GönderenKonu: Ayeti Kerime  (Okunma sayısı 1388 defa)

vehbiaksit

  • Forum Üyesi
  • İleti: 14
  • Üyelik Tarihi: 13-11-2011
Ayeti Kerime
Tarih : 01-01-2013 Saat : 20:33

قُلْ جَاء الْحَقُّ وَمَا يُبْدِئُ الْبَاطِلُ وَمَا يُعِيدُ  [49]

49 - De ki: "Hak geldi, batılın önü de kalmaz, sonu da."

Meali

 

46. De ki: "Size tek bir öğüt vereceğim: Allah için, başkalarıyla birlikte veya tek başınıza şöyle bir durup düşünün! (Görüyorsunuz ki) arkadaşınızda cinnetten eser yok; o ancak şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kimse." 47. De ki: "Sizden isteyebileceğim bir karşılık varsa o da sizin olsun; benim mükâfatımı verecek olan yalnız Allah'tır. O her şeye tanıktır." 48. De ki: "Kuşkusuz rabbim gerçeği ortaya koyar; O gaybı hakkıyla bilendir." 49. De ki: "Hak gelmiştir; bâtıl ne yeni bir şey var edebilir, ne de eskiyi geri getirebilir." 50. De ki: "Şayet ben yanlış yolda isem bunun vebali banadır. Eğer hu rin rahhimin hana vahvettiei sayesindedir. Süohesiz O işitendir, yakındır." 51. Korkuya ve telaşa kapıldıklarında onları bir görsen! Artık kaçış-kurtuluş yoktur, yakın bir yerden yakalanmışlardır. 52, "Artık ona inandık" diyecekler; ama bu kadar uzak bir yerden (kurtaracak bir imana) kavuşmak ne mümkün! 53. Daha önce onu inkar etmişlerdi, körü körüne gayb hakkında atıp tutuyorlardı. 54. Artık kendileriyle arzuladıkları arasına bir set çekilmiştir; tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar sürekli şaşkınlığa iten bir kuşku içindeydiler. [Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu :IV/394-395.]

Tefsiri

 

46-50. Bunca İbret örneği ve delilden sonra artık muhatapların ister vicdanlarıyla başbaşa kalarak ister -çevresel baskılardan uzak ortamlarda- fikir alışverişinde bulunarak, düşüncelerini bir noktaya odaklamaları istenmektedir: Kendilerine çağrıda bulunan kişinin soyu sopu, çocukluğundan itibaren o güne kadar ortaya koyduğu davranışlar hepsinin malumu; hiçbir zaman ve hiçbir şekilde güvenilirliği, hak severliği, söz ve eylemlerinde makul ve tutarlı olma hususunda en küçük bir ithama maruz kalmamış; -son sıralarda belirli kişilerce ortaya atılan (sihirbazlık yaptığı veya aklını yitirdiği gibi) bazı mesnetsiz iddialar dışında- şu an söylediklerinde çelişki bulunduğunu kimse ileri süremiyor, aklî dengesine gölge düşürecek somut bir kanıt gösteremiyor; ayrıca, yaptığı iş için kendilerinden bir karşılık beklemediğini de açıkça ifade ediyor. Şayet bunun üzerinde taassuptan uzak biçimde ve insafı elden bırakmadan düşünebilecek olurlarsa zaten mesele bitmiş olacak, apaçık hakikati Önlerinde bulacaklardır.

"Kuşkusuz rabbim gerçeği ortaya koyar" diye çevrilen 48. âyetteki cümle ile ilgili başlıca açıklamalar şunlardır: Vahiy ile gerçekleri açıklar, peygamberlerinin dilinden delilleri ortaya koyar; gerçekleri kalplere ulaştırır, yerleştirir; hakkı bâtılın üzerine atar ve onu siler[

 

 

 

Zemahşerî, III, 264; Râzî, XXV, 269-270. "Hak" ve "bâtıl" hakkında bilgi için bk. İsrâ 17/81

 

 

 


 

 

 

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/395.

]


vehbiaksit

  • Forum Üyesi
  • İleti: 14
  • Üyelik Tarihi: 13-11-2011
RE:Ayeti Kerime
Tarih : 01-01-2013 Saat : 21:05

رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ

Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! 

(Ey Rabbimiz! Bizden öncekilerle yükledi­ğin gibi bize de ağır yükler yükleme!)

Bu dua, geçmişteki topluluklara yüklenen sorumluluk ve görevlerin ağır olması sebebiyle yapılmış olabileceği gibi, genel anlamda bir dua da olabilir. Geçmiş toplumlara ağır yükler yüklenmiş ise, bunlar nelerdir? Bu soruyu şu ayetlerle cevaplandırmamız mümkündür:

Yahudilerin zulmü sebebiyle, bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmeleri, menedildikleri halde faiz almaları ve haksız yollarla insanların mallarını ye­meleri yüzünden kendilerine daha önce helal kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık; ve içlerinden inkara sapanlara acı bir azap hazır­ladık. [Nisa/160-161]

Helal olan şey haram kılınmak suretiyle yahudilere ağır bir yük yüklen­miştir.

Namaza çağırıldığı zaman onu alaya alan, aklını kullanmayan; Allah'a, O'nun indirdiği Kur'an'a ve önceki kutsal kitaplara inananlardan hoşlanma­yan insanlara Allah'ın lanet etmesi, onları maymun, domuz ve tağutun kulla­rı yapması da [Maide/58-60] ağır bir yüktür.

Şehre girin emrini yerine getirmeyen, orada zorba bir toplum bulunduğu gerekçesiyle mücadeleden geri duran yahudilere Yüce Allah'ın kutsal toprak­lan kırk yıl haram kılması ve yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmalarına hük­metmesi [Maide/21-26] de onlar için ağır bir yüktür.

Talut'un askerlerine nehir suyundan içmelerini yasaklaması ve onları su ile imtihana çekmesi [Bakara/249] de ağır bir yüktür.

Demek ki yükün ağırlaşması, toplumların yaptıkları yanlış davranışın ne­ticesidir. Ayetin bu kısmında yer alan tA. (ısr) kavramı sözlükte ahit, söz, mukavele, muahede, sıkıştırmak, yük, arkadaşlık bağı, zorunluluk, taahhüt manalarına gelmektedir.

Kur'an'da bu kavram üç ayette geçmekte; Bakara/286 ve A'raf/157'de yük; Âl-i İmran/8rde ahd manalarında kullanılmaktadır.

Râzî'ye göre bu kavram, "ağırlık, şiddet, temayül ve şefkat" manalarına da gelmektedir.

Duanın içeriğinden Kur'an'ın daha tamamlanmamış olduğunu anlıyoruz. Ayetteki 'yük' kelimesi, yapılan yanlış bir hareketten dolayı verilecek olan cezanın ağırlığını, şiddetini de ifade ediyor olabilir. Başka bir ifadeyle ayet­teki "yük" dinî bir görev olacağı gibi; yanlış hareketin cezası da olabilir. O zaman, bizden öncekilere verdiğin gibi ağır cezalan bize verme anlamına ge­lebilir. Bu durumda Râzî'nin verdiği ağırlık ve şiddet manalarını göz önünde tutarak mana vermemiz gerekir. 

KaynaK: Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları: 3/433-439.