gerekir. Fakat tıraş olduktan veya bayramın 3. gününden sonra kurban kesme imkânı elde eden kimsenin kurban kesmesi gerekmez.[232]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre kurban bulamadığı için üç günlük oruca başladıktan sonra kurban bulan kimse, orucuna devam eder, artık kurban kesmesi gerekmez.[233]

Hacdan sonra tutulması gereken yedi günlük orucun Mekke'den ayrılmadan tutulması mümkün ise de döndükten sonra memlekette tutulması daha fazîletlidir. Hacdan sonra tutulması gereken yedi günlük orucun peş peşe tutulması efdal olmakla birlikte şart değildir.

 

3.  Saçları Tıraş Etmek Veya Kısaltmak

 

Haccın aslî vaciplerinden biri de, temettu veya kıran haccı yapanların bayramın birinci günü Mina’da Akabe cemresini taşlayıp kurban kestikten sonra saçlarını tıraş etmeleri veya kısaltmalarıdır. Saçların tıraş etmenin veya kısaltmanın, hac ve umre menâsikinden olduğu şu ayet-i kerimeyle bildirilmiştir :

 

لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدالْحَرَامَ إِن شَاء اللَّهُ آمِنِين مُحَلِّقِينَ رُؤُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِين

 

            “Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven için de başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak,korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz.” (Fetih, 48 / 27).

Saçları dipten tıraş etmek, kısaltmaktan efdaldır.

Kadınlar, saçlarını dipten tıraş etmezler, ucundan bir miktar keserler.

Şafî mezhebine göre tıraş olmak veya saçları kısaltmak, haccın vacibi değil, rüknüdür. Terk edilmesi halinde başka bir şeyle telafisi mümkün değildir. Bu kimse hac yapmamış olur.

 

a) Zamanı Ve Yeri

 

Hacda saçları tıraş etme veya kısaltmanın zamanı, bayramın ilk günü fecr-i sâdıktan sonra başlar.

 

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre gece yarısından sonra başlar.

Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik'e göre, tıraş olman veya saçları kısaltma, bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadarki süre içinde yapılması vâciptir. Geciktirilmesi durumunda dem gerekir.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre tıraş olman veya saçları kısaltma bayramın ilk üç gününde yapılması sünnettir. Geciktirilmesi mekruh ise de ceza gerekmez. Ancak tıraş olmadıkça ihramdan çıkılmış olmaz ve ihram yasakları devam eder.

Umrede saçları tıraş etme veya kısaltmanın vakti, sa‘y'den sonradır.

Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre, ister hac, ister umre için ol sun, saçları tıraş etmenin veya kısaltmanın yeri Harem bölgesidir. Harem bölgesi dışında yapılması geçerli ise de vâcip terk edildiği için dem gerekir.

Ebû Yûsuf ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre, bu vecîbenin Harem bölgesinde yapılması sünnettir.[234]

 

b) Tıraş Edilecek Veya Kısaltılacak Saçın Miktarı

Saçların tıraş edilmesi veya kısaltılmasında vâcip olan miktar, başın en az dörtte biridir. Başın sadece dörtte birinde veya daha az kısmında saç varsa, hepsinin tıraş edilmesi veya kısaltılması gerekir.[235]

Saçların tamamının tıraş edilmesi veya kısaltılması ise sünnettir.

Şâfiî mezhebine göre baştaki saçın tamamını tıraş etmek, erkekler için daha faziletli olmakla birlikte üç telin kesilmesi, koparılması veya ucundan kesilmesi de yeterli olur.[236]

 Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, saçların tamamının tıraş edilmesi veya kısaltılması vâciptir.[237]

Kadınlar, saçlarını tıraş etmeyip kısaltmaları gerektiği hususunda mezhepler arasında görüş birliği vardır.B u konuda Sevgili Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

 

ليس علي النساء ألحلق إنما علي النساء ألتقصير

 

Kadınların saçlarını tıraş etmeleri gerekmez. Onlara düşen, saçlarını sadece kısaltmaktır.”[238] Kadınların saçlarını parmak ucu kadar kısaltmaları yeterlidir.

Erkeklerin saçlarını tıraş ederken veya kısaltırken sakal ve bıyıklarından da biraz almaları müstehaptır. Saçı dökülmüş olan kimselerin, tıraş bıçağını başlarının üzerinde dolaştırmaları müstehaptır.

Hanefî mezhebine göre saçı olamayanların tıraş aletini başlarının üzerinde dolaştırmaları vaciptir.

 

c) Tıraş İle Diğer Menâsik Arasında Tertip

 

Peygamber efendimiz veda haccında bayram sabahı Akabe cemresini taşladıktan sonra Mina’daki dönmüş kurbanlarını kesmiş, sonra tıraş olmuştur. Aynı günü Kabe'ye gitmiş ziyaret tavafını yapıp Mina'ya dönmüştür.[239]

Taş atma, kurban kesme ve tıraş olma menâsiki arasında Peygamber efendimizin takip ettiği sıraya uymanın vâcip veya sünnet oluşu konusunda müçtehitler farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebine göre tertibe uymak sünnettir. Bu tertibe uyulmadığı takdirde her hangi bir ceza gerekmez. Buna şu hadis delildir:

 

َ قَالَ رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ زُرْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ قَالَ لَا حَرَجَ قَالَ آخَرُ حَلَقْتُ قَبْلَ أَنْ أَذْبَحَ قَالَ لَا حَرَجَ قَالَ آخَرُ ذَبَحْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ قَالَ لَا حَرَجَ

 

Sahabeden biri Hz.Peygamber’e,

- "Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım. (Olur mu?) diye sordu. Hz.Peygamber,

- “Zararı yok.(Bir şey gerekmez)” buyurdu. Bir başka sahâbî,

- "Kurban kesmeden tıraş oldum, (bir sakıncası var mı?) diye sordu.Hz.Peygamber,

- “Zararı yok.(Bir şey gerekmez)” buyurdu. Bir başka sahâbî,

- "Şeytan taşlamadan kurban kestim, (ne dersiniz?) dedi.Hz.Peygamber,

- “Zararı yok. (Bir şey gerekmez)” buyurdu. [240]

 

Hadis-i şerîften anlaşıldığına göre bir kimse önce taş atıp, ardından kurban keserek tıraş olabileceği gibi kurbanı kestikten sonra taş atıp tıraş olabilir veya tıraş olduktan sonra taş atıp kurban kesebilir.

            Ebû Hanîfe'ye göre, bunların ilk üçünde Hz. Peygamber'in takip ettiği sıraya uymak vâciptir. Aksi halde dem gerekir. Ancak, ifrad haccı yanların nâfile olarak kesmeleri durumunda tertibe uymaları vâcip değil, sünnettir.[241]

            Mâlikî mezhebine göre Akabe Cemresi’ne taş atmanın, tıraş ve tavaftan önce yapılması vaciptir.

            Ziyaret tavafını taş, kurban ve tıraştan sonra yapmak ittifakla sünnettir.

            Tertibe uymak isteyen kimse eğer ifrad haccı yapıyorsa Akabe Cemresi’ne taşlarını attıktan sonra tıraş olduktan sonra, temettu‘ veya kırân haccı yapıyorsa taş atıp kurbanlarını kestikten sonra tıraş olup ihramdan çıkar.

            Tıraş olabilecek duruma gelen kimseler saçlarını kendileri tıraş edebilecekleri gibi henüz kendileri tıraş olmadan başka ihramlı olan kimseleri de tıraş edebilirler. Fakat tıraş olmadıkça veya saçlarını kısaltmadıkça diğer ihram yasaklarını yapamazlar.

 

d) İhramdan Çıkma (Tahallül)

Saçların tıraş edilmesi veya kısaltılması ile ihramdan çıkılmış olur. İhramdan çıkınca, elbise giyme, koku sürünme, saç, sakal, bıyık ve tırnak kesme gibi ihram yasakları sona erer. Buna "tehallül" denir.

Hacda biri cinsel ilişki dışındaki yasakların, diğeri ise cinsel ilişki yasağının kalkması olmak üzere iki çeşit "tehallül" vardır.

 

1. Cinsel İlişki Dışındaki Yasakların Kalkması (İlk Tahallül)

 

Cinsel ilişki dışında koku sürünme, elbise giyme, tırnak kesme, tıraş olma ve bedendeki diğer tüyleri giderme gibi ihram yasakları bayramının birinci günü tıraş olmakla sona erer. Bu hususta Peygamberimiz (a.s.)  şöyle buyurmuştur:

إذا رميتم وحلقتم فقد حل لكم ألطيب والثياب وكل شئ إلا النساء

“(Akabe Cemresine) taş atıp tıraş olduğunuzda kadınlara yaklaşmak dışında, koku sürünmek ve elbise giymek (gibi yasaklanan) her şey size helal olur.”[242]

 

            İhramlı kişi, Akabe cemresini taşlamış, kurban kesmiş, hatta ziyaret tavafını yapmış olsa bile tıraş olmadıkça ihramdan çıkmış olmaz.[243]

             Şafiî mezhebine göre ilk tahallül; cemerata taş atmak, tıraş olmak ve farz tavaftan herhangi ikisini yapmakla gerçekleşir. [244]

            Eğer daha önce haccın sa'yi yapılmamış ve tavaftan sonra yapılacak ise "tahallül", tavaf ile birlikte sa'yi de yapmakla gerçekleşir. Bu "tehallül"den sonra nikah kıyma, fâhiş mübâşeret[245] ve cinsel ilişki dışında bütün ihram yasakları sona erer.

   Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ihramlı kişi, bayramın birinci günü Akabe cemresini taşladıktan sonra başka bir şey yapmadan ilk tahallül gerçekleşmiş ve ihramdan çıkmış olur.[246]

 

2.  İkinci Tehallül

 

Cinsel ilişki dahil olmak üzere ihram yasaklarının tamamıyla ortadan kalkması demektir. İkinci tehallül, ziyaret tavafının da yapılmasıyla gerçekleşir.

Tıraş olmayı tavaftan sonraya bırakmış olan kişi, tavaftan sonra tıraş olunca, birinci ve ikinci tehallülü birlikte gerçekleştirmiş olur.

Şafii, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y, haccın rüknü olduğundan, eğer Arafat vakfesinden önce sa'y yapılmamış ise, ikinci tehallülün gerçekleşmesi için ziyaret tavafının ardından sa’yin de yapılması gerekir.

İkinci tehallülün gerçekleşebilmesi için; Akabe cemresini taşlama, kurban kesme, tıraş olma, ziyaret tavafı ve sa’yin mutlaka yapılmış olması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa ikinci tehallül gerçekleşmez.

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

İHSAR VE FEVAT

 

       I. İHSAR

 

1. Anlamı

 

Sözlükte “engellemek” ve “alıkoymak” anlamına gelen “ihsar”, bir hac terimi olarak, hac veya umre için ihrama giren kimsenin, her hangi bir sebeple, girdiği ihramın gereğini -umre için tavafı, hac için Arafat vakfesini ve ziyaret tavafını- yerine getirmesinin engellenmesi demektir. Engellenen bu kimseye  “muhsar” denir.

İhsara sebep olan engeller; düşman, hastalık, parasız kalmak, hapiste olmak ve ayağı kırılmak gibi sebeplerdir.[247]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre, "ihsar" sadece düşman engellemesi ile gerçekleşir.[248]

Bu konudaki görüş ayrılığının sebebi,

 

 واتمواالحج والعمرة لله وان احصرتم فما استيسر من الهدى و لا تحلقوا رؤسكم حتى يبلغالهدى محله

 

“Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer engellenmiş olursanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin” (Bakara,2/196) anlamındaki âyetin farklı şekillerde yorumlanmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Hanefîler ayette geçen وان احصرتم "engellenirseniz" ifadesinin mutlak oluşundan hareketle düşman dahil her türlü engelin ihsar sebebi olacağını söylemişlerdir.

Şafiîler ise, ayetin, Hudeybiye barışında, müşriklerin Hz. Peygember’i umre yapmaktan engellemesi üzerine indiğini, dolayısı ile ayetteki “eğer engellenirseniz” ifadesini “eğer düşman tarafından engellenirseniz” şeklinde anlamak gerektiğini söylemişlerdir.[249]

2. İhsarın Sonuçları

İhramdan çıkmak isteyen muhsar,

a) Eğer harem bölgesinde ise ihramdan çıkmaya niyet eder ve ihsâr kurbanı keserek ihramdan çıkar.

b) Eğer Harem bölgesi dışında ise, Harem bölgesinde kesilmek üzere bir kurbanlık hayvanı -yahut ücretini- gönderir. Bu kurbanın kesilince ihramdan çıkmış olur. Ayrıca saçların tıraş edilmesi veya kısaltılması gerekmez. Kurban yerine ulaşıp kesilmeden ihram yasaklarından hiç biri işlenmez, işlenirse, dem gerekir.

Bu kurbanın harem bölgesi dışında kesilmesi caiz değildir. Çünkü ayetteki حتى يبلغ الهدى محله  "Kurban yerine varıncaya kadar başınız tıraş etmeyin” ifadesi bunu gerektirmektedir.

"Muhsar", eğer sadece umre veya ifrad haccı için ihrama girmişse bir adet, şayet kırân haccı için ihrama girmişse iki adet "ihsâr hedyi" kestirir. [250]

Hac veya umre için ihrama giren kimse, muhsar durumuna düşer, sonra Arafat'ta vakfe yapma imkanı bulursa ihsar durumu sona ermiş olur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.),

 

 الحج عرفة من جاء ليلة جمع قبل طلوع الفجر فقد ادرك الحج

 

Hac Arafat'tır. Kim Müzdelife gecesinde güneşin doğmasından öce Arafat’a gelirse hacca yetişmiştir” buyurmuştur.[251]

Bu kimse haccın diğer menâsikini usulüne göre yapar.

İhsâr sebebiyle ihramdan çıkan kimse, farz olsun, vacip olsun veya nafile olsun, tamamlayamadığı hac veya umresini daha sonra kaza eder.[252]

İhsâr sebebi ile ihramdan çıkan kimse eğer ifrad haccına niyet etmiş ise, bir umre ve bir hac kaza eder. Kıran haccına niyet etmiş ise, iki umre bir hac kaza eder. Yalnızca umreye niyet etmiş ise bir umre kaza eder.[253]

Şafiî mezhebine göre, ihsâr kurbanının Harem bölgesinde kesilmesi şart değildir. Bu kurban, ihsârın vuku bulduğu yerde kesilebilir.[254] Çünkü Hz. Peygamber Hudeybiye barışı gününde ihsar kurbanını bulunduğu yerde kesmiştir.[255] Yapılmakta olan hac ister kıran haccı  olsun, ister ifrad haccı olsun, ihsar halinde bir tek kurban kesilir.                                

 İhsar sebebi ile yarıda kalan hac veya umrelerden sadece farz ve vacip olanların kaza edilmesi gerekir, nafile hac ve umrenin kaza edilmesi gerekmez. İfrat ve kıran ihramına niyet etmiş iken muhsar olanlar yalnızca birer hac kaza ederler.            Tıraş olmadıkça ihramdan çıkılmaz. Henüz ihsâr hedyi kesilmeden ihramdan çıkılır veya ihram yasakları işlenirse dem gerekir.[256]

 

3. İhrama Girerken Şart Koşmak

Bir kimse, ihrama girdikten sonra düşman engeli, hastalık, parasını yitirip çaresiz kalmak gibi sebeplerden dolayı hac ibadetine/yolculuğuna devam edememesi halinde, kurban kesmeksizin ihramdan çıkmayı şart koşabilir mi?

Hanefî ve Malikî mezheplerine göre ihrama girerken böyle bir şart koşmak caiz değildir. İhramlı iken hacca devam etmeye imkan bulamayan kimse ihsar hükümlerine tabidir.[257]

Hanbelî mezhebine göre böyle bir şart koşulabilir. Bir kimse ihrama girerken “Eğer bir engel beni hac veya umremi tamamlamaktan alıkoyarsa ihramdan çıkacağım yer, engellendiğim yerdir” diye şart koşarsa bu şart geçerlidir. Dolayısıyla bu kimse muhsar olması halinde ihsâr hedyi kesmeksizin tıraş olarak ihramdan çıkabilir. Yarıda bıraktığı hac veya umreyi kaza etmesi de gerekmez.[258]

Bu görüşün dayanağı Hz. Aişe’nin rivayet ettiği şu hadistir:

 

عن عائشة قالت دخل رسول الله علة ضباعة بنت الزبير فقال لها لعلك اردت الحج قالت والله لا اجدني الا وجعة فقال لها حجي واشترطي قولي اللهم محلي حيث حبستني

 “Resülullah (s.a.v.) Dubâ’a binti’z-Zübeyr’in yanına girdi ve ona,

-“Herhalde sen Hac yapmayı istetiyorsun?” dedi. Dubâ’a,

-“Vallahi, hastayım. (Hac yolculuğuna çıkarsam yarıda bırakmak zorunda kalabilirim)” diye cevap verdi. Bunun üzerine Resülullah ona,

“Hacca niyet et ve şart koş. (İhrama girerken) ‘Ey Allahım! İhramdan çıkacağım yer, beni devam etmekten alıkoyduğun yerdir’ de” buyurdu[259]

Şafiî mezhebine göre; sadece hastalık sebebi ile muhsar olunması halinde kurban kesmeden ihramdan çıkmak şart koşulabilir. Düşman engellemesei ve benzeri diğer sebplerle muhsâr olan kimsenin şart koşması geçerli değildir. Çünkü konu ile ilgili hadıste sadece hastalık engeli söz konusu edilmektedir.[260]

 

II. FEVÂT

1. Tanımı

Sözlükte yetişememek anlamlına gelen “fevat”; bir hac terimi olarak, hac yapmak üzere ihrama girmiş olan bir kimsenin her hangi bir sebeple Arafat vakfesine yetişememesine demektir. Buna göre Zilhicce ayının dokuzuncu günü güneşin batması ile onuncu günü (kurban bayramının birinci günü sabahı) fecr-i sadıktan önce bir an olsun Arafat’a bulunamayan kimse hacca yetişememiş olur.

2. Fevatın Sonuçları

Hac için ihrama giren bir kimsenin Arafat’ta vakfeye yetişememesi halinde aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkar:

a) İfrad haccı için ihrama giren kimse, fevât durumunda, umre yaparak ihramdan çıkar. Çünkü, ihrama giren kimse ancak hac veya umre yaptıktan sonra ihramdan çıkabilir. Bu sebeple, haccı kaçıran kimsenin tıraş olup ihramdan çıkabilmesi için umre yapması gerekir. Yapılan bu umre, ihsârlı kimselerin kestikleri "hedy" mesabesindedir. Bu sebeple Hanefî mezhebine göre, hacca yetişemeyen kimsenin ayrıca kurban kesmesi gerekmez. Ancak daha sonraki yıllarda haccı kaza etmesi gerekir.[261]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre, ifrat haccı için ihrama giren ve Arafat vakfesine yetişemeyen kimse tıraş olup ihramdan çıkar. Haccını daha sonra kaza eder ve kaçırdığı hacdan dolayı da fevât kurban keser.[262]

b) Kıran haccına niyet eden ancak umre yapamayan ve Arafat vakfesine yetişemeyen kimse önce umre yapar, tıraş olmadan fevt ettiği hac için tavaf ve sa'y yapar, sonra tıraş olup ihramdan çıkar. Böylece kıran hedy kesmekten kurtulmuş olur.

Kıran haccına niyet edip umresini yapan ancak Arafat vakfesini kaçıran kimse, fevt ettiği hac için tavaf ve sa’y yapar, tıraş olup ihramdan çıkar. Böylece Kıran haccı kurbanı kendisinden düşer.

Her iki durumda haccını daha sonraki yıllarda kaza etmesi gerekir.

c) Temettü haccına niyet eden kimse umresini yapıp ihram çıkmış daha sonra hac için ihrama girmiş ancak Arafat vakfesini kaçırmış ise bir umre yapıp ihramdan çıkar. Temettu hedyi de kesmez. Çünkü bir hac mevsiminde umre ve haccı yapamamıştır. Bu kimsenin veda tavafı yapması da gerekmez. Daha sonraki yıllarda haccını kaza eder.[263]

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

BEDEL HACCI

 

 

I. MANASI

 

Sözlükte, karşılık ve yerine geçen anlamlarına gelen "bedel" bir hac terimi olarak, hac ibadetini bizzat kendisi yapamayan kimsenin vekâleten bir başkasına yaptırmasına denir.

İbadetler; a) namaz ve oruç gibi beden ile yapılanlar, b) zekat, kurban ve fıtır sadakası gibi mal ile yapılanlar, c) hac gibi hem mal, hem de beden ile yapılanlar olmak üzere üç ana gruba ayrılır.

Yapılan bir ibadetin sevabı sağ ya da ölü bir kimseye bağışlanabilir, o kimse bundan yararlanır. Bu noktada, bir kimsenin bizzat yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetleri vekalet yolu ile başkasına yaptırıp yaptıramayacağı sorusu akla gelmektedir. Bu konudaki temel prensipleri şöyle sıralamak mümkündür:

Bedenle yapılan ibadetlerde vekalet geçerli olmayıp, ibadetin bizzat mükellefin kendisi tarafından yerine getirilmesi gerekir. Mesela, mükellef ne kadar hasta olursa olusun, onun yerine başkası namaz kılamaz. Bizzat mükellef, kendisine tanınan ruhsatlar çerçevesinde namazını kılar. Oruç da böyledir.

Mal ile yapılan ibadetlerde ise vekalet geçerlidir. Mesale bir kimse, zekat olarak hesaplayıp ayırdığı meblağı, ikinci bir kişi aracılığı ile fakirlere ulaştırabilir, malının zekatını hesaplayıp fakirlere vermek üzere başkasını vekil yapabilir.

Hem beden, hem mal ile yapılan bir ibadet olan hacda ise, bizzat mükellef tarafından yapılmasına engel meşru bir mazeret bulunması halinde vekalet geçerlidir. Mazeret bulunmadığı taktirde ise haccın vekalet yolu ile yapılması geçerli değildir.

Vekalet konusunda farz, vacip ve nafile hac arasında fark yoktur.[264] Yani bir kimse şartlar oluştuğu taktirde farz olan hac için vekil tayin edebileceği gibi, vacip veya nafile hac için de vekil tayin edebilir.

 

II. BEDEL HACCIN DELİLLERİ

Başkası adına hac yapmanın meşru oluşu şu hadislere dayanmaktadır:

جا ئت امرأة من خثعم عام حجة الوداع قالت يا رسول الله ان فريضة الله على عباده فىالحج ادركت ابى

 شيخا كبيرا لا يستطيع ان يستوى على الراحلة فهل يقضى عنه ان احج عنه قال نعم.

 "Has'am kabilesinden bir kadın Veda Haccı yılında Resulullah’ın yanına gelerek; "Ey Allah'ın Resulü; Allah'ın hac ibadetini kullarına farz kılan emri babama binek üzerinde duramayacak derecede yaşlı iken ulaştı. Babamın yerine ben hac yapsam, olur mu?" diye sordu; Resülullah "Evet" diye cevap verdi.[265]

أن امرأة من خثعم قالت يا رسول الله ان أبي شيخ كبير عليه فريضة الله في الحج و هو لا يستطيع ان يستوي على ظهر بعيره  فقال النبي فحجي عنه

Has'am kabilesinden bir kadın, "Ey Allah'ın Elçisi! Babam, çok yaşlıdır. Üzerinde hac borcu vardır. Şu anda kendisi deve üzerinde durmaya bile gücü yetmiyor" dedi. Hz. Peygamber (a.s.), "Onun yerine sen haccet" buyurdu.[266]

عن ابن عباس ان امرأة من جهينة جائت الى النبى صلى الله عليه وسلم فقالت ان امى نذرت ان تحج حتى ماتت

أفاحج عنها؟ قال نعم حجى عنهاارأيت لو كان على امك ا كنب قاضيه؟ اقضوا الله فان الله احق بالوفاء

İbni Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir:

"Cüheyne kabilesinden bir kadın Resulullah’a gelerek şöyle dedi:

-Annem hac yapmayı adadı fakat hac yapamadan öldü. Onun yerine ben hac yapayım mı? Resülullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi.

-Evet, onun yerine hac yap. Annenin borcu olsaydı onu ödemez miydin? Allah'a olan borçlarınızı da ödeyin. Çünkü Allah kendisine olan borçlar konusunda vefalı  olmaya daha layıktır."[267]

III. BEDEL GÖNDERMEYİ CAİZ KILAN ŞARTLAR

1. Hac ibadeti ile yükümlü olan bir kimse; üzerine hac farz olduğu yıl bu görevi yerine getirmez, daha sonra hac yapmasına engel bir durum ortaya çıkar ve bu engelin ömrünün sonuna kadar devam edeceği bilinirse yerine bedel gönderir. Bu kimsenin bedel göndermesi ittifakla farzdır. Bu kimse sağlığında bedel göndermemiş ise, ölümünden sonra yerine bedel gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir. Vasiyet etmezlerse günahkar olurlar.[268] Böyle bir vasiyette bulunmamış ise mirasçıları onun adında vekalet hac yapabilir veya vekil gönderebilirler.

2. Haccın farz olması için gerekli şartlı taşıdığı halde sağlık ve yaşlılık nedeniyle bizzat hac yapamayacak durumda olan kimselere haccın farz olup olmadığı konusunda ihtilaf edilmiştir:

a) Görme özürlü kimse hakkında Ebû Hanîfe'den iki rivayet vardır. Meşhur olan rivayete göre ekonomik gücü olsa ve kendisine refakat edecek biri bulunsa bile a'ma kimseye hac farz değildir. Bu kimsenin bedel göndermesi de gerekmez.

İmam Muhammed ile İmam Ebû Yusuf'un tercih ettikleri görüşe göre bu a'ma kimsenin ekonomik gücü ve kendisine refakat edecek biri varsa hac yapması farz olur. Diğer mezheplerin görüşleri de bu istikamettedir.[269]

b) Hanefî ve Malikî  mezheplerine göre bir kimseye haccın farz olabilmesi için diğer şartların yanında bedenen sağlıklı olmak da gerekir. Dolayısıyla felçli, kötürüm ve tedavi imkanı olmayan hastalar ile çok yaşlı kimselere hac farz olmaz.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ekonomik imkanı bulunan ve diğer şartları da taşıyan ancak çok yaşlı olması veya felçli ve kötürüm olma gibi bedensel bir engeli ve tedavisi imkansız bir hastalığı bulunması sebebiyle bizzat haccı yapamayacak durumunda olan kimselerin yerlerine bedel göndermeleri gerekir.[270] Bu kimselerin bedenen hac yapmaya güçleri yetmiyorsa da maddî yönden yetmektedir. Bu görüşün delili yukarıda zikredilen hadislerdir.

Hanbelî mezhebine göre; hacca bedel gönderen kimse daha sonra hacca bizzat gitme imkanını elde etse bile yeniden hac yapması gerekmez.Çünkü mükellef, vekalet yolu ile de olsa farz olan haccı yerine getirmiştir.[271]

  IV. BEDEL İÇİN VASİYETTE BULUNMANIN HÜKMÜ

Bir kimse kendisine haccetmek farz olduğu yıl,  hacca gitmek üzere yola çıkar da haccı tamamlamadan ölüm yatağına düşerse, ölmeden önce vasiyette bulunması farz değildir.[272] Fakat, kendisine hac farz olduğu yıl hac yapmayıp sonraki yıllarda memleketinde veya yolculuğunda ölen kimsenin, adına hac yapılmasını vasiyet etmesi farz olur.[273]

Vekaleten hac için vasiyet konusunda genel vasiyet prensipleri uygulanır.

Eğer ölen kişi, kendi adına hac yapılmasını vasiyet etmiş ise, varislerin, terekenin üçte birinden harcamak sureti ile onun adına hac yaptırmaları gerekir.[274] Şayet “Malımın üçte birinin tamamı  ile benim için hac yaptırın" diye vasiyet eder ve bu para ile birden fazla hac yaptırılabilirse bir den fazla hac yaptırılır. Bu durumda bütün hacların aynı yıl içinde yaptırılması daha faziletlidir.[275]

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre; farz haccı eda etmeden ölen kimsenin adına hac yapılması konusunda vasiyet şartı aranmaz. Ölenin vasiyeti bulunmasa bile, tıpkı borçlarının  mirasından ödendiği gibi, genel vasiyet kuraları dikkate alınmadan, hacca vekil gönderme masrafları da malının tamamından harcanarak hac görevi yaptırılır.[276] Çünkü hac yapmak, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Bu hakkın yerine getirilmesi gerekir. Şu hadis, bu görüşün delildir.[277]

Bir sahâbî,

يا رسول الله ان ابي مات و لم يحج افاحج عنه قال ارايت لو كان علي اليك دين اكنت قاضيه قال نعم فدين الله احق بالوفاء

-"Ey Allah'ın Elçisi! Babam hac yapmadan öldü. Onun yerine hac yapayım mı?" diye sordu. Hz.Peygamber (a.s.),

- "Babanın borcu olsaydı, onu öder miydin?" dedi. Sahâbî,

-"Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz.Peygamber (a.s.),

-"Allah'a olan borç ödenmeye daha layıktır" buyurdu.[278]

Bir kimse ölen anne ve babasının yerine vekaleten hac yaparsa anne babasının üzerinde hac borcu varsa yerine getirilmiş, yoksa hac sevabı kazanmış olur. Peygamberimiz (a.s.),

من حج عن ابيه او امه فقد قضى عنه حجته "Kim annesinin veya babasının yerine hac yaparsa onların haccını yerine getirmiş olur" buyurmuştur.[279]

V. VEKÂLET YOLU İLE HAC YAPMANIN ŞARTLARI

Bedel yoluyla hac yapma konusunda gözetilmesi gereken bir takım şartlar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1.Vekil olarak hacca gönderilecek kimse müslüman ve akıllı olmalıdır.

Müslüman olmayanın kendi adınla yapacağı haç geçersiz olacağı için vekalet yolu ile yapacağı hac da geçersiz olur. Mümeyyiz olmayan, yani iyiyi kötüden ayıramayan çocukların hac için vekalet yapmaları caiz değildir.

