Örnek Din Görevlisinin özellikleri
Örnek olmak, kişinin ailede ve toplumda diğer insanlar açısından ideal tip olması anlamına gelir. Her mesleğin ideal tipleri vardır. Bu kişiler emsallerine göre daha başarılı, pozitif yönleri ile tanınan, kendisi gibi olunmaya çalışılan kimselerdir.
Bir kişi, ya doğuştan sahip olduğu bazı özellikleri ile veya sonradan kazandığı vasıfları ile veya herhangi bir makam ve mevki sahibi olması hasebiyle örnek ve ideal tip olabilir. Bu açıdan örnek din görevlisi dediğimizde, kendi şahsi vasıfları ile temayüz etmiş kişiyi ancak tasvir edebiliriz.
Örnek din görevlisi, dini yorumlayabilecek bir eğitim görmüş olmalıdır. Uzmanlık seviyesinde ilahiyat eğitimi yanında, felsefe, tarih, sosyoloji, psikoloji ve eğitim dallarında temel bilgilere sahip olmalıdır. Eğitimi esnasında edindiği bilgileri pratik hayata başarılı bir şekilde uygulayabilmelidir. Din görevlisinin, gerek mesleğini icra esnasında gerekse toplum içinde yapacağı açıklama ve yorumlarda, vereceği bilgilerde sağlam bilgi esas olmalıdır. Bu anlamda, din görevlisi sahip olduğu dini bilginin, bugün ne anlama geldiğini kavrayabilmelidir.
Bugünkü şartlarda ideal bir din görevlisi, dünyadaki sosyal ve kültürel gelişmeleri yakından takip edebilmelidir. Bunun en ideal yolu, yabancı dil bilmektir. Bu mümkün olmazsa din görevlilerinin ülkemizdeki medyayı sürekli takip etmeleri, internetten kendi alanları ile ilgili gelişmeleri izlemeleri ve gerekli yerlerle devamlı temas halinde olmaları gerekir.
Din görevlisi iyi ahlak sahibi olmalıdır. Din görevlisinin toplum nezdindeki itibarı sadece bilgisine bağlı değildir. O aynı zamanda işi, hal ve hareketi ile İslam dininin öngördüğü ahlaki meziyetlere sahip olmalıdır. Ahlaki alanda zafiyeti olan kimse din görevlisi sıfatını taşıyamaz. Kendileri yapamasa da, insanlar dini ve insani yüksek hasletlerin toplumda temsilini isterler. Örnek bir din görevlisi, bu beklentiye uygun kimse olmalıdır.
Din görevlisi, daima hayatın gerçeklerini göz önünde bulundurmalı, insanları yargılayan, mahkum eden, yasaklayan ve korkutan bir üslup ve tavırdan uzak durabilmelidir. İnsanların hangi halde olurlarsa olsunlar, Allah’a güvenmeleri ve ona yönelmelerini kolaylaştırıcı bir anlayış içinde olmalıdırlar.
Din Görevlisi yaptığı görevin ve aldığı eğitimin farkında olarak, daima Allah rızasını ön planda tutmalıdır. Hiçbir dünyevi endişe ve çıkarın bu amacını zedelemesine izin vermemelidir. Örnek din görevlisi sadece peşinde namaz kılan insanların değil, toplumdaki herkesin hocası olmalıdır. Görev sahasını, sadece cami ve kürsüden ibaret görmemelidir. Din görevlileri, çevrelerindeki insanların kriz anlarında onlara eşlik edebilmelidirler. Doğum, evlenme, hastalık, yaşlılık ve ölüm anları, insanlar için çevresindeki kimseleri test ettikleri zaman dilimleridir. Bu zamanlarda, onlara gerekli ilgi gösterilmelidir. Din görevlilerinin böyle anlarda insanlara eşlik etmesi, onları teselli etmesi, sabır telkininde bulunması, yaşadığımız modern zamanların çok önemli gerekliliği olarak gözükmektedir.
Misyon, şahsın hayatının anlamını bulduğu fonksiyonlarının toplamıdır. Din görevlilerinin bu anlamdaki misyonu, Allah’ın yarattıklarına hizmet ederek onun rızasına ulaşmaktır. Bunun için Din görevlileri, sosyal sorumluluk üstlenmeye hazır insanlar olmalıdır. Teknik olarak imamet ve hitabet vazifeleri, bu misyonu gerçekleştirmede yetersiz kalabilirler. Bu bakımdan din görevlilerinin, fonksiyon alanlarını iyi tanımlamaları gerekir. Toplumun sosyal problemlerine sırtını dönmüş bir din görevlisi, misyonunu gerçekleştiremez. Bu konuda din görevlilerine idari olarak da sorumluluk vermeliyiz.
