• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/vehbiaksit
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=5321561576
  • https://www.twitter.com/vehbiaksit
  • https://www.instagram.com/vehbiaksit
  • https://www.youtube.com/channel/UC5S_skAvSgjSjx7-XW1KjAw
VEHBİ AKŞİT

Vehbi Akşit Çekmeköy Müftüsü

Kategoriler
Site Haritası
ŞİFÂ-İ ŞERİF DERSLERİ




Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516
Aile Hayatı

Fransızca Site

İngilizce Öğreniyorum
Kaleiçi Camii sanal tur
Adım Adım Hac
İbrahim Halveti
ibrahim halveti
Vav ve Elif

İslam'da Evlilik ve Aile

İSLAM’DA EVLİLİK ve AİLE

“İçinizden bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah lutfiyle onları zengin eder. Allah geniş ve lütuf sahibidir, her şeyi bilendir.” (Nur, 24/32)

Evlilik tabirinin karşılığı Kur’an dili Arapça’da zevciyettir. Zevciyet çift olmak demektir. Bu, Cenab-ı Allah’ın koyduğu bir kanundur.

Evlilik, doğmak ve çoğalmak için, hayatın devam edebilmesi için Cenab-ı Allah’ın seçmiş olduğu bir üsluptur. Bu gayenin tahakkuku için Cenab-ı Allah, her iki tarafa (erkeğe ve dişiye) aktif roller vermiştir. Bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Sizi bir tek kişiden yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun.” (Nisa,4/1)

Cenab-ı Hak, insanları diğer yaratıklar gibi kılmak istememiş, bu yüzden de onu başı boş bırakmamıştır. Erkeğin dişi ile birleşmesini belirli bir kurala bağlamıştır. Böylece insanın namus ve şerefini korumuştur. Bu kurala riayet edildiği takdirde erkekle kadının birleşmesi kutsal bir hüviyet kazanır. Bu kural da birleşmenin, her iki tarafın rızasına dayalı olarak icab ve kabülden, bunu şahitlerin huzurunda yapmaktan ibarettir. Bu şartlar yerine getirildiği takdirde taraflar artık birbirlerinin olurlar. (Dr.Abdülvehab Öztürk, Peygamberimizin Sünnetinde Evlilik, Kılıç Yayınları, s.11-12. Ankara,1997)

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) birçok hadis-i şeriflerinde evlenmeye teşvik etmiştir:

“Ey gençler, içinizden evlenmeye gücü yetenler evlensinler. Zira evlilik gözü haramdan, namusu pâyimal olmaktan kurtarır.” (Buhari, Nihah, 21)

Evliliğin, ruhi ve bedeni yararları yanı sıra maddi yararları da vardır. İlk bakışta geçen ayette görüldüğü gibi, Allah Teala evlenenlere zenginlik vereceğini müjdeliyor.

Enes b. Malik’in rivayet ettiği bir hadiste ise Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Bir kimse evlenince imanının yarısını elde etmiş olur. Artık diğer yarısı için Allah’tan korksun.” (Aclûnî, Keşful-Hafa, Hadis no:2432.)

İnsan bir düşünecek olursa görülür ki, birbirlerini tanımadıkları halde kaderin cilvesi olarak evlenip yuva kuruyorlar. Birbirlerinin huylarını, davranışlarını bilmeyen iki insan bir çatı altında toplanıyor. Ve her şeylerini paylaşıyorlar. Dertlerini ve zevklerini paylaşarak bir aile oluşturuyorlar. Aralarında sevgi meydana geliyor.

Bu nasıl oluyor? Birbiri için canlarını verecek kadar yakınlık, mallarını, yiyeceklerini taksim edecek kadar muhabbet nasıl peyda oluyor? Birbirlerini tanımayan bu insanlar çabucak nasıl bir CAN oluyorlar? Nasıl gönülleri, kalpleri bir çarpıyor?

Yüce Rabbimiz buyuruyorlar:

“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rum, 30/21)

Demek ki eşler arasında sevgi ve merhamet, Allah’ın bir lütfudur. Bu muhabbeti yüce Mevla yaratıyor:

İki gönlü kavuşturan ve kaynaştıran Allah’tır.

Aralarındaki sevgiyi hiçbir menfaat gözetmeden yaşatan insanların, Allah’ın lütfu ile birbirlerine bağlandıklarını görmekteyiz.

Aile, kutsal bir çatıdır.