Vekilin daha önce kendi adına farz olan haccı yerine getirmiş olması şart değildir.   Çünkü yukarıdaki hadiste de geçtiği üzere Hz. Peygamber (a.s.) Has’am’lı kadına, kendi adına hac yapıp yapmadığını sormadan, babası adına hac yapabileceğini söylemiştir. Eğer, vekilin hac yapmış olması şart olsaydı, Resülullah o kadına bunu sorardı.[280]

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre bedel olarak hac yapacak kimsenin, kendi adına farz olan haccı yapmış olması gerekir. Farz olan haccı yapmayan bir kimse bedel olarak hacca gidecek olursa yaptığı hac kendi adına geçerli olur. [281] Delilleri şu hadistir:

 

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سَمِعَ رَجُلًا يَقُولُ لَبَّيْكَ عَنْ شُبْرُمَةَ قَالَ مَنْ شُبْرُمَةُ قَالَ أَخٌ لِي أَوْ قَرِيبٌ لِي قَالَ حَجَجْتَ عَنْ نَفْسِكَ قَالَ لَا قَالَ حُجَّ عَنْ نَفْسِكَ ثُمَّ حُجَّ عَنْ شُبْرُمَةَ

            İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (a.s.), bir adamın, "Şübrime adına lebbeyk" diyerek niyet ettiğini işitti ve,

            - Şübrime kim?" diye sordu. Adam,

            - "Kardeşimdir (veya yakınımdır)" dedi. Hz. Peygamber,

            - "Kendi adına hac yaptın mı?" diye sordu. Adam,

            - "Hayır" deyince,

            - "Önce kendi adına hac yap, sonra Şübrime adına" buyurdu.[282]    

2. Vekil, vekil gönderen için hac yapmaya niyet etmelidir.

Bütün ibadetler niyet ile geçerlilik kazanır. Vekil gönderenin niyet emesi şart olduğuna göre, onun adına hac yapan vekilin de yine onun adına niyet etmesi şarttır. Vekil, “Beni hacca gönderen falanca kişi için ihrama girdim” yahut “Hacca niyet ettim” diye niyet eder. Niyeti dili ile söylemeyip sadece kalbinden geçirmesi de kafi gelir. Kendisi için hac yaptığı kimsenin adını unutsa ve “Beni hacca gönderen şahıs için” diye niyet etse niyeti geçerli olur.

Vekil, gönderen adına değil de kendi adına niyet etse, yahut birden fazla kişiye vekil olup onlara ayrı yarı niyet etse, kendisin için hac yapmış olur. Aldığı paraları gönderene, yahut onun varislerine iade etmesi gerekir.

3. Adına hac yapılan kimse sağ ise; vekilin, kendisi için hac yapmasını istemiş olmalıdır.

Böyle bir istek olmadan bir kimse adına başkasın tarafından yapılan hac, o kimseden hac farizasını düşürmez.

 

 4. Adına hac yapılacak olan kimseye hac önceden farz olmuş olmalıdır.

Kendisine hac henüz farz olmamış bir kimse adına bir başkası vekâleten hac yapsa bu hac nafile olur. Dana sonra adına hac yapılan kimseye hac farz olursa, yeniden hac yapması gerekir.

5. Vekil için ücret şart koşulmuş olmamalıdır.

İbadetler Allah rızası için yapılır, ücret karşılığındı yapılan ibadetler geçersizdir. Mesela bizzat hac yapmaktan aciz olan bir mükellefe, “Benim adıma hac yapman için seni şu kadar ücret karşılığında vekil kıldım diyerek hacca gönderse" bu hac geçersiz olur.[283] Ancak, şart koşulmuş olmamak kaydıyla gönderen vekile teberruda bulunabilir.

6.Vekilin masraflarının tamamı yahut da çoğu gönderenin malından karşılanmalıdır.

Kendi parası ile başkası adına hac yapan kimse kendi adına hac yapmış olur. Fakat mirasçılar bu hükmün dışındadırlar.

Bir kimsenin mirasçısı kendi parası ile onun adına hac yapabileceği gibi, başkasına da yaptırabilir. Gönderenin verdiği para yetmediği için vekil masrafların yarıdan fazlasını kendi parası ile karşılar ve gönderen de bu farkı ödemezse hac vekil adına yapılmış olur. Vekil aldığı parayı gönderene iade eder. [284]

 Vekil, hac yolculuğu sırasında israfa kaçmadan normal ihtiyaçları için harcama yapar, artan parayı dönüşte gönderene veya varislerine iade eder.[285] Çünkü vekilin aldığı meblağı, ücret olarak değil, gidiş geliş masraflarını karşılamak üzere almıştır. Bu sebeple artan miktarın iadesi gerekir.

Buna göre, hac organizasyonunda geçersiz olur. Çünkü görevlilerin bütün masrafları hac organizasyonu tarafından karşılanmakta, bu durumda yukarıdaki şarta aykırı olarak, hac giderleri, adına hac yapılan kimsenin parasından karşılanmış olmamaktadır.

 6.Temettü ve kıran haccı kurbanları ile, ihram yasaklarına uyulmadığı için kesilen kurbanların bedelleri vekil tarafından karşılanır.

Temettü ve kıran kurbanları, hem haccı, hem umreyi birden yapma nimetine şükür olarak kesilir. Bu nimeti yaşayan ise vekildir.[286]

İhsâr kurbanının ücreti gönderenin parasından karşılanır.[287]

Vekil, haccın geçersiz olmasına sebep olursa yaptığı masrafları kendisini gönderene tazmin eder. Haccı geçersiz kılan kimse, hac menasikini tamamlar ve daha sonra haccı kaza eder. Hac kaza edilmekle vekil gönderenin haccı yapılmış olmaz.

7. Vekil, kendisini gönderenin memleketinden yola çıkmalıdır.

Vekil gönderene farz olan,  memleketinden hac yapmasıdır. Bu sebeple gönderen, yer belirlemeden, “Adıma hac yapılsın” diye vasiyet etmiş ise bu, “Adıma memleketimden hac yapılsın” şeklinde anlaşılır. Mesela, Mekke’de ölen bir Ankaralı, ölmeden önce adına hac yapılmasını vasiyet etmiş ise  vekilin Ankara'dan yola çıkması gerekir.

 İmam Ebû Yusuf’a göre; memleketi dışında ölüp kendisi için hac yapılmasını vasiyet etmiş olan kimsenin sözü, geçerli olan uygulamaya hamledilir. Mesela, Mekke’de ölen bir kimse, “Adıma hac yapılsın” diye genel bir ifade kullanmış ise, vekil haccı Mekke’de bulunan biri vekil tayin edilebilir. Eğer, “Adıma kıran haccı yapılsın” demiş ise vekil, haccı vasiyet eden kimsenin memleketinden yola çıkarak yapar. Çünkü Mekke’liler kıran haccı yapmaz.

Eğer bir kimse hac yapmak üzere yola çıkmış ve yolda ölmüş ise, vasiyet etmiş olması halinde, bedelin, Ebû Hanife’ye göre memleketinden; İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise vefat ettiği yerden gönderilmesi gerekir.

Eğer ölenin miras bıraktığı malının üçte biri, memleketinden hac yapmaya yetmiyorsa, istihsanen yettiği yerden hac yaptırılır. [288]

8.Vekil, kendisini gönderenin hac ile ilgili şartlarına aykırı davranmamalıdır.

Vekil gönderen kimse, vekile ifrad haccı veya umre yapmasını söyler de vekil kıran haccı yaparsa, Ebû Hanife’ye göre yapılan hac gönderen adına geçerli olmaz. Vekil, yapılan masrafları tazmin eder.  Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise bu hac istihsanen geçerli olur.[289]

Eğer gönderen, vekilin ifrad haccı veya umre yapmasını ister ve vekil de temettü haccı yaparsa, Hanefî ve Şafiî mezheplerine göre hac, gönderen adına gerçekleşmez. Vekilin, masrafları tazmin etmesi gerekir. [290]

Vekil, hem gönderen için, hem de kendi için hacca niyet etmesi caiz olmaz. Bu şekilde iki hacca birden niyet eden vekil, daha hac menasikine başlamadan kendi adına yaptığı niyeti iptal ettiği taktirde, yaptığı hac, gönderen adına yapılmış olur. Aksi takdirde kendi adına yapmış olur.

İki ayrı kişi aynı şahsi vekil tayin etse ve vekil de her ikisi için birden hacca niyet etse, daha sonra niyetini bunlardan biri adına tahsis etmiş olsa bile, hiç birisi için hac yapmış olmaz, kendi adına hac yapmış olur. Her ikisinin verdiği meblağı iade etmesi gerekir.[291]

Hac yapmak üzere vekil kılınan kimse, gönderen adına hac yaptıktan sonra kendi adına umre yapabilir. Yine, umre yapmak üzeren vekil kılınan kimse, gönderen adına umre yaptıktan sonra kendi adına hac yapabilir. Ancak vekil kendi adına yaptığı menasik için beklediği günlerde yaptığı masrafları kendisi karşılar.

Vekil, kendi adına yapacağı hac ya da umreyi asıl görevinden önce yaparsa, yolculuğu kendi adına yapmış olacağı için aldığı parayı iade etmesi gerekir.

9. Vekil, bizzat hac yapmalıdır.

Eğer, hastalık, tutuklanma ve benzeri gerekçelerle, gönderenin izni olmadan vekaleti başkasına havale ederse yapılan hac gönderen adına gerçekleşmiş olmaz, yapılan masraflar gönderene tazmin edilir. Fakat, gönderen “dilediğin gibi yap” derse o taktirde yapılan hac gönderen adına gerçekleşmiş olur.[292]

 

VI. NAFİLE HACDA VEKÂLET ŞARTLARI

Nafile haccın vekâlet yolu ile yapılabilmesi için ise, vekilin müslüman, akıllı, mümeyyiz olması ve kim adına nafile hac yapılıyorsa niyeti onun için yapması şarttır. Vekâlet yoluyla nafile hac yapılması için bunlardan başka bir şart aranmaz. Çünkü nafile ibadetlerde hareket alanı daha geniştir.

Şafiî ve Hanbelî mezhebindeki bir görüşe göre nafile hacda vekaletin geçerli olması için vekilin kendi adına farz haccı yapmış olması şarttır. [293]

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

HAC VE UMREDE

KURALLARA AYKIRI DAVRANIŞLAR VE CEZALARI

 

Hac ve umre ibadetlerinin edasıyla ilgili olarak ihramda iken iken ve ihramsız iken uyulması gereken kurallar vardır. Bunlara uyulmaması çeşitli cezalar gerektirir.

Hac ve umre ile ilgili cezalar; hac ve umrenin vaciplerini terk etmekten doğan cezalar ve  ihram yasaklarını ihlal etmekten doğan cezalar olmak üzere iki kısma ayrılır.

I. HAC VE UMRENİN VACİPLERİNİ TERK ETMENİN CEZALARI

Haccın veya umrenin farzlarının (rükün ve şartlarının) yerine getirilmemesi halinde yapılan hac veya umre geçerli olmaz. Farzları ihlalin başka bir şeyle telafisi mümkün değildir.

Haccın veya umrenin vaciplerinden birinin terk edilmesi durumunda hac veya umre fasid olmaz ise de mazeret olmadan terk edilmesi tahrimen mekruhtur.

Mazeret olmadan terk edilen veya zamanında yapılmayan her vâcip için dem gerekir.[294]

Kıran haccı yapan bir kimse umre tavafının abdestsiz yapılması gibi sadece umreyi veya Müzdelife'de vakfe yapılmaması gibi sadece haccı ilgilendiren bir vâcibin terk edilmesi sebebiyle tek ceza gerekir.

Hac veya umrenin biri "mustakil (aslî)" diğeri de her bir menasikin vacibi (fer'î) olmak üzere iki çeşit vacibi vardır.

Bu vaciplerden biri, semavî bir mazeret bulunmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir. Semavi bir mazeret sebebiyle terk edilirse her hangi bir ceza gerekmez.

Haccın Mustakil (Aslî)Vacipleri şunlardır:

a) Sa’y,

b) Müzdelife vakfesi,

c) Remy-i cimar (Şeytan taşlama),

d) Saçları dipten tıraş etme veya kısaltma,

e) Veda tavafı

Sa’y ile tıraş olma veya saçları kısaltma aynı zamanda umrenin de vaciplerindendir.

Bu müstakil vaciplerin dışında hac ve umre menasikine bağlı (fer’î) vacipler vardır. Bu vaciplerin de semâvî bir mazeret olmaksızın terk edilmesi halinde dem gerekir.

 

1. Mikat Mahalli İle İlgili Cezalar

 

İster hac, ister, ticaret ve isterse ziyaret maksadıyla olsun Mekke’ye gitmek isteyen bir kimsenin mîkat mahallinden ihrama girerek geçmesi vaciptir. Bu vacibin terk edilmesi halinde dem gerekir. Ancak dönüp Mîkat mahallinden ihrama girererse ceza düşer.

Doğrudan Medine'ye gitmek üzere Cidde'ey gelen ancak her hangi bir sebepten dolayı Mekke'ye gitmek durumunda kalan kimse, Cidde'de ihram girer ve herhangi bir ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre hac ve umre dışında bir maksatla Mekke’ye gidecek olan kimselerin mikat mahallinde ihrama girmeleri vacip değil, sünnettir. Dolayısıyla mikat mahallini ihramsız geçmesi halinde ceza gerektirmez.[295]

 

2.Tavafla İlgili  Yasaklar ve Cezaları

 

  a) Bir kimse elbisesinde, bedeninde veya tavaf edilen yerde necaset varken tavaf yaparsa tavafı geçerli olur. Ancak, necaseti temizlemediği için günahakâr olmakla birlikte bu kimseye her hangi bir ceza terettüp etmez.

   Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre necasetten temizlik, tavafın geçerlilik şartı olduğundan bu durumda yapılan tavaf geçerli olmaz. Mutlaka usulüne uygun olarak yeniden yapılması gerekir.

   b) Bir kimse, avret yerleri açık olarak tavaf etse tavafı geçerli olur. Ancak vacibi terk etmesi sebebiyle dem gerekir. Usulüne uygun olarak tavafı yeniden yaparsa ceza ortadan kalkar.

   Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tavafta avret yerlerinin örtülü olması, geçerlilik şartlarından biri olduğu için bu şekilde yapılan tavaf geçerli olmaz. Mutlaka usulüne uygun olarak yeniden yapılması gerekir.

            c) Tavafı geri geri yürüyerek yapmak dem gerektirir. Yeniden yapılması durumunda bu ceza ortadan kalkar.

            Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bu şekilde yapılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.[296]

            d) Tavaf namazı mustakil bir vaciptir, tek edilmesiyle her hangi bir ceza gerekmez Ancak bu kimse vitir namazı kılmamış gibi günahkâr olur.

            Malikî mezhebine göre tavaf namazını kılmayan kimseye dem gerekir.

            Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre göre tavaf namazı kılmak sünnettir. [297] Terk edilmesiyle her hangi bir ceza gerekmez. Kötü bir davranışta bulunmuş olur.

   e) Kudum tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan fazlasını cünüp olarak yapmak dem, abdestsiz olarak yapmak ise sadaka gerektirir.

Dört şavtttan sonra abdestsiz olarak yapılan her şavt için bir fitre miktarı sadaka verilir.[298]

Cezayı gerektirecek şekilde yapılan tavaf yeniden yapılırsa ceza düşer.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre abdestli olarak yapılması tavafın geçerlilik şartı olduğundan, cünüp veya abdestsiz olarak yapılan tavaf geçersizdir. Yeniden yapılması gerekir.[299]

   f) Umre tavafının tamamını veya bir kısmını, hatta bir şavtını cünüp, abdestsiz, loğusa veya adetli olarak yapmak dem gerektirir. Yeniden yapılması halinde ceza ortadan kalkar.[300]

   Kıran haccına niyet eden bir kimse, umrenin tavafını ve sa'yini abdestsiz yaparsa dem gerekir. Umreyi Arafat vakfesinden önce yeniden yaparsa ceza düşer.

Bu kimse kudüm tavafını ve haccın sa'yini abdestsiz olarak yaparsa; tavafı abdestsiz yaptığı için sadaka gerekir, sa'yi muteber (ceza gerektirmeyen) bir tavaftan sonra yapmadığı için geçersiz olur. Bu sa'yin daha sonra muteber tavaftan sonra yeniden yapılması gerekir.

g) Ziyaret tavafının tamamını veya şavtlarının yarıdan çoğunu cünüp, adetli ve loğusa olarak yapan kimseye bedene; abdestsiz olarak yapan kimseye dem gerekir. Mekke’de bulunduğu süre içinde tavafı yeniden yaparsa ceza düşer.

Ziyaret tavafının son üç veya daha az sayıda şavtını abdestsiz, cünüp, loğusa  veya adetli olarak yapan kimseye, her şavt için bir fitre miktarı sadaka gerekir. Ancak abdest aldıktan veya guslettikten sonra veya kadınlar temizlendikten sonra şavtları yeniden sadaka düşer.

Malikî mezhebine göre iki kanama arasındaki kesinti temizlik sayıldığından adet halindeki kadının kanaması kısa süre durursa, kanamanın durduğu süre içinde temiz sayılır; gusledip ibadetlerini yapması gerekir. Buna göre ziyaret tavafını özel hali nedeniyle yapamayan ve Mekke’den ayrılmak mecburiyetinde kalan bir kadının kanaması kısa süre durduğunda gusledip tavafını yapması mümkün olur ki, bu durumda tavafını temiz olarak yapmış olduğu için  her hangi bir ceza ödemesine de gerek kalmaz. [301]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre hadesten taharet, tavafın geçerlilik şartı olduğundan; abdestsiz, cünüp, loğusa ve adetli olarak yapılan tavaf geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.

Bir mazeret olmaksızın ziyaret tavafının üç veya daha az sayıda şavtını yapmayan, tavafı tekerlekli sandalyeye binerek veya çıplak olarak yapan kimseye dem gerekir. Yeniden yapılması halinde ceza düşer.[302]

Ebu Hanife’ye göre ziyaret tavafı, başlangıç vaktinden itibaren ömrün sonuna kadar her hangi bir zamanda yapılabilir. Ancak bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar yapılmazsa dem gerekir.

Ziyaret tavafının son vakti için bir sınır bulunmadığı görüşünde olanlar şu rivayeti delil almışyardır:

 

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِي اللَّهم عَنْهممَا قَالَ قَالَ رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ زُرْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ قَالَ لَا حَرَجَ قَالَ آخَرُ حَلَقْتُ قَبْلَ أَنْ أَذْبَحَ قَالَ لَا حَرَجَ قَالَ آخَرُ ذَبَحْتُ قَبْلَ أَنْ أَرْمِيَ قَالَ لَا حَرَجَ

 

Abdullah b. Abbas (r.a)'dan rivayet edilmiştir:

Sahâbîlerden birisi Hz.Peygamber’e,

- "Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım (olur mu)?" dedi. Hz.Peygamber,

-  “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî,

- "Kurban kesmeden önce tıraş oldum (olur mu) dedi. Hz.Peygamber,

- “Zararı yok, (olur)” buyurdu. Bir başka sahâbî,

- "Şeytan taşlamadan önce  kurban kestim (olur mu?" dedi. Hz.Peygamber,

- “Zararı yok, (olur)” buyurdu.[303]

h) Vedâ tavafının tamamını veya şavtların yarıdan çoğunu terk etmek veya  tavafı cünüp olarak yapmak dem gerektirir.

Bu tavafın şavtlarının yarıdan azının terk edilmesi veya tavafın abdestsiz yapılması halinde terk edilen veya abdestsiz yapılan her bir şavt için bir fıtır sadakası verilmesi gerekir.[304]

Veda tavafını yapmadan Mekke'den ayrılan kimse, mikat mahallini geçmeden dönüp tavafını yaparsa ceza düşer. Mîkadı gectikten sona dönmek isterse mîkat mahallinde umre ihramına girer, umresini yaptıktan sonra veda tavafını yapar. Bu durumda da ceza düşer.

Malikî mezhebine göre veda tavafı sünnet olduğundan terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.[305]

 

 

3. Sa’y İle İlgili Cezalar

 

Sa’yin geçerli olması için muteber bir tavaftan sonra yapılması, aksi takdirde sa’yin yeniden yapılması gerekir[306]

Mazeretsiz olark sa’yi  veya şavtlarının yarıdan çoğunu terk etmek veya gücü yettiği halde sa'yi yürüyerek yapmamak dem gerektirir.

Yürüyemeyecek kadar hasta olmak, kötürüm ve felçli olmak gibi bir mazeret sebebiyle terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.

Sa’yin şavtlarından üç veya daha azının terk edilmesi halinde her bir şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.

Sa'yin şavtlarında Safa ile Merve arasınındaki mesafenin tamamen yürünmeyin eksik bırakılması halinde bütün şavtlar için yürünen mesafe dört şavtı tamamlıyorsa sa'y geçerlidir. Ancak eksik bırakılan her şavt için bir sadaka-i fıtır gerekir.[307]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y, haccın bir rüknüdür. Terk edilmesi halinde hac geçerli olmaz. Her hangi bir cezası ile telafisi mümkün değildir. Mutlaka yapılması gerekir.

 

4. Arafat Vakfesiyle İlgili Cezalar

 

Gündüz Arafat'a gelip vakfe yapan bir kimse güneş batmadan önce Arafat'tan ayrılırsa dem gerekir. Güneş batmadan önce Arafat'a geri dönerse ceza düşer. Güneş battıktan sonra dönerse artık ceza düşmez.

Şafiî ve Mâlîkî mezheplerine göre Arafat'ta güneş batıncaya kadar beklemek sünnet olduğundan güneş batmadan önce Arafat'ın terk edilmesi halinde her hangi bir ceza gerekmez.[308]

Mâlikî mezhebine göre, gecenin bir cüz'ünde Arafat'ta bulunmak vakfenin geçerli olması için şarttır. Bu itibarla güneş batmadan önce Arafat'tan ayrılıp bir daha dönmeyen kimsenin haccı geçerli olmaz.[309]

 

5. Müzdelife Vakfesiyle İlgili Cezalar

 

            Mazeretsiz olarak Müzdelife vakfesinin yapılmaması dem gerektirir.

            Müzdelife’de vakfe yapamayacak derecede hastalık veya âciz olma yahut izdiham sebebiyle Müzdelife'ye zamanında ulaşamama ile kadınların kalabalık arasında sıkışma korkusu  geçerli mazeretlerdir.[310]

 

 6. Şeytan Taşlama (Rem-yi Cimar) İle İlgili Cezalar

 

Mazeretsiz olarak şeytan taşlama tamamen terk etmek veya bir günde atılması gereken taşların yarıdan çoğunu atmamak dem gerektirir.

Her gün için atılması gereken taşların yarıdan azı atılmamış ise, eksik bırakılan her bir taş için bir sadak-i fıtır gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre atılmayan veya eksik bırakılan taşlar, ertesi gün veya bayramın son günü güneşin batmasına kadar atılırsa ceza düşer.[311]

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre bayramın birinci gününden sonraki taşlamalarda küçük, orta ve büyük şeytan şeklindeki sıraya uyulmaması halinde dem gerekir. Sıraya uyarak taşlar yeniden atılırsa ceza düşer.

Hanefî mezhebine göre bu sıralamaya uymak sünnet olduğundan uyulmaması halinde her hangi bir ceza gerekmez.[312]

 

7. Saçları Tıraş Etmek Veya Kısaltmak İle İlgili Cezalar

 

İhramlı bir kimse tıraş olmadan veya saçları kısaltmadan ihramdan çıkamaz.

Ebu Hanife’ye göre Harem bölgesi dışında veya bayramın üçüncü günü güneşin batmasından sonra tıraş olup ihramdan çıkılması halinde, tıraş vaktinden sonraya ertelendiği için dem gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e ile Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre tıraşın bayramın ilk üç günü içinde yapılması sünnet olduğundan tıraşın ertelenmesi durumunda her hangi bir ceza gerekmez. [313]

Başın dörtte birinden az kısımının tıraş edilmesi veya kısaltılması dem gerektirir.

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre saçların tamamı tıraş edilmez veya kısaltılmazsa dem gerekir.[314]

Şâfiî mezhebine göre en az üç saç telil kesilmezse dem gerekir.[315]

Saçların tıraş edilmesi  hükmü erkeklere mahsustur. Kadınlar, sadece saçlarının ucundan parmak ucu kadar keserek ihramdan çıkarlar. Bu miktardan az kesilirse dem gerekir.

Belirtilen miktarlardan daha az tıraş edilmesi veya kısaltılması halinde ihram çıkılmış olmayacağından bu arada ihram yasaklarının ihlali halinde ceza gerekir.

 

8. Şeytan Taşlama, Kurban Kesme Ve Tıraş Olma Arasındaki Tertibe Uymama İle İlgili Cezalar

 

Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Akabe Cemresine taş atmak, kurban kesmek ve tıraş olmak arasındaki tertibe uymak sünnet olduğundan tertibe uyulmaması halinde herhangi bir ceza gerekmez. [316]

Ebû Hanîfe'ye göre, bu tetibe uyulması vacip olduğundan terk edilmesi halinde dem gerekir.

 İfrad haccı yapanlara şükür kurbanı kesmek vacip olmadığından bu kimseler için sadece taş atma ve tıraş olma arasında tertip söz konusudur.[317]

 

9. Hac Ve Umreyle İlgili Şükür Ve Ceza Kurbanları

 

Kıran ve temettu kurbanları ile hacla ilgili adak ve ceza kurbanlarının Harem sınırları dışında kesilmesi halinde geçerli olmaz. Bu kurbanların Harem bölgesinde yeniden kesilmesi gerekir.

Ebu Hanife’ye kıran ve temettu kurbanlarının bayramın üçündü günü güneşin batmasına kadar kesilmemesi halinde dem gerekir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre zikredilen kurbanların bayramdan sonraya ertelemesi  nedeniyle her hangi bir ceza gerekmez.[318]

 

II. İHRAM YASAKLARI VE BU YASAKLARA UYMAMANIN CEZALARI

 

Hac veya umre yapmak üzere ihrama giren kimse, daha önce helal olan bazı şeyleri, ihram süresi içinde kendisine haram kılmış olur. Haram kılınan bu şeylere "ihram yasakları" denir. İhram yasaklarını ihlal etmek cezayı gerektirir. Yüce Allah,

الْحَجُّ أَشْهُرٌ مَّعْلُومَاتٌ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ الْحَجَّ فَلاَ رَفَثَ وَلاَ فُسُوقَ وَلاَ جِدَالَ فِي الْحَجِّ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَى وَاتَّقُونِ يَا أُوْلِي الأَلْبَابِ

“Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının” (Bakara, 197) Peygamberimiz (a.s.) ise,

 

من حج فلم يرفث و لم يفسق رجع كيوم ولدته أمه

 

Kim ha yapar cinsel ilişkide bulunmaz, kötü söz söylemez ve günah işlemezse annesinden doğduğu günkü gibi (tertemiz olarak) döner[319]  buyurmaktadır.

 

"Cezalar"; bedene, dem, sadaka-i fıtır  ve oruç olmak üzere 4 çeşittir.

"Bedene", deve ve sığır cinsinden kurban; "dem" koyun ve keçi cinsinden kurban demektir.

"Sadaka-i fıtır", fitre miktarı sadaka vermektir. Bu da bir insanı sabah akşam doyurak gıda  ya da bunun karşılığı paradır.

Kırân haccı yapan bir kimseye, ihram yasaklarından birine riayet etmemesi halinde biri umrenin, diğeri de haccın ihramı için olmak üzere iki ceza gerekir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, ihram yasaklarıyla ilgili ihlaller için tek yeterlidir.

İhram yasakları ve bu yasaklara uymamanın cezaları şunlardır:

 

 

 

 

  1. Giyim Yasakları Ve İlgili Cezalar

 

         a) İhramlı iken bir gündüz veya bir gece süreyle her hangi bir giysi ve ayakkabı giymek, sarık takmak, şapka ve takke giymek; dörtte birini kaplayacak şekilde başa sargı sarmak veya bandaj geçirmek ve yüzü örtmekle dem; giyim süresi bir gün veya bir geceden az az olursa sadaka-i fıtır gerekir.

         b) Yara bulunması gibi bir zaruret sebebiyle giysi giymek veya başa sargı sarmak durumunda dem veya üç gün oruç ya da altı fakire birer sadaka-i fıtır vermek gerekir.

         c) Başın dışında vücudun her hangi bir yerine yara, kırık ve çıkık gibi her hangi bir sebeple sargı sarmaktan dolayı ceza gerekmez.

         d) Kadınlar ihramlı iken elbiselerini ve ayakkabılarını çıkarmazlar, ancak yüzlerini açık tutmaları gerekir. Yüzlerin bir gündüz veya bir gece süreyle örtmeleri dem; bir gündüz ve bir geceden az olursa sadaka-i fıtır gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre erkeklerin yüzlerini örtmeleri ceza gerektirmez[320]

* İhramlı iken dikişli de olsa bele kemer ve kuşak bağlamak, boyunda çanta taşımak, kol saati, künye, yüzük ve benzeri şeyler taşımak, ceket  veya pardesüyü giymeksizin omuza almak, başkalarına elbise giydirmek, şemsiye kullanmak, kadınların eldiven takmaları ve terlik bulunamaması halinde ayakkabının arka kısmının topuklarını ve aşık kemiklerini açıkta kesilerek giyilmesi ceza gerektirmez. [321]

 

2. Güzel Koku Ve Yağ Sürünme Yasakları Ve İlgili Cezalar

 

a) İhramlı iken vücuda, yatılacak yere veya ihram örtüsüne  koku sürmek, jöle, ruj, oje, briyantin ve kokulu sabun, herfüm ve siprey kullanmak cezayı gerektirir. Kullanılan bu maddelerin etkisi bir gündüz veya bi bir gece sürerse dem, daha az sürerse sadak-i gıtır gerekir.

b) İhramlı bir kimsenin uzuvlarından birinin tamamına koku sürmesi veya muhtelif organlardan koku sürülen yerlerin toplamı bir organ kadar olması halinde dem; koku sürülen kısım bundan az olursa sadaka-i fıtır gerekir.

