GönderenKonu: 1 Ocak Takviminde yer alan ayet  (Okunma sayısı 4665 defa)

vehbiaksit

  • Forum Üyesi
  • İleti: 14
  • Üyelik Tarihi: 13-11-2011
1 Ocak Takviminde yer alan ayet
Tarih : 27-12-2012 Saat : 21:06

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ  [71]

71 - Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

Ayetin Tefsirleri

71. Ey Ehl-i kitap! Şüpheye düşürerek, tahrif ederek, değiştirerek hak ile bâtılı niçin bir­birine karıştırıyor ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kitabınızda mevcut olan vasıflarını, bile bile niçin gizliyorsunuz? Daha sonra   Yüce Allah onların hile ve pisliklerinin bir başka türünü anlattı: Onlar, İslam dini hakkında in­sanları kuşkuya düşürmek için sabahleyin İslamı kabul etmiş görünüyor, akşamleyin de döndüklerini bildiriyorlardı. Bu durumu Yüce Allah şöyle açıklar: [Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/391.]



vehbiaksit

  • Forum Üyesi
  • İleti: 14
  • Üyelik Tarihi: 13-11-2011
RE:1 Ocak Takviminde yer alan ayet
Tarih : 27-12-2012 Saat : 21:08

Diyanet Kuran Yolu Tefsirinde şöyle diyor

Tefsiri

 

69. Önceki âyetlerde Ehl-i kitap'la diyalog için gerekli fikrî temeller oluştu­rulduktan sonra bu âyet ve devamında bu kesimin diyalogu engelleyen davranış­larına değinilmektedir. Önce 69. âyette bazı Ehl-i kitap mensuplarının müslüman-lan hak yoldan saptırma arzularına ve bunu gerçekleştirme gayreti İçinde oldukla­rına, 72. âyette de onlardan bir grubun bu amaca ulaşmak için hazırlayıp uygula­maya koyduğu bir komploya işaret edilmiştir.

Bu âyetlerin her ikisinde dikkat çeken bir husus, yerilen bu niyet ve uygula­maların Ehl-i kitap'tan bir gruba nispet edilmesi, bütün Ehl-i kitabın müsrümanla-rt saptırma arzusu içinde oldukları ve bu uğurda komplolar düzenledikleri şeklin­de bir ithamın yer almamasıdır. Ancak 69. âyetteki tespiti takiben 70 ve 71. âyet­lerde "Ey Ehl-i kitap!" tarzında genel bir hitap yer almış olup, bunu iki şekilde açıklamak mümkündür:

a) Onların bütün bu olumsuz düşüncelerine rağmen, diya­logun sürdürülmesi için 64. âyetteki hitap tarzı korunmuş ve "kitap ehli" denerek karşı tarafa değer verilmiştir. Nitekim muhataplar çok ağır bir kusur işledikleri halde, onları dışlayan bir ifade kullanılmamakta, gerçekler üzerinde düşünmeye davet eden soru cümleleriyle yanlış yolda oldukları hatırlatılmaktadır.

b) Anılan arzu ve yöneliş onlardan bir gruba ait olmakla beraber, diğer Ehl-i kitap mensup­ları bu tavrın yanında yer almış olduklarından soyut biçimdeki kınama ve eleştiri ifadesi bütün Ehl-i kitaba yöneltilmiştir.

Âyetin "Ehl-i kitap'tan bir kısmı" diye çevrilen bölümünde yer alan "min" edatının, "onlardan bir kesim"i yani "ileri gelenleri" ve "din adamları kesimi"tıi ifade ettiğini veya cins belirtmek üzere "bütün Ehl-İ kitap" anlamına açık olduğu­nu düşünmek -dil bilgisi açısından- mümkünse de[1]âyetlerin önü ve sonu, üçüncü mânaya göre yorum yapmaya elverişli görünmemekte­dir.