Allah’ın tesis ettiği ve devamını istediği bir yuva…

          Dağılmasından arşın titrediği bir birlik… (Ragıp Güzel, Minberden Mü’minlere Hutbeler, Çelik Yayınevi, İstanbul, 1992.)

Evlilik, yani aile hayatı insan ömründe yeni bir çağın başlaması demektir. Yeni bir çağ! Olur, olmaz istekler, bencillikler, böbürlenmeler, şahsi rahatlıklar, sorumsuzluklar, aşırılıklar eski çağ kabul edilip bir kenara bırakılacak; tevazu, hoşgörü, nezaket, zarafet, efendilik, merhamet, şefkat, vicdan, idrak, iz’an ve de en önemlisi sabır dönemi başlayacaktır. İşte evlilik kısaca budur….

Evlilik, insanın kendine denk bir hayat arkadaşı bularak maddi ve manevi huzur mücadelesine girişmesi, fakat bu mücadelede her şeye rağmen mutluluğu yakalayabilmesidir. (Abdülkadir Akgündüz, Dur ve Düşün, Sur Dergisi, Sayı:225, s. 10-11.)

Peygamber Efendimiz:

“Evlenmek benim sünnetimdir. Sünnetimi tutmayan benden değildir. Evleniniz. Ben sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” (İbni Mâce, Nikah 1.)

Evlilik önemli ve kutsal bir yuvadır. Bu kutsal yuvanın herhangi bir arızadan fena şekilde etkilenmemesi için daha başından sağlam temellere dayanması lazımdır.

Evlenmeye karar veren bir erkek, bu gayenin tahakkuku için evleneceği kadında bazı nitelikler aramalıdır.

İYİ BİR KADINDA BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

1.  İmanlı Olması

“Allah’a ortak koşan kadınlarla, onlar inanıncaya kadar, evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın, hoşunuza gitse dahi, inanan bir cariye, ortak koşan hür bir kadından iyidir.” (Bakara, 2/221.)

Cenab-ı Allah, ayetin son kısmında bunun gerekçesini göstererek: “Çünkü onlar cehenneme çağırılırlar. Allah ise izniyle cennete ve mağfirete çağırır” buyuruyor.

İnanan bir kimse Allah’a itaat eder. Furkan suresinde geçen:

“Rabbimiz! Bizi gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler ver! Ayetinin tefsirinde Hasan-i Basri Hazretleri şöyle diyor:

“Ailesini ve çocuklarını Allah’a itaat eder görmek kadar, bir insanı mutlu edecek bir şey yoktur.” (Muhtasaru İbni Kesir, 4/641.)

2. Saliha olması: İyi bir kadın, imanlı olduğu kadar salihadır da… Saliha bir kadın, tam anlamıyla dindar bir kadın demektir. Salihalık öyle bir sıfattır ki ondan daha üstünü düşünülemez. Peygamber Efendimiz (sav):

“Dünya metâdan ibarettir. Dünya metaının en hayırlısı da iyi bir kadındır” buyurarak bunu en güzel şekilde ifade etmiştir. (Müslim, Rada 17; İbn Mâce, Nikah 5.)

Şu hadis ise saliha kadının hayırlı fonksiyonlarını tam olarak gösteriyor:

“Mü’min bir erkek, Allah korkusundan sonra saliha bir kadından gördüğü hayır kadar hiçbir şeyden görmemiştir. Saliha kadına emrederse emrine itaat eder, yüzüne bakarsa kendisini sevindirir, onun adına bir yemin ederse yeminini boşa çıkarmaz, uzak bir yere gidecek olursa hem kendini, hem de efendisinin malını korur.” (İbni Mâce, Nikah 5)

Ebu Hureyre’den (ra) Rasulullah (sav)’e:

- Hangi kadın daha hayırlıdır? diye soruldu. Rasülullah (sav) şöyle buyurdu: “Kocası baktığı zaman onu neşelendiren, bir şey istediği zaman ona itaat eden, ne kendisinde ne de malında, kocasının hoşlanmayacağı şeyi bulundurmayan kadındır” (Ahmed b.Hanbel, 2?432; Nesâi, 6/455 (3217); İbni Mâce Tercüme ve Şerhi, 5/217 (1857).

 

3. Dindar olması: Bu sıfat, genel olarak salihalığın içerisine girerse de daha belirgin olması için ayrı bir madde olarak veriyoruz. Bu hususta ise Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Kadınlar şu dört özelliklerinden dolayı nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindarını al; tuttuğun altın olsun.” (İbni Mâce, Nikah, 6.)