Koku sürülmesi konusunda baş, sakal ve bıyık ayrı ayrı birer organ sayılır.

c) Vücudun tamamına veya birkaç organına aynı yerde bir seferde koku sürülürse bunların hepsi için  bir dem yeterlidir. Birkaç organa ayrı ayrı mekanlarda koku sürülmesi halinde ise her bir organ için bir dem gerekir.

d) Göze üç defa kokulu sürme çekmek dem, bir iki defa çekmek ise sadaka-i fıtır gerektirir.

e) Vücuda sürülen koku ve benzeri şeylerin ceza gerektirmesi için, etkisinin bir gün veya bir gece süreyle kalması şart değildir. Koku sürülmesiyle ceza gereçekleşir.

f) Ekeklerin ihram örtülerinin, kadınların da elbiselerinin eni boyu birer karıştan fazla bir kısmına koku sürmeleri dem; daha az miktarda sürmeleri sebebiyle sadaka-i fıtır gerekir

g) İhramlı iken saçları boyamak veya kınalamak dem gerektirir.

Şafiî mezhebine göre kına, koku cinsinden sayılmadığı için ceza gerektirmez.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre kokulu da olsa sabun kullanması caizdir.

* İhramlı iken tedavi amacıyla merhem veya kokusuz krem sürmek, güzel koku koklamak, koku satılan dükkanlara girip orada beklemek ve başkalarına koku sürmek ceza gerektirmez.[322]

 

 

3. Saç Ve Tüyleri Giderme Yasağı Ve İlgili Cezalar

 

İhramlı iken saç, sakal, bıyık, koltuk altı ve kasık tüyleri ile vücudun her hangi bir yerindeki tüyleri tıraş etmek veya her hangi bir şekilde gidermek ceza gerektirir.[323]

a) Başın yahut sakalın tamamını veya en az dörtte birini tıraş etmek ya da kısaltmak dem, bundan daha az kısmı tıraş etmek sadaka-i fıtır gerektirir.

b) Başın, sakalın, koltuk altlarının ve bedendeki bütün tüylerin aynı mekânda birlikte tıraş edilmesi durumunda bunların tamamı için bir dem; bunların ayrı ayrı mekânlarda tıraş edilmeleri halinde her biri için ayrı bir dem gerekir.

İmam Muhammed’e göre bu cezalar ihlalin yapılmasından sonra ödenmemiş ise bilahare hepsi için bir dem yeterli olur.

c) Ensenin tamamının tıraş etmek dem; ensenin bir kısmını,  bıyığın tamamını  veya bir kısmını tıraş etmek sadaka-i fıtır gerektirir.

d) Koltuk altlarından birinin veya her ikisinin tüylerini gidermek dem; birinin tüylerinden bir kısmını veya miktarı ne olursa olsun göğüs, bacak ve kollardaki tüyleri gidermek sadaka-i fıtır gerektirir.[324]

e) İhramlı bir kimsenin ihramlı veya ihramsız bir kimseyi tıraş etmesi sadaka-i fıtır gerektirir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ihramlı kimsenin ihramsız bir kimseyi tıraş etmesinden dolayı ceza gerekmez.

f) Abdest alırken, yıkanırken veya kaşınırken saçtan veya sakaldan üç tel düşerse, yarım sadaka-i fıtır gerekir. 

Hastalıktan dolayı dökülen saçlar için ceza gerekmez.

 

   4. Tırnak Kesme Yasağı Ve İlgili Cezalar

           

            İhramlı iken el veya aykalar tırnaklarını kemek cazayı gerektirir.

            a) El ve ayakların bütün tırnaklarının aynı zaman ve mekânda bir defada kesilmesi halinde bir dem; ayrı ayrı yerlerde kesilmesi halinde her bir el ve ayak için ayrı ayrı dem; el veya ayakların her birinin dörder veya daha az sayıda tırnaktlarının kesilmesi halinde kesilen her bir tırnak için bir sadaka-ı fıtır gerekir.

            Kırılan tırnakların koparılması veya kesilip atılması ceza gerektirmez.

   b) İhramlı kimsenin, ihramlı veya ihramsız başka birinin tırnaklarını kesmesi sadaka-i fıtır gerektirir.

 Şafii, Malik ve Hanbelî mezheplerine göre ihramsız bir kimsenin tırnağını kesmek ceza gerektirmez. [325]

 

5.Cinsel İlişki Yasağı Ve İlgili Cezalar

 

İhramlı iken cinsel ilişkide bulunmak cezayı gerektirir.

a) İhrama girdikten sonra Arafat vakfesini yapmadan önce cinsel ilişkide bulunan hacı adayının haccı bütün mezheplerin ittifakı ile fasit olur. Bu kimse, haccı tamamlar. Ertesi yıl veya imkan bulduğu en kısa zamanda ifsad ettiği haccını kazâ eder. Ayrıca ihram yasağına uymadığı için kendisine dem;[326]  Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre bedene gerekir.[327]

b) Arafat vakfesinden sonra, tıraş olup ihramdan çıkmadan (yani ilk tahallülden) önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı fasit olmaz ancak bedene gerekir.

 Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre Arafat vakfesinden sonra, birinici tahallülden önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin haccı fasit olur. Bu kimse haccını tamamlar. Daha sonra haccını kaza eder ve ihram yasağını ihlal etmesi sebebiyle bedene keser.[328]

 c) İlk tehallülden sonra henüz ziyaret tavafını yapmadan önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin  Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre haccı bozulmaz, ancak dem gerekir.

Hanbelî mezhebine göre bu fiili işleyen kimsenin, ziyaret tavafını yapabimmesi için  yeniden ihrama girmesi gerekir.

Hanefî mezhebine göre kıran haccı yapan kimse bu yasağı işlerse kendisine biri hac, diğeri de umre için olmak üzere iki dem gerekir.

d) Umre için ihrama giridikten sonra umre tavafının en az dört şavtı yapmadan önce  cinsel ilişkide bulunan kimsenin umresi fasit olur. Bu kimise umresini tamamlar ve ihramdan çıkar. Daha sonra bozumlan umresini kaza eder  ve yapılan ihlal sebebiyle bir dem keser.

Şafiî mezhebine göre umrenin her hangi bir aşamasında, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre sa’y yaptıktan sonra tıraş olmadan önce cinsel ilişkide bulunan kisenin umresi bozulur. Bu umrenin kaza edilmesi ve ihram yasağını ihlalden dolayı da bir dem gerekr.

e) İhramlı iken eşini şehvetle öpmek, okşamak, sarılıp kucaklamak gibi davranışlar dem gerektirir.

f) Boşalma olsa bile  şehvetle bakmak veya düşünmekten dolayı  ceza gerekmez.

g) Mastürbasyon sonucu boşalma olursa dem gerekir, boşalma olmazsa her hangi bir ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre ihramlının eşiyle sevişmesi veya mastürbasyon yaparak boşalması halinde dem; üç gün oruç tutma veya fakirlere altı fitre miktarı sadaka verme şıklarından birini tercih etme muhayyerliği vardır. [329]

 

6. Avlanma Yasağı Ve İlgili Cezalar

 

Hac veya umre ihramında bulunan kimselerin, kara hayvanlarını avlamaları cezayı gerektirir. Yüce Allah;

 

.ياأيهاالذين آمنوا لاتقتلواالصيد وأنتم حرم ومن قتله منكم متعمدا فجزاء مثل ماقتل من النعم  يحكم به ذوا عدل منكم هديا بالغ الكعبة أو كفارة طعام مساكين أو عدل ذلك صياما

 

“Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kâbe’ye ulaştırılmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki adil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle kefaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır” buyurmuştur. (Mâide:5/95)

a) İhramlı olsun olmasın bir kimsenin Harem Bölgesindeki hayvanları avlaması kendiliğinden biten bitkilerini koparması da ihram yasaklarındandır. Nitekim Peygamberimiz (a.s.);

 

حَرَّمَ اللَّهُ مَكَّةَ فَلَمْ تَحِلَّ لِأَحَدٍ قَبْلِي وَلَا لِأَحَدٍ بَعْدِي أُحِلَّتْ لِي سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ لَا يُخْتَلَى خَلَاهَا وَلَا يُعْضَدُ شَجَرُهَا وَلَا يُنَفَّرُ صَيْدُهَا وَلَا تُلْتَقَطُ لُقَطَتُهَا إِلَّا لِمُعَرِّفٍ

 

Allah Mekke’yi haram (dokunulmaz) kılmıştır. Benden önce kimseye helal kılınmamış ve benden sonra kimseye helal kılınacak değildir. (Sadece Mekke fethi sırasında) gündüzün bir vaktinde bana helal kılındı. (Bundan sonra artık buranın otları biçilmez, ağaçları koparılmaz, av hayvanları ürkütülmez, (Sahibini bulmak amacıyla) ilân eden kişi dışında hiç kimse buranın yitiğini alıp götüremez.”[330]

b) İhramlı olsun olmasın bir kimsenin; yılan, akrep, kuduz köpek ve fare gibi zararlı hayvanları öldürmesi, kurumuş ot ve ağaçları kesip koparması yasak değildir.[331]

c) İhramlı kimse; karada yaşayan her hangi bir av hayvanını avlasa, bu hayvanın kıymeti takdir edilir belirlenen meblağ her birine bir fitre miktarı olmak üzere Harem’deki fakirlere dağıtılır veya her fitre miktarı için bir gün oruç tutulur veya eğer bu meblağ ile bir hedy satın alınabiliyorsa, Harem bölge sinde bir hedy kesilir. Takdir edilen meblağ hedy bedelinden fazla ise, artan kısmın sadaka olarak dağıtılması gerekmez.

 

7. Harem Bölgesi Bitkileri İle İlgili Yasaklar Ve Cezaları

 

Harem Bölgesindee kendiliğinden yetişen ağaç ve bitkileri kesip koparmak cezayı gerektirir.

Bu tür bitki ve ağaçları koparak ve kesen kimsenin bunların bedelini sadaka olarak dağıtması gerekir.

Bir mimsenin Harem bölgesindeki arazisinde bulunan bitki ve ağaçları kesmesi cezayı gerektirmez.

 

İnsanlar tarafından yetiştirilen bitki ve ağaçların koparalıp kesilmesi yasak değildir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre büyük ağaçları kesen bir kimseye dem; küçük ağaçları kesen kimseye ise sadaka-i fıtır gerekir.[332]

Medine’de ve civarında kendiliğinden yetişen bitki ve ağaçların kesip koparalıması yasak değildir.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre Medine ve civaındaki bitki ve ağaçların koparılıp kesilmesi yasaktır. Yasağın ihlal edilmesi halinde maddî her hangi bir ceza gerekmez.[333]

 

8. İhramlının  Evlenmesi

 

İhramlı kimsenin evlenmesinde veya evlendirilmesinde her hangi bir sakınca yoktur.

Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ihramlının evlenmesi, velayeti altındaki kimseleri evlendirmesi yasaktır. Delilleri, لَا يَنْكِحُ الْمُحْرِمُ وَلَا يُنْكَحُ وَلَا يَخْطُبُ   İhramlı kişi evlenmez,  evlendirilmez ve başkalarına evlenme teklifinde bulunmaz”anlamındaki hadistir.[334]

Dolayısıyla nikâh akdi yapılan eşlerin her ikisinin veya ikisinden birinin, ya da nikâhlarında hazır bulunan velilerinin ihramlı olması halinde yapılan nikâh akdi geçersizdir.

İhramlı iken nişanlanmak ise mekruhtur.

İhramlı bir kimsenin ihramlı olmayan kimselerin nikâh şahitliğini yapmasında her hangi bir sakınca yoktur. [335]

 

9. Cezalarda Muhayyerlik

 

a) Giyim, koku sürünme, tıraş olma ve tırnak kesme yasaklarını dem gerektirecek şikilde ihlal eden kimseye dem gerekir. Yüce Allah,

 

فمن كان منكم مريضا أوبه أذي من رأسه ففدية من صيام أوصدقة أونسك

“İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorun da kalır) sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir”(Bakara:2/196)  buyurmuştur.

Sahabeden Kâ’b b. Ucre konuyu şöy anlatmaktadır:

 

عَنْ كَعْبِ بْنِ عُجْرَةَ رَضِي اللَّهم عَنْهم قَالَ أَتَى عَلَيَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ زَمَنَ الْحُدَيْبِيَةِ وَالْقَمْلُ يَتَنَاثَرُ عَلَى وَجْهِي فَقَالَ أَيُؤْذِيكَ هَوَامُّ رَأْسِكَ قُلْتُ نَعَمْ قَالَ فَاحْلِقْ وَصُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ أَوْ أَطْعِمْ سِتَّةَ مَسَاكِينَ أَوِ انْسُكْ نَسِيكَةً

 

 “Hudeybiye musalahası esnasında Hz.Peygamber yanıma geldi. Başımdaki bitler yüzüme dökülüyordu. Bana;

- “Başındaki haşereler seni rahatsız ediyor mu?” diye sordu. Ben,

- “Evet” deyince,

- “Tıraş ol, üç gün oruç tut veya altı fakiri doyur, yahut bir kurban kes” buyurdu.[336]

Hanefî bilginler, ayet ve hadisin ifade ettiği ruhsatı (yani dem, üç gün oruç tutma ve altı fakire birer sadaka-i fıtır verme muhayyerliğini) “hastalık” ve “eza” bulunması şartlarına bağlamışlardır. Çünkü âyet bu hususu açıkça ifade etmektedir. Dolayısıyla mazertsiz olarak dem gerektiren bir ihram yasağını ihlal eden kimse muhayyer değildir, mutlaka dem gerekir.[337]

Şafiî ve Malikî mezheplerine göre mazeretli veya mazeretsiz, bilerek veya bilmeyerek elbise giyen, koku sürünen; eşini şehvetle öpmek, okşamak ve sarılıp kucaklamak gibi davranışlarda bulunan, masturbasyon yapan, tıraş olan veya tırnaklarını kesen ihramlı kimseler dem, üç gün oruç tutma ve altı fakire birer sadaka-i fıtır verme şıklarından birini seçmekte muhayyerdirler. Delil olarak yukarıdaki âyet ve hadisin ifade ettiği genel muhayyerlik hükmünü esas almıştır.

 Hanbelî mezhebine göre sadece tıraş olan ve tırnaklarını kesen kimseler bu muhayyerlikten yararlanabilirler. [338]

 

 

 

 

10. Bilgisizlik,  Unutma Ve Zorlanmanın Cezalara Etkisi

 

İster mazeretli, ister mazeretsiz olsun ihram  yasaklarını ihlal etmek ceza gerektirir. Bu ihlaller sebebiyle ceza gerekmesi için; yapılan işin ihlal olduğunu bilerek veya bilmeyerek,  kasten veya hatâen, zorlama ile veya ihtiyâri olarak,  uykuda veya uyanık iken veya unutarak yapmak arasında fark yoktur. Ancak bunların kasten yapılması günahtır. Cezanın dışında ayrıca tövbe ve istiğfar etmek  de gerekir.

Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre; yasak olduğunu bilmeyerek, yanılarak veya unutarak tıraş olmak, tırnak kesmek ve kara hayvanlarını avlamak gibi yok etme (itlaf) türünden yasakları ihlal eden kimseye ceza gerekir.

Bilmeyerek, yanılarak veya unutarak koku sürünmek, elbise giymek ve cinsel ilişkide bulunmak gibi yararlanma (istimta) türünden olan yasakları ihlal eden kimse için ceza gerekmez.

Hanbelî mezehebine göre bilerek veya unutarak veya yanılarak cinsel ilişki bulunan kimseye ceza gerekir, ancak kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girilen kimseye ceza gerekmez.

Şafiî mezhebine göre kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girilen ve saçı zorla tıraş edilen kimseye ceza gerekmez. [339]

Bu konuda şu hadis delil alınmıştır: إن الله تجاوز عن أمتي ألخطأ والنسيان وماأستكرهوا عليه

Şüphesiz Allah, ümmetimin yanılarak, unutarak ve zorlama sonucu işledikleri günahları bağışlamıştır.”[340]

 

11. Cezalarırn Ödenme Zamanı Ve Yeri

 

Hac ve umrede ihlal edilen bir kuralın cezasını ödemek için belirli bir süre yoktur. Bu cezalar, ihlalin yapılışından sonra ömrün sonuna kadar her zaman ödenebilir. Ancak, cezaların bir an önce yerine getirilmesi efdaldir. Cezayı ölümüne kadar yerine getirmeyen veya bunu vasiyet etmeyen kimse günahkâr olur. Ölen kimse vasiyette bulunmamaşı olsa bile varislerin bu cezayı ödemeleri halinde geçerli olur.

Oruç, sadaka ve bedel ödeme cezalarının belirli bir yeri yoktur, istenilen her yerde eda edilebilirler.

Ceza kurbanları ise ancak Harem bölgesinde kesilir.[341]

Sadakaların kurban etlerinin, sadece Harem bölgesindeki yoksullara verilmesi şart değildir. Başka yerlerdeki yoksullara da verilebilirler.

 

12. İhramlıya Mübah Olan Şeyler

 

Hac veya umre ihramında bulunan kişinin yapması haram olan şeylerin yanı sıra yapması mübah olan bazı şeyler de vardır ki, bunlar şöyle sıralanabilir:

  1. Balık ve su ürünlerini avlamak.
  2. Kümes hayvanlarını kesmek.
  3. Kokusuz sabun kullanmak.
  4. Sürme çekmek.
  5. Sünnet olmak.
  6. Şemsiye kullanmak, ağaç ve çadır gibi şeylerin altında gölgelenmek.
  7. Bele kemer ve para çantasını bağlamak.
  8. Çanta ve benzeri şeyleri boyuna asmak.
  9. Silah taşımak, yüzük ve kol saati takmak.

10.  Yılan, akrep, fare, kara sinek, bit, pire ve yırtıcı hayvanları öldürmek.

11.  İhram örtülerini çıkarıp yıkamak, başka bir örtü ile değiştirmek.

12.  Dişleri fırçalamak.

13.  Kırılan tırnağı kesip atmak.

14.  Kan aldırmak,

15.  Diş çektirmek.

16.  İğne vurunmak.

17.  Yara üzerine sargı sarmak.

18.  Boyundan aşağısını yorgan ve battaniye gibi bir şeyle örtmek

19.  Palto ve ceket gibi bir şeyi giymeden omuzlarına almak.

20.  İhramsız kişi tarafından avlanan kara avının etinden yemek.

21.  Koku satılan dükkana girmek ve oturmak.

22.  Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre göre ihramlı olmayan kimseleri tıraş etmek ve onların tırnaklarını kesmek.[342]

 

BEŞİNCİ BÖLÜM

 

HACCIN YAPILIŞI

 

Hac, Mekke'deki Ka'be, Safa-Merve, Mina, Müzdelife ve Arafat olmak üzere kutsal mekanlarda  Peygamberimizin öğrettiği şekilde îfa edilen bir ibadettir.

 

  I. HZ. PEYGAMBERİN HACCI

   

            Peygamberimiz hicretin onuncu yılının Zilkade ayında Hac için hazırlanmaya başladı. Bunu Müslümanlara duyurarak onların da hazırlanmalarını istedi. Onunla birlikte haccetmek isteyenler Medine’de toplandılar. Peygamberimiz (a.s.), hicrî  26 Zilkade 10, milâdî,  22 Şubat 632 Cumartesi günü, kızı  Fâtıma, hanımları ve Müslümanlarla birlikte Medine’den hareket etti. Yanına kurbanlık yüz deve aldı. Zülhuleyfe denilen yere vardığında öğle namazını seferî olarak iki rekat kıldı ve aynı gün burada ihrama girdi.

            Peygamberimiz (a.s.), 4 Zilhicce Pazar günü kuşluk vakti Mekke’ye ulaştı. Kabe’yi tavaf edip iki rekat namaz kıldı ve Safâ ile Merve arasında sa’y etti. Veda Haccı süresince Mekke’nin Ebtah mevkiinde kendisi için kurulan çadırda konakladı. Perşembe gününe kadar Mekke’de kaldı. Aynı gün (Terviye günü) Mina’ya hareket etti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Mina’da kıldı. Geceyi de burada geçirdi. Ertesi sabah, namazı kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar burada kaldı. Arafat’taki Nemîre mevkiinde kendisi için çadır kurulmasını emretti. Sonra Mina’dan hareket edip Müzdelife’den geçerek Cuma günü, Arafat’ta hazırlanan çadırda konakladı. Zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp Kasvâ adlı devesine binerek Arafat vadisinin ortasına geldi. Urene vadisinde meşhur Veda Hutbe’sini okudu. Bir ezan okutarak ayrı ayrı ikametle öğle ile ikindiyi birlikte kıldırdıktan sonra devesinin üzerinde Arafat’a çıktı. Kıbleye dönüp akşama kadar dua ile meşgul oldu. Arafat’ta iken, kendisine, ilâhî tebliğ görevinin tamamlandığını bildiren Mâide suresinin 3. âyeti nazil oldu. Güneş battıktan sonra Arafat’tan ayrıldı ve Müzdelife’ye geldi. Yatsı vaktinde, akşam namazıyla birlikte yatsı namazını birleştirerek yatsı vaktinde akşamı üç, yatsıyı da iki rekat olarak, kıldırdı. Geceyi Müzdelife’de geçirdi. Ertesi sabah, yani Cumartesi (bayramın birinci) günü sabah namazını Müzdelife’de kıldıktan sonra Meş’ar-i Haram’a geldi. Cemre-i Akabe’ye (büyük şeytana) ufak taşlardan yedi taş attıktan sonra Mina’ya gitti. Burada yine deve üstünde bir konuşma yaptı. Kurbanlık olarak hazırladığı yüz deveden altmış üçünü, ömrünün her yılı için bir deve hesabıyla bizzat kendisi kurban olarak kesti. Diğer develeri de damadı Hz.Ali kesti. Kurban etinden bir parça yiyen Peygamberimiz, geri kalanını Müslümanlara dağıttı. Daha sonra tıraş olup ihramdan çıktı. Sonra Kabe’ye gidip tavaf yaptı ve öğle namazını kıldı. Tekrar Mina’ya dönerek bayram günlerini burada geçirdi. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri taşlamalarını tamamladı. Bayram’ın ikinci günü Mina’da Müslümanlara üçüncü konuşmasını yaptı. Bayramın beşinci günü Mina’dan tekrar Mekke’ye gelip vedâ tavafını yaptıktan sonra 29 Zilhicce 10 / 26 Mart 632 tarihinde Medine’ye döndü.[343]

   Peygamberimiz (a.s.) hac ibadeti ile ilgili âyet nazil olduktan sonra yaptığı bu son haccında Müslümanlara hac menâsikinin nasıl yapılacağını sözlü ve uygulamalı olarak öğretmiştir. Hadis ve fıkıh kitaplarımızda haccın yapılışı ile ilgili bilgiler, Peygamber efendimizin hac konusundaki sözlerine ve uygulamasına dayanmaktadır. Mezhepler arasındaki farklılıklar, Peygamberimizden aynı konuda aktarılan değişik rivayetlerin bulunmasından kaynaklanmaktadır.

Peygamberimiz ile birlikte hac yapan sahabeden, menâsikin tertibi ve yapılışıyla ilgili farklı uygulamalar olmuş, durum kendisine sorulduğunda افعل و لا حرج  "olur, zorluk yok" buyurmuştur. Mesela "Şeytan taşlamadan ziyaret tavafını yaptım", "kurban kesmeden tıraş oldum", "Şeytan taşlamadan kurban kestim olur mu"? diye soran kimselere "zararı yok, olur" cevabını vermiştir.[344]

Giriş bölümünde mahiyetlerini açıkladığımız üç çeşit hac vardır: Temettu, kıran ve ifrad haccı. Peygamberimiz (a.s.) ile birlikte hac yapan sahabeden bir kısmı ifrad haccı, bir kısmı, temettu haccı bir kısmı da kıran haccı yapmıştır.[345] Peygamber efendimizin ifrad haccı[346] veya kıran haccı[347] veya temettu haccı[348] yaptığına dair rivayetler vardır.

İhram öncesi hazırlık döneminden başlayarak temettu, kıran ve ifrad haclarının uygulanışını, hadis ve fıkıh kaynaklarında mevcut bilgilere göre tertibe uygun olarak hac şöyle yapılır.

 

II. HACCA HAZIRLIK

 

Hac yapacak kimse ihrama girmeden önce hazırlıklarını yapar. Gerekiyorsa koltuk altı ve etek tıraşı ile saç sakal tıraşı olur, bıyıklarını düzeltir, tırnaklarını keser ve boy abdesti alır. Boy abdesti alma imkanı yoksa abdest alır, vücuduna güzel koku sürünür. İhrama girmeden önce gusül temizlik maksadıyla yapıldığından adetli kadınlar da boy abdesti alırlar. Gusletmek  mümkün değilse abdest alırlar.

Erkekler, atlet, kilot, çorap, elbise ve ayakkabılarını çıkarırlar. İzâr ve ridâ adı verilen iki parça ihram örtüsüne bürünürler. Arkası ve üzeri açık terlik giyerler.

Bele kemer bağlamakta, sırta çanta almakta ve şemsiye kullanmakta bir sakınca yoktur.

Kadınlar elbise ve ayakkabılarını çıkarmazlar, başlarını açmazlar, eldiven giyebilirler. Yalnızca yüzlerini örtmemeleri gerekir.

Kerahet vakti değilse ihramın sünneti niyeti ile iki rekat tavaf namazı kılar. Namazın birinci rekatında Fatiha suresinden sonra "Kâfirûn" suresini, ikinci rekatında yine Fatiha suresinden sonra "İhlas" suresini okur. Temettu, kıran veya ifrad haclarından hangi yapacaksa ona niyet eder.

 

III. TEMETTU HACCI

 

Temettu haccında önce umre yapılır, sonra zilhiccenin 8. terviye günü yeniden hac için ihrama girilerek hac yapılır. Dolayısıyla temettu haccı yapacak olan kimse hazırlık safhasından sonra umreye niyet eder.

1. İhrama Girme

Temettu haccı yapacak kimse âfâkî ise mîkât sınırlarını geçmeden veya hava alanında ihrama girer. İhrama, niyet etmek ve telbiye getirmek suretiyle girilir.

Niyet ettikten telbiye getirir. Böylece ihrama girmiş ve ihram yasakları başlamış olur.

Ka’be’ye varıncaya kadar her fırsatta telbiye, tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife yüksek sesle[349] söyleyerek yolculuğa devam eder. Kadınlar telbiye, tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife'yi  yüksek sesle söylemezler.

Mekke'ye yaklaşıp Harem bölgesine girince ,اللهم هذا حرمك و امنك فحرمني على النار و امني عذابك يوم تبعث عبادك واجعلني من اوليائك و اهل طاعتك   "Allah'ım! Burası senin haremindir, emin kıldığın yerdir. Beni cehenneme girmekten koru. Kullarını dirilttiğin gün beni azabından güvende kıl, beni dostlarından ve itaatkâr olanlardan eyle" diye dua eder.

Mekke'ye abdestli girmek sünnet, gündüz girmek müstehaptır.

Mekke'de otele veya eve yerleşip dinlendikten sonra mümkünse boy abdesti, değilse abdest alır, yaya veya vasıta ile Mescid-i Harem'e gider. Tekbir, tehlil ve salavat-ı şerîfe okuyarak yola devam eder. اللهم افتح لي ابواب رحمتك و اعذني من الشيطان الرجيم   "Allah'ım! Rahmet kapılarını bana aç ve beni kovulmuş şeytandan koru" diye dua ederek Mescid-i Haram'a girer. Beytullah'ı görünce üç defa tekbir ve tehlil getirir ve şu duayı okur.

سبحان الله و الحمد لله ولااله الا الله والله اكبر . اللهم هذا بيتك عظمته و شرفته و كرمته فزد تعظيما و تشريفا وتكريما. اللهم انت السلام و منك السلام فحينا ربنا بالسلام و ادخلنا الجنة دارك دار السلام تباركت و تعاليت يا ذا الجلال والاكرام

            "Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Her türlü övgü Allah'a mahsustur, Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah'ım! Bu senin Evindir. Onu Sen yüceltin,Sen şereflendirdin, Sen değerli yaptın .Onun yüceliğini, şerefini ve değerini artır. Ya Rabbi! Onun değerini artıran, onu şereflendiren, ona saygı gösteren kimsenin şerefini, saygınlığını, heybetini, yüceliğini ve iyiliğini artır. Allah'ım! Sen selamsın ve selamet ancak sendendir. Bizi selametle yaşat ve selamet yurdun olan cennetine koy Ey Celal ve ikram sahibi Allah'ım! Sen her şeyden yücesin ve her şeyden üstünsün"

Bildiği başka duaları da okuyabilir. Tavafa başlamadan önce telbiyeyi keser.[350]

 

2.  Tavaf

 

Hacer-i Esved hizasına gelir, yönünü Hacer-i Esved'e döner, ellerini omuz hizasına kadar kaldırıp باسم الله الله اكبر deyerek Hacer-i Esved'i selamlar ve tavafa başlar,

Umre tavafı yapmaya niyet eder. Her şavtın başında ilgili duayı yapar.

Tavaf ederken mesnun olan veya bildiği duaları okur veya sessizce tekbir ve tehlil getirir veya Kur'ân okur.

Tavaf'ta "ıztıbâ‘" ve ilk üç şavtta "remel" yapar.[351] "Metaf"ta izdiham varsa "remel" yapmaz. Çünkü kalabalıkta remel yapmak mümkün olmaz. Remel yapacağım diye insanlara eziyet vermek kesinlikle doğru değildir.

Tavaftan sonra "Mültezem"de ve Hatîm'de dua eder. Mümkünse Makam-ı İbrahim'in arkasında, değilse uygun bir yerde iki rekat "tavaf namazı" kılar. Tavaf namazında birinci rek'atta fatiha suresinden sonra "Kâfirûn", ikinci rekatta "İhlas" suresini okur.[352] Namazdan sonra dua eder. Sonra Hacer-i Esved'in hizasına gelir ve Hacer-i Esved'i istilam eder.[353]

 

3. Sa’y Yapmak

 

Umrenin sa'yini yapmak üzere Safa'ya gider. Yönünü Ka'be'ye döner, tekbir, tehlil, tesbih ve salat ü selam getirir, ellerini açıp dua eder, sonra,   اللهم اني اريد ان اسعى ما بين الصفى و المروة سبعة اشواط سعي العمرة لله تعالى  "Allah'ım! Senin rızan için Safa ile Merve arasında yedi şavt olarak umrenin sa'yini yapmaya niyet ediyor" diyerek Sa'y yapmaya niyet eder. 

