Dr.Senai Demirci'nin güzel bir yazısıKendini kendinle topla
Herkes biliyor ki: Herkes için her şey olamazsın Her şeyi bir anda yapamazsın. Her şeyi mükemmel yapamazsın. Her şeyi herkesten iyi yapamazsın. Sen de herkes gibi bir insansın.
Öyleyse: En azından, birisi için önemli bir şey ol. Bir anda sadece bir şey yap. Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla. Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak. Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör. Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde, sen “sen” ol, böylece herkesten daha iyi ol.
Kendini kendinden çıkar
Çok
uzaklara gitmeye gerek yok. Yaşın kaç ise, bir o kadar rakamı yaşından
çıkar ki geriye sıfır kalsın. Hayata başladığın güne git. Doğduğun gün
ağzından çıkan ilk çığlığı hatırla. Şu anda yaşadığın şehirde bir günde
yüzlerce, binlerce bebek doğuyor. Hepsi de bir çığlıkla karışıyorlar
hayata. Kendine bir sor; onların doğması ne kadar umurunda? Ne kadar
önemsiyorsun uğramadığın bir yerde, tanımadığın bir kadının
tanımadığın/tanımayacağın bir bebeği doğurmasını? Doğduğu gün işte sen
de böylesine umursanmaz biriydin. Şükür ki yanı başında annen baban
vardı da, dünyaya ilk acemi bakışlarına şefkatli bakışlarıyla karşılık
verdiler. Elinden tuttular, ninni söylediler, büyüttüler, beslediler
seni.
Seni önemli kılan onların sevgisiydi. O sıralar seni ne
Nike tanıyordu, ne Coca-Cola önemsiyordu, ne de LCW düşünüyordu. Seni
önemeyenler, üstünde hiçbir şey olmadığı halde önemsiyordu seni. Seni
sadece sen olduğun için seviyorlardı.
İstersen doğduğun günden
biraz daha geriye gidelim. Birkaç ay daha geriye.. O zamanlar annenin
karnında karanlıklar içindeydin. Sadece onun fark ettiği, onun
hissettiği biriydin. Oracıkta kala kalsaydın ya da hiç çıkamasaydın,
kimse önemsemeyecekti seni. Bildiğin bütün markalar seni hesaba
katmadan satmaya devam edecekti, sevdiğin bütün reklamlar seni
düşünmeden oynayıp duracaktı.
Bir de şöyle düşün: Sen
“içerideyken” henüz gözlerin tamamlanmamıştı; gözlerinin olmadığını
gören, gözlerinin olması gerektiğini düşünen, gözlerini olması
gerektiği gibi olması gereken yere koyan ne annendi, ne babandı, ne de
kendindin. Sana sorulmuş olsaydı, henüz ışığı bile tanımadığın için
gözlerine ihtiyacın olmadığını söylerdin. Sana sorulmuş olsaydı, henüz
yolları, bahçeleri, kaldırımları, vitrinleri görmediğin için ayaklarıma
gerek yok derdin. Belki ellerini bile istemeyecektin. Belki yüzünü bile
gereksiz görecektin. Şimdi bir düşün seni önemli kılan, gözlerinin
önüne taktığın gözlük mü, ayaklarına geçirdiğin ayakkabı mı, ellerine
taktığın eldiven mi, boynuna doladığın atkı mı?
Birkaç ay daha
geriye gidelim. Henüz iki hücreden ibaretsin. Annen bile farkında değil
varlığının. İki hücre hâlâ daha nasıl olduğunu anlayamadığımız bir
hızla, olağanüstü bir düzenle çoğalıp ayrışmasaydı da, anne rahminden
düşüverseydin kimse fark etmeyecekti seni, kimsenin fark ettiği biri
olmayacaktın. Hatta, bir adın bile olmayacaktı.
Hiç doğmasaydın,
şu an aramızdan eksik olacaktın. Ama eksikliğini bile fark
etmeyecektik. “Caner şimdi burada olsaydı!” bile diyemeyecekti annen
baban ve sınıf arkadaşların. Çünkü olmayacaktın ve olmadığın için de
olmadığın fark edilmeyecekti. Örneğin “Sümeyye seni ne kadar özledim!”
diyen bir arkadaşın olmayacaktı. Çünkü hepten eksik olduğun için
arkadaşın eksikliğini çekmeyecekti.
Senin anlayacağın hiç var
olmamak ölmekten beterdir. Öldüğünde hiç olmazsa, ardın sıra
ağlayanların olur, eksikliğini çekenler olur, özleyenlerin olur. Ama
hiç yaşamadığında, hesaba katılmazsın, sözün bile edilmez.
İşte
şimdi hesabını yeniden yap; kendini kendinden çıkar. Geriye sıfır
kaldığında, yani sen adı bile olmayan bir hücre topluluğu olduğunda
seni önemseyen kim olabilir? Tanıdıkların içinde öyle biri var mı?