Abdullah b. Amr’ın rivayet ettiği şu hadis de dindarlığın, diğer sıfatlardan üstün tarafı gösterilmiştir:

“Kadınları güzelliği için almayın; olur ki güzellikleri onları kötü duruma düşürür, onları malları için almayın; olur ki malları onları şımartır. Fakat onları dindarlıkları için alın. Yemin ederim ki burnu yirik, kulağı kesik dindar bir kadın diğerinden çok üstündür.” (İbni Mâce, Nikah 6)

4. Başka özellikler: Mehrinin az olması, güzel olması, güzel ahlaklı olması, soylu olması, doğurgan olması, yakın akrabadan olmaması, kocasına bağlı ve çocuklarına düşkün olması ve bakire kız olması gibi özellikler aranmalıdır.

KÖPEĞİN BİLE CİNS OLANI ARANIRSA

Bir köylü başka bir köyden oğlunu evlendirir. Fakat itaat etmeyen bu gelin babasının evine gider. Gelinini tekrar geri getirmek için evinden çıkan bu adam yolun yarısından koyun sürüleri olan ve ipte bağlı bir de kocaman köpek tutan bir adama rastlar ve niçin köpeği bağladığını sorar. Adam der ki:

- Falan köyde cins bir erkek köpek var. Onunla birleştirip iyi bir yavru almak istiyorum, der.

Bunu dinleyen adam:

-Ben buradan dönüyorum, der.

-Niçin dönüyorsun?

-Efendi, ben önce sizin bu köpeği götürdüğünüz köyden bir gelin almıştım. O ise bize itaat etmedi, bırakıp babasının evine gitti. Sen bile köpekten iyi bir yavru almak için iyi bir nesil arıyorsun. Ben ise aldığım gelinin soyunu sopunu sormadan aldığım için başıma bir bela almışım. Şimdi de onu getirmek için gidiyordum, vazgeçtim, der ve oracıktan döner.

İslam’da evlenmek sünnet iken, nikâh farz olup muhakkak bu emre uymak şarttır. Hem de asil bir aileden olmak şartıyla.

Şunu kesinlikle bilelim ki, bir ailenin kurtulması ve huzurunun, İslam’ın emir ve kuralları doğrultusunda yaşamasında olduğu açıktır.

Eğer tüm aile fertleri buna uyarlarsa ki, o zaman o devletin de kurtulması ve hatta tüm dünyanın huzuru dahi temin olunur kanısındayız.

Bir bahçıvan elbette iyi mahsul için iyi tohum arar.

Bir hayvan üreticisi iyi bir soylu hayvan arar da, insan soyunu aramaz mı?

EVLİLİK HAYATINDA ADAB-I MUAŞERET

İslam’da evliliğin iki maksadı vardır:

1.     Hayırlı çocuk sahibi olmak.

2.    Mutlu bir aile hayatı yaşamak.

İslam bu mutluluğu temin için, evlilikten önce ve sonra olmak üzere çeşitli tedbirler önermiştir. Mesela, evlilikte eşlerin birbirine denk olması, mehir ve görev bölümü gibi.

Bunların yanı sıra bir de geçimi kolaylaştırmak, eşleri mutlu bir hayata götürecek pratik tedbirler tavsiye etmiştir ki, bunlar âdâb-ı muâşeret (geçim usûl ve erkânı) denmektedir. Bu erkânın başında, kadınların ufak tefek kusurlarını görmezlikten gelmek ve ileride düzelir ümidiyle onların bazı sıkıntılarına katlanmak gelmektedir. İşte bu hususta Cenab-ı Allah evli erkeklere şöyle hitab etmektedir:

“Onlarla (kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.” (Nisa, 4/ 19.)

İbni Abbas Hazretleri, bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: Olur ki Cenab-ı Allah o kadından hayırlı bir evlat verir de o sayede nefreti sevgiye dönüşür.

Bir de ayet üzerinde şu yorum yapılmıştır. Eğer bir kimse nefret ettiği bir kadının sıkıntılarına Allah rızası için tahammül eder ve nafakasını teminde ve geçiminde elinden gelen gayreti gösterirse dünyada iyi bir ad, ahirette de bol sevap kazanır. (Tefsirü İbni Abbas, 2/38; Hâzin, 2?38.)