69. âyette "keşke" anlamına gelen "lev" kelimesi kullanılarak onların bu ar­zularının sonuç vermeyen bir yöneliş düzeyinde kaldığı belirtilmiştir. Bu sebeple âyete "... istediler ki sizi saptırsınlar şeklinde" mâna verilmiştir. Onlann gerçekte kendilerini saptırmış olmaları değişik şekillerde açıklanmış olup bu yorumlardan bazıları şöyledir:

a) Başkalarını saptırma niyet ve çabalarından dolayı ağır bir aza­bı hak etmiş olmakta ve kendilerine yazık etmektedirler. Nitekim bir âyette[2]başkalarım saptırmaya çalışanların kendi kötü fiillerinin günahının yanı sı­ra başkalarına verdikleri zarar sebebiyle katlanmış cezaya çarptırılacakları bildiril­miştir.

b) Kendilerini hidayet ve hakikat yolundan uzaklaştırarak dalâlet içinde kalmaktadırlar.

c) Müminleri saptırma çabalan sonuç vermeyince hüsrana ve ha­yal kırıklığına uğramaktadırlar[3]  M. Reşîd Rızâ bunlardan so­nuncu yorumun âyetteki "farkına varmıyorlar" açıklaması ile bağdaşmadığına dik­kat çeker [4]

 

70-71. İlk âyette Ehl-i kitap bilginlerinin gerçeği bile bile inkâr edip dalâlet içinde kalmaları eleştirilirken, ikinci âyette de başkalarını yanıltıcı bir çaba içine girmeleri kınanmaktadır. Âyetten başkalarını yanıltma çabasının iki yönde yürü­tüldüğü anlaşılmaktadır: Hakkı bâtıla karıştırma ve gerçeği gizleme. Hakkı bâtılla örtmenin nasıl gerçekleştirildiği hususunda sahabe ve tabiîn ile sonraki bazı mü-fessirlerden şu yorumlar nakledilmiştir:

a) Tevrat'ı tahrif ediyorlar ve ilâhî kelâm­la kendi uydurduklarını birbirine karıştırıyorlardı.

b) Müminlerin içine kuşku dü­şürmek amacıyla sabahleyin İslâm'a girdiklerini, akşamleyin de İslâm'dan çıktık­larını açıklıyorlardı.

c) Tevrat'ta yer alan Hz. Muhammed ile alâkalı açık (muh­kem) ve kapalı (müteşâbih) âyetleri birbirine karıştırıp fikir karmaşası meydana getiriyorlardı.

d) "Muhammed, Musa'nın hak peygamber olduğunu itiraf ediyor; Tevrat da Mûsâ şeriatının nesh edilemeyeceğini bildiriyor" şeklinde İstidlallerle zihinleri karıştırıyorlardı. Gerçeği gizlemeleri de şöyle açıklanmıştır: Tevrat'ta Hz. Muhammed'İn peygamberliğine delâlet eden âyetler ancak üzerinde düşünü­lerek anlaşılabilecek nitelikteydi; din adamları sokaktaki adamdan bu hakikati giz­lemek için bunların bir bütün olarak ele alınıp anlaşılmasını önleyecek biçimde davranıyorlardı[5]  Râzî, onların bu tutumuyla kendi zamanında İslâm muhİtindeki bidatçılann bilim ve araştırma ehlince ortaya konan sonuçların halka ulaşmasını önlemeye çalışmaları arasında benzerlik kurar. [6]M. Reşîd Rızâ da âyetin, müslümanlar arasın­daki taklitçi zihniyetin vahiyle insanların kişisel görüşlerini karıştırıp onlara ilâhî bir din hüviyeti kazandırmaya çalışmalarını mahkûm eden bir delil teşkil ettiğini belirtir. [7]

70. âyette geçen ve "Allah'ın âyetleri" diye çevrilen tamlama değişik şekil­lerde anlaşılmıştır:

a) Kur'an âyetten.

b) Hz. Muhamnıed'in mucizeleri.