Sevdiklerin arasında seni hiç yokken seven biri var mı? Örneğin, yüzün
ortada bile değilken yüzünü özleyen biri var mı?
Nasıl olabilir
ki? Seni en çok sevenler bile seni sen varolduğun için sevdi. Şimdi
sen, seni sen yokken bile seven birini düşünmek istemez misin? Seni sen
var olduğun içen sevenleri hatırladığın kadar, seni sevdiği için var
edeni hatırlamak istemez misin?
Kendini kendinle çarp
Bu
sabah aynaya bir bak. Bakalım kimi göreceksin. Elbette yeryüzündeki
bütün insanlara benzeyen bir insan yüzü. Kaşları, gözleri, yüzü, burnu,
kulakları, saçları ile sen de herkes gibi bir insansın. Ama aynada
herhangi bir insanı görüyor değilsin. Kendini görüyorsun. Tümüyle sana
özel, sadece senin için yaratılmış bir yüz görüyorsun. Yani senin yüzün
gibi başka bir yüz yok. Onun için yüzüne bakanlar seni, sadece seni
görüyorlar. Seni tanıyanlar yüzünden tanır, sevenler yüzünü sever.
Herkese benzeyen birini değil. Bütün zamanlarda, senin yüzün gibi bir
yüz olmadı, senin yüzün gibi bir yüz olmayacak.
Şimdi tekrar
düşün. Sen, en azından yüzüne bakarak anlayabileceğin gibi, seni
yaratan için bir tanesin, biriciksin, çok özelsin. Aynaya bakıp yüzünü
gördüğünde, hep bunu hatırla. Sen hayran olduğun birilerine benzediğin
için önemli değilsin. Sen şarkılarını severek dinlediğin şarkıcı gibi
konuştuğun için özel değilsin. Sen giydiğin ayakkabı sayesinde,
tuttuğun takımın başarıları yüzünden, tişörtünün üzerinde yazan marka
için biricik değilsin. Sen, sadece “Sen” olduğun için önemlisin. Seni
biricik, bi’tanecik ve özel olarak yaratan, yaşatan bir Yaratıcı seni
önemsediği için önemlisin.
Kendini kendine böl
Etrafına
bir bak. Ne kadar çok insan ne kadar çok şey peşinde koşuyor. Çok para,
çok mal, çok yer, çok iş, çok yemek, çok araba, çok tatil, çok çok… Ne
kadar telaşla yaşıyorlar. Herkesin çok acelesi var, çok telaş
içindeler, çok koşturuyorlar, hep bir yerlere yetişmek istiyorlar.
Durup kalsalar kaybedecekler sanki.. Koşturmasalar ellerindekileri
düşürecekler gibi.
Şimdi bir de kendine bak. En çok ne mutlu
ediyor seni? Kimler sana gerçek dostluk yüzü gösteriyor? Kaç sahici
arkadaşın var? Kaç sırdaşın var? Çok az şey mutlu ediyor seni.
Dostların pek az. Arkadaşlarının ve sırdaşlarının sayısı bir elin
parmağını geçmiyor. Bazen sadece nefes almak seni mutlu etmeye yetiyor.
Özlediğin bir dostunu görmek, özlediğin bir sahilde yürümek, sevdiğin
bir yiyeceği yemek, sevdiğinin iki gözünün içine içine bakmak mutlu
ediyor seni. Hepsi az şeyler.. Çok az şeyler…
Şimdi geri dön.
Dur ve yeniden bak. Meydanlarda koşturan insanların aradıklarını bir
düşün. Merdivenleri telaş içinde tırmanan, otoyolları son hızla tüketen
kalabalıkların neyin peşinde olduğunu düşünmeye çalış. Aslında onların
çoğu senin çoktan bulduğun çok az şeyin peşinde. Ama çok koşturdukları
için bir türlü durup kendilerine soramıyorlar. Yazık ki aradıklarını
sandıkları şeyi bulduklarında da tanımayacaklar.
Sen senin için
önemlisin. Biricik olduğun için önemlisin. Kendini başkalarıyla
kıyaslamayı bırak. Kendini kendinle kıyasla. Kendini başkalarının
yaşadıkları ile tanımlamak yerine kendi yaşamınla tanımla. İçinde
başkasının plağı çalmasın. Kendi sesinle konuş. Kendi yüzünle bak
hayata. Kendini önemli bilerek yürü sokaklarda.
Nefes alıp
verebildiğin için, güneşe çıplak gözle bakabildiğin için, rüzgârı
hissedebildiğin için mühimsin. Yaratıldığın için önemlisin. Kendini
kendine bölersen, eline tam tamına bir 1 geçecek. Ne yarımsın, ne
eksiksin, ne de kimselerin seni tamamlamasına ihtiyacın var. Sen
mühimsin.
DR. SENAİ DEMİRCİ....
|