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilen bir hadiste de Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Mü’min bir erkek, mü’min karısından nefret etmesin. Eğer bir huyunu beğenmezse, diğer bir huyundan memnun kalır.” (Müslim, Radâ, 61; Ahmed b. Hanbel, 2/239.)

KIZLARIMIZI MAHARETLİ YETİŞTİRMELİYİZ

Ana-babasından maharetli bir ev hanımı olma terbiyesi almayan kızcağız gittiği evde akşam-sabah Kur’an okuyor, fakat bunun yanında ev hizmetlerini de bir türlü beceremiyormuş. Bu beceriksizlikten iyice bıkmış olan evin beyi, nihayet bir gün şu cümleyi söyleyerek evi terk etmiş:

“Akşam Kur’an, sabah Kur’an

Kör olsun bu evde duran.”

Evet sadece Kur’an öğretmek kâfi değildir. Kızlarımızda, İslami kültür yanında, ev hanımlığı meziyetleri, beceriklilik, düzen, tertip de şarttır. (Evlilik Hatıraları, Sur Araştırma Ekibi, Sur Dergisi, Hairan 1997, Sayı:225, s.16.)   

KIRK YILLIK KÂNİ, OLUR MU YÂNİ

Tokatlı Kâni, Bükreş’te Ulah Beylerinin hizmetinde bulunduğu sıralarda bir Romen kızına gönlünü kaptırmıştı. Güzelliği ile birlikte, dinine (Hıristiyanlığa) son derece bağlı olan kız, Kâni’ye şöyle der:

-Benim dinimi kabul edersen, seninle hemen evlenirim.

Kâni, derbeder bir hayatın içindedir, ama bu teklifi de kabul edemeyeceğini şu sözleriyle bildirir:

          -Kırk yıllık Kâni, hiç olur mu Yâni… ( Mehmet Dikmen, “Tüm Zamanların Üçlüleri”, Sur Dergisi, Haziran 1997, Sayı:225, s.37.)

 

AİLEDE GIYBETE YER OLMAMALI

 

Mü’minlerin annesi Hz. Aişe (R.Anha) anlatıyor:

-Bir gün Rasulullah’a, hanımlarından Safiye’yi kısa boylu olmakla ayıplayıp Rasülullah’ın gözünden düşürmek istemiştim.

Bunun üzerine Allah Rasülü şu ikazı yaptı:

-Ya Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa, herhalde tadını ve kokusunu bozardı.

Kıskançlık duygusu, çok zaman insanı gıybete sevkeder. Allah Rasülü, Hz. Aişe annemizi bu konuda uyarmıştır.

GELİN-KAYNANA KAVGALARI

 

Meşhur Arap Şairi Ferezdak, yaptığı evlilikten, hanımı ile annesinin, yani gelin ile kaynananın, anlaşamaması yüzünden mutlu olmamıştı.

Bir ara evlenmekten söz açılınca bir dostu:

-Zaman kötüleşti. Evlenmek gerek ki huzur bulasın, demişti.

Gelin kaynana kavgasından canı yanan Ferezdak şöyle itiraz etti:

- Ben evlenmeden önce, anam hep ibadet eder, ben de devamlı ona itaatte bulunurdum. Evlendikten sonra, anam geliniyle kavgaya başladı. Onun ibadeti bitti, benim de itaatim.

Gerçekten de, tarih boyunca aile geçimsizliklerinde temel sebeplerden biri, gelin ile kaynananın birbirleriyle anlaşamamaları olmuştur. Hâlbuki onlar birbirlerini anne-kız gibi görüp öyle davransalar, çok daha mutlu ve huzurlu olacaklarında hiç şüphe yoktur. (Mehmet Dikmen, agm., Sayı:225, s.37.)

ZENCİ CARİYE KRİSTAL BARDAĞI NEDEN KIRDI?

Kadında aranan bir özellik de güler yüzlü, itaatkâr olmasıdır. Kocasına güler yüz gösterip itaat eden bir kadın, bu hareketiyle yuvanın huzurunu temin eder. Hazret-i Ali, “Güler yüzlü olmak, kalpleri birbirin bağlayan bir bağdır.” buyurmuştur.

Hükümdarın biri pek çok cariyesi, hizmetçisi olmasına ve içlerinde pek güzeller de bulunmasına rağmen, siyah bir cariyeye daha fazla ilgi gösterirdi. Diğerlerinin  bunu çekemediğini fark eden hükümdar, bir gün kendilerine, üzeri mücevheratla süslü birer kristal bardak verdi. Manevi değeri yanında maddi kıymeti pek yüksek olan bardakları ellerinde tutan cariyeler, hayranlıkla bakarlarken hükümdar:

-“Herkes elindeki bardağı yere vurup kırsın” emrini verdi.

