Affetmenin Dayanılmaz Hafifliği
وَلَمَن صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ
“Her kim sabreder ve bağışlarsa, işte elbette bu azmedilecek işlerdendir.” (Şura Suresi,42/43)
AFFETMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Bir lise öğretmeni birgün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur - “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?”
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.
Öğretmen;
- “O zaman, Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin” Öğrenciler bunu da yaparlar.
Öğretmen öğrencilere dönerek;
- “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”
Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
- “Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
- “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
- “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.”
- “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem de yorulduk?”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
- “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir
AFFETMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Affetmek, işlenen suçun-hatanın hoş görülmesi, hoş görülmeye çalışılması, unutulması ya da unutulmaya çalışılması, bir insanın en zor başarabileceği erdemlerden biri, iç huzura ulaştıran çok önemli bir kavramdır.
Her insan tüm yaşamı boyunca birileri tarafından incitilir, kırılır. O kırılmanın da verdiği etkiyle bir sürü duyguyu bir anda yaşamaya başlar. Öfke, korku, kızgınlık belki nefret...
Bu duygular, o durumu yaşadığınız an itibariyle belki daha da kuvvetlenir ya da azalır belki. Ama karmaşık bir hal alır; siz de ne hissettiğinizi bilemezsiniz bazı bazı. Tanımlayamadığınız o hisler size kendinizi tuhaf hissettirmeye başlar.
Belki kendinizi çok kuvvetli hissedersiniz affetmediğiniz için, 'Böyle cezalandırıyorum' dersiniz kendi kendinize. 'Affetmeyeyim ki tekrar bana bir şey yapamasın' diye düşünürsünüz ya da yeni kişilerden doğabilecek tehlikelere karşı kendinizi korursunuz bir bakıma. Ancak belki kısa, belki de upuzun bir süre sonra farkedersiniz ki cezalandırdığınız kendinizsiniz aslında. İnsan ne kadar uzun süre öfke ve nefretle yaşarsa o kadar uzun süre iyileşemez. Belki karşısındaki ders alır bazı şeylerden ya da kişi öyle olmasını ister ama kişinin içinde beslediği öfke, nefret duyguları onu yıpratır ve yaranın iyileşmesini engeller.
Keşke onu affetmem yetse dediğiniz durumlar sık oluyordur belki hayatınızda, karşı tarafı nasıl cezalandırırsanız cezalandırın bu da size yetmeyecektir belki de. Ama sonunda kim kazanıyor onu düşünmeye çalışın. Ne siz ne de karşı taraf. Sadece öfke ve nefret duygusu. Ve belki de kaybedilen yıllar oluyor çoğu zaman. Evladını affetmeyen anne-babalar, babasını-annesini affetmeyen evlatlar, kardeşiyle yıllarca konuşmayan, teyzesi kavgalı diye yolda gördüğü komşuya selam vermeden geçen onlarca belki yüzlerce insan... İnsan en çok özlediklerini, en çok görmek istediklerini, en çok sevdiklerini, hiç yara almayacağını düşündüğü kişileri affedemiyor. Bu bir insana fazla değil mi kendini cezalandırmak için? Öfkenizi kuvvetlendirmeyin. Affetmek gururu yok eden bir süreç değil, onurlu insanların saygınlığıdır. Hangi kin sonsuza dek sürebilir? Çok kızmış, çok ağlamış olsanız bile ya da yanlış anlaşılma yüzünden affetmemiş olsanız bile, yıllar sonra, bunun yaratmış olduğu rahatsızlığı ne kadar taşıyabileceksiniz üstünüzde?
Affediverin.
Affettiğiniz yapılanları unuttuğunuz anlamına gelmez. İnsan yaşadığını unutmamalıdır da. Ama ders almalıdır, öğrenmelidir mutlaka.
Affetme bir süreç gerektirir. Günlerin, ayların, yılların yorgunluğunu bir anda atamazsınız çabucak koyamazsınız herşeyi bir kenara. İçinizdeki duygularla yüzleşin. İzin verin hem ruhunuz hem bedeniniz yüzleşsin. Korkmayın onlardan, onlarda sizin. Bırakın ve sizde 'Acaba' deyin. İçinizde affetme sürecinin başlamasına izin verin.
Rahatlatın içinizi.
Hala hayattayken affediverin.
Duygularınızı ve düşüncelerinizi içtenlikle paylaşın ve karşı tarafa paylaşması için fırsat verin. Belki bir gün siz de aynı duruma düşebilirsiniz. Bırakın geçmiş geçmişte kalsın, ileriye bakarak güçlendirin kendinizi. Acılara, anılara, hatıralara takılı kalmayın. İçinizdeki olumlu duyguların açığa çıkmasına izin verin. Sevginin ve güvenin gücüne inanın.
İnanın ki affedebilesiniz.
Unutmayın yaşadıklarınızı, onları deneyim olarak görün. Affettiğiniz zaman göreceksiniz ki yükünüz hafifleyecek ve belki o zaman daha somut görebileceksiniz gerçekleri. O an düşünemediklerinizi, karşı tarafın düşünemediklerini, diğer tüm duygularınızı. Zamanın iyileştirici gücüne inanın. Kendinizi özgür bırakın.
Şimdi açın yeni bir pencere ve inanın hayat o öfkeyi taşıyacak kadar uzun değil. O kişiyi görmek, konuşmak imkânsızsa bile içinizde affedin. O bilemese de siz affettiğinizi bilin.
Unutmayın, her insanın ikinci bir şansa ihtiyacı vardır…
Hutbemi bir ayeti kerime meali ile bitiriyorum:
“Her kim sabreder ve bağışlarsa, işte elbette bu azmedilecek işlerdendir.” (Şura Suresi,42/43)
Vehbi Akşit-
Belçika La Louvire
Yavuz Sultan Selim Cami Din Görevlisi
20.11.2009
Hutbeyi sesli dinlemek için tıklayınız
Yorumlar -
Yorum Yaz