• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/vehbiaksit
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=5321561576
  • https://www.twitter.com/vehbiaksit
  • https://www.instagram.com/vehbiaksit
  • https://www.youtube.com/channel/UC5S_skAvSgjSjx7-XW1KjAw
VEHBİ AKŞİT

Vehbi Akşit Çekmeköy Müftüsü

Kategoriler
Site Haritası
ŞİFÂ-İ ŞERİF DERSLERİ




Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Aile Hayatı

Fransızca Site

İngilizce Öğreniyorum
Kaleiçi Camii sanal tur
Adım Adım Hac
İbrahim Halveti
ibrahim halveti
Vav ve Elif

Ölenleri Hayırla Yad Programı

ÖLENLERİ HAYIRLA YÂD ETME


Hayat Allah’ın ihsanıdır. Ölüm, Allah’ın fermânıdır. Allah’ın hayat ihsanını yaşayan her canlının ölüm fermânına uyması kesin bir mecburiyet ve kaçınılmaz bir sondur. Çünkü inancımıza göre Allah bâki, her şey fânidir. İyi düşünürsek ölüm, aslında ahret dünyasında doğmak demektir. Yok olmak demek değildir. Yani sadece dünya değiştirmektir.

Gerçeği söylememiz gerekirse ölümün müjdecisi doğumdur. Zira hayat, ana rahminden başlamakta ve sonsuzluk ülkesi ahrete uzanmaktadır. Ölüm bu hayat çizgisi üzerinde bir kara noktadır.

Değerli Misafirler,

Hayata geliş gibi gidiş de bizim elimizde değildir. Bizim için önemli olan bu hayat pazarından bir şeyler alarak öteye gitmektir.

Ölüm hepimizin başındadır. Müslüman olarak ölmek en büyük mutluluktur. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’tan gerektiği şekilde sakının ve ancak Müslüman olarak ölün”

Ahiret yurdunun mutluluk kapısını iman anahtarı açar. Bu anahtara sahip olmayan bilmeyiz ki ne yapar? Dikkat ediniz, Hazreti Yusuf bir peygamber olduğu halde “ Ya Rabbi! Beni Müslüman olarak öldür! Diye dua etmiştir. Bu hareket ve duasıyla bu işin önemini öğretmiştir.

İmanla ölme bahtiyarlığına ermek için hayatta iken dini görevleri gücümüz ölçüsünde, mümkünse eksiksiz olarak yerine getirmeye çalışmak gerekir. Daima Allah’ı anmak, ölümü hatırlamak ve hesap vereceğimizi hesaba katma dünya hayatının ölçülü geçmesini temin edecek en büyük etkenlerdir. Bu kayıtlardan uzak kalınırsa, Allah korusun son nefesten korkulur.

Ölüm korkusu değil, ölüme hazırlık gayretleri bizim en büyük gücümüzdür.

 

 

 

YAŞAMI ERTELEMEK....Tayfun Talipoğlu

Beni her ölüm etkiler...
Tanımasam bile üzülürüm yitirilmiş ümitlere...
Hiç gerçekleşemeyecek ideallere...
Yaşanmamış sevgilere üzülürüm...
  
 Bu yüzden korkarım yaşamı ertelemekten...
 Ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa
 söylenmeli, yapılmalı...
 Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin,
 sevdanızı bugün yaşayın...
 İşinizde yapılacak ne varsa bir an önce yapın...
 Yarın çok geç olabilir...
 Bir anda bitebilir...
 Her şey yaşamak için acele edin bence...
 Kısa yaşamışlıklar, yaşamamışlıklardan daha iyidir...
Geriye dönüp baktığınızda "KEŞKE" ler çoğunlukta olmasın...

Uzun vadeli hedefler için bile bugünden harekete geçmelisiniz...

 Yarınlar çok uzakta olabilir...
 Daha okulda başlamıyor muyuz ertelemeye yaşamı...
 İlk hedef kolej, sonra üniversite
  Hep yarına yatırım bugünü...
   Sonra yaşamamacasına...
   İşe gireyim sonra...
    Evleneyim sonra...
    Çocuklar büyüsün sonra...
    Emekli olayım sonra....
     Sonra...
       Sonra..
           Sonra....
        Bir sürecin başında, ortasında yaşam her an sona erebilir...
  Sonrası olmayabilir...

Fedakarlıklar güzel ama...
   Unutmayalım "herkes kendi hayatını yaşar"
   İnsanlar yaşadıkça yaşlandığını düşünür,
 Aslında insanlar yaşamadıkça yaşlanır...
                              Tayfun Taliboglu

 

Yıllar yılı hep kendi kendime sormuşumdur. Acaba insanlar yaşarken kıymeti neden yeteri kadar bilinmez diye... Biz hep őldűkten veya kaybettikten sonra mı insanların meziyet ve őzellilklerini sayıp dőkecegiz diye....Oysaki bizim őğretilerimiz insanlara yaşarken ve yűzűne sőylenmesi gerektiğini vurgulamıyor mu?