Güzel cariyeler hediyelerini bağırlarına basarak:

-Efendimizin bu kadar değerli bir hediyesini nasıl kırabiliriz? Dediler.

Siyahî cariye ise hükümdarın emrini, hiç tereddüt etmeden ve vakit kaybetmeden yerine getirdi. Bardak yere çarpılmış ve paramparça olmuştu.

Hükümdar siyah cariyeye sordu:

-Diğer cariyelerim bu kadar kıymetli bardağı kırmadık halde sen neden kırdın?

Siyah cariyenin verdiği cevap şöyleydi:

-Bana efendimin kalbi lâzım, bardağın ne kıymeti olabilir? Yeter ki onun kalbi kırılmasın!

Hükümdar bu cevapla diğerlerine gerekli dersi vermiş bulunuyordu.

Yüzü gülen, fakat özü çirkin bir kadın kocasının kalbini kırmaya devam ettikçe, kocasının kalbinde açtığı yaraya, güzelliği merhem olamaz. (Sur Dergisi, Haziran, 1997, Sayı:225, s.27.)

EŞLER BİRBİRLERİNDEN NELER BEKLİYORLAR?

Kadınların erkeklerden, erkeklerin de kadınlardan beklentileri genelde aynı. Kadınlar kocalarından kıskanç olmamalarını, eve iş getirmemelerini ve alınan kararlarda kendilerine danışılmasını istiyorlar. Erkekler ise karılarının olur olmaz her şeyi büyütmemelerini, az konuşmalarını, hayalci olmamalarını istiyorlar.

ERKEKLERİN BEKLEDİKLERİ

1.     Hanımım anlayışlı ve hoşgörülü olmalı.

2.    Karşılıklı ilişkilerde sevgi ve saygıyı ön planda tutmalı.

3.    Hayalci olmamalı.

4.    İşten eve sinirli gelebilirim, böyle durumlarda anlayışlı olmalı.

5.    Kabul etmediğim bir konuda beni iknaya uğraşmamalı!

6.    Problemleri çözmek için peşin hükümlü olmamalı (İnatçı bir tavır göstermemeli)

7.    Beni olduğum gibi kabul etmeli, bana göre davranmalı.

8.    Az ve yerinde konuşmalı.

9.    Evliliğimizi başka evliliklerle karıştırmamalı.

10. Sadece kendi aklına, mantığına ve kabiliyetine güvenerek davranmamalı.

11.  Ukalâlık göstermemeli.

12. Küçük şeyleri büyütüp içinden çıkılmaz hâle getirmemeli.

KADINLARIN BEKLEDİKLERİ

1.     Eşim, anlayışlı, fedakâr, hoşgörülü olmalı.

2.    Kadınların yaratılış itibariyle erkeklerden farklı olduklarını kabul etmeli.

3.    Kadının aile içerisindeki önemini kabul etmeli, bunu bana hissettirmeli.

4.    İşini çok sık evine getirmemeli.

5.    Geç vakitlere kadar dışarıda kalmayı alışkanlık haline getirmemeli.

6.    Aile içerisinde alınan kararlarda bana da danışmalı

7.    Aile huzurunu kaçıracak kadar kıskanç olmamalı

8.    Aile içerisindeki sorunları, üçüncü kişilere aktarmamalı.

9.    Bütün sorunlarını benimle paylaşmaya ihtiyaç duymalı.

10. Onun için yaptığım şeyleri görüp, takdir etmeli (Yemek, hediye vs.) (Sermin Demirdağ, “Eşler Birbirinden Neler Bekliyorlar?”, Sur dergisi, Sayı:225, s. 26.)

AİLEDE SEVGİ

“Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde bazı hakları vardır.” (Bakara, 2/ 228)

Bir gün Efendimiz (sav)’i dinleyen Sahabe-i Kiram, şunları işittiler. Buyurdu ki:

-Hayırlı aile reisi olunuz! Dediler ki:

-Ya Rasülallah! Hayırlı aile reisi nasıl olur? Şöyle buyurdu:

-Siz eve gelince hanım seviniyor, çocuklar koşarak sizi karşılıyorsa, hayırlı aile reisisiniz.  Şayet siz kapıdan girerken sinirleri geriliyor, “Yine geliyor” diye söyleniyorsa, çocuklar da köşe bucak kaçıyor, sizden uzaklaşma ihtiyacı duyuyorlarsa bilin ki hayırlı aile reisi olamamışsınız.