Sa'y yaparken mesnun veya bildiği duaları okur, sessizce tekbir, tehlil, tesbîh ve tahmîd getirir veya Kur'ân okur. Her şavtta yeşil ışıklı sütunlar arasında "hervele" yapar. Sa'yi tamamlayınca Merve tepesinde dua eder.

Sa'yi yaptıktan sonra berberde veya evde veya otelde saç tıraşı olur veya saçını kısaltır, böylece ihramdan çıkar ve bu şekilde umre ibadetini tamamlamış olur.

Kadınlar, "hervele" yapmazlar.

Umresini yapan kimse Arafat'a çıkacağı terviye gününe (8 Zilhicce) kadar Mekke'de vakitlerini ibadetle geçirir. Beş vakit namazını Mescid-i Haram'da cemaatle kılmaya gayret eder. Bolca tavaf yapar. Çarşı-pazar dolaşarak veya evde oturup yatarak vaktini boş yere geçirmez.

 

4. Hac İçin İhrama Girmek

 

"Terviye"  günü (8 Zilhicce) "hacca hazırlık" başlığı altında zikrettiğimiz hazırlığı yapar. İki rekat "ihram namazı" kılar, hac yapmaya  اللهم اني اريدالحج  فيسره لي و تقبله مني "Allah'ım! Hac yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve onu kabul buyur" diyerek hacca niyet eder ve telbiye getirir. Böylece hac ihramına girmiş olur ve ihram yasakları başlar.

Bu arada arzu eder ve vakit de müsait olursa nafile bir tavaftan sonra haccın sa’yini yapabilir.

Bayramın birinci günü Cemre-yi Akabe'ye taş atıncaya kadar her fırsatta telbiye, tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife getirir.

5. Arafat Vakfesi 

Terviye günü (zilhicce 8) sabah namazından sonra  Mina'ya gidip burada gecelemek ve Arefe günü (zilhicce 9) sabah namazından sonra Arafat'a gitmek sünnet[354] ise de günümüzde izdiham nedeniyle terviye günü sabah namazından itibaren gündüz veya gece otobüslerle doğrudan Arafat'a çıkılmaktadır.

Arafat'ta arefe günü öğle vaktine kadar çadırlarda vaktini namaz kılarak, Kur'ân okuyarak, dua, zikir ve tövbe ederek, yapılan vaazları ve konuşmaları dinleyerek geçirir. Abdestli bulunmaya özen gösterir. Öğle ezanı yaklaşınca abdestsiz ise abdest alır, namaza hazırlanır. Arafat'ta boy abdesti alma imkanı yoktur.

Öğle namazı öğle vaktinde ikindi namazı ile birlikte cem-i takdim ile kılar. Namazdan sonra ayakta kıbleye dönerek "Arafat Vakfe"si yapar.

Güneşin batmasına kadar Arafat'ta kalır, vaktini ibadetle geçirir. Güneş battıktan sonra Müzdelife'ye hareket eder. Akşam namazını Arafat'ta ve yolda kılmaz.

 

6. Müzdelife Vakfesi

 

Müzdelife'ye ulaşınca uygun bir yere yerleşir. Burada akşam ve yatsı namazlarını yatsı vaktinde cem-i te'hîr ile kılar.

Müzdelife'de geceler. Vaktini namaz, dua, zikir ve Kur'an okuyarak geçirir. Sabah namazını erkence kılar, namazdan sonra "Müzdelife Vakfesi"ni  ayakta yapar, dua eder. Güneş doğmadan önce Mina'ya hareket eder.

 

7. Akabe Cemresine Taş Atmak

 

Bayramın birinci günü sabah namazından sonra Müzdelife'den Mina'ya gelince eşyasını  çadıra bırakır. Çadırda dinlenir, uygun bir zamanda Akabe Cemresi’ne gider ve yedi taş atar. Taşlar atıldıktan sonra beklenmeksizin oradan uzaklaşılır. Dua etmek için beklenmez, dua yürürken yapılır.

Cemre-yi Akabe'ye ilk taşın atılmasıyla telbiyeye son verilir.

Şeytan taşlama görevini sağlığı yerinde olan kimsenin bizzat kendisinin atması gerekir. Hastalar vekalet ile attırabilirler.

 

8. Şükür Kurbanı Kesme

 

Şeytana taş attıktan sonra Harem bölgesi sınırları içinde kurban keser veya vekâlet yolu ile kestirir. Bu kesilen kurban şükür kurbanıdır (hedy).

 

9. Tıraş Olma

 

Kurban kestikten sonra saç tıraşı olur veya saçını kısaltır ve böylece ihramdan çıkmış olur. Cinsel ilişki dışındaki diğer ihram yasakları kalkar.

"Şeytan taşlama", "kurban kesme" ve "tıraş olma" görevleri  arsında sıraya uymak cumhura göre "sünnet", sadece Ebû Hanîfe'ye göre "vacip"tir. Günümüzde kurbanlar İslam Bankası aracılığı ile kestirildiğinden bu üç görev arasındaki tertibe uyulması zaman almaktadır. Bu itibarla "şeytan taşlama" ve "tıraş olma" arsındaki sıraya uymak yeterlidir.[355]

Bayramın 2, 3 ve 4. günleri şeytan taşlama zamanı, ittifakla öğle ezanı okunmasıyla başla fecr-i sadığa kadar devam eder.

 

10. Ziyaret Tavafı

 

Bayramın birinci günü "şeytan taşlama", "kurban kesme" ve "tıraş olma" görevlerini yaptıktan sonra aynı gün imkân olursa, Mekke'ye gider ve farz olan ziyaret tavafını yapar.

Bu tavafın en geç bayramın 3. günü güneş batımından önce yapılması cumhura göre sünnet, Ebû Hanîfe'ye göre vâciptir. Tavafa  اللهم اني اريد طواف بيتك الحرام  فيسره لي و تقبله مني سبعة اشواط طواف الحج لله تعالى  "Allah'ım! Haccın tavafını yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve onu kabul buyur" diye niyet eder. Tavafı daha önce tarif edildiği şekilde yapar. Tavaf namazını kılar, daha önce hac sa‘yini yapmamış ise sa‘yini yapar. Sa'y yapacak ise tavafta ıztıba' ve ilk 3 şavtta remel yapar.

Ziyaret tavafından sonra sa'y yapacak ise,  اللهم اني اريدان ا سعي بين الصفا و المروة فيسره لي و تقبله مني سبعة اشواط  سعي الحج لله تعالى "Allah'ım! Rızan için Safa ile Merve arasında haccın sa'yini yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve onu kabul buyur " diyerek niyet eder ve usulüne uygun olarak sa'yini yapar.

Bayramın birinci günü ziyaret tavafını ve sa'yi yaptıktan sonra Mina'ya döner. Bayramın ikinci ve üçüncü günlerini  Mina'da geçirir.

 

11. Cemrelere Taş Atma

 

Bayramın 2. ve 3. günleri zeval vaktinden sonra sırayla Küçük, Orta ve Akabe cemrelerine yedişer taş atar. Küçük ve Orta cemrelere taş attıktan sonra uygun bir yere çekilerek dua eder. Akabe Cemresine taş attıktan sonra dua etmez ve oradan hemen ayrılır.

Bu iki gün zevalden önce "şeytan taşlama" yapılmaz. Yapılmış ise yeniden atılır.

Bayramın 3. günü Mina'da kalmayıp Mekke'ye gelecek olursa 4. günü atılacak olan 21 taşı uygun bir yere bırakır.

Bayramın 4. günü tan yeri ağarmaya başlamadan önce Mina'dan ayrılmazsa 4. gün her üç cemreye sırayla yedişer taş atar.

Âfâkîler, Mekke'den ayrılacakları güne kadar ibadet, tavaf, zikir, dua ve Kur'an okuma ile meşgul olurlar.

 

12. Veda Tavaf

 

Bütün işlerini bitirdikten sonra Mekke'den ayrılmadan önce "vedâ tavafı yapar", böylece hac görevini tamamlamış olarak memleketine veya Medine'ye gider.[356]

 

IV. KIRAN HACCI

 

Kıran haccı, hem umreye hem hacca niyet edilerek bir hac mevsiminde bir ihramla yapılan hacdır. Temettu haccı gibi Kıran haccını da sadece âfâkiler ve Hıll bölgesinde ikamet edenler yapabilir. Harem bölgesi sakinleri kıran haccı yapamazlar.

a)  "Haca hazırlık" aşamasından sonra âfâkîler "mîkât" sınırlarını geçmeden, "Hıll bölgesi sakinleri" ise bulundukları yerde umre ve hac yapmaya  اللهم اني اريدالعمرة و الحج  فيسرهما لي و تقبلهما مني "Allah'ım! Umre ve hac  yapmak istiyorum. İkisini bana kolaylaştır ve kabul buyur" diyerek niyet eder ve telbiye getirir.

b) Bu aşamadan sonra temettu haccında zikrettiğimiz şekilde hareket eder. Ka'be'ye varınca umre tavafını ve peşinden umre sa'yini yapar.

Sa'y bittikten sonra tıraş olup ihramdan çıkmaz. İhram yasaklarına uymaya devam eder.

Umre sa’yi yapınca gerekiyorsa biraz dinlenir, sonra ayrıca "kudüm tavafı" yapar ve peşinden "tavaf namazı" kılar. İsterse "hac sa‘yini" bu kudüm tavafının arkasından yapabilir. Kudüm tavafının peşinde sa' yapacak ise tavafta ıztıbâ‘ ve ilk üç şavtta remel yapar. İsterse Sa'yi yapmaz daha sonra "ziyaret tavafının" peşinden yapar.

d) Terviye günü temettu haccında olduğu gibi Mina'ya veya doğrudan Arafat'a çıkar, Arafat vakfesini, sonra Müzdelife vakfesini yapar.

Bayramın birinci günü büyük şeytana 7 taş atar, şükür kurbanını kesir.

Kurban kestikten sonra saç tıraşı olur veya saçını kısaltır ve ihramdan çıkar. Böylece cinsel ilişki dışındaki diğer bütün ihram yasakları kalkar.

Mekke’ye gider ve haccın tavafını yapar. Arafat vakfesinden önce yapmamış ise haccın sa’yini de yapar.

Bayramın ikinci ve üçüncü günü öğleden sonra cemrelerden her birine yedişer taş atar.

Memleketine dönmeden önce "veda tavaf" yapar ve haccını böylece tamamlamış olur.

Temettu hacından farklı olarak Kıran haccında;

-Umre ve hacca birlikte niyet edilir.

-Umrenin tavaf ve Sa'yi yapıldıktan sonra ihramdan çıkılmaz

-"Kudüm tavafı", umre tavafı ve sa'yinden sonra yapılır.

 

V. İFRAD HACCI

 

İfrad; bir hac mevsiminde umre yapmayıp sadece hac yapmaktır.

a)  "Hacca hazırlık" aşamasından sonra âfâkî olan kimse "mîkât" sınırlarını geçmeden, "Haram veya Hıll bölgesinde yaşayan kimse" ise bulunduğu yerde hac yapmaya  اللهم اني اريد الحج  فيسره لي و تقبله مني "Allah'ım! hac  yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul buyur" diyerek niyet eder ve telbiye getirir. Böylece ihrama girmiş ve ihram yasakları başlamış olur.

b) Ka'be'ye varınca kudüm tavafını yapar.

İsterse bu tavaftan sonra haccın sa’yini yapar. Tavaftan sonra ihramlı kalmaya ve ihram yasaklarına uymaya devam eder.

c) Terviye günü temettu ve kıran haccında olduğu gibi Arafat'a çıkar, Arafat vakfesini, sonra Müzdelife vakfesini yapar.

Bayramın birinci günü büyük şeytana 7 taş atar. İfrad haccı yapan kimse, şükür kurbanı kesmesi  vacip değildir, isterse nafile kurban kesebilir.

Bundan sonraki aşamada diğer hac çeşitlerinde olduğu gibi hareket eder.

 

VI. İFRAD, TEMETTU VE KIRAN HACCI ARASINDAKİ FARKLAR

 

1. İfrad haccında, hacdan önce umre yapılmaz. Kıran ve temettu haccında yapılır.

2. İfrad haccında sadece hacca; temettu haccında sadece umreye, kıran haccında ise hem umreye hem hacca niyet edilir.

3. İfrad ve kıran haccında ihrama girdikten sonra kurban bayramının ilk günü belirli Menasik yapıldıktan sonra ihramdan çıkılır. Temettu haccında ise umre yaptıktan sonra ihramdan çıkılır. Zilhiccenin 8. terviye günü yeniden hac için ihrama girilir ve bayramın ilk günü belirli Menasik yapıldıktan sonra ihramdan çıkılır.

4. İfrad haccında Mekke'ye ilk gelişte kudüm tavafı yapılır. Kıran haccında önce umre tavafı ve sa'yi, peşinde kudüm tavafı yapılır. Temettu haccında ise umre tavafı ve sa'yi yapılır. Kudüm tavafı yapılmaz.

5. İfrad haccında şükür kurbanı kesmek vacip değildir. Temettu ve kıran haccında vaciptir.

6. İfrad haccını herkes yapabilir. Kıran ve temettu haccını ise Harem ve Hıll bölgesi sakinleri yapamaz.

 

VII. HACDA KADINLAR

İlgili bölümlerde anlatılmış olmakla birlikte önemine binaen hacda kadınlar ile ilgili hususların burada özetlenmesi yararlı görülmüytür.

Hac ve umre ibadetinde kadınlar ile erkekler arasında biri yükümlülük diğeri uygulama olmak üzere iki konuda farklılık vardır.

I. Yükümlülük Bakımdan Farklar

Erkeklerden farklı olarak kadınlara haccın farz, umrenin sünnet veya farz  olabilmesi için şu iki şartın da bulunması gerekir.

1. Can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması.

2. Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süresini doldurmuş olmaları.[357]

II. Uygulamadaki Farklar

Haccın uygulamasında erkekler ile kadınlar arasında bazı farklar vardır. Bu farkları şöyle sıralayabiliriz.

1. İhram Yasaklarındaki Farklar

Kadınlar ihramlı iken mutat giysilerini ve ayakkabılarını çıkarmazlar, başlarını örterler, yüzlerini ise açık tutarlar.

2. Telbiye, tekbir, tehlil ve salavat-ı şerîfe getirirken dua yaparken seslerini yükseltmezler.

3. Tavafta ıztıbâ‘ ve remel, sa‘yde ise hervele yapmazlar.

4. İhramdan çıkmak için saçlarını tıraş etmezler, sadece saçlarının uçlarından bir parmak ucu kadar keserler.

5. det ve loğusa halindeki kadınlar, tavafın dışında, haccın bütün menâsikini yapabilirler. Bu hallerinde iken farz olan ziyaret tavafını bayramın ilk üç gününden sonra yapmaları veya vedâ tavafını terk et­meleri sebebiyle her hangi bir ceza gerekmez.

6. İfrad haccı için ihrama girdikten sonra adet gören kadınlar, kudüm tavafı yapmazlar. Temizlenmeden Arafat'a çıkmak durumunda kalırlarsa Arafat'a çıkarlar, Müzdelife vakfesini ve şeytan taşlama görevini yaparlar, Ziyaret tavafını temizlendikten sonra yaparlar.

7. Temettu‘ haccı için ihrama girdikten sonra adet gören kadınlar, Arafat'a çıkmadan önce temizlenmezlerse umre ihramını iptal ederler ve Arafat'a çıkarken hac için ihrama girerler. Bu şekilde hareket eden kadınlar ifrad haccı yapmış olurlar; şükür kurbanı kesmeleri gerekmez. Hacdan sonra iptal ettikleri umreyi kazâ ederler ve bu sebeple ceza kurbanı keserler.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre hac için ihrama girmekle umre ihramı bozulmaz. Bu şekilde hareket eden kadınlar, umre ihramını hac ihramı ile birleştirmiş  sayıldıklarından kırân haccı yapmış olurlar ve kırân hedyi kesmeleri gerekir.

8.Kırân haccı için ihrama girdikten sonra adet gören kadınlar, umre yapmadan önce Arafat'a çıkmak durumunda kalırlarsa, umre niyetleri bozulmuş  sayıldığından ifrad haccı yapmış olurlar. Bu durumdaki kadınların şükür kurbanı kesmesi gerekmez. Fakat hacdan sonra bozulan umreyi kazâ ederler ve bozdukları için bir ceza kurbanı keserler.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, umre tavafını yapmadan Arafat'ta çıkmakla umre bozulmuş sayılmaz. Yaptıkları hac yine kırân haccı olur ve şükür kurbanı kesmeleri gerekir.


ALTINCI BÖLÜM

UMRE

 

Sözlükte uzun ömürlü olmak, evi mamur etmek, bir yerde ikamet etmek,  korumak, malı çok olmak ve Allah'a kulluk etmek anlamlarındaki "a-m-r" kökünden türeyen "umre"; bir hac terimi olarak  belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girip tavaf ve sa‘y yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkarak yapılan bir ibadettir.

Hac ibadetinden farkı, bir zamanla sınırlı olmaması, Arafat ve Müzdelife vakfesi ile kurban kesme  ve şeytan taşlama görevlerinin bulunmamasıdır. Bu bakımdan hacca, "hacc-ı ekber" (büyük hac), umreye de "hacc-ı asgar" (küçük hac) denir.

 

I. UMRENİN HÜKMÜ

 

Müslümanın ömründe bir defa umre yapması Hanefî ve Mâlikî[358] mezheplerine göre müekked sünnet, Şâfiî[359] ve Hanbelî[360] mezhebine göre ise farzdır.

Hanefî bilginlerden umrenin, vitir namazı, kurban ve fıtır sadakası gibi vacip olduğu görüşünde olanlar da vardır.[361]

Umrenin hükmü konusundaki ihtilaf; و اتموا الحج والعمرة لله "Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın…" (Bakara, 2/196) anlamındaki âyete getirilen farklı yorumlar ile bu konuda farklı rivayetlerin bulunmasından kaynaklanmaktadır.

Âyet-i kerîme, farz olsun nafile olsun hac ve umre ibadetine başlanınca bu görevin yarım bırakılmayıp tamamlanması gerektiğini ifade ettiği gibi اتموا الصيام الى الليل  "Orucu akşama kadar tamamlayın" (Bakara, 2/187) anlamındaki âyette olduğu gibi "hac görevini yerine getirin" (ekîmû) anlamını da ifade eder.[362]

İmam Şâfiî ve İmam Ahmed b. Hanbel, bu âyeti hac ve umre görevini yerine getirin şeklinde bir emir olarak anlamışlar, umrenin farz olduğu içtihadında bulunmuşlardır.[363] Ayrıca şu rivayetleri de  görüşlerine delil olarak almışlardır:[364]

عن عائشة عنها قالت قلت يارسول الله هل على النساء جهاد قال نعم جهاد  لاقتال فيه الحج والعمرة

Hz. Aişe,

-"Ey Allah'ın Elçisi! Kadınların cihat yapması gerekli midir" diye sormuş, Hz. Peygamber  (a.s.),

-Evet (gerekir. Onların cihadı), içinde savaş bulunmayan cihat (yani) hac ve umredir" buyurmuştur.[365]

 العمرة هي الحجة الصغرى "Umre küçük hacdır",[366]

انه قال يا رسول الله ان ابي شيخ كبير لا يستطيع الحج والعمرة و لا الظعن  قال احجج عن ابيك واعتمر

Sahabeden Ebû Rezîn el-Ukeylî,

-"Ey Allah'ın Elçisi! Babam ihtiyar bir insandır. Ne hac ve umre ne de yolculuk yapmaya gücü yeter (ne yapması gerekir) diye sormuş, Hz. Peygamber (a.s.) da,

-"Babanın yerine sen hac ve umre görevi yap" buyurmuştur.[367]

Umrenin farz olmadığı görüşünde olanlar şu rivayetleri esas almışlardır:

و لله على الناس حج البيت من ساتطاع اليه سبيلا   "…Gücü yetenlerin haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır" (Al-i İmrân, 3/ 97) anlamındaki âyette ve İslam'ın beş temel esasını beyan eden hadis-i şerifte[368] umrenin geçmemiş olmasını umrenin farz olmadığına delil getirmişlerdir. Şu hadisleri görüşleri de delil olarak zikretmişlerdir.

الحج جهاد والعمرة تطوع   "Hac, farz, umre nafile bir ibadettir"[369]

Cabir ibn Abdullah'ın bildirdiğine göre bir sahâbî Peygamberimize,

يا رسول الله العمرة ا هي واجب  قال لا و ان تعتمر خير لك

-"Ey Allah'ın Elçisi! Umre farz mıdır diye sormuş, Hz. Peygamber (a.s.) da

-"Hayır, umre yaparsan kendi hayrına yapmış olursun" buyurmuştur.[370]

Umrenin farz olduğu içtihadında bulunanların görüşlerine delil olarak zikrettikleri hadiste geçen "umreye küçük hac" denilmesini  sevabını beyan içindir şeklinde açıklamışlardır.[371]

            Abdull ibn Ömer'in bildirdiğine göre Peygamberimiz (a.s.) dört defa umre yapmış,[372] umre yapılmasını teşvik etmiş ve;

العمرة الى العمرة تكفر ما بينهما والحج المبرور ليس له جزاء الا الجنة

 "Umre, daha sonraki umreye kadar, ikisi arasında işlenen günahlar için kefârettir. Allah katında makbul haccın karşılığı ise ancak cennettir."[373]

 

II. UMRENİN  SÜNNET (VACİP VEYA FARZ) OLMASININ ŞARTLARI

 

Bir insana umrenin sünnet, (vacip veya farz) olabilmesi için müslüman, akıllı, buluğa ermiş, özgür, ekonomik gücü yeterli ve sağlıklı olması, yol güvenliği bulunması ve kadının can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması gerekir.[374]

 

 

 

III. UMRENİN ZAMANI

 

Haccın ancak hac aylarında yapılabilmesine karşılık umre için belirlenmiş her hangi bir zaman yoktur. Arefe ve bayram günleri (teşrik tekbirlerinin getirildiği 5 gün) dışında her zaman yapılabilir.

Arefe günü sabahından bayramın 4. günü güneş batıncaya kadarki süre içinde umre yapmak tahrîmen mekruhtur. Çünkü bu günler hac menâsikinin yapıldığı günlerdir.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre hac için niyetli olmayanlar; teşrîk günleri dahil yılın her gününde umre yapabilirler.

Mâli­kî mezhebine göre hac için niyetli bulunanlar, bayramın 4. günü güneş batıncaya kadar, Şâfiî mezhebine göre ise vedâ tavafı dışında haccın bütün menâsiki tamamlanmadıkça umre yapamazlar.[375]

Umrenin Ramazan ayında yapılması daha faziletlidir. Peygamberimiz (a.s.),

عمرة في رمضان تعدل حجة "Ramazan ayında yapılan umrenin, hac gibi sevabı vardır" buyurmuştur.[376]

 

IV. UMRENİN FARZLARI (ŞARTI VE RÜKNÜ)

           

            Umrenin iki farzı vardır; ihrama girmek ve Kabe'yi tavaf etmek. İhrama girmek şartı, Kabe'yi tavaf etmek ise rüknüdür.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ihrama girmek, Kabe'yi tavaf etmek, sa'y yapmak ve tıraş olup ihramdan çıkmak umrenin rüknüdür.

Mâlikî mezhebine göre ise, ihrama girmek, Kabe'yi tavaf etmek ve sa'y yapmak rükün, tıraş olmak ise vâciptir.

Âfâkîler mîkât sınırlarından, Hıll bölgesinde ikamet edenler, bulundukları yerden, Harem bölgesinde ikamet edenler "Hıll" bölgesine çıkarak mesela Ci’râne ve Ten’îm gibi Harem bölgesi dışındaki bir yerde ihrama girerler.

Hac bahsinde anlatılan ihramın farz, vacip ve sünnetleri ile ihrama girme yerleri aynen umre için de geçerlidir.[377]

 

V. UMRENİN VACİPLERİ

 

Umrenin iki vacibi vardır. Safa ile Merve arasında sa'y yapmak ve saçları tıraş ettirmek veya kısaltmak.

İhram yasaklarına uymayan veya vacibi terk eden kimseye dem gerekir.

Umre için ihramlı iken cinsel ilişkide bulunmak, tavaf yapmamak veya Şavtların çoğunu yapmamak umrenin batıl olmasına sebep olur. Bu kimsenin ceza kurbanı  kesmesi (dem)  ve umresini  yeniden yapması gerekir.

İmam Şâfiî'ye göre bedene kesmesi ve umresini  yeniden yapması gerekir.

Umrenin tavafından sonra, sa'yden önce veya tavaf ve sa'yeden sonra tıraş olmadan önce cinsel ilişkide bulunan kimsenin umresi batıl olmaz, ancak dem gerekir.[378]

 

 

 

VI. UMRENİN SÜNNETLERİ

 

Umrenin ihram, tavaf ve sa'y ile ilgili sünnetleri, haccınkilerle aynıdır. Ancak hacer-i esved'i istilam edilince telbiye kesilir.

İmam Mâlik'e göre, Medine'de umre için ihrama gren bir kimse Mescid-i Harem'e girince, Mekke'den Hıll bölgesine gidip  ihrama girmiş olan kimse ise Ka'be'yi görünce telbiyeyi keser.[379]

VII. UMRENİN YAPILIŞI

 

a) Umre yapmak isteyen kimse; gerekiyorsa koltuk altı ve etek tıraşı ile saç sakal tıraşı olur, bıyıklarını düzeltir, tırnaklarını keser ve boy abdesti alır, boy abdesti alma imkanı yoksa abdest alır, vücuduna güzel koku sürünür.

Erkekler, atlet, kilot, çorap, elbise ve ayakkabılarını çıkarırlar. İzâr ve ridâ adı verilen iki parça ihram örtüsüne bürünürler.

Ridânın uçlarını birbirine bağlamak veya iğne ile tutturmak mekruhtur.

Ayaklarına arkası ve üzeri açık terlik giyerler.

Bele kemer bağlamada, sırta çanta almada ve şemsiye kullanmada bir sakınca yoktur.

Kadınlar elbise ve ayakkabılarını çıkarmazlar, başlarını açmazlar,  yüzlerini de örtmezler.

b) İhramın sünneti niyeti ile iki rekat tavaf namazı kılarlar. Namazın birinci rekatında Fatiha suresinden sonra "kâfirûn" suresini, ikinci rekatında ise yine Fatiha suresinden sonra "ihlas" suresini okurlar.

Umre yapmak isteyen kimse âfâkî ise mîkât sınırlarını geçmeden, Hıll bölgesinde ikamet ediyorsa bulunduğu yerde, Harem bölgesinde bulunuyorsa Hıll bölgesinde mesela Ten'ım'e giderek ihrama girer.

İhrama, niyet etmek ve telbiye getirmek suretiyle girilir. Niyet, umre yapacağının kalben belirlenmesi demektir. Niyetini, اللهم اني اريدالعمرة  فيسرها لي و تقبلها مني "Allah'ım! Umre yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve onu kabul buyur" diyerek diliyle ifade edilmesi müstehaptır.

Niyet ettikten sonra لبيك اللهم لبيك لبيك لا شريك لك لبيك ان الحمد والنعمة لك والملك لا شريك لكBuyur Allah'ım buyur! Buyur, senin hiçbir ortağın yoktur. Buyur, şüphesiz her türlü övgü, nimet, mülk ve hükümranlık  sana mahsustur. Senin ortağın yoktur[380] diyerek telbiye getirir. Böylece ihrama girmiş ve ihram yasakları başlamış olur.

İhramlı iken her hangi bir ihram yasağını işlemek cezayı gerektirir, ancak kokusuz sabunla yıkanmakta, ridâ ve izârı değiştirmekte ve yıkamakta, iğne vurulmasında, ilaç alınmasında, yüzük ve saat takılmasında bir sakınca yoktur.

Mekke'ye varıncaya kadar vasıtalara binişte ve indiği yerde, kafilelerle karşıtlığında, şehirlere girdiğinde, akşam ve sabah, gece ve gündüz, vasıtada, yürürken, otururken, yatarken, ayakta iken, inişte, yokuşta, mekan değiştikçe ve farz namazların arkasından her fırsatta telbiye, tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife yüksek sesle[381] söyleyerek yolculuğuna devam eder.

Telbiyeyi her söyleyişte üç defa tekrarlamak, sonra tekbir, tehlîl ve salavât-ı şerife okumak müs­te­haptır.

c) Mekke'ye yaklaşıp Harem bölgesine girince

 

اللهم هذا حرمك و امنك فحرمني على النار و امني عذابك يوم تبعث عبادك واجعلني من اوليائك و اهل طاعتك

            "Allah'ım! Burası senin haremindir, emin kıldığın yerdir. Beni cehenneme girmekten koru. Kullarını dirilttiğin gün beni azabından güvende kıl, beni dostlarından ve itaatkâr olanlardan eyle" diye dua eder.

Mekke'ye abdestli girmek sünnet, gündüz girmek müstehaptır.

Mekke'de otele veya eve yerleşip dinlendikten sonra mümkünse boy abdesti, mümkün değilse abdest alır, yaya veya vasıta ile Mescid-i Harem'e gider. Yolda tekbir, tehlil, telbiye ve salavat-ı şerife söyler. Tevazu ve saygı ile اللهم افتح لي ابواب رحمتك و اعذني من الشيطان الرجيم   "Allah'ım! Rahmet kapılarını bana aç ve beni kovulmuş şeytandan koru" diye dua ederek Mescid-i Harem'e girer.

Beytullah'ı görünce üç defa tekbir ve tehlil getirir ve şu duayı okur.