c) Tevrat ve İncil'de yer alan âyetler. Son yorum, anılan kitapların Hz. Muhamnıed'i müj­deleyen veya Hz. İbrahim'in hanîf ve müslüinan olduğunu ya da Allah katında ge­çerli dinin İslâm olduğunu bildiren âyetler içerdiği halde Ehl-i kitabın bu hakikat­leri inkâr ettiğini belirtmeye yöneliktir. Râzî bu yorumun, yahudilerin Tevrat âyet­lerini değil bunların delâlet ettiği anlamlan veya Tevrat'ı tahrif etmek suretiyle bi-zâtihî bu içerikteki âyetlerin varlığını inkâr ettikleri şeklinde iki ihtimale açık ol­duğunu kaydeder. [8] Günümüz Kitâb-ı Mukaddes araştırmaları da, -tahrif edilmiş şekliyle bile- Tevrat'ın Hz. Muhammed'in geleceğini müjdeleyen ifadeler içerdiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Kitâb-ı Mukaddes'te Mukammed isimli bir kitap kaleme alan ve daha sonra müslüman olup Abdülahad Dâvûd adı­nı alan Roma Katolik kilisesi papazlarından Prof. David Benjamin Keldânî Ârâ-mtce, İbrânîce ve eski Süryânîce'ye olan vukufu ile Tevrat'taki birçok peygamber sözünün ancak Hz, Muhammed'e uygun düştüğünü tespit ermiştir. [9]


vehbiaksit

  • Forum Üyesi
  • İleti: 14
  • Üyelik Tarihi: 13-11-2011
RE:1 Ocak Takviminde yer alan ayet
Tarih : 27-12-2012 Saat : 21:10

Bayraktar Bayraklının Yeni Bir Anlayışın Işığında Kuran Tefsiri

Hak İle Batılı Karıştırmak Ve Hakkı Gizlemek:

 

71. Ey kitap ehli! Neden hak ile batılı karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?

Bundan önce kitap ehline, niçin bilmeden tartışmaya girdikleri ve bildik­leri halde Allah'ın ayetlerini niçin inkar ettikleri sorulmuştu. Burada ise, hak ile batılı niçin birbirine karıştırıp hakkı gizledikleri sorulmaktadır.

Ayeti üç kısma ayırabiliriz:

(Niçin hakkı batıl ile karıştırıyorsunuz?)

Ayetin bu bölümünde yer alan j4 (lebese) kelimesi, bir meseleyi şüphe­li duruma getirip içinden çıkılmaz hale sokmak için karıştırmaktır.

(lebise) kalıbından alınınca, elbise giymek anlamına gelir.

Erkek-kadın ilişkisi için kullanıldığında, bir zaman beraber olmayı ifade eder.

 (elbese) kalıbından karıştırmak, karışmak, şüphelenmek, bir şeyin bir şeyi örtmesi, bürümesi anlamına gelir.

yâ (lebûs) kalıbından alınınca, zırh, elbise, ilaç fitili manasına gelir. [158]

 

Lebese Kelimesinin Kur'an'daki Manaları:

 

1. Şüphe etmek

En'am/9'da mazi ve hal sigası ile kullanılmakta ve şüpheye düşürmek, şüphe etmek anlamını ifade etmektedir:

(Eğer peygamberi bir melek kıl-saydık, elbette onu insan suretine sokar, onları yine düşmekte ol­dukları şüpheye düşürürdük). [En'am/9]

Şüphede, bir karıştırma vardır. Net olmayan ve karıştırılan bir yerde veya konuda şüphe ortaya çıkar. Bu anlamda karıştırma önce, şüphe sonra olmak­tadır. Yorumunu yapmakta olduğumuz Âl-i İmran/71'de hak ile batılı karış­tırmak, şüphe meydana getirmek, şüpheye düşürmek veya düşmektir. Bu an­lamıyla kelime, beyinsel bir faaliyeti; beyindeki karıştırma eyleminin hak ile batıla yansımasını, onlara giydirilmesini ifade eder.

2. Bozmak

En'am/137'de karıştırıp bozmak şeklindeki bir karıştırmayı ifade etmek­tedir. Bu ayette de kelimeye -din kelimesiyle bir arada kullanıldığı için- ra­hatlıkla bozmak anlamı verilebilir:

(Bu­nun gibi ortaklan, müşriklerden çoğuna çocuklarım öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştı­rıp bozsunlar).

Dinin safiyetini yanlış hükümlerle bozmayı ifade eden bu kelime, bütün hatalardan arınmış olan dine, yanlışlardan örülmüş beşerî düşünce elbisesini giydirme eylemini ifade etmek için kullanılmaktadır.