Hanımlar için de şöyle buyurdu:

-Siz de hayırlı hanım olunuz evinizde. Dediler ki:

-Hayırlı hanım nasıl olunur? Şöyle buyurdu:

-Hayırlı hanım, kocası yüzüne bakınca huzur duyar, rahatlık hisseder.

-Hayırsız hanım nasıl olur?

-Kocası yüzüne bakınca huzuru kaçar, evinden uzaklaşma hissi duyar.

Ailede huzur, karşılıklı iyi ahlakla sağlanır. Kadın ve erkeğin, birbirlerine iyi davranmaları, çocuklar tarafından örnek alınır. O evde büyüyen çocuklar da ahlaki değerlere sahip olurlar.

Ailede sevgi ve muhabbet hâkim olmalıdır. Korku ve dehşet, güveni sarsar ve muhabbeti giderir. Bunun için muhabbet, aile fertlerini birbirine daha sıkı bir şekilde bağlamaktadır.

Evin reisi durumundaki erkeğin çok güzel bir idareci olması gerekiyor. Evin düzenini sağlayacak, sevgi ile yaklaşım meydana getirecek ve böylece aile, aranılan bir yuva sıcaklığına kavuşacaktır.

Bütün aile yuvalarımızın, Peygamberimizin belirttiği şekilde olması dileğimizdir. (Ragıp Güzel, Minberden Mü’minlere, En Güzel Hutbeler, Çelik Yayınları, İstanbul, 1992, s.49-50.)

AİLEDEKİ SAYGI

“… Onun için saliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar.

Yaşlı bir hanım Rasülullah’ı ziyarete gelmişti. Gariptir ki Rasülullah, kadınların köle gibi alınıp satıldığı, insan yerine konmadığı bir dönemde bu yaşlı hanımı ayakta karşıladı. Bununla kalmadı, sırtından cübbesini çıkarıp yere sererek buyur etti. Birlikte oturup bir miktar sohbet ettikten sonra yaşlı hanım kalkıp gitti. Meçhul hanıma karşı Rasülullah’ın bu hürmetini gören Hz. Aişe (ra) validemiz sordu:

-Kimdir bu kadın ki, ona karşı ayağa kalktın, sırtındaki ridanı çıkarıp altına serdin? Cevap şöyle:

-Bu hanım, Hatice ayakta iken yanına gelir, ona dostluk eder, yardımda bulunurdu!

Bunu biraz daha fazla değer verme şeklinde anlayan Aişe validemiz şöyle karşılık vermekten kendini alamaz:

-Ya Rasülallah, Allah sana o yaşlı hanımdan daha hayırlısını vermedi mi? Aişe validemiz der ki:

Bu sözün üzerine sertleşen Rasülullah buyurdu ki:

-Hayır Ya Aişe! Rabbime yemin ederim ki, bana ondan daha iyisini vermedi.

Bu iyiliğin sebeplerini de şöyle açıklar: Efendimiz:

-Çünkü insanlar beni inkâr ederken o, ikrar edip inandı.

Herkes beni yalanlarken o, hayır dedi. Sen doğrusun, çekinme, devam et. Herkes beni maruz kaldığım yalnızlık içinde terk ederken o, sadece nefretiyle değil, malıyla da destekledi, bu uğurda maddi varlığını da feda etmekten asla geri durmadı. Bana her türlü şart içinde sahip çıktı. Üstelik benim bütün çocuklarım da ondan oldu!

Birbirine saygılı, birbirini koruyan ve iyi anlayan eşler, dünya nimetlerinin en yüksekliğine ulaşmış sayılırlar. İnsan her şeyden önce eşinden destek alır. Ona güvenir ve onunla birlikte hayatın güçlüklerine göğüs gerer. (Ragıp Güzel, age, s.51-52.)

OLGUN BİR ANANIN, YUVADAN UÇURURKEN KIZINA YAPTIĞI TAVSİYELER

Rabia kabilesinin ileri gelenlerinden Haris kızı Ümâme, kızını kral Amr oğlu Harisle evlendirip müstakbel yuvasına gönderirken şöyle nasihat eder:

Bak yavrum! Edep ve terbiyesine, soy ve asaletine bakarak bir kimseye nasihat ve tavsiye etmemek gerekseydi, benim de şimdi sana öğüt vermeme gerek kalmazdı. Fakat tavsiye, bilene hatırlatma, bilmeyene öğretme niteliğinde olduğundan herkes faydalıdır.