سبحان الله و الحمد لله ولااله الا الله والله اكبر اللهم هذا بيتك عظمته و شرفته و كرمته فزد تعظيما و تشريفا وتكريما. اللهم انت السلام و منك السلام فحينا ربنا بالسلام و ادخلنا الجنة دارك دار السلام تباركت و تعاليت يا ذا الجلال والاكرام

            "Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim, Her türlü övgü Allah'a mahsustur, Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah'ım! Bu senin Evindir. Onu Sen yüceltin,Sen şereflendirdin, Sen değerli yaptın .Onun yüceliğini, şerefini ve değerini artır. Ya Rabbi! Onun değerini artıran, onu şereflendiren, ona saygı gösteren kimsenin şerefini, saygınlığını, heybetini, yüceliğini ve iyiliğini artır. Allah'ım! Sen selamsın ve selamet ancak sendendir. Bizi selametle yaşat ve selamet yurdun olan cennetine koy, ey Celal ve ikram sahibi Allah'ım! Sen her şeyden yücesin ve her şeyden üstünsün"

Bildiği başka duaları da okuyabilir. Tavafa başlamadan önce telbiyeyi keser.[382]

            d) Hacer-i Esved hizasına gelir, yönünü ona döner, ellerini omuz hizasına kadar kaldırıp باسم الله الله اكبر deyerek Hacer-i Esved'i selamlar, tekbir, tehlil ve tahmîd getirir. Kalabalık değilse kimseye eziyet vermeyecekse Hacer-i Esved'i öper,[383] kalabalık ise Hacer-i Esved-i öpmez. İstilam, sünnet, insanları itip kakalamak ve eziyet vermek günahtır. Bir sünneti ifa etmek için günah işlenmez.

Hacer-i Esved'i istilam ile telbiye sona erer.

e) Umre tavafı yapmaya niyet eder. Niyetini,

اللهم اني اريد طواف العمرة فيسرها لي و تقبلها مني سبعة اشواط لله تعالى

            "Allah'ım! Senin için umre tavafını yedi şavt olarak yapmak istiyorum. Onu benim için kolaylaştır ve kabul eyle"  diyerek yapması müstehaptır.

Tavafını, Ka'be'yi soluna alıp "Hatîm"in dışından dolanarak yapar. Her şavtta Rüknü Yemânî ve Hacer-i Esved'i uzaktan باسم الله الله اكبر diyerek istilamda bulunur. Hacer-i Esved'i istilam, sünnet, Rüknü Yemânî'yi istilam ise müstehaptır. Rüknü Yemânî öpülmez, diğer köşeler istilam edilmez.

Ka'be'nin etrafını dolanırken mesnun duaları veya bildiği duaları okur ve sessizce tekbir ve tehlil getirir veya Kur'ân okur.

Tavafın ilk dört şaftı farz; tavaf'ı cünüp, adetli ve nifâs halinde değilken ve abdestli olarak yapmak, avret yerlerini örtmek, tavafı Kabe'yi soluna alarak yapmak, tavafa Hacer-i Esved hizasından başlamak, tavafı Hatîm'in dışından dolanarak yapmak, gücü yetenin tavaf yürüyerek yapması ve şavtı yediye tamamlamak vaciptir. Bunlardan biri terk edilirse dem gerekir.

Tavaf'ta "ıztıbâ‘" ve  ilk üç şavtta  "remel" yapar.[384]

Ka'be'nin etrafını yedi defa dolaştıktan sonra "Mültezem"de ve Hatîm'de dua eder. Mümkünse Makam-ı İbrahim'in arkasında değilse uygun bir yerde iki rekat "tavaf namazı" kılar, bu namazı kılmak vaciptir. Namazdan sonra dua eder, peşinden zemzem içer ve Hacer-i Esved'i istilam eder.

f) Umrenin sa'yini yapmak üzere Safa'ya gider. Yönünü Ka'be'ye döner, tekbir, tehlil, tahmîd ve salat ü selam getirir, dua eder. Sa'y yapmaya niyet eder. Niyetini,

اللهم اني اريد ان اسعى ما بين الصفى و المروة سبعة اشواط سعي العمرة لله تعالى

"Allah'ım! Senin rızan için Safa ile Merve arasında yedi şavt olarak umrenin sa'yini yapmaya niyet ediyorum" diyerek yapması müstehaptır.

Yedi şavt olarak sa'yini Safa'da başlayıp Merve'de bitirir. Sa'y yaparken mesnun duaları veya bildiği duaları okur ve sessizce tekbir ve tehlil getirir veya Kur'ân okur. Yeşil ışıklı sütunlar arasında "hervele" yapar. Sa'yi tamamlayınca Merve'de dua eder.

Umre'nin sa'yi vaciptir. Terk edilirse dem cezası gerekir.

g) Berberde veya evde veya otelde saç tıraşı olur veya saçlarını kısaltır, böylece ihramdan çıkar ve bu şekilde umre ibadetini yapmış olur.

h) Kadınlar, "ıztıba", "remel" ve "hervele" yapmazlar. Tekbir, tehlil ve telbiyede seslerini yükseltmezler. İhramdan çıkmak için saçlarının ucundan birazcık kesmeleri yeterlidir. Adetli iken tavaf yapmazlar.[385]

YEDİNCİ BÖLÜM

 

MEDİNE-İ MÜNEVVERE'Yİ VE HZ. PEYGAMBER'İN

KABRİNİ ZİYARET

 

I. MEDİNE-i MÜNEVVERE

 

Medine, Suudi Arabistan'ın Hicaz bölgesinde, Mekke'in yaklaşık 450  km. kuzeyinde ve Kızıldeniz kıyısından iki yüz km. kadar içeride yer alan bir şehirdir. İslam'dan önceki adı  "Yesrib" iken, Hicretten sonra Hz. Peygamber tarafından "el-Medine" diye adlandırılmıştır.[386] Zamanla, "Peygamber'in Şehri" anlamına, "Medinetü'n-Nebi" ve "Allah Resulü'nün nuru ile aydınlanmış şehir" anlamına "el-Medinetü'l-Münevvere" diye de anılmaya başlamıştır.

Medine, Hz. Peygamber'in hicret yurdudur. Mekkeli müşriklerin baskı ve eziyetleri sonucu Allah'ın Resulü buraya sığınmış, peygamberlik hayatının son on yıllık kısmını burada geçirmiş, Kur'an'ın büyük bir kısmı bu topraklarda inmiştir. Yine, ilk İslam devleti Resülullah'ın  öncülüğünde Medine'de kurulmuş, İslam'ın nuru dünyaya buradan yayılmıştır. Allah'ın Resülü son nefesini burada vermiş, yine burada toprağa verilmiştir.

Her müslüman, Hz. Peygamber (s.a.v.) in o büyük peygamberin yaşadığı, İslam'ı tebliğ ettiği yerleri görmek, onun soluduğu havayı solumak arzusunu içinde taşır. İşte bu sebeple, daha ilk dönemlerden itibaren müslümanlar, Hz. Peygamber’in mescidinin, kabrinin,  Uhud şehitliğinin ve Baki mezarlığının bulunduğu ve İslam tarihinin bir çok önemli olayının gerçekleştiği Medine-i Münevvere’yi ziyaret ede gelmişler, bu ziyareti gerçekleştirmek için adeta fırsat kollamışlardır. Özellikle Medine’ye uzak ülke ve beldelerde oturanlar açısından, hac yolculuğu, Resülüllah’ın mescidini ve kabrini ziyaret  için iyi bir fırsattır.

 

II. MESCİD-İ NEBEVİ’İN FAZİLETİ

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) in Medine’ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte inşa ettiği ve Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Resül diye anılan Medine Mescidi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’dan sonra yer yüzündeki en faziletli mescittir. Resülüllha’ın kabr-i şerifi de Mescid’in doğu yönünde bulunan hücrede yer almaktadır. Mescid’in genişletilmesi sebebi ile günümüzde bu hücre mescidin içinde kalmıştır. Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer’in kabirleri de aynı yerdedir

Resülüllah Efendimiz,

لا تشد الرحال إلا لثلاثة مساجد: المسجد الحرام ، والمسجد ا لأقصى ومسجدي هذا  “Mescid-i Haram, benim şu mecidim (Mescid-i Nebi) ve Mecid-i Aksa’dan başka hiçi bir mescid için (namaz kılmak, ibadet etmek maksadi ile) yolculuk yapmak uygun olmaz[387] anlamındaki hadisi şerifi ile, Mecscid-i Nebi'yi ziyaretin ve orada ibadet etmenin faziletini ifade buyurmuştur. Yine,

صلاة فى مسجدى هذا تعد ل الف صلاة فيما سواه من المساجد الا المشجد الحرام  “Benim şu mescidimde kılınan bir vakit namaz, Mescid-i Haram dışındaki diğer mescitlerde kılınacak bin vakit namaza denktir[388] anlamındaki hadisi ile de bu mescid-i şerifin faziletini dile getirmiştir.

 

 III. PEYGAMBERİMİZİN KABRİNİ ZİYARETİN HÜKMÜ

 

Peygamberimizin kabrini ziyaret etmek menduptur. Şu hadis-i şeriflerde kabrinin ziyaret edilmesini tavsiye ve teşvik edilmiştir:

. من زار قبرى وجبت له شفاعتى  “Kim kabrimi ziyaret ederse ona şefaatim vacip  olur”[389]

. من زارقبرى بعد موتى فكانما زارنى فى حياتى   "Ölümümden sonra kabrimi ziyaret eden, beni hayatımda  ziyaret etmiş gibidir”[390] 

.من حج  فزار قبرى بعد موتى كان كمن زارنى  فى حياتى   "Kim hac yapar da ölümümden sonra kabrimi ziyaret ederse, beni hayatımda ziyaten etmiş gibi olur."[391]

Bu hadisi şerifler ve benzerlerinden hareketle her devirde İslam bilginleri Resülüllah’ın kabr-i şerifini ziyaret etmenin en faziletli menduplardan biri olduğunu ifade etmişler, hatta Hanefi bilginlerinden bazıları gücü yerinde olanlar için, bu ziyaretin vacip derecesine yaklaşan bir sünnet olduğunu söylemişlerdir.[392]

 

IV. MESCİD-İ NEBEVİ’Yİ VE PEYGAMBERİMİZİN KABRİNİ ZİYARETİN ÂDÂBI

 

Resülüllah Efendimiz,  ما من  احد يسلم على الا  رد الله  على روحى حتى ارد عليه

 

Bir kimse bana selam verince Allah bana ruhumu iade eder, ben de o kimsenin selamını alır, ona karşılık veririm[393] buyurmuştur.

Peygamber Efendimizi ziyaret etmeğe niyet eden kimse, mescidini ziyaret etmeğe niyet eder ve bu ziyaret ile Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlar.Yolculuğu sırasında her zamankinden daha çok salat-ü selam getirir. Medine’ye yaklaşıp Mescid-i Nebiyi ve civarını görünce salat-ü selamı daha da arttırır ve 

اللهم هذا حرم نبيك فاجعله وقاية لى من النار وامنا من الذاب وسوء الحساب       

"Ey Allah’ım! Bu, Peygamber’inin haremidir. Onu benim hakkımda cehennem ateşinden, azaptan ve kötü hesaptan korunma vesilesi kıl” diye dua eder. Mümkünse Medine’ye girdiğinde gusleder veya abdest alır. Temiz elbiseler giyinir, güzel koku sürünür,  Mescide ulaştığında,

 

بسم الله وعلئ ملة رسول الله رب ادخلنى مدخل صدق واخرجنى مخرج صدق واجعل لى من لدنك سلطانا نصيرا اللهم صل على محمد وعلى آل محمد واغفر لى ذنوبى وافتح لى ابواب رحمتك و فضلك

 

Allah'ın adıyla ve Resülullah’ın dini  üzere (bu ziyareti yapıyorum) Ey Rabbim, (gireceğim yere) doğruluk ve esnelik içinde girmemi sağla. Çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana  yardımcı bir kuvvet ver[394] Ey Allah’ım! Peygamber’in Muhammed’e  ve onun aile fertlerine salât ve selam et. Günahlarımı bağışla, bana rahmet ve ihsanının kapılarını bana aç” diye dua eder. Sağ adımını atarak tevazu ve saygı ile içeriye girer. Kerahet vakti değilse iki rekat tahiyyetülmescid namazı kılar. Bu namazı mümkünse, Hz.Peygamberin kabrinin bulunduğu hücre ile mimberinin arasında bulunan ve  “Ravza-i Mutahhare” diye anılan yerde, değilse mescidin uygun bir yerinde kılar. Resülullah (s.a.v.)

 

ما بين بيتى ومنبرى روضة من رياض الجنة و منبرى على حوضى

 

Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir, minberim de (Kevser) Havuzumun üzerindedir[395] buyurmuştur.

Tahiyyetülmescid namazını kıldıktan sonra, bu nimete ulaştığı için şükür seçdesi yapar veya iki rekat şükür namazı kılar, sonra kabr-i şerife doğru ilerler, Peygamber Efendimiz'in mübarek başı hizasına gelince iki metre kadar mesafede yüzü kabre, sırtı kıbleye dönük olarak durur. Resülüllah’ın kendisini gördüğü, söylediklerini işittiği, kendisine mukabelede bulunacağı bilinci  ve duasının kabul edileceği inancı ile  şöyle selam verir ve dua eder:

 

السلام عليك يا رسول الله السلام عليك يا نبى الله

السلام عليك يا صفى الله السلام عليك يا نبى الرحمة

السلام عليك يا شفيع الامة

 السلام عليك يا سيدح المرسلين

 السلام عليك يا خاتم النبيين

 السلام عليك مزمل السلام عليك يا مد ثر

 السلام عليك يا محمد السلام عليك يا ايها النبى احمد

السلام عليك و على اهل بيتك الطيبين الطاهرين الذين اذهب الله عنهم الرجث وطهرهم تطهيرا

 جزاك الله عنا افضل ما جزى  نبيا عن قومه ورسولا عن امته

 اشهد ان لا اله الا الله وانك رسول الله قد بلغت الرسالة واديت الامانة و نصحت الامة و اوضحت الحجة وجاهد ت فى الله حق جهاده

اللهم آت سيدنا محمد الوسيلة والفضيلة وابعثه مقاما محمودا الذى وعدته وآته نهاية ما ينبغى ان يساله السائلون

 اللهم صل على سيد نا  محمد عبدك ورسولك النبى الامى وعلى آله وازواجه وذرياته كما صليت على ابراهيم و على آل ابراهيم بارك على محمد وعلى آل محمد كما باركت على ابراهيم فى االعا لمين انك حميد مجيد.

 

"Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın Resülü.

Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın Nebisi.

Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah'ın seçkin Peygamberi.

Allah'ın selamı üzerine olsun ey rahmet Peygamberi.

Allah'ın selamı üzerine olsun ey ümmetin şefaatçisi.

Allah'ın selamı üzerine olun ey Peygamberlerin efendisi.

Allah'ın selamı üzerine olsun ey nebilerin sonuncusu.

Allah'ın selamı üzerine olsun "Ey örtünüp bürünen Peygamber"

 Allah'ın selamı üzerine olsun ey Muhammed,

 Allah'ın selamı üzerine olsun ey Nebi Ahmed.

Allah'ın selamı sana ve Allah'ın kirlerini giderip tertemiz kıldığı güzel ve temiz ev halkına olsun.

Allah bizden yana seni, bir nebiyi kavminden yana ve bir resülü ümmetinden yana mükafatlandırdığı en yüksek derece ile mükafatlandırsın.

Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve sen Allah'ın Resülü'sün. Peygamberlik görevini ve emaneti yerine getirdin. Ümmete nasihat ettin, Kur'an'ı açıkladın, Allah yolunda hakkıyla cihad ettin.

Allah'ım! Efendimiz Muhammed (s.a.v.) e vesileyi ve fazilet ver ve onu kendisine vad ettiğin "makam-ı mahmûd"a gönder. Ona, senden istenebileşek en büyük mükafatları ver.

Allah'ım! Efendimiz, kulun ve  ve Resülün, ümmi Nebi'n Muhammed'e ve onun Aile fertlerine, eşlerine ve soyuna salât et, tıpkı İbrahim (a.s.)a ve onun aile fertlerine salat ettiğinğin gibi ya Rabbi.

Efendimiz Muhamme'i (a.s.) ı ve onun aile fertlerini mübaret kıl, tıpkı İbrahim (a.s.)a ve onun aile fertlerine salat ettiğinğin gibi ya Rabbi!" diye selam verir ve  dua eder.

 

Kendisi vasıtası ile Resülüllah’a selam gönderilmiş ise;

 

السلام عليك يا رسول الله من فلان يستشفع بك الى ربك فاشفع اه ولجميع المسلمين

 

"Ya Resülellah! Filanca kişinin sana selamı var, Allah katında kendisi için şefaatçi olmanı istiyor; ona ve bütün müslümanlara şefaat eyle” diye selamı iletir.

Peygamberimiz (a.s.)’a sağlığında nasıl saygı göstermek gerekiyor idiyse, vefatından sonra da yanı şekilde ona saygılı davranmak gerekir. Onun mescidinde ve kabr-i şerifinin yanında yüksek sesle konuşulmaz, kabrin yanına fazla yaklaşılmaz, duvarlarına el ve yüz sürülmez, sırt veya göğüs ile duvarlarına yaslanılmaz, etrafında tavaf edilmez, başkalarına rahatsızlık verilmez. Bu tür davranışlar bidattir. Ziyaret süresince Allah’ın Resulünün sağ olup hücre-i saadetine istirahat etmekte olduğu düşüncesi ile hareket etmelidir. Unutmamak gerekir ki, o makam, Allah teala’ın bazı sahabîleri “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin[396] diye uyardığı makamdır.

Dua, salât ve selamdan sonra, bir metre kadar sağa ilerleyerek Hz. Ebubekir (r.a.) ın başının hizasında durur:

 

السلام عليك يا خليفة رسو ل الله

السلام عليك يا صاحب رسول الله فى الغار

 السلام عليك يا رفيقه فى الاسفار

 السلام عليك يا امينه فى الاسرار

 جزاك الله عنا افضل ما جزا اماما عن امة نبيه لقد خلفته باحسن خلفة و سلكت طريقه و منهاجه خير مسلك و قاتلت اهل الر دة والبدع و مهدت الاسلام ووصلت الارحام ولم تزل قائما بالحق ناصرا لاهله حتى اتاك اليقين فالسلام عليك و رحمة الله وبركاته.

 

Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah Resülü'nün halifesi. Allah'ın selamı üzerine olsun ey Allah Resülü'ün sığındığı mağıradaki arkadaşı. Allah'ın selamı üzerine olsun ay Allah Resülünün yolculuk arkadaşı. Alah'ın selamı üzerine olsun ey onun sırlarının güvenilir saklayıcısı. Allah seni bizden yana, bir önderi; peyganberinin ümmetinden yana mükafatlandırdğı en yüksek derece ile mükafatlandırsın. Hiç şüphey yok, sen Allah'ın Resülüne en güzel şekilde halifelikyaptın, onun yolunu en iyi şekilde takip ettin. Dinden dönenlerle ve bidatçılarla savaştın savaştın, akrabalık bağlarını gözettin.  Ölünceye kadar hakkı daima ayakta tuttun, haklı  olana yardım ettin. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun" diye selam verip dua eder.

 

Bir metre kadar sağa doğru ilerleyerek Hz. Ömer(r.a.) ın başı hizasına gelir. Burada;

 

  السلام عليك يا امير المؤمنين

 السلام عليك يا مظهر الاسلام

 السلام عليك يا مكسر الاصنام

 جزاك الله عنا افضل الجزاء و رضى عمن استخلفك فلقد نصرت الاسلام والمسلمين فكفلت الايتام  ووصلت الارحام وقوى بك الاسلام وكنت للمسلمين اماما مرضيا وهاديا مهديا جمعت شملهم واغنيت فقيرهم وجترت كسرهم فالسلام عليك و رحمة الله و بركاتة.

 

"Allah'ın selamı üzerine olsun ey müminlerin emiri. Allah'ın selamı üzerine olsun ey müşriklerin baskısı altında iken  müsülmanlığını ortaya koyup ilan eden yiğit. Allah'ın selamı üzerine olsun ey putları kıran Halife. Allah seni en güzel bir şekilde müküfatlandırsın ve seni halife yapanlardan razı. Çünkü sen İslam'a ve müslümanlara yardım ettin, yatimleri himayen altına aldın, akrabalık bağlarını gözettin. İslam seninle güç kazandı Müslümanların için razı olunan bir önder, doğru yola iletilmiş bir yol gösterici oldun.Onların birliğini sağladın, fakir olanlarını zengin kıldın, eksiklerini tamamladın. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olusun" diye selam verip dua eder.

Daha sonra tekrar Resülüllah’ın mübarek başı hizasına gelerek;

 

اللهم انا جئنا من بلاد شاسعة و نواح بعيدة قاصدين قضاء حق نبيك صلى الله عليه وسلم و النظر الى مآثره فان الخطايا قد قصمت ظهورنا و الاوزار قد اثقلت كواهلنا و هو الشافع المشفع الموعود بالشفاعة والمقام المحمود وقد قلت ولو انهم اذ ظلموا نفسهم جاؤك فاستغفروا الله واستغفر لهم الرسول لوجدوا الله توابا رحيما و قد جئنا مستغفرين لذنوبنا اللهم فشفعه فينا و توفنا على سنته واوردنا حوضه و اسقنا بكاسه غير خزايا ولا نادمين اللهم شفعه فينا اللهم شفعه فينا

اللهم ربنا اغفر لنا ولآبائنا وامهاتنا ولاخواننا الذين سبقونا بالايمان و لا تجعل فى قلوبنا غلا للذين آمنوا ربنا انك رؤف رحيم

 ربنا آتنا فى الدنيا حسنة وفى اللآخرة حسنة و قنا عذاب النار

 سبحان ربك رب العزة عما يصفون وسلام على المرسلين والحمد لله رب العالمين.

 

"Allah'ım! Uzak ülkelerden, uzak beldelerden, Peygamber'in Muhammed (s.a.v.)'e karşı görevimiizi yerine getirmek  ve onun bıraktığı hatıraları görmek maksadıyla geldik. Hatalarımız belimizi büktü, günahlarımız omuzlarımızı çökertti. Muhammed Mustafa ise şefaatinin kabul olunacağı, övülmüş en yüce makama çıkarılacağı vad edilmiş şafaatçi bir Paygemberdir. Sen ise Kur'an'da; "Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allahtan günühlarının bağışlanmasını dileseler ve Peygamber'e onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri içok kabul edilci ve ço merhametli bulacaklardı"[397] buyuruyorsun. Biz de günahlarımızın bağışlanması dilemek için geldik. Ey Allah'ım, onu bize şefaatçi kıl, canımızı onun dini ve sünneti üzere al, terk edilmemiş ve pişman olmamış kimseler olarak bizi onun Kever hacuzunun başında topla ve onun kabından bize su içir. Allah'ım onu bize şefaatçı kıl, Allah'ım onu bize şefaatçı kıl.

Allah'ım! Bizim günühlarımızı, bizden evvel iman ile göçmüş babalarımızın, annelerimizin ve kardeşlerimizin günühlarını bağışla. Kalplerinizde iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma. Ey Rabbimiz" Şuphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin. Rabbimiz, bize dünyada bir iyilik ver, ahirettede bir iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru. Şeref ve izzet sahibi Rabbimi, inanmayanların yanlış nitelemelerinden tenzih ederim. Selam olsun peygambelere, hamd olsun Alemrin Rabbi olan Allah'a" diye dua eder. Dilerse orada, dilerse mescidin uygun olan her hangi bir yerinde başka dualarda bulunur, kendisi, ailesi, yakınları için dua eder.

Dua ederken sesini fazla yükseltmez, aşırılığa kaçmaz, tevazu ve huşu  içinde olur.

 ادعوا ربكم تضرعا وخفية انه لا يحب المعتدين 

“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O haddi aşanları sevmez”[398] ayetini ışığında hareket eder.

 Daha sonra Kabri Şerif ile Minber arasında bulunan “Ebû Lübâbe Sütunu”nun yanına gelir, burada iki rekat namaz kılar, istiğfarda bulunur.[399] Dana sonra “Hannâne Sütunu”nun yanına gelir. Burada da dua eder, fırsat bulursa namaz kılar.[400] Mescid’de bulunduğu süreyi Kur’an okumak, zikir, dua ve niyazda bulunarak değerlendirir[401]

 

V. MEDİNE’DE KALINACAK SÜRENİN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

Ziyare eden kimse, Medine’de kalındığı sürece bu mübarek beldenin azameti, İslamiyet açısında taşıdığı önem, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatındaki yerini daima göz önünde bulundurur. Kainatın Efendisinin hicret yurdu olan bu topraklarda onun yaşadığı örnek hayatın hatırasını yaşamaya çalışır. Vahyin indiği bu yerlerde Resülullah’ın dolaştığı, belki de şu anda bulunduğu yerde Kainatın Efendinin de bulunmuş olduğunu düşür ve onunla aynı havayı solumanın hazzını tadar.

Mümkün mertebe beş vakit namazı Mescid-i Nebevi’de kılmaya gayret eder, imkan oldukça oruçlu bulunmaya gayret eder, bu müstehaptır. Her fırsatta tasaddukta bulunur. Böyle bir fırsatın bir daha ele geçemeyeceği düşüncesi ve bilinci ile hareket eder.

Medine’ bulunan mübarek mekanlar ziyaret eder.

Medine'den ayrılma vakti gelen ziyaretçi, Mescid-i Nebi'de iki rekat namaz kılar, dilediği gibi dua eder. Resülülah'ın kabrinin yanına gelerek yukarıda zikredilen duaları okur, arzu ettiği başka dualar yapar, bu mekanlara yeniden ulaşma imkanına kavuşmayı Allah'tan diler. Mescitten ayrılırken;

اللهم لا تجعله آخر العهد بحرم رسولك وسهل لى العود الى الحرمين سبيلا سهلة وارزقنى العفو والعافية فى الدنيا والآخرة وردنا الى اهلنا سالمين غانمين.

 

"Allah'ım! Resülünün haremine yaptığım bu ziyareti son ziyaretim kılma.  Mekke ve Medine haremlerine yenide kolaylıkla gelmemi sağla. Dünya ve ahirtette afiyet içinde olmayı ve bağışlanmayı bana nasip et ve bizi ailelerimize güvenlik içinde ve bol kazançlı kimseler olarak döndür" diye dua eder.

 

VI. MEDİNE’DEKİ BAZI MÜBAREK MEKANLAR

 

1.  Kuba Mescidi

 

Kuba, Medine’ye yaya  olarak bir saatlik mesafede bulunan meskün mahaldir. Bu gün Medine’nin bir mahallesi haline gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicreti sırasından Kuba’da konaklamış ve Buhâri’nin rivayetine göre burada on dört gün kalmıştır.[402] Burada bulunduğu sürede Resülüllah yapım çalışılmalarında kendisinin de yer aldığı İslam’ın ilk mescidini yaptı ve içinde namaz kıldı. Kuran-ı Kerim’de “İlk günden, temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır”[403] anlamındaki ayetti zikredilen mescit Kuba mescididir.

Hz.Peygamber (a.s.), Medine’ye yerleştikten sonra da, genellikle cumartesi günleri binekle veya yaya olarak Kuba’yı ziyaret eder, mescitte namaz kıldıktan sonra Medine’ye dönerdi. Bir hadis-i şerifte,

 

……………….

 “Kuba Mescidi’nde kılınan bir vakit namaz bir umre yapmak gibidir”[404] buyurulmuştur.

Kuba mescidini ziyaret edip burada iki rekat namaz kılmak müstehaptır.

 

2. Cuma Mescidi

 

Resülullah'ın hicret yolculğu sırasında uğradığı ve bir mescid inşa ettiği Kubadan Medine'ye gitmek üzere bir Cuma günü yola çıktı.Yolu üzerinde bulunan Rânûna Vadisi'ne ulaştığında öğle vakti olmuştu. Allah'ın Resülü ilk Cuma namazını burada kıldırdı. Namazın kılındığı bu yerde inşa edilmiş olan mesid, Cuma Mescidi adıyla anılmaktadır.

 

3.  Baki’ Mezarlığı (Cennetü’l-Bakî’)

 

Mescid-i Nebevi’nin yakınında bulunan bu mezarlığın yerini Hz. Peygamber (s.a.v) belirlemiştir. Mezarlık olarak kullanılmaya başlamadan önce Baki’, “Ğarkad” denilen bir tür çalılık ile kaplı idi. Bu sebeple “Ğarkad” diye de anılır. Buraya muhacirlerden ilk defnedilen Osman b. Maz’ûn’dur. Daha sonraları Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim de buraya defnedildi. Yine Peygamberimizin kızlarından Rukayye, Zeynep, Fatıma ve torunu Hasan da buraya defnedildi. Yine Peygamberimizin amcası Abbas, Halası Sayfiyye binti Abdülmuttalip, Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa’d ibn-i Ebi Vakkas ve Ebû Hüreyre gibi bir çok İslam büyüğü burada yatmaktadır.

 

4. Mescidü'l-Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescid)

 

İslam'ın ilk yıllarında namaz Küdüs'teki Mescid-i Aksâ'ya dağru kılınıyordu. Peygamber Efendimiz kıblenin Mekke'deki Mescid-i Haram olmasını, namazların Mesacid-i Haram tarafına dönülerek kılmasını arzu ediyor ve bu yönde vahy gelmesini bekliyordu. Resülüllah'ın Medine'ye hicret etmesiniden on altı ay sonra idi. Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) Seleme oğulların mescidinde sahabileri ile birlikte oğle namazını kılıyordu. Namazın ilk iki rekatı tamamlandığı sırada kıblenin Mescid-i Haram olması yönündeki beklentisini gerçekleştiren vahiy geldi:

………………..

Êy Peygamberim! Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) göryoruz. (Merak etme,) elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle) yüzünü  Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız yüzünüzü hep onun tarafına çevirin."[405]

Bu ayetin inmesi üzerine Peygamberimz (a.s.) ve onunla birlikte namaz kılanlar yüzlerini ters yöne yani Mekke'deki Mescidi Haram yönüne çevirip namazı öyle tamamladılar. Böylece namazın ilk iki rekatı eski kıble olan Mescid-i Aksâya doğru, son iki rekatı ise yeni kıbleye, Mescid-i Haram’a doğru kılınmış oludu. Bundan dolayı içinde bir tek namazın iki ayrı kıbleye doğru kılındığı bu mescide, "İki Kıbleli Mescid" anlamına "Mescidü'l-Kıbleteyen" denmiştir.

 

5. Uhut Şehitliği

 

Uhud, Medine'nin 5 km. Kuzeyinde yer alan bir dağın adıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) , Hicretin 3. yılında, bu dağın eteklerinde Mekke'li müşrikler ile savaşmıştır. İslam tarihinde Uhut savaşı diye anılan bu savaşta aralarında Hz. Hamza ve  Abdullah b. Cahş ve Mus'ab b. Umeyr, Hanzala b. Ebî Âmir, Enes b. Nadr'ın da bulunduğu 70 sahabi şehit düşmüş ve buraya defnedilmişlerdir.