3. Karartmak

En'am/82'de kelimeye, 'karartmak' manası verilebilir:

(İmana ermiş olan ve zulüm işleyerek imanlarını karartmayanlar...) [En'am/82]

Aslında imanına zulüm, yani şirk karıştıranlar, imanlarını karartmaktadır­lar.

4. Ayırmak

En'am suresinde lebese kelimesinin sosyolojik manasına, yani toplumun fırkalara ve gruplara ayrılmasına işaret edilmektedir:

(De ki: "O1-nun sizin üstünüzden ve altınızdan azap göndermeye, yahut sizi fır­kalara ayırıp kiminizin kiminize hıncım tattırmaya gücü yeter"). [En'am/65]

Ayetteki 'ayırmak' maddî değil, sosyolojik manada alınmalıdır.

5. Takınmak

(Denizi de yarannıza sunan O'dur, ondan taptaze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkar­manız için). [Nahl/14]

Bu ayette, süs eşyasını takınmak anlamında kullanılmaktadır.

6. Giyinmek

Kehf suresinde şöyle buyurulmaktadır:

(İnce ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyecekler). [Kehf/31]

7. Elbise ve örtü

Libas kalıbında maddî ve manevî elbise anlamını ifade etmektedir. [159]

 

Libas Kelimesinin Manevî Elbise Anlamındaki Kullanımları:

 

a. Takva elbisesi

(Takva elbisesi her şeyin üstündedir). [A'raf/26] Katade'ye göre takva elbisesi ile iman, İbn Abbas'a göre iyi amel kasde-dilmiştir. Ayrıca, takva elbisesi ile iffet ve tevhidin kasdedildiğini söyleyen­ler de vardır.[160] Netice olarak, takva elbisesi ile insanı şeytanın ve nefsin etki­sine karşı koruyan imanın ve iyi amelin kasdedildiğini söyleyebiliriz.

b. İffet ve namus elbisesi

(Kadınlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de on­lar için bir elbise gibisiniz). [Bakara/187]

Buradaki elbise kelimesi, mecazî manada kullanılmakta olup iffet ve na-mus'u ifade etmektedir. Haya, iffet ve namus kan-koca arasındaki ilişkiyle bir elbise şekline bürünür ve insana giydirilir.

c. Açlık ve korku elbisesi

(Allah bir ülkeyi örnek verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rız­kı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve kor­ku elbisesini tattırdı). [Nahl/112]

Buradaki açlık ve korku elbisesi, tamamen psikolojik, ekonomik ve sos­yal vakıayı ifade etmekte olup "açlık ve korkuyu tattırdı" anlamına gelmek­tedir.

Furkan/47 ve A'raf/27'de geçen libas kelimesi, örtü manasını ifade et­mektedir. Mecazî anlamda, gecenin insanlar için bir örtü olduğu ifade edilir.

8. Zırh

(Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruma­sı için zırh yapmayı öğrettik). [Enbiya/80]

Bu ayette lebus kalıbında geçmekte ve zırh anlamını ifade etmektedir. Yo­rumunu yapmakta olduğumuz Âl-i İmran/7rde ise karıştırmak anlamına gel­mekte; Allah'ın indiridği vahyin yerine beşerî düşünceyi koyarak vahyi boz­mak anlamını ifade etmektedir. Hak, kalıcı ve kalitesi mükemmel olan şeyi ifade ettiğine göre, ayetteki lebûs (karıştırma), ona sahte olanı katarak ayarı­nı düşürme eylemidir.

Haktan şüphe etmek veya hakka şüphe karıştırmak, hakka batılı giydirmek­tir. Hakka batılı giydiren kimseler, bilgisizce tartışmaya giren, başkasını yoldan çıkarmak isteyen, ama sadece kendilerini yoldan çıkaran, bile bile Allah'ın ayetlerini inkar eden kitap ehlidir (yahudi ve hristyanlardır). Nisa/46 ve Ma-ide/13 ayetine göre, onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitapları tahrif ederler), kendilerine öğretilen hükümlerin önemli bir bölümünü de unuturlar.