Kızım! Eğer bir kızın, ana-babasının serveti sebebiyle kocaya ihtiyacı olmasaydı, herkesten çok senin ihtiyacın olmazdı. Ama öyle değil, erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışız.

Kızım! Şimdi sen ana-baba evinden, büyüyüp yetiştiğin, gezip dolaştığın yuvadan çıkıp, bilmediğin ve ömründe hiç yakını olmadığın bir adamın evine gidiyorsun. O halde kocanın rızasını gözetip cariye gibi itaat et ki, o da sana kul köle olsun. Seni sevsin, seni memnun etmenin çaresine baksın.

Şimdi sana on tane tavsiyede bulunacağım. Bunları iyice belle ve sırası geldikçe aynen uygularsın. Güzelce geçinirsiniz, aranız asla bozulmaz.

1. Sana yiyecek ve giyecek ne getirirse can-ı gönülden kabul et. Kanaatkâr ol. Zira kalp huzurunun ilk yolu kanaattir.

2. Emrettiği şeyleri yap, yapma dediği şeyleri yapma. Sözünü dinleyip kendisine itaat et. Anlaşma ve itaate dayalı beraberliklerden Allahü Teâlâ razı olur.

3-4. Evin içini, üstünü başını temiz tutmaya dikkat et. Göze hoş gelmeyecek veya kötü koku neşredecek şeylerden kaçın. Sakın ha, kocanı kendinden iğrendirip, gözünden düşmeyesin.

5-6. Uyuyacağı, yemek yiyeceği zamanları kolla. Yani bunları hangi vakit ve saatte yapmaya alışmışsa, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazırla. Zira açlık ateşlendirir, uykusuzluk öfkelendirir.

7-8. Kocanın malını koru, israf ve telef etme. İtibarını koru, hısım-akrabasına hürmet et. Bunlar iyi idarenin gereklerindendir.

9. Efendine ait bildiğin sırları sakın kimseye duyurma. Eğer duyuracak olursan güvenini kaybedersin sen de ondan emin olamazsın.

       10. Dine aykırı olmayan isteklerini yerine getirmekte ihmal gösterme. Şayet ihmal gösterirsen, onu darıltır, kendine düşman edersin. O kederli olduğu zaman sen neşeli olma, o neşeli olduğunda sen üzüntülü görünmekten çekin. Onun üzüntülü zamanında senin neşeli, onun neşeli zamanında senin üzüntülü görünmen onu sevmediğinin, hislerine, dertlerine ortak olmadığının delilidir. Bu hal ise sizi birbirinizden ayırmaya kadar götürebilecek soğuk bir davranıştır. Sen eşinin dertlerine ne kadar ortak olursan o da senin dertlerine o kadar ortak olur. Eşinin isteklerini kendi isteklerine tercih et. (Mehmet Said, Ailede Saadet Prensipleri, Fıkhus-Sünne, 2/234.;M. Yaşar Kandemir, Mutlu Bir Yuva İçin, s.41-42; Ali Rıza Temel, Mutlu Bir Yuva, Kutup Yayınları, s.132-133, İstanbul,1995.)

HZ. İBRAHİM’İN İSTEDİĞİ VE İSTEMEDİĞİ GELİN

Hz. İbrahim’in oğlu İsmail ergenlik çağına gelince Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi. Hayatının bu mutlu dönemi sürerken, günün birinde İsmail’in anası Hacer vefat etti. İsmail evlendikten sonra İbrahim, bırakıp gittiği oğlunu ve gelinini görmeye geldi. İsmail o sırada evde yoktu. İsmail’in hanımına sordu. O da,

-Geçimimizi temin etmek için dışarı çıkıp gitt, dedi. Sonra İbrahim:

-Geçiminiz, haliniz nicedir? diye sordu, İsmail’in hanımı:

-Şiddetli darlık içindeyiz. Gayet fena bir haldeyiz, diye şikâyette bulundu. Bunun üzerine İbrahim, gelinine:

-Kocan geldiğinde benden selam söyle, kapısının eşiğinin basamağını değiştirsin.

