GönderenKonu: Ayeti Kerime, Maide 5/8  (Okunma sayısı 1881 defa)

vehbiaksit

  • Forum Üyesi
  • İleti: 14
  • Üyelik Tarihi: 13-11-2011
Ayeti Kerime, Maide 5/8
Tarih : 04-01-2013 Saat : 01:27

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ  [8]

8 - Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Kin - Adalet İlişkisi:

 

8. Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, ada­letle şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa duyduğu­nuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olunuz; bu takvaya daha uygundur. Allah'a isyandan sakınınız. Al­lah yapmakta ckiuiaafinizdan haberdardır.

Bu âyetin ilk bölümü Nisa sûresinin 135. âyetinde, ikinci bölümü de Mâide sûresinin 2. âyetinde geçmişti. Her iki âyetin ilgili kısımları alınarak bir âyet haline getirilmiştir. Âyetin analizini yaparken bir önceki yani Mâide sûresinin 7 âyetiyle ilişkisinin kurulması zorunludur. Çünkü bu âyet Mâide sûresinin 7 ve 8. âyetlerinin alt yapısını oluşturmaktadır. 7. âyetteki gönül, takva ve hatırlama kavramları 8. âyette yer alan adaleti ayakta tutmanın temelini teşkil etmektedir.

Ey iman edcnIcr!,AIIah için hakkı ayakta tutan, "adaletle şahitlik eden kimseler olunuz. Ayetin bu kısmında kist adaleti yer almaktadır. Kist "oran adaleti" anlamına gel­mektedir. "Kist adaleti, herkesin lâyık olduğunu almasıdır. Sarfedilen emek nisbetinde pay almak, çalıştığı nisbette ve kabiliyeti ölçüsünde kendine bir yer bulmaktır. Adaletle şahitlik etmenin anlamı, haklıya haklı, haksıza haksız diyecek delili ortaya koymaktır. Mahkemede şahitlik ederken Nisa sûresinin 135. âyetinde belirtildiği gibi kendisi, ebeveyni, akrabası aleyhinde bile olsa doğruyu söylemek kist denen adaleti gerçekleştirmektir.

Allah için hakkı ayakta tutmak, adaletle şahitlik etmeye bağlıdır. Âyetin bu kısmında ince bir boyut vardır: İnsanın insana adaletle şahitlik etmesi, hukuku yanıltmaması Allah'a bir ibadet olmaktadır. Hakkın bayrağım Allah adına ayakta tutmak, şehâdetinde doğruyu söylemekle gerçekleşecektir. Şa­hitlik ederken, sevdiklerinin, akrabalarının ve menfaat temin ettiği kimselerin tarafını tutmamak; düşmanı bile olsa doğruyu söylemek erdemliliğin zirvesini teşkil etmektedir. Bu hareket hem kulun Allah ile ilişkisini iyileştirmekte hem de hukukun canlı kalmasını sağlamaktadır. Düşmanı olduğu halde hakkını teslim eden insan hukuka can vermekte ve onu ayağa kaldırmaktadır. Mülkün temeli adalet olduğuna göre adaletin temeli de haklıya hakkını teslim etmektir.

2. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Âyetin bu bölümü Allah için hakkı ayakta tutmanın, adaletle şahitlik etmenin ne anlama geldiğini açıklamaktadır. Kötülük gördüğü bir topluma karşı insanda kin meydana gelebilir. Bu kin in­sanı o topluma karşı âdil davranmaktan alıkoymuyorsa; o insan Allah için adaletin bayrağını ayakta tutuyor demektir.

İçindeki kine engel olan ve toplumlararası ilişkilerde kine yer vermeyen insan takvanın zirvesine ulaşmış demektir. Daha önce Âl-i İmrân sûresinin 133-134. âyetlerinde açıklandığı gibi takva ve ihsanın temel unsurlarından biri kinin tutulmasıdır.

Nefisle verilen cihadın zaferi, kinine rağmen âdil davranmakla nokta­lanmaktadır. Faziletlerin başında gelen adaleti kinine rağmen hayata geçirmek nefsin kara bulutlarını dağıtacaktır. Toplumlar arası ilişkilerde kinin yer al­maması ilkesi Mâide şikesinin hem 2 hem de 8. âyetlerinde gündeme getiril­miştir. Toplumlar arası ilişkilerde duygusallığın yeri yoktur ve olmamalıdır. Çünkü bu ilişkiler objektif ve evrensel değerlere göre yürütülmelidir. Toplum­lararası ilişkilerin, yani siyasetin ölümcül mikrobu kindir. Kin toplumların er­demini içten kemiren, çürüten ve ölüme götüren bir güce sahiptir. Kin önce adaleti, sonra takva ve ihsan denen erdemleri ve nihayet sosyal ve siyasî ilişkileri ölümcül hastalığa yakalatan mikroptur.

Allah Teâlâ siyasî ve sosyal ilişkilerin duygusallıktan arındırılmasını, söz konusu ilişkilerin akıl ve bilgi değerleri üzerinde yapılandırılmasını ön görürken bu ilişkilerin altın kuralını koyup insanın manevî gelişiminin önemli bir boyutunu öğretmiştir.

3. Adaletli olunuz, bu, takvaya en yakın olandır; ve Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olunuz. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir. Âyetin bu kısmı adaletle takva arasında ilişki kurmaktadır. Âdil davranmak, sadece karşı taraftaki insana fayda temin etmemektedir; aynı zamanda âdil davrananın manen gelişimini de temin etmektedir. Bu gelişimin boyutu ve yönü takvaya doğrudur. Muhammed Esed'in dediği gibi takva Allah'a karşı sorumluluğun bilincinde olmaktır. Takva denen bu bilinç ve ruh olgunluğuna çeşitli yollardan gidilmektedir.

Adalet başlı başına insanı eğiten bir okuldur. Adaleti hayata geçirenler bu okuldan takva elbisesini giyerek çıkarlar. Bakara sûresinin 197. Âyetine göre takva ruhun ve sosyal ilişkilerin gıdasıdır. Bu gıda ile beslenmenin en önemli ânı kinini yutarak insanlara âdil davranmaktır. Adaletin doğurduğu takva bir taraftan insanı olgunlaştırırken, diğer taraftan insanı Allah'a yaklaştırmaktadır.

Allah Teâlâ âyetin sonunda müminlerin davranışlarından haberdar olduğunu söylemektedir. Başkalarının bu hareketleri bilmesi ve değerlendir­mesi önemli değildir; önemli olan Allah'ın haberdar olması ve değerlendirme­sidir. Âyet müminlerin erdemli davranışlarının boşa gitmeyip Allah tarafından değerlendirileceğini beyan etmektedir.

Namazla ilgili âyetten sonra bu âyetin gelmesi de manidardır. Namaz dinin direği, adalet de mülkün direğidir. Siyasetin, sosyal ilişkilerin, hukukun direği adalettir. Bir toplumda adalet yaşadıkça toplum da yaşar. Siyasî, sosyal ve ekonomik dengeleri ifade eden adaletin en büyük düşmanı kindir. Allah, kinle adaletin arasını ayırma eğitimini vermektedir. [Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları: 5/483-486.]