Uhud şehitliğinin ziyaret edilmesi müstehap görülmüştür. Hz. Peyegaber (s.a.v.),

…………………

"Uhut bizi sever, biz de kendisini severiz" [406] buyurmuştur.

 

SEKİZİNCİ BÖLÜM

 

               HAC VE UMRE İLE İLGİLİ TERİMLER

 

 

ÂFÂK-ÂFÂKÎ

 

Sözlükte ufuklar anlamına gelen "âfâk", "mîkât" sınarları dışında kalan bölgelere, "âfakî" ise bu bölgede yaşayanlara denir. (bk. birinci bölüm ihram kısmı).

 

ALTINOLUK (MİZAB)

 

K’abe’nin damından yağan yağmur sularının dışarıya akmasını sağlamak amacıyla Hatîm'in bulunduğu taraftaki duvarın üstüne yerleştirilen altından yapılmış oluktur.

 

ARAFAT

 

Sözlükte; bilme, anlama ve tanıma anlamlarındaki a-r-f kökünden türeyen “Arafat”, Mekke’nin 25 km. güney doğusunda ova görünümünde düz bir alanın adıdır. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrilidir. Arafat, Hıll bölgesinde Harem sınırları dışında kalır. Harem sınırı ile Arafat arasında Urene vadisi vardır. Arafat’ın ortasında “Cebel-i Rahme” (rahmet dağı), batısında "Nemîre Mescidi" yer alır. Arafat, günümüzde ağaçlandırılmış ve dokuz oto yol ile Müzdelife’ye bağlanmıştır. Haccın aslî rüknü olan vakfe  burada yapılır.

 

AREFE GÜNÜ

 

Sözlükte; bilme, anlama ve tanıma anlamlarındaki a-r-f kökünden türeyen "Arefe" zilhicce ayının 9. (kurban bayramından bir önceki) gününe verilen isimdir. Arafat vakfesi bugün yapılır.

 

BEDEL (NAİB)

 

Sözlükte karşılık, denk, eşit anlamlarına gelen bedel, bir hac terimi olarak, üzerine hac farz olduğu halde bu ibadeti hastalık ve yaşlılık gibi şer'î bir mazeret sebebiyle haccı bizzat yapamayan kimsenin yerine hac yapan kimse demektir. (bk. bedel haccı bölümü)

 

BEDENE

 

Sözlükte büyükbaş hayvan anlamına gelen "bedene", bir hac terimi olarak hacda bazı ihram yasaklarının ihlal edilmesi sebebiyle Harem bölgesinde kurban olarak kesilen deve veya sığır demiktir (bk. ikinci bölüm).

 

CEM-İ TAKDİM

 

Sözlükte öne alarak birleştirme anlamına gelen "cem-i takdim", Arafat'ta öğle namazı ile ikindi namazını, öğle vaktinde peş beşe kılmak demektir (bk. birinci bölüm Arafat Vakfesi).

 

CEM-İ TE'HÎR

 

Sözlükte geciktirerek birleştirme anlamına gelen "cem-i te'hîr", Müzdelife'de akşam namazı ile yatsı namazını, yatsı vaktinde peş beşe kılmak demektir (bk. birinci bölüm Müsdrelife Vakfesi)

 

CEMRE

 

Sözlükte çakıl taşı ve ateş koru anlamına gelen "cemre", bir hac terimi olarak, haccedenlerin kurban bayramı günleri Mina’da, halk arasında şeytan diye isimlendirilen yerlere attıkları küçük taşların her birine denir. Bu taşların atıldığı yere de mecazi olarak cemre denir. (bk. birinci bölüm Mina'daki görevler kısmı)

 

CEMRE-İ AKABE

 

Mekke yönündeki cemrelerin ilkine verilen isimdir. Bu cemreye büyük cemre, halk arasında ise “Büyük Şeytan” denir.

 

CEMRE-İ VUSTA

 

Orta cemre demektir. Mekke yönündeki ikinci cemredir. Halk arasında “Orta Şeytan” denir.

 

CEMRE-İ ULÂ

 

Birinci cemre demektir. Mekke yönünden üçüncü cemedir. Halk arasında bu cemreye “Küçük Şeytan” denir.

 

DEM

 

Sözlükte kan anlamına gelen "dem" bir hac terimi olarak, hac ve umre esnasında ibadet maksadıyla veya bir vacibin terki, geciktirilmesi ya da bir ihram yasağının ihlal edilmesi sonucu ceza olarak koyun veya keçi kesilmesi anlamına gelir. (bk. birinci bölüm mina’daki görevler kısmı)

 

EYYÂM-I MİNA

 

Mina günleri demektir. Zilhicce ayının 10, 11 ve 12. günleridir. Bu günlerde hacılar Mina’da bulunurlar ve şeytan taşlama görevini yaparlar.

 

EYYAM-I NAHR

 

Kurban kesme günleri demektir. Zilhicce ayının 10, 11 ve 12. günleridir.

 

EYYAM-I TEŞRÎK

 

Teşrîk günleri demektir. Zilhiccenin 9-13. günleridir. Bu günlerde teşrîk tekbirleri alınır.

"Teşrik" Arap dilinde etleri doğrayıp kurutmak demektir. Vaktiyle bayramın birinci günü Mina'da kesilen kurbanların etleri, bayramın 2., 3. ve 4. günlerinde güneşte kurumaya bırakılırdı. Bu sebeple bu üç güne et kurutma günleri anlamında "Eyyam-ı Teşrik" denilmiştir.

 

 

FEVAT

 

Sözlükte yitirmek, zamanını kaçırmak anlamlarına gelen "fevat", süresi içinde Arafat vakfesine yetişememek, vakfenin zamanını kaçırmak demektir.

 

HAC

 

Sözlükte; saygı duyulan büyük ve önemli bir şeye yönelmek, ziyaret etmek, bir yere gidip gelmek, delil ile galip gelmek anlamlarına gelen "hac" kelimesi bir fıkıh terimi olarak; imkanı olan müslümanların belirlenmiş zaman içinde Ka'be, Arafat, Müzdelife ve Mina'da belli dînî görevleri şart ve usulüne uygun olarak yerine getirmek suretiyle yapılan ibadet demektir.

 

HACER-İ ESVED

 

Siyah taş demektir. Kâ’be’nin doğu köşesinde bulunan 18-19 cm kuturunda kırmızımsı, siyah ve parlak bir taştır. İbrâhim ve İsmail (a.s) tarafından Kâ’be inşa edilirken Ebû Kubeys dağından getirilmiştir. Kâ’be’nin doğu köşesine, tavafa başlangıç işareti olarak konulmuştur. Tavafa başlarken, her şavtın sonunda ve sa’ye başlarken bu taşı istilam edilir. (bk. Birinci bölüm tavaf kısmı)

 

HAREM BÖLGESİ

 

Sözlükte yasak bölge anlamına gelen "Harem Bölgesi" Mekke ve çevresine verilen bir simdir. Mekke ve çevresine bu ismin verilmesi zararlılar dışındaki hayvanlarının öldürülmesinin ve bitkilerinin koparılmasının yasak olması sebebiyledir. Harem bölgesinin sınırları dışında kalan yerele "Hıll Bölgesi" denir.

Harem bölgesinin sınırlarını ilk defa Cibrîl'in rehberliğiyle Hz. İbrâhim belirlemiş, sınırları gösteren işaretler daha sonra Hz. Peygamber tarafından yenilenmiştir. Bu sınırların Kâbe'ye en yakını, Mekke'ye 8 km. mesafede Medine istikametinde "Ten‘îm"; en uzak olanları ise Tâif yönünde "Ci‘râne" ve Cidde istikametinde Hudeybiye yakınlarında "Aşâir"dir. Diğerleri; Irak yolu üzerinde "Seniyyetülcebel", Yemen yolu üzerinde "Edâtü Libn" ve Arafat sınırında "Batn-ı Nemîre"dir.

Kur'ân-ı Kerîm'de Kâbe'ye "el-beytü'l-harâm" (Mâide 5/2) onu çevreleyen mescide "el-mescidü'l-harâm" (İsrâ 17/1) denildiği gibi, bu mescidin içinde bulunduğu Mekke şehri de "harem" (Kasas 28/57, Ankebût 29/67) yani "saygıya lâyık" sözüyle vasıflandırılmıştır (bk. birinci bölüm İhram kısmı).

 

HILL BÖLGESİ

 

   Sözlükte serbest bölge anlamına gelen "Hıll Bölgesi"; Harem Bölgesini çevreleyen, Zülhuleyfe, Cuhfe, Karn, Yelemlem ve Zât-ı Irk adındaki yerleşim yerlerini birleştiren itibâri daire ile Harem sınırları arasında kalan bölgedir. Bu bölgeye "hıll" adı; harem bölgesinde haram olan işlerin burada helal olması sebebiyle verilmiştir (bk. birinci bölüm İhram kısmı).

  

HATÎM

Kâ’be’nin kuzeyinde rüknü Irâkî ile Rüknü Şâmî arasındaki batı duvarının karşısında, yerden 1 m yükseklikte 1.5 m kalınlığında yarım daire şeklindeki duvara denir. Hatîm, Ka’be’den sayılır. Tavaf, Hatim’in dışından yapılır. (bk. Birinci bölüm, tavaf kısmı)

 

HEDY

 

Sözlükte hediye etmek, göndermek, yol göstermek, izinden gitmek anlamlarına gelen hedy, bir hac terimi olarak, hac ve umre sırasında Harem’de kesilen kurbanlık hayvanlar, Kâbe’ye ve Harem bölgesinde hediye olmak üzere kesilen kurban demektir (Bakara 2/196; Mâide 5/2, 95, 97; Fetih 48/25).  (bk. birinci bölüm Mina'da yapılacak görevler kısmı)

 

HERVELE

 

Safa ile Merve tepeleri arasında sa’y yaparken erkeklerin, yeşil ışıklar arasında kısa adımlarla koşarak, canlı ve çalımlı yürümek demektir. (bk. Birinci bölüm sa’y kısmı).

 

HICR-İ İSMAİL

bk. Hatîm md.

 

HICR-İ KA'BE (HATÎRA, HICR-İ İSMAİL)

 

Kâ’be’nin kuzey-batı duvarı ile Hatim arasındaki boşluğa denir. Buraya Hatîra ve Hicr-i İsmail de denir. Burada namaz kılıp dua edilir. Hz. İbrâhim ile oğlu İsmail (a.s)’ın yaptığı Kâ’be binası bu kısmı da içine alıyordu. M. 605 yılında yapılan tamirde bu kısım inşaat malzemesi yetmediği için Kâ’be dışında bırakılmıştır. Bu boşluk Hatîm adı verilen yarım daire şeklinde bir duvar ile çevrilidir. Tavaf bu duvarın dışından yapılır

 

İFÂZA TAVAFI

bk. Ziyaret Tavafı

 

İFRAD HACCI

 

Hac aylarında sadece hac yapmak üzere ihrama girilip umresiz yapılan hacdır. Bir hac mevsiminde sadece hac yapıldığı için "tek yapma" anlamında ifrad denilmiştir

 

İHRAM

 

   Sözlükte hürmet edilmesi gereken bir yere ya da zamana girmek anlamına gelen "ihram", hac ibadetiyle ilgili bir terim olarak; bir kimsenin, hac veya  umre ya da hem hac hem umre yapmak niyeti ile, sair zamanlarda helal olan bazı davranışları kendisine haram kılması demektir (bk. birinci bölüm İhram kısmı).

  

İHSAR

 

Sözlükte alıkoymak, men etmek, engellemek ve âciz olmak anlamlarına gelen ihsâr, bir hac terimi olarak, hac veya umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra, hac ve umrenin tamamlanmasının engellenmesi; herhangi bir sebeple tavaf ve vakfe yapma imkanının ortadan kalkması demektir. (bk. İhsar ve Fevat bölümü

 

İSTİLAM

 

Sözlükte selâmlamak anlamlarına gelen istilâm, bir hac terimi olarak, Kâbe’yi tavaf ederken izdiham nedeniyle Hacer-i Esved'i öpmek mümkün olmaması durumda Hacerü’l-Esed'i el işareti ile selamlamak demektir.

 

 

 

IZTIBA

 

Sözlükte bir şeyi koltuğun altına sokmak anlamına gelen ızdıbâ, peşinden sa'y yapılacak tavafta erkeklerin omuzlarına aldıkları "rida"nın bir ucunu sağ koltuk altından geçirip sol omuzları üzerine atıp sağ omuzuı ve sağ kolu açık bırakmak demektir. Ardından sa'y yapılmayan tavaflarda ıztıba yapılmaz. (bk. birinci tavaf kızmı)

 

KA'BE

 

Sözlükte küb anlamına gelen Ka’be, Mekke’de Mescid-i Haram denilen Cami-i Şerîfin ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Kur’ân’da Ka’be; bu ismin (Mâide, 5/97) dışında,

el-beytü’l-haram (saygı evi) (Mâide, 5/2)

el-beytü’l-muharrem (haram evi) (İbrâhim, 14/37. Mâide, 5/2)

el-beytü’l-atîk (eski ev), (Hac, 22/29, 33),

el-beytü’l-ma'mûr (imar edilmiş ev) (Tûr, 52/4) ve

el-beyt (ev) (Bakara, 2/125, 127) isimleri ile zikredilmektedir. Ka’be, Beytullah (Allah’ın evi) diye de anılır.

Ka’be’nin;

Doğu köşesine, Rüknü Hacer-i Esved,

Güney köşesine Rüknü Yemânî,

Batı köşesine Rüknü Şâmî,

Kuzey köşesine, Rüknü Irâki (Irak köşesi) denir.

Kuzey batı tarafında Hatîm ve Mîzâb-ı Ka’be,

Kuzey doğu duvarında, kapı,

Kuzey-doğu duvarı karşısında Makam-ı İbrâhim ve zemzem kuyusu,

Doğu köşesinde Hecer-i Esved vardır.

Kur’ân’da Ka’be’nin İbrâhim ve İsmail (a.s) tarafından yapıldığı bildirilmektedir (Bakara, 2/124-129).

Ka’be günümüze kadar bir çok kere yıkılmış ve tamir edilmiştir. Ka’be, her sene, üzerinde hac âyetlerinin yazılı olduğu siyah ipek örtü ile örtülür. Tavaf, Ka’be etrafında yapılır.

 

KIBLE

 

Sözlükte cihet, yön anlamına gelen kıble, dînî bir kavram olarak, Müslümanların namazda yönelmiş oldukları yön, Kâbe manasına gelir. Müslümanların kıblesi, Mekke’de bulunan Kâbe’dir. Kâbe’yi görenler için kıble, Kâbe’nin bizzat kendisidir. Kâbe’yi görmeyenler için, Kâbe’nin bulunduğu taraftır. Kâbe’nin göğe doğru ve dünyanın merkezine doğru uzantısı da kıbledir. Namazda bu cihete yönelmeye istikbâl-i kıble denir.

 

KIRAN HACCI

 

Bir hac mevsimi içerisinde umre ile hac ihramını birleştirmek suretiyle yapılan hacdır. (bk. giriş bölümü)

 

KUDÜM TAVAFI

 

Sözlükte bir yere gelmek veya varmak anlamına gelen "kudüm" kelimesi, bir hac terimi olarak; "ifrad haccı" yapanların Mekke’ye vardıklarında yaptıkları ilk, kıran haccı yapanların ise umreden sonra yaptıkları ilk tavaftır. (bk. giriş bölümü).

 

 

KURBÂN

 

Sözlükte yaklaşmak, Allâh’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurbân, dînî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Arapça’da bu şekilde kesilen hayvana udhiye denir. (bk. birinci bölüm Mina’daki görevler kısmı)

 

MAHREM

 

Sözlükte haram, haram kılmak ve haram kılınmış anlamlarına gelen mahrem, dîni bir kavram olarak, genelde Allâh’ın haram kıldığı, yasakladığı şeylere, özelde ise, kendileriyle evlenilmesi ebedî olarak haram olan kişilere denir.

 

MAKAM-I İBRAHİM

 

İbrâhim’in Makamı demektir. Bununla maksat, Hz. İbrâhim (a.s)’ın Kâ’be’yi inşâ ederken iskele olarak kullandığı veya halkı hacca da’vet ederken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir.  Bu yer, Kâ’be’nin doğu tarafında, zemzem kuyusu ila Kâ’be’nin kapısı arasındadır. Buradaki taşta ayak izi vardır. Taş, cam bir fanus içine alınmıştır.

 

MEKKÎ

 

Mekke'de ve Harem bölgesinde, "Mîkat" sınırları içerisinde yaşayan  kimselere denir.

 

MENASİK

 

İbadetgâh, ibadet usulü, kurban boğazlanacak yer, bir adamın alıştığı yer anlamlarına gelen mensek kelimesinin çoğulu olan menâsik, dînî bir kavram olarak, en geniş anlamda ibâdet, Allâh’a yakınlaşmak için yapılan her türlü itaat; hacda yerine getirilmesi gereken vazifeler; kurban kesmek ve kurban kesilen yer anlamlarına gelmektedir. Aynı kökten türeyen nüsük kelimesi bu anlamdadır. Ayrıca hac menâsiki anlamına meşâir de denilmektedir.

Kâbe’yi tavaf etmek, Safâ ile Merve arasında sa’y etmek, Arafat ve Müzdelife vakfeleri ve Şeytan taşlama hac menasiki arasında yer almaktadır.

 

MES'A

 

Hac veya umre yapan kimselerin, Safâ ile Merve arasında, sa’y ettikleri yere verilen isimdir (bk. Sa’y)

 

MESCİD-İ AKS    

 

En uzak mescid demektir. Mescid-i Aksâ, Küdüs’dedir.  Beyt-i Makdis (kutsal ev) ismiyle de anılan ve Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde ilk yapılan mesciddir (Buhârî, Enbiyâ, 10, 40. Müslim, Mesacid, 1-2). Mescid-i Aksâ, Müslümanların ilk kıblesi (Bakara, 2/144), Hz. Muhammed (a.s.)’in İsra olayında uğradığı (İsrâ, 17/1), Miracın başladığı, Hz. İsâ’ya kadar bir çok Peygamberin namaz kıldığı mesciddir.

Günümüzde Mescid-i Aksâ; Kudüste, Süleyman Ma’bedînin güney tarafındaki camiye denilmektedir. Peygamberimiz ibâdet amacıyla seyahat edilebilecek üç mescidden birinin Mescid-i Aksâ olduğunu birlidmiştir. (İbn Mâce, Salât, 197).

 

MESCİD-İ HARAM          

 

Mekke’de ortasında Kâ’be’nin bulunduğu Cami-i Şeriftir. Halk arasında Harem-i Şerif de denir. Yer yüzünde ilk yapılan mesciddir (Müslim, Mesâcid, 1).

Mescid-i Haram’da kılınan namaz diğer mescidlerde kılınan namazlardan yüz bin kat daha fazla sevaptır (İbn Mâce, Salat, 195).

 

MESCİD-İ NEMÎRE

 

Mekke’de Arafat bölgesinin kuzey-batı tarafında Müzdelife istikametinde Urene vadisi sınırları içinde bulunan mescidîn adıdır. Hacda arefe günü arefe hutbesi bu mescitte okunur.

 

MEŞ’AR-İ HARÂM

 

Mekke’de, Arafat ile Mina arasında, Müzdelife’nin sonunda Kuzah tepesinin civarına verilen isimdir. Bu yer hürmetli olması ve burada haccın şiarlarından olan gecelemek, vakfe yapmak, namaz kılıp dua etmek gibi ibadetler yapıldığından Meş’ar-ı Haram diye isimlendirilmiştir (Bakara 2/198). Hz. Peygamber, burada sabaha kadar kalarak dua etmişlerdir (Müslim, Hac, 148). (bk. birinci bölüm Müzdelife kısmı)

 

MEŞÂİR (MEŞÂİRU’L-HACC)

(bk. Menâsik)

 

METAF

 

Tavaf edilen yer anlamına gelir. Mescid-i Haram içerisinde, tavaf etmek için tahsis edilen yeri ifade eder.

 

MÎKAT

 

Harem Bölgesine veya Mekke'ye gelmek isteyen "Âfâkîlerin" ihrama girmeden geçemeyecekleri sınırları belirleyen noktalara denir.

 

MİNA

 

Mekke ile Müzdelife bölgesi arasında bulunan Harem sınırları içinde kalan bölgenin adıdır. Büyük, orta ve küçük cemreler buradadır. Bayram günleri şeytan taşlama görevi burada yapılır. Hac ile ilgili kurbanlar burada kesilir. (bk. birinci bölüm Mina’da yapılacak görevler kısmı)

 

MİZAB-I KA'BE

bk. Altınoluk.

 

MUHRİM

 

Umre veya hac veya hac ve umre ibadetini yapmak için "ihram"a giren kimseye ihramda bulunduğu sürede verilen bir isimdir (bk. İhram maddesi).

 

 

 

 

MÜLTEZEM

 

Hacer-i Esved’in bulunduğu köşe ile Kâbe kapısı arasında kalan kısma denir. (bk. birinci bölüm Tavaf kısmı)

 

MÜZDELİFE

 

İleri geçmek ve yaklaşmak anlamındaki "izdilâf" kökünden türeyen "Müzdelife", Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgenin adıdır. Mina ile Müzdelife arasında "Muhassır Vadisi", Müzdelife sınırları içerisinde Kuzeh dağı üzerinde "Meşar-i Harem" adında bir tepe vardır.

Akşam ile yatsı namazı cem edilerek kılındığı için Müzdelife bölgesine "cem'" (جمع)  ismi de verilmiştir (Kurtubî, II, 421. İbn Kudâme, V, 283).

 

RAVZA-İ MUTAHHARA

 

Temiz bahçe demektir. Bu tâbir; Medîne’de Mescid-i Nebevî’de Peygamberimiz (a.s.)’in kabri ile minberi arasındaki bölüme denir. 10x20 = 200 metrekarelik bir alandır. Peygamberimiz (a.s.) “Evimle minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurmuştur. (Buhârî, Fadlü’s-Salat. 6).

 

REMEL

 

Sözlükte süratli gitmek, koşmak, bir şeyde ziyadelik, ilave gibi anlamlara gelen remel, dînî bir kavram olarak tavafta kısa adımlarla koşarak ve omuzları silkerek çalımlı bir şekilde yürümek demektir. (bk. birinci bölüm Sa’y kısmı)

 

REMY-İ CİMAR

 

Sözlükte remy atmak, ayıplamak ve yönelmek; cimar ise, çakıl taşları ve ateş koru kor parçaları gibi anlamlara gelmektedir. Kelima anlamı itibariyle remy-i cimâr, taş atmak demektir. Dînî bir kavram olarak, haccedenlerin kurban bayramı günleri Mina’da, halk arasında şeytan diye isimlendirilen yerlere, usulüne uygun olarak, küçük küçük taşlar atmalarını ifade etmektedir. (bk. birinci bölüm mina’da görevler kısmı)

 

RİDA

 

Umre veya hac yapmak isteyen kimsenin ihrama girmek için mutat elbiselerini çıkararak büründükleri iki parça havlu türü örtüden baş hariç vücudun belden yukarısını örten kısma denir. Belden aşağısını örten kısma da “izâr” denir.,

 

İZAR

bk. Rida

 

RÜKN

 

Sözlükte sözlükte köşe ve bir şeyin aslı anlamına gelen rükn, bir hac terimi olarak hac ve umre ibadetini meydana getiren ve yapılmaması, umre veya haccı geçersiz kılan temel menasik demektir. Ayrıca Ka’be’nin köşlerine de rükün denir.

 

 

 

RÜKNÜ HACER-İ ESVED

 

Hacer-i Esved'in de bulunduğu Kabe'nin doğu köşesine denir.

 

RÜKNÜ IRÂKÎ

 

Kabe'nin kuzey köşesine denir.

 

RÜKNÜ ŞÂMÎ

 

Kabe'nin batı köşesine denir.

 

RÜKNÜ ŞARKÎ

 

Kabe'nin Hacer-i Esved'in  bulunduğu ve Rüknü Hacer-İ Esved diye de anılan  doğu köşesine denir.

 

RÜKNÜ YEMÂNÎ

 

Kabe'nin güney köşesine denir.

 

SAFA- MERVE

 

Kâbe’nin doğusunda bulunan iki küçük tepeciğin isimleridir. Bugün Mescid-i Haramın duvarı ile bitişik haldedir. Hac menasikinden olan sa’y, bu iki tepe arasında yapılır.

 

SA'Y

 

Sözlükte çalışmak, çalışıp kazanmak, gayret etmek, kastetmek, koşmak, yürümek gibi anlamlara gelen sa’y, dînî bir terim olarak, hac ve umre esnasında Kâbe’nin doğusundaki Safâ ve Merve denilen iki tepenin arasında, Safâ’dan başlayıp Merve’de tamamlanmak üzere, yedi defa gidip gelmeyi ifade eder.  (bk. birinci bölüm sa' kısmı).

 

ŞAVT

 

Sözlükte tur, bir turluk koşu, işin bir kısmı, gaye, mesafe gibi anlamlara gelen şavt, dînî bir kavram olarak, tavafta Hacer-i Esved’den başlayıp Hatîmin dışından Kabe’nin etrafında bir defa dolaşmayı; sa’yde ise, Sâfâ ile Merve arasındaki her bir gidiş veya gelişi ifade eder. (bk. birinci bölüm Tava ve Sa’y kısımları)

 

TAHALLÜL

 

Sözlükte haram iken helal olmak anlamına gelen "tehallül", ihram yasaklarının sona ermesi, ihram'dan çıkma demektir. İki tahallül vardır. Kurban bayramının birinci günü tıraş olduktan sonra  birinci tahallül gerçekleşir. Bu durumda cinsel ilişki dışınka ibütün ihrdam yasakları sona erer. Ziyaret tavafından sonra ikinci tehallül gerçekleşir. Bununla cinsel ilişki yasağı da kalkar.

 

TAKSİR

 

Umre veya hac yapmak için ihram giren kimsenin belli menasiki yaptıktan sonra ihramdan çıkması için saçlarını kısaltmasına denir.

 

 

 

TAVAF

 

Sözlükte bir şeyin çevresini dolaşmak, dönmek anlamlarına gelen tavaf, dînî bir kavram olarak, Hacer-i Esved’in hizasından başlayarak Kabe’yi sola almak suretiyle, yedi defa Kâbe etrafında dönmek demektir. (bk. birinci bölüm Tavaf kısmı)

 

TEHLİL

 

Dîn ıstılahında, (Allah’tan başka ilah yoktur) anlamındaki “lâ ilâhe illâ’llah” tevhit cümlesini söylemeye denir.

 

TEKBİR

 

Dîn ıstılahında, Allah en büyüktür, Allah her şeyden daha büyüktür anlamına gelen Allâh’ü ekber diyerek Allah’ı azamet ve kibriya ile  anmak demektir.

 

TELBİYE

 

Sözlükte emre icabet etmek anlamına gelen telbiye, bir hac terimi olarak “lebbeyk” diye başlayan cümleleri söylemeye deri.

 

TEŞRÎK TEKBİRİ

 

Zilhiccenin 9-13. günlerinde farz namazlardan sonra الله اكبر الله اكبر لا اله الا الله و الله اكبر الله اكبر و لله الحمد cümlesine söylemeye denir.

 

TEMETTU

 

Sözlükte yararlanmak anlamına gelir. Aynı yılın hac aylarında önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonrea ihrama girip hac yapmaya temettu haccı denir. (bk. giriş bölümü)

 

TERVİYE

 

Sözlükte suya kandırmak anlamına gelen tervviye Zilhicce ayının 8. günü, yani Kurban Bayramı arafesinden bir önceki güne denir.

 

UDHIYYA

 

Kurban bayramı günlerinde ibadet niyetiyle kesilen kurban demektir.

 

UMRE

 

Sözlükte uzun ömürlü olmak, evi mamur etmek, bir yerde ikamet etmek,  Allah'a kulluk yapmak, korumak ve mal çok olmak anlamlarındaki "a-m-r" kökünden türeyene "umre" bir hac terimi olarak  belirli bir zamana bağlı olmaksızın ihrama girip tavaf ve sa‘y yaptıktan sonra tıraş olup ihramdan çıkarak yapılan ibadete denir. (bk. … bölüm).

 

 

 

VAKFE

 

Sözlükte belirli bir yerde bir süre kalmak anlamına gelen "vakfe"; bir hac terimi olarak, hac yapma niyetiyle ihrama girmiş olan bir kimsenin Zîlhicce ayının 9. günü öğleden sonra Arafat’ta ve aynı gece Müzdelife’de bir müddet kalmak demektir.

 

ZEMZEM

 

Kâ’be’nin doğusunda Yüce Allah’ın Hâcer ile oğlu İsmail’e ihsan ettiği suya denir.

 

 

 


                                         BİBLİYOGRAFYA

 

Abdü’l-Gani el-Mekkî, Hüseyin b. Muhammed Said, İrşâdü’s-Sari ilâ Menasiki Molla Ali el-Kârî, Birinci Baskı, Beyrut, 1998.

Abdürrazzak, b. Hemmâm Ebû Bekir es-Sanânî, el-Musannef, Thk. Habîbürrahmân el-A’zamî, el-Mektebetü’l-İslâmî, Beyrut, 1970.

Ahmed b. Hanbil, el-Müsned, Çağrı Yayınları İstanbul, 1981.

Ali el-Kâri, el-Meslekü’lMatekassıt fî’l-Menseki’l-Mütevassıt Dâru’l-kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1998. (Abdülğan3i el-Mekkî’nin İrşâdü’s-Sârî adlı eseri ile bir arada)     

Bâşnefer, Said b. Abdülkadir el-Haccü ve’l-Umre, Beyrut, 2003.

Beydâvî, Ebû Saîd Abdullah b. Omer, Envâdu't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, I, 280. (Mecmûatün Mine't-Tefâsîr), İstanbul, baskı yer yok.

Beyhakî, Anmed b Hüseyin es-Sünenü'l-Kübrâ, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Birinci Baskı Mekke, 1994.