Tevrat ve İncil'i bile bile tahrif eden yahudi ve hristiyanlar, batılı hakka karıştırdıklarından Allah tarafından kınanmaktadırlar:

(Ve bile bile hakkı gizliyorsunuz).

Ayetteki hak ile ne kasdedildiğini anlamak için Bakara/159 ve 174 ayet­lerine gidilmesi gerekir. 159. ayete göre hak, Allah'ın indirdiği açık deliller ve Allah'ın apaçık gösterdiği hidayettir; 174. ayete göre ise Allah'ın kitaptan indirdiği bir şeydir.

Allah'ın indirdiği açık deliller ve kitaptan indirdiği bir şey, hem Hz. Pey-gamber'in Tevrat ve İncil'deki vasıflan, hem de Allah'ın ayetleridir. Âl-i İm-ran/71'de gizlenen hak kavramından bu anlaşılmalıdır.

Bu ayetten günümüze ışık tutacak şu sonuçları çıkarabiliriz:

1. Günümüzde ve gelecekte, dinler arası çatışmaların veya aym dinin mensupları arasındaki ayrılıkların neticesinde batılı hakka karıştırma, batılı hakka giydirme eylemleri olacaktır. Öyleyse din alimleri ve görevlileri bun­ları anlayacak ve engelleyecek tarzda yetiştirilmelidir. Geçmişte yaşanan bu olgudan günümüze ve geleceğe ışık tutarak, insanlığın böyle bir felakete bir daha duçar olmaması temin edilmelidir.

2. Bilerek hakkı gizlemek, hem Allah'ın dinine, hem de bilgiye hakarettir. Bile bile kötü bir eylemi gerçekleştirmek, cehalet olduğu için, bilgiye ve in­sanlığa da zulmetmektir. İnsanlığın başına gelen felaketlerin arkasında, bilgi­yi devre dışı bırakmak yatmaktadır. Çünkü bile bile kötü bir eyleme müsaade etmek, cehaletin büyümesini, semirmesini ve dal-budak salmasını sağlamak­tan başka bir işe yaramaz.

Bilerek hakkı gizlemenin, insanlığa ihanet olduğu gerçeğinden hareket edildiğinde, eğitim faaliyetinin amacının, hakkı bütün çıplaklığı ile ortaya koymak olduğu anlaşılır. Günümüzde farklı din mensupları arasındaki duy­gusal ilişki, hakka batıl elbisesini giydirip onu gizleyerek insanlığın gönlünü kirletmiş ve kirletmeye de devam etmektedir. Beyin ve gönül kirlenmesi di­yebileceğimiz bu eylem, hem Allah ile kul, hem de kul ile kul arasındaki iliş­kilere zarar vermektedir.

Yüce Allah bu soruyu sormakla, insanlığa aydınlık bir gelecek temin et­me yolunda ilk hareketi başlatmıştır. Bilginin aydınlığında ve rehberliğinde batılı haktan uzak tutarak, hakkın bayrağını insanlığın burcuna dikmenin ne kadar erdemli bir iş olduğunu vurgulayarak insanlığa bir hedef ve gaye gös­termekte ve onun geleceğini garanti altına almaktadır. İnsanlık erdeme ulaş­mak, geleceğini aydınlatmak, gelecek nesillerin beyin ve gönüllerini kirlen­mekten kurtarmak istiyorsa, Yüce Allah'ın bu sorusuna cevap bulmalıdır.

3. Âl-i İmran/65-66 ayetlerinde inkar tarzında sorulan sorulardan şu anla­şılıyor: Sosyal olguların üzerine akılla, bilgiyle gidilmesi gerekir; sosyal ol­gular hakkında doğru yorumlar yapmak, doğru çıkarımlarda bulunmak için akılcı yaklaşım şarttır; tartışmalarda bilgi çok önemlidir.

70. ayetteki sorudan ise anlaşılan şudur: inkar psikolojisi, bilimin en önemli unsurunu teşkil eden gözlemi ortadan kaldırır.

Kısacası bu ayetlerde, aklı kullanmamanın, bilgiye itibar etmemenin ve nihayet gözleme dayanmamanın batılı hakka karıştırma ve hakkı gizleme ey­lemine dönüştüğüne ve dönüşeceğine işaret edilmektedir. [161]