Üzerinde yaşadığımız şu ihtiyar dünya nice insanlar gördü. Kimi peygamberdi bu insanların, kimi Ebu Cehil’di. Kimi mü’mindi, kimi kâfir... Kimisi Sıddık’ti, kimisi Nemrut...

Kimi “... Yâ Rabbi! Vücudumu öyle büyüt, öyle büyüt ki cehennemi yalnız ben doldurayım, diğer kulların girmesin.” Derken, kimi “Sizin Allah’ınız öldürüp diriltebiliyorsa, pekâla ben de öldürür ve diriltirim” diyebiliyorlardı. Onlar dediler, yaptılar, ettiler ve en sonunda istisnasız gittiler.

Evet, hepsi öldü. Ölüm onların hiç birini ayırmadı. Dört yüz yıl önce Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan bir zenci de öldü. “Bu dünya bir hükümdara çok, iki hükümdara az diyen” koca Yavuz da öldü...” Ölüm vazifesini hakkıyla, lâyıkıyla yaptı ve yapıyor da...

İnsan kendisine tayin edilen hayatı yaşıyor ve en sonunda ölüyor. Yüce Allah’ın mahlûkat üzerine koyduğu, şaşmaz ve değişmez kanun bu. Nitekim Allahü Teala Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de:

“Her nefis ölümü tadacaktır ve sonra bize döndürüleceksiniz.”

Ölüm gerçeği insana ağır gelir. Tebessümler donar ölüm denince, yürekler sıkıntı ile büzüşür. Kabrin dehşetli, tüyler ürpertici karanlığı korkutur herkesi. Ölüm elemleri keser, dünyevi hazlara dalmayı önler. Ama biraz önce de belirttiğimiz gibi kimse “Ölmem” diyemiyor. Ölüm herkesi istisnasız alıyor koynuna...

İnsan, dünyaya gelmek için anne karnında bir durak yapmıştır. Sonra dünyaya doğmuştur. Ahirete gitmek için dünyada da bir durak yapmıştır. Nasıl anne karnına gelen, dünyaya geliyorsa, dünyadan gelen de ahirete gidecektir. Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın çizdiği yol budur. Allah diyenler, Allah’a inananlar seve seve bu yoldan gidiyorlar. Ama inanmayanlar bu yolu sevmiyorlar. İster inansınlar ister inanmasınlar... Madem ölümü öldüremiyorlar, kabrin kapısını da kapatamıyorlar.... İnanmadıkları halde, inanmaya inanmaya gidiyorlar.

 

 

BİZE SIRA GELMEYECEK Mİ?

Kendini fikren inkişaf ettirmek isteyen bir zat doğruca Ebudderdâ’ya gelir ve der ki:

-          Kalbim katılaştı, ciddi şeyler düşünemiyorum, hayatımın değerini takdir edemiyorum. Sanki üzerimde hiçbir nimet yokmuş, mahrumiyet içinde bir hayat yaşıyormuşum gibi geliyor bana. Ne olur bir çare, bir yol göster ki, kendimi yenileyeyim, fikrimi ve zihnimi çalıştırayım, gerçekleri görmekle huzur ve saadet hissedeyim.

Büyük sahabi bu zata şöyle tavsiyede bulunur.

-          Bu dediğin şeylere sahip olabilmen için şu diyeceklerimi yap. Bak o zaman basiretin açılacak, gerçekleri görme konusunda bir hayli inkişaf elde edeceksin.

-          Nedir onlar, hemen buyur.

-          Önce hastanelere git, yataktakiler bak!

-          Sonra camilere git, cenaze namazlarını kıl!

-          Bundan sonra kabristana git, gömülenleri gör!

Sual sahibi zat:

-          Baş üstüne Ey Allah’ın aziz sahabisi! Diyerek ayrılır ve ilk iş doğruca hastaneye gitmek olur. Sonra döner, camiye gelir, cenaze namazı kılar. Daha sonra da mezara gider, mevtanın mezara konuşuna bakar, ölünün defnini seyreyler.

Bunlardan sonra kendini yoklar. His duygularına bakar, heyhat! Hiçbir yenilik yok!

Dönüp Hazret’e gelir:

-          Ben, her dediğini yaptım, ama nafile. Bende değişen bir şey olmadı. Yine aynı hisler, aynı duygular, aynı ihtiras ve dünya arzuları kasıp kavurmaya devam ediyor. Hazret-i Ebudderdâ düşünmeye başlar. Sonra şöyle der:

-          Öyle ise; sen hastalara hastabakıcıların baktığı gibi baktın. Eğer öyle bakman insana bir şeyler kazandırsaydı, bütün hastabakıcılar insan-ı kamil olur, şükür sembolleri haline gelirlerdi. Heyhat ki durum hiç de öyle değil. Çünkü onlar ibretle bakamazlar, tefekkürle nazar edemezler. Bu hastanın kendisi de olabileceğini, ama olmadığını, bunun büyük bir ilahi lütuf ve nimet olduğunu düşünüp de sevinç hissedemezler. Sen de öyle yapmışsın, ibretle bakmamışsın, tefekkürle nazar etmemişsin.