Din Görevlileri sorumluluklarını yerine getirirken, herkese eşit olmalıdır. Kendisinden rehberlik, danışmanlık, yardım ve destek bekleyen herkese kapılarını açık tutmalıdırlar. Bilindiği gibi toplum, tek düze bireylerden oluşmamaktadır. Hepimiz belirli oranda, içinde doğup büyüdüğümüz şartların ürünleriyiz. Bu durumda insanların çeşitli yaşam tarzına, değişik değer ve normlara sahip olmaları tabii kabul edilmelidir. Ancak bu anlayışla, din görevlileri kendi sosyal kişiliklerini toplumun geniş kesimlerine taşıyabilirler.
Din görevlileri, taşıdıkları sıfatları gereği, siyasi konularda tarafsızlıklarını muhafaza etmelidirler. Demokratik sistem gereği, ülkemizde var olan çok partili hayatın kendisine mahsus şartları bunu gerekli kılmaktadır. Din görevlileri, vatandaşlık haklarını kullanmalarının dışında herhangi bir politik çizgiye taraf olmak durumunda değillerdir.
Bugünlerde ortaya çıkan bir boyut da, Türkiye’de sunduğumuz din hizmetlerinin artık dünya tarafından dikkatle incelendiği ve takip edildiği gerçeğidir. Bu bir taraftan bizi sevindirmekte, diğer taraftan ise sorumluluklarımızı artırmaktadır. Artık biz dini hizmetlerimizi, tutumlarımızı ve davranışlarımızı bu yeni duruma göre yeniden gözden geçirmeliyiz. Bu noktada din görevlilerimizin yaptıkları her işin dünyadaki İslam ve Müslüman imajına nasıl etki yaptığını kestirebilmeleri ve ona göre davranabilmelerinin gereği ortadadır.
Burada zikretmemiz gereken bir diğer öğe de, yeryüzündeki göç hareketleri sebebiyle toplumların çeşitlenmesi, çeşitli inanç ve din mensuplarının aynı toplumda bir arada yaşamalarıdır. Avrupa ülkelerinde uzun bir geçmişi bulunan bu olguyu bizler de çeşitli tarzlarda yeni boyutları yaşamaya başlamış bulunuyoruz. Çeşitli din mensubu vatandaşlarımızın yanında, özellikle büyük şehirler ile tatil beldelerinde yeni inanç sahibi komşularımızla beraber yaşıyoruz. Bu durum, din görevlilerimizin misyonunu diğer din mensuplarını da dikkate alarak tarif etmelerini, farklı din ve inanç sahipleri hakkında doğru ve güvenilir bilgi edinmelerini icap ettirmektedir.
Ülkemiz hepimizin gözlemleyebildiği üzere her alanda değişime sahne olmaktadır. Dünyadaki teknik ve sosyal gelişmeler bütün ülkeleri etkilemekte, değişimin etkisinden kurtulmak hemen hemen imkansız hale gelmektedir. Bunun sonucu olarak her meslek erbabı kendisini ilgilendiren alanlarda değişime katılmak durumundadır.
Türkiye’de verimli bir din hizmeti yapabilmek için hizmetin kalitesinde ve hizmet alanlarının çeşitlendirilmesine ihtiyaç vardır. Dünyadaki diğer dini kurumlara kıyasla, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din hizmetleri yanında, sosyal hizmet alanında yeterli olmadığı görülmektedir. Bu eksikliği giderebilmek için, yeni açılımlara gitmek gerekir.
Bu gün yaşadığımız şartlar, toplumsal sorunların çözümü, birlik ve beraberliğin sağlanması, toplumsal dayanışmanın gerçekleştirilmesi ve ülkemizin kalkınabilmesi için kurumlar arası işbirliğini gerekli kılmaktadır. Dini bir kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun mensuplarına karşı zaman zaman gösterilen şüpheci yaklaşımları terk etme zamanı gelmiştir. Üyesi olmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz Avrupa Birliğine girme heyecanımızın yoğunlaştığı şu günlerde, resmi-sivil bütün kurum ve kuruluşlara yeni sorumluluklar düştüğünün bilincinde olmalıyız. Bu sorumlulukların altından kalkabilmek için, hepimiz el ele vermeliyiz. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı dini ve sosyal alanda sorumluluk almaya ve ilgili kurumlarla işbirliği yapmaya hazırdır. Verimli bir din hizmeti sunabilmenin önemli bir şartı olarak, bunu görmekteyiz.
Diğer taraftan toplumun sosyal problemlerinin çözümüne katkıda bulunmak gerekmektedir. Din Hizmetleri eğer sosyal hizmetlerle desteklenirse daha farklı bir anlam kazanır. Başkanlığın kuruluşundan bu yana ülkemiz için gerçekleştirdiği hayati fonksiyonun yanında artık sosyal hizmet alanında da etkin olması gerekmektedir.
Bu etkinliği sağlamak üzere camilerin birer halk eğitim merkezi gibi fonksiyon görmesi, din görevlilerimizin çevrelerindeki yetişmiş insanlardan yardım alarak, dini, ailevi, sosyal, eğitim, sağlık, güvenlik, göçmenlik gibi alanlarda bilgilendirme programları düzenlemesi gerekmektedir.