Buhârî Muhammed b. İsmail, el-Câmi’u’s-Sahîh, Çağrı Yayınları İstanbul, 1981.

Cezirî Abdurrahman, Kitabü’l-Fıkh ala Mezahibi’l-Erbaa. Çağrı Yayınları, İstanbul 1987.

Cezirî, Abdurrahman, Kitabü’l- fıkh ala mezahibi’l- Erbaa, Darü’l-Fikr

Çubukçu, Asri “Ebû Lübâbe el-Ensârî”, Türkmiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopadisi, İstanbul,. 1994.

Dârimî, Abdullah b. Abddurrahman, es-Sünen, , Çağrı Yayınları İstanbul, 1981.

Dimyatî, Seyyid el-Bekri Muhammed Şeta, İânetü’t-Talibin, Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabi, 4 Baskı, Beyrut, tarihsiz.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. Eş’as, es-Sünen, Çağrı Yayınları İstanbul, 1981.

Ebû Zehra, Muhammed,  İslam Hukuku Metodolojisi, Çeviri Abdülkâdir Şener, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, birinci bak, Ankara, 1973.

Hakim, Muhammed b Muhammed en-Neysâburî, el-Müstedrek Alâ’s-Sahîhayn, Birinci baskı. Beyrut, 1990.

Halebî İbrahim b. Muhammed b. İbrahim, Mülteka’l-Ebhur,  Thk. Vehbi Süleyman Ğavucî el-Elbanî, Beyrut, 1989.

Hattâbî, Me'âlimü's-Sünen, Ebû Dâvud'un Sünen'i ile birlikte. Çağrı Yayınları,  İstanbul, 1981.

Hâzin,  Alâüddîn Ali b. Muhammed b. İbrahîm, Lübâbü't-Te'vîl fî Meânî't-Tenzîl, (Mecmûatün Mine't-Tefâsîr), İstanbul, baskı yer yok.

İbn Abidin, Muhammed b. Emin, Hâşiyetü Reddü’l-Muhtar Ale’d-Dürri’l-Muhtâr Şerhu Tenvîri’l-Ebsâr,  Kahraman Yayınları, İstanbul 1984.

İbn Hibbân, es-Sahîh. Tertib, el-Emîr Alâüddîn Ali b. Belbân el-Fârisî, (el-İhsân fî Takrîbi Sahîhi İbn Hıbbân) Thk. Şuayb el-Anavut. Müessesetü’r-Resâle, Beyrut, 1993.

İbn Hümâm, Kemâleddîn Muhammed b. Abdülvâhid, es-Sivâsî,  Şerhu Fethu'l-Kadîr Alâ'l-Hidâyeti Şerhu Bidâyeti'l-Mübtedî, Thk. Abdürrazak Galib el-Mehdî, Dâru'l-Kütübi'l-Ilmiyye, Birinci baskı,  Beyrut, 1995.

İbn Kuda me, Muvaffaku’d-Din Ebu Muhammed Abdullah  b. Ahmed  b. Muhammed  el-Muğni,Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut, tarihsiz ve Abdullah b. Abdülhasan et-Türkî ve  Abdülfettâh Muhammed el-Hulv,  İkinci baskı, Kahire,  1992 baskıları.

İbn Kudame el Makdisî, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmami’l-Mübeccel Ahmede’bn-i Hanbel, el-Mektabü’l-İslâmî, Beşinci Baskı, Beyrut, 1988.

İbn Mâce, Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, es-Sünen, Çağrı Yayınları İstanbul, 1981.

İbn Rüşd, Ebû'l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Bidâyetü'lMüctehid ve Nihayetü'l-Muktesıd, Thk. Abdülhalim Muhammed, Abdurrahman Hüseyin Muhammed, Dâru'l-hadis, Kahire,  tarihsiz ve Kahraman Yayınları, İstanbul, 1985 baskıları.

Kamil Miras, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Üçüncü Baskı,……..

Kâmil Miras, Sahih-i Buhari Tecrid-i sarih Terceme ve Şerhi Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını,

Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd, Bedâi'u's-Sanâî fî Tertîbi'ş-Şerâi', Dâru'l-Kütübi'l-Arabiyyi, İkinci baskı, Beyrut, 1982.

Kinanî, İzzüddîn b. Cemaa, Hidayetü’s-salik İla’l-Mezahibi’l-Erbaa Fi’l-Menasik Beyrut 1994.

Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmi' Li Ahkâmi'l-Kur'ân,  Dâru İhyâi't-Türâsî'l-Arabî, Beyrut,  tarihsiz.

Mâlik b. Enes el-Esbahî, el- Müdevvenetü’l- Kübrâ,  Beyrut,  1999.

Mergînânî, Burhanüddîn Ebû'l-Hasan, Ali b. Abî Bekr b Abdi'l-Celîl, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti'l-Mübtedî, Baskı yeri ve tarihi yok.

            Mevsılî, Abdullah b. Mahmûd, el-İhtiyâr li Ta’lîli’l-Muhtâr, Baskı yeri ve tarihi yok.

Mevsîlî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd, el-İhtiyâr Lita'lîli'-Muhtâr, Thk. Mahmmed Ebû Dakîk, Dâru'l-Ma'rife, üçüncü baskı,  Beyrut 1975.

Meydanî, Abdü’l-Gani el-Guneymî el-Lübab fi Şerhi’l-Kitab, 2. Baskı, Beyrut 1996. İbn Nüceym,  Zeynüddîn, Bahrü’r-Râik, İlmiye Matbaası, Kahire, 1311.

Münâvî, Muhammed Abdurrahûf Feyzü'l-Kadîr Şerhu’-l-Câmiu’s-Sağîr, Mısır, 1938.

Müslim b. Haccâc, el-Câmi’u’s-Sahîh, Çağrı Yayınları İstanbul, 198.

 Nesâî, Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Çağrı Yayınları İstanbul, 1981.

            Nesefî, Ebû'l-Berekât Abdullah b. Ahmed b Mahmûd, Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te'vîl, I, 280. (Mecmûatün Mine't-Tefâsîr), İstanbul, baskı yer yok.

Nevevi Muhiddîn Yahya b. Şeref, el-Mecmu’  Dârü İhyâi’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut,  1995. Kitâbü’l-Îzâh fî Menâsiki’l-Haccı ve’l-Umre, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut, 1994.

Râğıb el-Isfehânî, Ebû'l-kâsım Huseyin b. Muhammed, el-Müfredât fî Garîbi'l-Kr'ân, Thk. Muhammed Seyyid Keylânî,  Mısır, 1961.

Semerkandî, Alâüddîn, Tuhfetü'l-Fukahâ, Dâru'l-kütübi'l-Ilmiyye, Birinci baskı, Beyrut, 1984.

Serahsî, Şemsüddîn el-Mebsut. Dârü’l-Marife. Beyrut, tarihsiz.

Şevkânî, Muhammed b. Ali Neylü’l-Evtâr, Baskı yeri ve tarihi yok. 

Şirbînî,  Şemsüddîn Muhammed b. Muhammed el-Hatîb,  el-MuğnÎ'l-Muhtâç ilâ Ma'rifeti  Me'ânî' Elfâzı'l-MunHâc,  thk, Ali Muhammed Muavvad ve Adil Ahmed el-Mevcûd, Dâru'l-Kütübi'l-Ilmiyye, birinci baskı, Beyrut, 1994.

Taberî Abdullah b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân An Te’vîli Âyi’l-Kur’an, Beyrut, 1988.

Tirmizî, Muhammed b İsa, es-Sünen, Çağrı Yayınları İstanbul, 1981. 

Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslamî ve Edilletüh. Dimaşk, 1997.

Vehbe ez-Zuhaylî, El-Fıkhü’l-İslamî Ve Edilletüh. Dimaşk, 1997.

Yazır Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Neşriyat, İstanbul , 1971.

 

 



[1] بُنِىَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسَةٍ عَلَى أَنْ يُوَحَّدَ اللَّهُ وَإِقَامِ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَصِيَامِ رَمَضَانَ وَالْحَجِّ 

İslam beş şey üzerine bina edilmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.Buhârî, İman, Bab No: 1; Müslim, İman, H.No: 19-22. bk. Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 8. Tirmizî, Îmân, 4. Ebû Dâvûd, Sünnet, 16. Nesâî, Mevâkît, 6, İbn Mâce, Mukaddime, 9.

[2] Buhârî, Hac, 4. II, 1141. Nesâî, Menâsikü'l-Hac, 4. V, 114. Müslim, Hac, 438. I, 983. İbn Mâce, Menasik, I. No: 2889. II, 962.

[3] İbn Mâce, Menasik, 5. No: 2892. II, 966.

[4] Nesâî, Menâsikü'l-Hac, 4. V, 113. Buhârî, Hac, 4. II, 1141.

[5] Müslim, Hac, 437. I, 983. Nesâî, Menâsikü'l-Hac, 5. V, 115. İbn Mâce, Menasik, I. No: 2888. II, 962.

[6]Râğıb el-Isfehânî, Ebû'l-kâsım Huseyin b. Muhammed, el-Müfredât fî Garîbi'l-Kr'ân, s.107. Thk. Muhammed Seyyid Keylânî,  Mısır, 1961. bk. İbn Hümâm, Kemâleddîn Muhammed b. Abdülvâhid, es-Sivâsî,  Şerhu Fethu'l-Kadîr Alâ'l-Hidâye Şerhu Bidâyeti'l-Mübtedî, II, 414.  Thk. Abdürrazak Galib el-Mehdî Dâru'l-Kütübi'l-Ilmiyye, Birinci baskı,  Beyrut, 1995.

[7] İbn Hümâm, II, 415. DİA, XIV, 382. İstanbul, 1996.

[8]es-Semerkandî, Alâüddîn, Tuhfetü'l-Fukahâ, II, 379. Dâru'l-kütübi'l-Ilmiyye, Beyrut, 1984. Birinci baskı. el-Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b Mes'ûd, Bedâi'u's-Sanâî fî Tertîbi'ş-Şerâi', II, 118. Dâru'l-Kütübi'l-Arabiyyi, İkinci baskı, Beyrut, 1982.

[9]el-Kurtubî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmi' Li Ahkâmi'l-Kur'ân, III, 142. Dâru İhyâi't-Türâsî'l-Arabî, Beyrut,  tarihsiz.

[10] Kâsânî, II, 118.

[11] Buhârî, İman, 1. I, 8. Müslim, İman, 19-22

[12] Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 8. Tirmizî, Îmân, 4. Ebû Dâvud, Sünnet, 16. Nesâî, Mevâkît, 6, İbn Mâce, Mukaddime, 9.

[13] Müslim, Hac, 412. I, 975.

[14] Semerkandî, II, 379. Kâsânî, II, 118. Kurtubî, III, 142.

[15] Müslim, Hac, 412. I, 975. bk. İbn Mâce, Menâsik, 2. No: 2884. II, 963.

[16] Ebû Dâvûd, Menâsik, 1. No: 1721. II, 344.  İbn Mâce., Menâsik, No: 2886. II, 963. İbn Mâce'nin bir başka rivayetinde aynı soruyu sahabeden Enes b. Malik de sormuştur. No: 2885.

[17]Tirmizî, Hac, 6. No: 815. III, 179.  eş-Şirbînî,  Şemsüddîn Muhammed b. Muhammed el-Hatîb,  el-MuğnÎ'l-Muhtâç ilâ Ma'rifeti  Me'ânî' Elfâzı'l-MunHâc,  II, 206.  thk, Ali Muhammed Muavvad ve Adil Ahmed el-Mevcûd, Dâru'l-Kütübi'l-Ilmiyye, birinci baskı, Beyrut, 1994. İbn Kudâme, II, 18. Sahabeden Câbir İbn Abdullah, Peygamberimizin hicretten önce iki defa, hicretten sonra da bir defa hac yaptığını söylemiş ise de Tirmizi bu rivayet için "garîb" ifadesini kullanmıştır. Tirmizî, hac, 6. No: 815. III, 179.

[18]Semerkandî, II, 380. Kâsânî, II, 119.  İbn Hümâm, II, 416. İbn Kudâme  Muvaffaku'ddîn Ebû Abdullah b. Ahmed b. Muhammed, el-Muğnî, V, 6. Madde, 538.  Thk.  Abdullah b Abdülhasan et-Türkî ve  Abdülfettâh Muhammed el-Hulv,  İkinci baskı, Kahire,  1992., eş-Şirbînî,  II, 206.  el-Hattâbî, Me'âlimü's-Sünen, II, 344. Ebû Dâvud'un es-Sünen'i ile birlikte. Çağrı Yayınları,  İstanbul, tarihsiz.

[19]Semerkandî, II, 379-380.  Kâsânî, II, 119. eş-Şirbînî, II, 207.

[20] İbn Kudâme, Muğnî, V, 36. Madde, 541.

[21] İbn Hümâm, II, 418-19.Yazır, II, 708.

[22] Ebû Dâvûd, Menâsik, 6. No: 1732. II, 350. Hakim, Muhammed b. Muhammed in-Neysâbûrî el-Müstedrek Alâ’s-Sahîhayn, I, 448. Birinci Baskı, Beyrut. 1990. Beyhakî, Ahmed. Hüseyin, es-Sünenü'l-Kübrâ, IV, 339-3340. Dâru’l-kütübi’l-Ilmiyye, Birinci baskı, Mekke, 1994.

[23] İbn Mâce, Menâsik, 1. No: 2883. II, 962.

[24] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 120. İbn Hümâm, II, 415. İbn Rüşd, Ebû'l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ahmed, Bidâyetü'lMüctehid ve Nihayetü'l-Muktesıd, I, 390.  Thk. Abdülhalim Muhammed, Abdurrahman Hüseyin Muhammed, Dâru'l-hadis, Kahire,  tarihsiz. İmam Şâfiî'ye göre kafirler imanla birlikte ibadetlerle de sorumludur, dolayısıyla kâfire hac farzdır, terki sebebiyle âhirette cezalandırılır.

[25] Ebû Dâvûd, hudud, 17. No: 4403. IV, 560.  Buhârî, Talak, 11. VI, 169. Hudud, 22. VIII, 21. Tirmizî, Hudud, 1. Dârimî, Hudud, 1.  Ahmed, II, 508.

[26] el-Münâvî, Muhammed Abdurraûf,  Feyzü'l-Kadî Şerhu el-Câmi’u’s-Sa’îr, M, II, 535. bk. IV, 528. Mısır, 1938. bk. IV, 528

[27] Kâsânî, II, 120. İbn Hümâm, II, 415.

[28] Tirmizî, Sünen, III, 265-266. Kâsânî, II, 120.

[29] Müslim, Hac, 409-411. I, 497. Ebu Dâvûd, Hac, 8. No: 1736. II, 352-353. Tirmizî, Hac, 83. No: 924. III, 265. Ahmed, I. 288, 343. Mâlik, I, I, 422. Nesâî, V, 120. Sahabeden Sâib b. Yezîd, yedi yaşında iken babası ile birlikte hac yaptığı söylemiştir.Tirmizî, Hac, 83. No: 925. III, 265

[30] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 121. İbn Hümâm, II, 415. İbn Rüşd, I, 390-391.

[31] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 121. İbn Hümâm, II, 415.

[32] Hâkim, I, 481. Beyhakî, V, 179.

[33] Dârakutnî, es-Sünen, II, 215. Kâsânî, II, 120-121. İbn Kudâme, II, 9.

[34] Tirmizî, Hac, 4. No: 813. III,  177.

[35] Semerkandî, II, 383.. Kâsânî, II, 122. İbn Hümâm, II, 422-423. eş-Şirbînî, II, 212-213

[36] Kâsânî, II, 120, 122. İbn Hümâm, II, 415. İbn Rüşd, I, 391

[37] İbn Rüşd, I, 391.

[38] Ebû Dâvûd, Zekat, 45. Ahmed, II, 160, 193, 194, 1945.

[39] Kâsânî, II, 121-122. İbn Hümâm, II, 416.

[40] İbn Hümâm, II, 421.  Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II; 121. eş-Şirbînî, II, 218.

[41] Şirbînî, II, 219. İbn Kudâme, V, 19. Madde, 539. İbn Rüşd, I, 391.

[42] Müslim, Hac, 408. II, 974.

[43] Buhârî, Hac, 1; II, 140.   Müslim, Hac, 71,Babu'l-Haccı Ani'l-Âciz, Hadis No:1334.

[44]bk.Kâsânî, II, 123. Mergînânî, Burhanüddîn Ebû'l-Hasan, Ali b. Abî Bekr b Abdi'l-Celîl, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti'l-Mübtedî, I,134. Bakı yeri ve tarihi yok. İbn Hümâm, II, 416, 422-425. el-Mevsîlî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd, el-İhtiyâr Lita'lîli'-Muhtâr, I, 140. Thk. Mahmuo Ebû Dakîka, Dâru'l-Ma'rife, üçüncü baskı,  Beyrut, 1975.

[45] İbn Hümam, II, 422.

[46] bk. İbn Hümâm, II, 415. İbn Kudâme, V, 6. eş-Şirbînî, II, 219. Yazır, Hamdi, Hak Dîni Kur’ân Dili,  II, 705. Eser neşriyat, İstanbul, 1971.

[47] “Mahrem”; kadının babası, oğlu, erkek kardeşi ve dayısı gibi evlenmesi kendisine ebedî olarak haram olan yakınlarına denir. Bu konuda bk  Müslim, Hac. 423; I,977.

[48] Kâsânî, II, 123. Hattâbî, II, 346. Neha'î, Hasan Basrî, İshak b. Râhaveyh de bu görüştedir.

[49] İbn Kudâme, V, 30. Madde, 540.

[50] İbn Rüşd, I, 394.

[51] Şirbînî, II, 217. Hattâbî, II, 346.

[52] Müslim, Hac, 413. I, 975. Buhârî, Taksîru’s-Salâti, 4; II,35. Ebû Dâvûd, Menâsik, 2. (II,348). Tirmizî, Rada’ , 15;  III, 472. Ahmed, II, 19, 143, 182. Abdürrazzak, II, 525. No: 4306-4307. İbn Hibbân, Seferu’l-Mer’e, VI,433. No: 2718. Beyhakî, Salat, III, 138.

[53] Müslim, Hac, 414;I, 975. Müslim, bu konuda 18 hadis rivayet etmiştir. İbn Hibbân, Salat, 27.  VI, 435. No: 2722.

[54] Semerkandî, II, 388-389. İbn Hümâm, II, 427.

[55] Müslim, Hac, 420; I,977. İbn Mâce, Menasik, 7; II, 968. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 438. Beyhakî, Salât, III,137, 139.

[56] Müslim, Hac, 419; I, 977. Ebû Dâvûd, Menasik, 2; II, 346. No: 1723. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 439. No: 2728. Beyhakî, Salat, III., 139.

[57] Buhârî, Taksîru’s-Salâti, 4; II,36.  Müslim, Hac, 421; I,977. Ebû Dâvûd, Menâsik, 2; II, 347. No:1724. Malik, İsti’zân, 37; II, 979. Tirmizî, Rada’ , 15; III, 473. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 437. No: 2725. Beyhakî, Salat, III, 139.

[58] Beyhakî, salat, III,137.  Müslim, Hac, 415-416; I, 975. Buhârî, Taksîru’s-Salâti, 4; II, 35. Ahmed, III, 7, 45. Abdürrazzak, II, 525 No: 4309. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 437. No: 2724-2725.                                                                                                                                   

[59] Müslim, Hac, 418; I, 976. Ebû Dâvûd, Menâsik, 2; II, 348. İbn Mâce, Menâsik, 7. (II, 968). Tirmizî, Rada’, 15;  III, 472. İbn Hibbân, Salat, 27; VI, 443. No: 2734.

[60] Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 423; I, 977. Ebû Dâvûd , Menâsik, 2; II, 348. No:1726.  İbn Hibbân, Salât, 27;  VI, 433. Beyhakî , Salat, III, 138.

[61] Beyhakî, Salat, III,139.

[62] Kurtubî, V, 355.

[63] Ahmed, IV, 3987. bk. Ahmed, IV, 257. Tirmizî, Sure, 1. No: 2953. V, 203.

[64] Kâsânî, II, 123.

[65] Bakara, 2-228.

[66] Talak, 65/4.

[67] Bakara, 2/234.

[68] Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II, 124. İbn Kudâme, V, 35.

[69] Erkeğin tek taraflı  iradesi ile dönüşü mümkün olan talak.

[70] Bâin talak, iki kısma ayrılır. Bain-i suğra, bain-i kübra. Üç dafa boşanmış bir kadın bain-i kübra ile boşanmış demektir. Yeni bir evlilik yapıp bu evlilik tabîî ve meşru bir şekilde sona ermedikçe taraflar istese bile mümkün olmaz. Bain-i suğra ise, kinaye lafız ile boşanmış veya sarih bir lafız ile boşanmış ve iddet süresi dolmuş olan boşanmadır. Bu boşanmada taraflar isterlerse yeni bir akit ile evlenebilirler.

[71] Talak, 65/1.

[72] İbn Kudâme, V, 35. Madde, 540, son fasıl.

[73] İbn Hümâm, II, 415..

[74] Tirmizî, es-Sünen, III, 272. Sahabeden Abdullah ibn Abbas, tabiînden es-Süddî, eş-Şa'bî ve en-Nahaî de bu görüştedir. Kurtubî, II, 405.

[75] Sahabeden, Abdullah ibn Mes'ûd, Abdullah ibn Omer, tabiînden Atâ bin Ebî Rebah, Rabî' ibn Ebî Rey, Mücâd bin Cebr ve ez-Zührî de bu görüştedir. Kurtubî, II, 405. İbn Rüşd, I, 398.

[76] eş-Şirbînî, II, 222-223. Kurtubî, II, 406. Ata, Mücahid, Tavus, Evzâî  ve Ebu Sevr de bu görüştedir.

[77] Kurtubî, II, 343-344. Yazır, II, 719.

[78] Hattâbî, Meâlimü's-Sünen, II, 377. (Sünen-i Ebî Dâvûd ile birlikte), Çağrı Yay. İst. tarihsiz.

[79] Hattâbî, II, 377.

[80] bk. Ebû Zehra  Muhammed İslam Hukuku Metodolojisi, s. 42-63. Çeviri Abdülkâdir Şener, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, birinci bak, Ankara, 1973.

[81] Semerkandî, II, 381.

[82]eş-Şirbînî, II, 385. en-Nevevî Yahya b. Şeref, Kitâbü'l-Îzâh fî Menâsiki'l-Haccı ve'l-Umre, s. 375. İkinci baskı, Beyrut, 1994.

[83] Şirbînî, II, 385.

[84] İhram kelimesi mutlak olarak kullanıldığı zaman hac ihramı akla gelmekte ise de, namazın fazlarından olan iftitah tekbiri için de kullanılır. Çünkü bu tekbir getirilmek sureti ile namaz girilmiş ve böylece namaz dışında caiz olan gündelik hayata ait davranışlar, namaz içinde haram kılınmış olmaktadır. İşte bu ayırıma işaret olmak üzere, ihramın terim anlamı verilirken, "Bir fıkıh terimi olarak…"ifadesi yerine, "Hac ibadeti ile ilgili olarak" ifadesini kullanılmıştır.

[85] İbn Hümâm, I, 436. İbn Rüşd, I, 427

[86] Semerkandî, II, 391.

[87] Ali el-Kâri, el-Meslekü’l-Mütekassıt fî’l-Mensekî’l-Mütevassıt, s.123. Dâru’l-Kütxübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1998. (Abdülğanî el-Mekkî’nin İrşâdü’s-Sârî adlı eseriyel bir arada).

[88]  İbn Kudame el Makdisi, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmami’l-Mübeccel Ahmede’bn-i Hanbel, I-II, el-Mektabü’l-İslâmî, Beşinci Baskı, Beyrut, 1408/ 1988) II, 396. Ali el-Kâri, s.124. Müslim, Hac, 143; I,885.

[90] Ebû Dâvûd, Menâsik, 27; No: 1812. II, 404. Tirmizî, Hac, 13. No: 825. III; 187.

[91] İbn Mâce, Menasik, 6. II, 997.

[92] Tirmizî, Hac, 15. No: 829. III, 192.

[93] eş-Şirbînî, II, 233.

[94] el-Kâsânî, II, 163.

[95] İbn Hümâm, II, 445.

[96] Mâide 5/2.

[97] İsrâ 17/1.

[98] Kasas 28/57; Ankebût 29/67.

[99] Şafii mezhebinde kuvvetli görüşe  göre hac ve umre dışında başka bir maksatla Harem bölgesine ihramsız olarak girilebilirse de ihramı olarak girilmesi faziletlidir.

[100] İbn Hümâm,  II, 434.

[101] Buhârî, Hac,  7; II, 142.

[102] Ebû Dâvûd,  Menasik,9; Hadis: 1739; II,354-355,

[103] Bakara, 197.

[104] Şafii mezhebine göre ayetteki “hac ayları” ifadesi,Zilhicce ayının ilk dokuz günü ile onuncu günün gecesini; Maliki mezhebine göre ise, Şevval, Zilkade ve Zilhicce aylarının tamamını kapsar.

[105] İbnu Kudâme IV,412.

 [106] eş-Şirbînî, II, 223.

[107] Ebû Davûd, Menâsik,10. No: 1744; II, 357.

[108] Haccın sünnetleri konusu için bk. Ebû Dâvûd, Hac, 21; No. 1770, II, 372-373. Kâsânî, II,143-145,

[109] Buhari, Hac 62. (1510)

[110] Tirmizî, Hac, 102.

[111] Alaüddin Ebu Bekr b. Mesud el-Kasani, Bedaiü’s-Senai’ fi Tertibi’ş-Şerai’ 1982 Beyrut . II/127

[112] İzzüddîn b. Cemaa el-Kinânî, Hidâyetü’s-Salik İla’l-Mezahibi’l-Erbaa Fi’l-Menasik II/759-760.  Thk. Nureddin Iıtır. Beyrut, 1994..

[113] Kâsanî, II/127

[114] Ebu Davud, Menasik 65. No:1658.

[115] Buhari, Eyman ve’n-Nüzur, 15. No: 6173.

[116] Abdülğanî el-Mekkî, Hüseyin b. Muhammed Said, İrşâdü’s-Sari ilâ Menasiki Mulla Ali el-Kari.  s 79. Beyrut 1998

[117] Müslim, Hac, 67.

[118] Kasani, II, 142-143

[119] Nevevî, el-İzah, s 405-412

[120] Ebu Davud. Menasik 54 (1623)

[121] İbn Abidin . Reddü’l-Muhtar. Kahraman yayınları. İstanbul 1984 , II/524

[122] Aliyyü'l-Kârî, 158

[123] İbn Abidin, II/502

[124] Nevevî, Mecmu’ , VIII/78

[125] Aliyyü'l-Kârî, 158

[126] bk. Hacda Kurallara Aykırı Davranışlar ve Cezaları bölümüne S……….

[127] İrşadü’s-salik, II, 781-783.

[128] Buhari, Hac, 62 (1510)

[129] Buhari, Hayz 1 (285); Kâmil MİRAS, Sahih-i Buhari Tecrid-i sarih Terceme ve Şerhi I/217, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, I-XIII.

[130]Mâlik b. Enes el-asbahî, el- Müdevvenetü’l- Kübrâ I/171. I-IX. 1999 Beyrut;  İrşadü’s-salik, II/767; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslamî ve edilletüh. I-XI. Dimeşk 1997 I/610

[131] Tirmizî, Hac 102

[132] İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 390.

[133] Nesaî, Menasi kü’l-Hacc  135 (2873)

[134] İrşâdü’s-Sari. 167; Nevevî, Muhyi’ddîn Yahya b.Şeref, Kitabü’l-İzah fi Menasiki’l-Hacci ve’l-Umre, 211-212; Kasani, II/ 129

[135] Buhari. Hac, 66 (1517) ; Ebu Davud, Menasik , 66 (1662)

[136] Muhyi’d-din  Yahya b. Şeref en-Nevevi, Kitabü’l - Mecmu’  I-XXIII. Dârü İhyâi’t - Türasi’l - Arabî 1995. VIII,21.

[137] Kasani, II, 130; İrşâdü’s-Sari. 169

[138] Nevevî, Mecmu’, VIII, 37

[139] Nesaî, Menasikü’l-Hac , 140. V, 224.

[140] Buhari, Hac, 3 (1481)

[141] bk. Nesai, Mevakit 41 (592)

[142] İrşadü’s-salik, II/853-860; Nevevî, Mecmu’ , VIII/72-73

[143] İbn Mace, Menasik, 27. No: 2943-2944. II, 981-982. Tirmizî, Hac, 37. No: 861. III; 215..

[144] Buhârî, Hac, 50.

[145] Ebu Davud, Menasik 47 (1600)

[146] Tirmizî, Hac, 35. No: 858. III; 213.

[147] Ebu Davud, Menasik 49 (1608) ; İrşadü’s-salik, II/801-808

[148] İrşadü’s-salik, II/791-793

[149] İbn Mâce, Menasik 32 (2948)

[150] İrşâdü’s-Sari.177, 180

[151] Tirmizî, Hac, 33. No: 856. III; 211.

[152] İbn Mâce, Menâsik, 78.

[153] Şirbini, Muğnî’l-Muhtar, II, 285,

[155] Ahmed İbnu Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid ve Ninayetü’l-Muktesid, s.278. Kahraman yay. İst. 1985

[156] Ahmed, VI,420.

[157] Şirbini, Muğnî’l-Muhtar,II,285; İbnu  Rüşd, Bidâye, s.278.

[158] Kâsânî, Bedâyi’, II,133-134; İbnu Hümâm, Fethü’l-Kadir, II, 471-472.

[159] Kâsânî, II, 135.

[160] Kâsânî, Bedâyi’,134. Şirbini, II,,256

[161]"Şüphesiz, Safâ ve Merve Allah'ın (dininin) nişanelerindendir…" (Bakara, 158) ayeti kast edilmektedir.

[163] Şirbinî, , II, 255.

[166] Şirbînî, II, 255.

[167] Müslim, Hacc, 272,275 (1284,1285;  I, 933.

[168] Kurtubî, II, 415.

[169] Müslim, Hac,  151-152. I, 893-894. Kâsânî, II, 125.