-          Camiye gitmişsin, cenaze namazı kılmışsın, ama bu cenaze imamı gibi kılmışsın. Şayet öyle namaz kılmak insana bir şey kazandırsaydı, cenaze imamlarının melek gibi olması lazım gelirdi. Sen cenazeyi kılarken ibretle kılacaktın.

-          Şu tabutun içindeki ben olacağım bir gün, diyecek kendini içine koyacak, yakınlarını da etrafta döner tasavvur edecektin. Seni tabuttan çıkaramayışlarını, çaresizliklerini hayal edecektin, istikbalde olacak şeyi o anda olmuş gibi hayal edecektin. İşte bu cenaze namazı sana inkişaf sağlayacaktı.

-          Kabristana gitmiş, ölünün kabre konduğunu görmüşsün ama, bunu kabir kazanlar gibi seyretmişsin. Şayet öyle bakmakta fayda olsaydı, bütün mezarcılar insan-ı kamil haline gelirlerdi. Halbuki onlar bunun tam aksine. Öyle ise mezara konan adamın yerine kendini koyacaktın. Hayalen karanlık çukura girecektin. İmam talkın verip gidecek, sen orada amelinle baş başa kalacaktın. Kılmadığın namazların, tutmadığın oruçların, ödemediğin kul haklarının hesabını vermeye başlayacaktın. İşte senin basiretini açan inkişafını sağlayan bunlar olacaktı, demişler.

-          NE DERSİNİZ? Bizim ziyaretlerimiz de, cenaze namazı kılışlarımız da, mevtaları kabre götürüşümüz de böyle mi cereyan ediyor? Bizde de bu ve benzeri durumlar söz konusu mu? Hiç düşündünüz mü? Hep başkası hastalanacak, hep başkasının namazı kılınacak, hep başkası mezara konacak, bizimle ilgisi olmayacak, bize sıra gelmeyecek mi hiç?

 

 

 

 

Namazsız Ezan - Ezansız Namaz - 01-10-2008


Torunu, pamuk gibi bembeyaz sakalli, nur yüzlü dedesine merakla sorar...
'Dedecigim! Bir insanin ömrü ne kadar olur?'
Dede tatli bir gülücükle:
Ezanla namaz arasi kadar yavrucugum.' deyince torun:
'Nasil yani, ömür bu kadar kisa mi?' der.
Dede: 'Evet yavrum. ömür, namazsiz ezanla, ezansiz namaz arasi kadardir.' diye cevap verir.
Torun yeniden sorar: 'Namazsiz ezan ve ezansiz namaz sözlerinden ne kastettigini anlamadim dedecigim.
Bu ne demek açiklar misin?'
Dede sefkatle ellerinden tuttugu torununa:
Bak yavrum, geçenlerde komsumuzun çocugu dogdu. O çocugun kulagina ezan okundu degil mi?
iste o ezanin namazi kilindi mi kilinmadi. O ezan Namazsiz ezan'di.
insan öldügü zaman kilinan cenaze namazinin da ezani yoktur.
O da 'Ezansiz namaz'dir. Aslinda o namazin ezani insan dogunca okunmustu kulagina.
Bak ey insan! Dogdun, ama öleceksin, ömür çabuk biter, hayatini iyi degerlendir. Bosa vakit harcama!' ikazini yapiyordu o ezan.
Iste yavrum
öMüR, EZANLA NAMAZ ARASI KADARDIR.
Sakin bosa geçirme. ömrünü dolu dolu yasa, bir nefes bile bosluk birakma!'

Aramızdan temelli ayrılmış bulunan kardeşlerimizi rahmet, yakınlarına ve dostlarına sabır ve başsağlığı, siz geride kalanlara da uzun ve bereketli ömürler ve ölüm anında iman selameti dilerim.

Vehbi Akşit

La Louviere Yavuz Sultan Selim Cami

Din Görevlisi

22.11.2009  Pazar

Word dosyası için tıklayınız

 


Yorumlar - Yorum Yaz
30 Cüz ve Mesajlar
Ses Gazetesi Yazılarım
Hadislerle İslam
Günlük Program
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam75
Toplam Ziyaret3599516

Uymazsan Trafige

Dini Bilgiler
Google Translate
Her Güne Bir Ayet ve Hadis

Siyer Araştırmaları Merkezi



İslam Ansiklopedisi
Hava Durumu
Diyanet Namaz Sitesi
Diyanet PDF
Kuran Elif Bası