[170]Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 203. V, 256. الحج عرفات İbn Mâce, Menâsik, 57. No: 3015. II, 1003. Tirmizî'nin rivayeti الحج عرفات الحج عرفات الحج عرفات "Hac, Arafat'tır, hac Arafat'tır, hac Arafat'tır" şeklindedir. Tirmizî, Tefsîr, 3. No: 2975. V, 214. Ebû Dâvûd'un rivayeti ise, الحج يوم عرفة  "Hac Arafat  günüdür" şeklindedir. Menasik, 69. No: 1949. II, 485.

[171] Kâsânî, II, 125. İbn Rüşd, I, 424.

[172] İbn Rüşd, I, 426. Kurtubî, II, 417. İbn Kudâme, V, 272, madde, 636.

[173] Dârakutnî, II, 241.

[174] Ebû Dâvûd, Menâsik, 69. No: 1950. II, 487. Ahmed, IV, 261. Nesâî, Hac, No: 3043. Dârimî,  Hac, II, 59. bk. İbn Mâce, Menâsik, 57. No: 3016. II, 1004. Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 203. V, 256.

[175] Ebû Dâvûd, Menâsik, I, 447. Ahmed, I, 75.

[176] Kâsânî, II, 127. Şirbînî, II, 262-263. İbn Kudâme, V, 272-274, madde,636.

[177]İbn Mâce,  Hac, I, 1002.  Malik, Hac, I, 388. Ahmed, IV, 82.  Kâsânî, II, 151.

[178] Müslim, Hac, 149. I, 893.

[179] İbn Mâce, Menâsik, 55. No:3012. II, 1002.

[180]Tirmizî, Tefsîr, 3. No: 2975. V, 214

[181] İbn Mâce, Menâsik, 57. No: 3015. II, 1003. Bir diğer hadis şöyledir:  من جاء قبل الصبح من ليلة جمع فتم حجه  "Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce Arafat'a gelirse haccı tamam olmuştur"  Ebû Dâvûd, Menasik, 69. No: 1949. II, 485.

[182] Kâsânî, II, 126

[183] Müslim, Hac, 310.  I, 893.

[184] Kâsânî, II, 126-127. İbn Kudâme, V, 274, madde, 636. Şirbînî, II, 262-264. İbn Rüşd, I, 426. Kurtubî, II, 416.

[185] Nesâî, Menâsikü'l-hacci, 201. V, 254.

[186] Kâsânî, II, 152-153. Şirbînî, II, 260. İbn Kudâme, V, 263-275, madde, 634-536. İbn Rüşd, I, 424-425.

[187] Kâsânî, II, 152. Şirbînî, II, 260. Tirmizî, es-Sünen, III, 229.

[188] Tirmizî, es-Sünen, III, 229.

[189] Kâsânî, II. 151-152. İbn Kudâme, V, 265, madde, 634. İbn Rüşd, I, 425. Kurtubî, II, 418-420. Şirbînî, II, 260-263.

[190] Kurtubî, II, 421. İbn Kudâme, V, 283.

[191] Nesâî, Menasikü'l-hac,  211. V, 263. Ebû Dâvûd, Menâsik, 69. No: 1950. II, 487. Ahmed, IV, 261. Dârimî,  Hac, II, 59. bk. İbn Mâce, Menâsik, 57. No: 3016. II, 1004.

[192] Kâsânî, II, 135-136. Şirbînî, II, 264-265. İbn Kudâme, V, 284, madde, 641.

[193] Kâsânî, II, 136. Şirbînî, II, 264.

[194] İbn Rüşd, I, 427.

[195]Muhassir vadisi Mina'ya dahildir. Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 204. V, 258.  Kâsânî, II, 136.

[196] Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 212. V, 265. Müslim, Hac, 310. I, 893.

[197] İbn Mâce, Menâsik, 55. 3013. II. 1002.

[198] Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 204, 217, 218. V, 258, 268, 269. 

[199] Kâsânî, II, 136. Şirbînî, II, 264. İbn Kudâme, V. 279-282. madde, 639-640.

[200] Müslim, Hac, 290. II, 938. Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 207. V, 260.  Peygamberimizin Müzdelife'de  akşam ile yatsı cem ederek kıldığına dair bir çok hadis vardır. bk. Müslim, Hac, 276-290, 291, 292. İbn Mâce, Menâsik,  60. No: 3020. II, 1005.

[201] Mergînânî, I. 146. Kâsânî, II, 154-155. Şirbînî, II, 264. İbn Rüşd, I, 427-228. İbn Kudâme, V. 279-282. madde, 639-640. Kurtubî, II, 428

[202]Semerkandî, II, 381. Kâsânî, II, 154-156. Şirbînî, II, 264-265. İbn Rüşd, I, 427-228. İbn Kudâme, V, 281-282.

[203] Nesâî,  Menâsikü'l-haccı, 208, 214. V, 261-262, 266.

[204] Müslim, Hac, 51 (2286); Şemsü’d-Din es-Serahsî, el – Mebsut . I-XXX  1993 Beyrut. Dârü’l-Marife. IV/65; Muhyi’d-din  Yahya b. Şeref en-Nevevi, Kitabü’l - Mecmu’  I-XXIII. Dârü İhyâi’t - Türasi’l - Arabî 1995. VIII/164; Muvaffaku’d-Din Ebu Muhammed Abdullah  b. Ahmed  b. Muhammed  b. Kuda me, El-Muğni, I-XIV, Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, III/505.

[205] Nevevi, Kitabü’l-İzah, 359; İbn Kudame, Muğni, III, 441; İrşâdü’s-Sari, 260 Cezirî, Mezahib, 668

[206] "Teşrik" Arap dilinde etleri doğrayıp kurutmak demektir. Vaktiyle bayramın birinci günü Mina'da kesilen  kurbanların etleri, bayramın 2., 3. ve 4. günlerinde güneşte kurumaya bırakılırdı. Bu sebeple bu üç güne et kurutma günleri anlamında "Eyyam-ı Teşrik" denilmiştir.

[207] İrşâdü’s-Sari, 245-247; İbn Kudame, el-Muğni, III/449; Abdurrahman el-Ceziri, Kitabü’l- fıkh ala mezahibi’l- Erbaa, I-V, Darü’l-Fikr yayını. I/668; Hatib eş-Şirbini. Muğni’l-Muhtac , I-IV. S II/271.

[208] Yahya b.Şeref en-Nevevi, Kitabü’l-İzah fi menasiki’l-Hacci ve’l-Umre,311;Serahsî,el–Mebsut,IV/65; Kinani, Hidayetü’s-salik, III/1213; İbn Kudame, El-Muğni, III/479.

    Fıkıh kaynaklarında; bayramın birinci günü Cemre-i Akabe'ye atılacak taşların güneşin doğuşundan sonra atılmasının müstehap, zeval vaktinden sonra atlımsının caiz, güneş batımından sonra atılmasının mekruh olduğu şeklindeki görüşler yer almaktadır. Geceleyin taş atmanın mekruh görülmesi, yeterli aydınlatmanın yapılamadığı eski devirlerde gece karanlığında atılan taşların yerini bulamamamsı ve başkalarına zarar verme ihtimali bulunması ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Günümüzde bu tür sakıncalar ortadan kalktığından geceleyin taş atılması mekruh olmaktan çıkmıştır.

[209] İbn Abidin,II/513. Nesâî, Menâsikü'l-haccı, 204. V, 258. 

[210] İbn Abidin,II/513

[211] Şirbînî, II, 265.

[212] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/328 (3039)

[213]eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali Neylü’l-Evtâr.  IV, 308.

[214]Serahsî,,IV, 68;Nevevi, Kitabü’l-Mecmu’ ,VIII/207,226; Kinani, Hidayetü’s-salik,III/1210, 1216,1217 ; İrşâdü’s-Sari, 267

[215] İbn Kudâme, el-Muğni, III/477; İrşâdü’s-Sari, 268; Cezirî, Mezahib, I/668; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 366

[216] Nevevi, Kitabü’l-Mecmu’ ,VIII/221

[217] İbn Kudame, El-Muğni, III/477; İrşâdü’s-Sari, 268-271; Cezirî, Mezahib, I/668; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 366

[218] Nesaî, Hac 217 (5. 268)

[219] Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslamî ve edilletüh. I-XI. Dimeşk 1997, III/2260-2262

[220] Tirmizî, Hac 64 (901)

[221] Buhari, Hac, 133 (1628)

[222] İrşâdü’s-Sari,277; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 366

[223] Nevevî, Kitabü’l-Mecmu’ VIII /369-370

[224] Nevevi, Kitabü’l-İzah,137

[225] A.g.e.469; İrşâdü’s-Sari, 518

[226] İrşâdü’s-Sari,470; Kinani, Hidayetü’s-salik, III/1313; Said b. Abdülkadir Başnefer. El-Haccü ve’l-Umre, s 148. Beyrut 2003. s 148

[227] Buhari, Hac, 122 (1603)

[228] Müslim, Hac, 310. I, 893.

[229]A.g.e.158; Nevevi, Kitabü’l-İzah,338;

[230] İrşâdü’s-Sari, 442

[231] Nevevi, Kitabü’l-İzah,472; Kinani, Hidayetü’s-salik,II7537-538

[232] Abdurrahman el-Ceziri, Kitabü’l-Fıkh ala Mezahibi’l-Erbaa. Çağrı Yayınları, İstanbul 1987, I-V, I/696

[233] Nevevi, Kitabü’l-İzah,473; Kinani, Hidayetü’s-salik, II/537

[234] Nevevî, Kitabü’l-Mecmu’ VIII /191; Kinani, Hidayetü’s-salik,III/1162-1163

[235] İrşâdü’s-Sari,253; Nevevi, Kitabü’l-İzah,342-346

[236] İrşâdü’s-Sari,252; Nevevî, Kitabü’l-Mecmu’ VIII/182

[237] Kinani, Hidayetü’s-salik,III/1159-1160

[238] Ebu Davud, Menasik 78 (1694)

[239] Müslim, Hac, 56 (2298); Müslim, Hacc, 19 (2137)

[240] Buhari, Eyman ve’n-Nüzur, 15 (6173) İbrahim b. Muhammed b. İbrahim el-Halebî, Mülteka’l-Ebhur, Vehbi Süleyman Ğavucî el-Elbanî tahkiki,1989 Beyrut, I-II., s I/210; Kinani, Hidayetü’s-salik,III/1171-1173; İbn Kudame, El-Muğni, III/461

[241] İbn Abidin, II/555

[242] Ahmed bin Hanbel,(Müsned-i bakî’l-Ensar), 70 (23951)

[243] İrşâdü’s-Sari,254

[244] Hatib eş-Şirbinî, Muğnil-Muhtac. I-VI. Beyrut. II/272-273; Zuhaylî, El-Fıkhü’l-İslamî, III/2289-2290; Kinani, Hidayetü’s-salik,III/1183

[245] Fâhış mübâşeret; eşlerin çıplak bedenle birbirlerine sarılmalarına demektir.

[246] A.g.e. III/1183, 1186

[247] Kâsânî, Bedâyi’, II, 175.

[248] Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, II, 313. İbnü Kudâme, el-Muğnî ve’-Şerhu’l-Kebîr, II, 600-1.

[249] Şirbînî, II, 315.

[250] Kâsânî, Bedâyi’, II, 179.

[251] Tirmizi, Hac, 57, Hadis no. 889; III, 236.

[252] Kâsânî, Bedâyi’, II, 182,

[253] el-Mevsılî, Abdullah b. Mahmûd, el-İhtiyâr li Ta’lîli’l-Muhtâr, I, 169. Baskı yeri ve tarihi yok.)

[254] Şirbînî,  II, 315.

[255] Şirbînî,  II, 314.

[256] Muhyiddin b. Şeref en-Nevevî, Kitabu'l-Mecmû' Şerhu'l-Mühezzeb li'y-Şûrâzû, VIII, 296. Daru ihyai't-Türasi'l-Arabî,

[257] İbnü Hümâm, Fethü’l-Kadîr, II, 178,.

[258] İbnü Kudame el Makdisi, eş-Şerhu'l-Kebir, IV,607.

[259] Buhârî, Nikah. 15 Babu’l-Ekiffâi fi’d-Dîn, VI, 122-123.

[260] Şîrâzî,  II, 821. Şirbîn, II, 319.

[261] Kâsânî, II, 220.

[262] Şîrâzî,  II,811

[263] Kâsânî, II, 220-221.

[264] İbn Hümam,  III, 134. Şîrâzî, II, 764.

[265] Buhârî, Hac, 1; II, 140.   Müslim, Hac, 71, No:1334.

[266] Müslim, Hac, 408. II, 974.

[267] Buhari, Eymân ve'n-Nüzûr, 30, VII, 232.

[268]  Kâsânî, Bedâyi’, II, 221.

[269] İbn Hümâm, II, 421.  Semerkandî, II, 383. Kâsânî, II; 121. eş-Şirbînî, II, 218.

[270] Şirbînî, II, 219. İbn Kudâme, V, 19. Madde, 539. İbn Rüşd, I, 391.

[271] İbnü Kudame el Makdisi, eş-Şerhu'l-Kebir, IV,353.

[272] İbnü Hümâm, Fethü’l-Kadîr, II, 222.

[273] İbnü Hümâm, Fethü’l-Kadîr, II, 222

[274] Kâsânî, Bedâyi’, II, 222.

[275] Kâsânî, Bedâyi’, II, 223.

[276] Ebû İshâk eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 637.. İbnü Kudame el Makdisi, eş-Şerhu'l-Kebir, IV,375.

[277] Şirbînî, II, 219.

[278] Nesâî, Hac, ………………………

[279] Dâruktnî, Hac, II. 259-260. İbn Kudâme, II, 41.

[280] Mevsilî, el-İhtiyâr, I, 171.

[281] Ebû İshâ eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 676-677; İbnü Kudame el Makdisi, eş-Şerhu'l-Kebir, IV,355.

[282] Ebu Davud, Menasik, 25 (1546.

[283] Molla Ali el-Kârî; el-Meslekü’l-Muktesit fi’l-Menseki’l-Mütevassit, s.288. (Hüseyin b. Muhammed Said Abdülğani, “İrşadü’s-Sârî ila Menâsik-i Molla Ali el-Karî” adlı eseri ile bir arada) Daru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut, Tarihsiz;

[284] Kâsânî, Bedâyi’, II, 222.

[285] Kâsânî, Bedâyi’, II, 223.

[286] Kâsânî, Bedâyi’, II, 222.

[287] el-Mevsilî, el-İhtiyar, I, 171.

[288] Kâsânî, Bedâyi’, II, 222, Molla Ali el-Kâri, el-Meslekü’l-Mütevassıt, s. 291.

[289] Molla Ali el-Kârî; el-Meslekü’l-Muktesit, s.294.

[290] Molla Ali el-Kârî; el-Meslekü’l-Muktesit, s.294.

[291] Molla Ali el-Kâri, el-Meslekü’l-Mütevassıt, s. 295.

[292] Molla Ali el-Kâri, el-Meslekü’l-Mütevassıt, s. 293.

[293] İbnü Kudame el Makdisi, el-Kâfî fî Fıkhi’l-İmami’l-Mübeccel Ahmede’bn-i Hanbel, I-II, el-Mektabü’l-İslâmî, Beşinci Baskı, Beyrut, 1408/ 1988) II, 387.

 

[294] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sârî 81

[295] Abdülganî el-Mekkî, s. 94; Nevevî, Mecmu’ , VII, 14-15

[296] Kinânî, Hidayetü’s-salik, II, 761-780

[297] Kinanî, Hidayetü’s-salik, II, 853-860; Nevevî, Mecmu’ , VIII,72-73

[298] el-Meydanî, Abdü’l-Gani el-Guneymî El-Lübab fi şerhi’l-Kitab, I-III. Beyrut 1996, II. Baskı. I,184

[299] 389; Kinanî, Hidayetü’s-salik, II,761-762; Nevevî, Mecmu’ , VIII,20

[300] İbn Abidin, II, 551; Zeynüddîn b. Nüceym. Bahrü’r-Râik, I-VII. İlmiye matbaası Kahire 1311 H. III,24; Kinanî, Hidayetü’s-salik, II, 766-767

[301]Mâlik b. Enes el-asbahî, el-Müdevvenetü’l-Kübrâ I,171. I-IX. 1999 Beyrut; Kinani, Hidayetü’s-sa lik,  II, 767; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslamî ve edilletüh. I-XI. Dimeşk 1997,  I, 610

[302] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sârî, 381-385

[303] Buhari, Eyman ve’n-Nüzur, 15 (6173)

[304] Kinani, Hidayetü’s-salik,  III, 1237

[305] A.g.e. III, 1235

[306] Kasani, II, 134

[307] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sârî,394

[308] Nevevi, Kitabü’l-İzah, 289; Kinani, Hidayetü’s-salik,  III, 1031-1033; İbn Kudame,el-Muğni, III, 529. Kâsânî, II, 127. Şirbînî, II, 262-263. İbn Kudâme, V, 272-274, madde,636.

[309] İbn Rüşd, I, 426. Kurtubî, II, 417. İbn Kudâme, V, 272, madde, 636.

[310] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sârî,394

[311] A.g.e. 396; Kinani, Hidayetü’s-salik,  III, 1208-1213; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 366; İbn Kudame, el-Muğni, III, 479

[312]İbnKudame, el-Muğni, III, 477; Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari, 268; Cezirî, Mezahib, I, 668; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 366

[313] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,395; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 376; Kinani, Hidayetü’s-salik,  III, 1156 - 1163

[314] Kinani, Hidayetü’s-salik, III, 1159-1160

[315] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,252; Nevevî, Kitabü’l-Mecmu’  VIII, 182

[316] İbrahim b. Muhammed b. İbrahim el-Halebî, Mülteka’l-Ebhur, Vehbi Süleyman Ğavucî el-Elbanî tah kiki,1989 Beyrut, I-II.  I, 210; Kinani, Hidayetü’s-salik, III,1171-1173

[317] İbn Abidin, II,555

[318] Başnefer. El-Haccü ve’l-Umre.158; Nevevi, Kitabü’l-İzah,338

[319] Buhârî, Hac,……………….

[320] Nevevi, Kitabü’l-Mecmu’  VII, 280; İrşâdü’s-Sari,341

[321] Kâsani,  II, 187; Kinani, Hidayetü’s-salik, II/572-581; Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,429; Nevevi, Kitabü’l-İzah,150

[322] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,344-360; Nevevi, Kitabü’l-İzah,157. Cezirî,Mezahib, I, 650-651; Abdülgani el-Mekkî,İrşâdü’s-Sari,359; Kinani, Hidayetü’s-salik, II, 598-601

[323] Nevevi, Kitabü’l-Mecmu’  VII, 262

[324] Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,360-362. Kâsanî, II/194

[325]Abdülgani el-Mekkî,  İrşâdü’s-Sari, 366; Nevevi, Kitabü’l-Mecmu’  VII, 262; İbn Kudame, el-Muğni, III, 524

[326] Abdülgani el-Mekkî,  İrşâdü’s-Sari, 375.

[327] Nevevi, Kitabü’l-İzah,171-172. bİbn Kudâme, III, 315-316. Said b. Abdülkadir Başnefer, s. 104-105..

[328] Nevevi, Kitabü’l-İzah, s. 170.

[329]Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,380-381; Nevevi, Kitabü’l-İzah, 170; Malik b. Enes, el-Müdevvene, II, 186; Kinani, Hidayetü’s-salik, II, 626-631; Seyyid el-Bekri Muhammed Şeta ed-Dimyatî, İânetü’t-Talibin, I-IV Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabi, IV. Baskı, Beyrut, II, 324

[330] Buhari, Cenaiz, 75 (1262)

[331] Müslim, Hacc, 9 (2069); Abdülgani el-Mekkî, İrşâdü’s-Sari,412-429

[332] Kinani, Hidayetü’s-salik, II, 710-725.

[333] Nevevi, Kitabü’l-İzah,493.

[334] Müslim, Nikâh, 5 (2522)

[335] Nevevi, Kitabü’l-İzah,167; Kinani, Hidayetü’s-salik, II, 620-625

[336] Buhari, Megazi, 33 (3869)

[337]Abdülgani el-Mekkî,  İrşâdü’s-Sari,368.

[338]İbn Kudame, el-Muğni, III, 520; Nevevi, Kitabü’l-İzah, s. 476-477; Seyyid el-Bekri Muhammed Şeta ed-Dimyatî, İânetü’t-Talibin, II, 324. Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabi, 4. Baskı, Beyrut.

[339] Dimyatî, İânetü’t-Talibin, II, 326; İbn Kudame,el-Muğni, III/528; Nevevi, Kitabü’l-Mecmu’ VII, 361-364, 372, 404; Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî, III, 2307

[340] İbn Mâce, Talak, 16 (2033)

[341] Nevevi, Kitabü’l-İzah,490; Abdülgani el-Mekkî,  İrşâdü’s-Sari,395,423; Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî, III, 2329-2330; İbn Kudame,el-Muğni, III, 572

[342]Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî, III, 2315-2316; Nevevi, Kitabü’l-İzah,165,189-190; Abdülgani el-Mekkî,  İrşâdü’s-Sari,135-138; Kinani, Hidayetü’s-salik, II, 611; İbn Kudame,el-Muğni, III, 524.

[343] Ebû Dâvûd, Menâsik, 57-67. No: 1907-1944. II, 455-482. İbn Mâce, Menâsik, 84. No: 3074. II, 1022. Kâsânî, II, 143-149.

[344] Buhârî, Eymân ve’n-Nüzur, 15. No: 6173.

[345] Ebû Dâvûd, Menâsik,  23. No: 1778-1795. II, 377-390.

[346] Ebû Dâvûd, Menâsik,  23. No: 1777. II, 377. İbn Mâce, Menâsik, 37. No: 2964-2966. II, 988. Tirmizî, Hac, 10. No: 820. III; 183.

[347] Ebû Dâvûd, Menâsik,  24. No: 1795. II, 391. Tirmizî, Hac, 11. No: 821. III; 184.

[348] Ebû Dâvûd, Menâsik,  24. No: 1805. II, 397. İbn Mâce, Menâsik, 37. No: 2968-2968. II, 989. Tirmizî, Hac, 11. No: 822. III; 185.

[349] İbn Mâce, Menasik, 16. No: 2923. II, 975. Tirmizî, Hac, 15. No: 829. III, 192.

[350] Abdülğan3i el-Mekkî, s. 510. Mevsîlî, I, 203.

[351] İbn Mâce, Menasik, 29-30. No: 2950-2954. II, 983-984. Tirmizî, Hac, 33. No: 856. III; 211.

[352] Tirmizî, Hac, 43. No: 869. III; 221.

[353] Tirmizî, Hac, 33. No: 856. III; 211.

[354] Tirmizî, Hac, 50. No: 879. III; 227.

[355] Buhârî, Eymân ve’n-Nüzur, 15. No: 6173.

[356] Mergînânî, I, 137-151. Kâsânî, II, 143-159.

[357] Bu iki maddenin izahı için giriş bölümüne bakınız s…..

 

[358] İbn Rüşd, I, 395.

[359] Şirbînî, II, 206.

[360] Muğnî, V, 6.

[361] Kâsânî, II, 226.

[362] Kurtubî, I, 365. et-Taberî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr, Câmiu'l-Beyân An Te'Vîli Âyi'l-Kur'ân, II, 2/206-211.  Dâru'l-fikr, Beyrut, 1988.

[363] Muğnî, V, 13. İbn Rüşd, I, 395.

[364] Şirbînî, II, 206-207.

[365] İbn Mâce,  Beyhakî, Şirbînî, II, 206-207.

[366] Muğnî, V, 14.

[367] Ebû Dâvûd, Menâsik, 26. No: 1810. II, 402. Tirmizî, Hac, 87. No: 930. Nesâî, Hac, 10. No: 3638. İbn Mace, Menasik, 10,  No: 2906. II, 970.

[368] Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 8. Tirmizî, Îmân, 4. Ebû Dâvud, Sünnet, 16. Nesâî, Mevâkît, 6, İbn Mâce, Mukaddime, 9.

[369] İbn Mâce, Menâsik, 8,  II, 968. Tirmizî, Hac, 88. No: 931. III, 270. Kâsânî, II, 226.Taberî, II, 2/212. Muğnî, V, 13.

[370] Taberî, II, 2/212.Tirmizî, Hac, 88. No: 931. III, 270. Ahmed, III, 316.

[371] Kâsânî, II, 226. Mergînânî, I, 182-183. Nesefî, Ebû'l-Berekât Abdullah b. Ahmed b Mahmûd, Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te'vîl, I, 280. (Mecmûatün Mine't-Tefâsîr), İstanbul, baskı yer yok. El-Beydâvî, Ebû Saîd Abdullah b. Omer, Envâdu't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, I, 280. (Mecmûatün Mine't-Tefâsîr), İstanbul, baskı yer yok. El-Hâzin,  Alâüddîn Ali b. Muhammed b. İbrahîm, Lübâbü't-Te'vîl fî Meânî't-Tenzîl, I, 281. (Mecmûatün Mine't-Tefâsîr), İstanbul, baskı yer yok. Sahabe ve tabi3inden umreye farz ve sünnet diyenler olmuştur. Taberî tarafların görüşlerini ve delillerini beyan ettikten sonra umrenin farz değil sünnet olduğu görüşünün daha isabetli olduğunu söylemiştir. Taberî, II, 2/208-212.

[372] Tirmizî, Hac, 93. No: 937. III, 275.

[373] Tirmizî, Hac, 90. No: 933. III, 272.Buhârî, Umre, 1; Müslim, “Hac”, 437. bk. Tirmizî, Hac, 2, No: 810. III, 175. Nesâî, Hac, 6.

[374] Muğnî, V, 13.

[375] Mergînânî, I, 182. Kâsânî, II, 227.

[376] Tirmizî, Hac, 90. No: 939. III, 276.

[377] Geniş bilgi için birinci bölümde yer alan ihram bahsine bakınız.

[378] Kâsânî, II, 228.

[379] Kâsânî, II, 227.

[380] Ebû Dâvûd, Menâsik, 27; No: 1812. II, 404. İbn Mace, Menasik, 15. No: 2918. II, 974.

[381] İbn Mace, Menasik, 16. No: 2923. II, 975.

 

 

[382]Abdülğan3i el-Mekkî, s. 510. Mevsîlî, I, 203.

[383] İbn Mace, Menasik, 27. No: 2943-2944. II, 981-982.

[384] İbn Mace, Menasik, 29-30. No: 2950-2954. II, 983-984.

[385] Kâsânî, II, 143-149.

[386] Ahmed, IV, 285.

[387] Buhârî, Savm, 67; II, 250.

[388] Nesâî, Mesâcid, 4;  II, 33;

[389] Beyhaki, Muhammed b. Hüseyn b. Ali, es-Sünenü'l-Kübrâ, (1-11 cilt, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Birinci Baskı,Beyrut,  1414/1994) V, 402.

[390] Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübrâ, V, 403.

[391] Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübrâ, V, 403.

[392] Mevsılî, el-İhtiyar, I, 175.

[393] Ebû Dâvûd, Menâsik, 100; Hadis no. 2041; I,534.

  Hadiste geçen “ Allah ruhumu bana iade eder” ifadesi, haz Peygamber’in ruhunun bedeni ile ilişkisinin devam ettiğin ifade etmektedir. Yoksa her selam verilişinde Hz. Peygamber’in bedenine döndürülüp tekrar geri alındığını ifade etmemektedir.

[394] İsra, 17/80.

[395] Buhârî, Mescid-ü Mekke, Fadlü's-Salâti Fî Mescid-i Mekka; II, 57.

[396] Hucürât, 49/2.

[397] Nisa, 4/64.

[398] A’râf, 7/55.

 

[399] Ebû Lübabe, ikinci Akabe biatında bulunmuş, Hz. Peygamber tarafından kabilesine temsilci tayin edilmiş Medineli bir sahabidir.Eskiden müttefikleri ve komşuları olan Kureyza oğullarının muhasara edildiği sırada onlara, teslim olmalarının ölüm anlamına geleceğini işaret etmiş, daha sonra yaptığına pişman olmuş, tövbe etmiş ve Resülullah’ın yanın gelmeden doğruca mescide giderek farz namazlar  ve tabii ihtiyaçları dışında , affedilinceye kadar çözdürmemek üzere kendini bir direğe bağlamıştı.Yiyip içmeden altı gün bu direkte bağlı olarak kaldıktan sonra, affedildiğini bildiren ayet inince bizzat Hz. Peygamber tarafından çözüldü. Bugün o direğin yerinde bulunan sütün “Üstuvânetü Ebî Lübâbe” (Ebû Lübâbe Sütunu)  veya  Üstüvânetü’t-Tevbe” (Tövbe Sütunun) diye anılmaktadır.(Asri Çubukçu, “Ebû Lübâbe el-Ensârî”, TDV İslam Ansiklopedisi)

[400] Peygamber Efendimiz, ilk zamanlarda Mescide hutbe okuyacağı zaman bir hurma kütüğünün üzerine çıkardı. Daha sonraları hazırlanan minber üzerinde hutbe okumaya başlayınca kütük ağlayıp inlemeye başlamış, Hz. Peygamber minberden inerek onu elin ile sıvazlayarak teskin etmişti. (Buhari, Cumu’a, 26; I,220) işte o hurma kütüğünün yerindeki sütün “el-Üstüvânetü’l-Hannne” (Ağlayan Sütün) diye anılmaktadır.

[401] Peygamber Efendimizi ziyaret ile ilgili bilgiler için bk.: el-Mevsıl”i, el-İhtiyar, I,175-178;  Nevevî, el-Mecmû’, VIII,252-260; Kamil Miras, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, (1-12,DİB Yayınları, Üçüncü Baskı, Başnur Matbaası, Ankara, 1972) IV, 1972.

 

[402] Buhari, Menâkibu’l-Ensâr, 46; IV, 258.

[403] Tevbe, 9/108.

[404] İbn Mâce, İkame, 197. I, 452.

[405] Bakara, 2/144.

[406] Buhârî,

30 Cüz ve Mesajlar
Ses Gazetesi Yazılarım
Hadislerle İslam
Günlük Program
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam357
Toplam Ziyaret3614110

Uymazsan Trafige

Dini Bilgiler
Google Translate
Her Güne Bir Ayet ve Hadis

Siyer Araştırmaları Merkezi



İslam Ansiklopedisi
Hava Durumu
Diyanet Namaz Sitesi
Diyanet PDF
Kuran Elif Bası