İsmail geldiğinde babasının gelip gittiğini anlar gibi oldu ve karısına:

-Evimize gelen oldu mu? Diye sordu. O da;

-Evet, Şöyle şöyle biçimde yaşlı birisi geldi. Bana seni sordu. Cevap verdim. Geçimimizi sordu. Ben de, şiddetli darlık içinde bulunduğumuzu söyledim, dedi. Bunun üzerine İsmail:

-Peki sana bir söz emanet etti mi? Dedi. Gelin de:

-Evet, bana, selam söylememi ve kapının basamağını değiştirmeni tenbih etti, dedi. Sonra İsmail hanımına:

-O gelen ihtiyar babamdır. Bana senden ayrılmamı emretmiştir. Artık sen ailenizin evine gidebilirsin, dedi ve ondan ayrılarak Cürhüm kabilesinden, başka bir hanımla evlendi.

İbrahim (as) Allah’ın dilediği bir müddet uzaklaştı ve tekrar geldi. Evde yine İsmail’i bulamadı. İsmail’in hanımının yanına girdi. Ona da İsmail’i sordu. Gelin:

-Geçimimizi tedarik etmeye gitti, dedi. İbrahim:

-Nasılsınız, geçiminiz, haliniz iyi midir? Diye sordu: İsmail’in hanımı da:

-Biz, hayır, saadet ve bereket içindeyiz dedi ve Allah’a hamdü senada bulundu. İbrahim:

-Ne yiyip ne içiyorsunuz? Deyince gelin:

-Et yiyoruz. Su içiyoruz, dedi. Hz. İbrahim:

-Ya Rab! Bunların etlerini ve sularını bereketli kıl, diye dua etti. İbrahim (as) gelinine:

-Kocan geldiğinde ona selam söyle ve ona kapısının eşiğini güzel tutmasını tenbih et, dedi. (İbrahim sonra Şam’a döndü.) İsmail geldiğinde hanımına:

-Evimize gelen oldu mu? Diye sordu. Karısı da:

-Evet, güzel yüzlü bir ihtiyar geldi, dedi ve o zatı övdü. Daha sonra gelin:

-Seni sordu, ben de:

-Geçimimizi temin için çıktı, dedim.

-Geçiminiz nasıldır? Dedi. Ben de:

-Bolluk içindeyiz, dedim. Sonra İsmail hanımına:

-Sana bir söz emanet etti mi? Diye sordu. Hanımı da:

-Evet. Sana selam söylememi söyledi ve kapının eşiğini iyi tutmamı emretti, dedi. Bunun üzerine İsmail, hanımına:

-İşte o zat benim babamdır. Sen de evimizin şerefli eşiğisin. Babam sana seni hoş tutmamı emretmiştir, dedi. (Tecrid-i Sarih: 9/118-120. Hadis no:1381.)

HARİKA YEMEK

Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı. Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.

Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyorlardı. Oğlu ve gelini gittikten sonra, yaşlı kadına:

“Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler ne kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun var” dedi.

Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:

 

“Hayır, hiçbir şeyim yok. Kasten yaptım. Bu yemekten sonar oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak. “  (Ruth E. Renkel) (Selim Gündüzalp- İsmail Örgen, Sevgi Öyküleri, Zafer Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2002, s. 93-94.)

SÜNNET, NİŞAN VE DÜĞÜN MERASİMLERİ

Bugün yapılan sünnet, nişan ve düğün merasimlerimizin çoğu İslam’dan ve İslam’ın esaslarından çok uzaktır. Adına sünnet diyoruz, adına düğün ve nişan diyoruz. Dinin emirlerini yapmaya çalışıyoruz. Ama kendimizi nefsin ve şeytanın isteklerine veya topluma giren yabancı adetlerine kaptırıyoruz. Bunun sonucunda ise haramlara dalıyoruz.

Müslümanların çok dikkatli olmaları gerekir. Ne yaptığını bilerek yapmalıdır. Sünnet cemiyeti yapıyorsa sünnete, örfümüze, adet ve ananelerimize uygun olup olmadığına dikkat edilmelidir.

İçkisiz, gayr-i meşru eğlencesiz, lüksten, israftan uzak bir merasim olup olmadığını kontrol etmemiz lazımdır. Aksi halde yaptığımız iş haramlara bulaşırsa, yasaklara karışırsa; o zaman yapılan işin adına sünnet denmez. Haramlara yapılan sünnet, nişan ve düğün cemiyetlerinden ise asla hayır gelmez.

Ülkemizde günde yüzlerce sünnet, nişan ve düğün cemiyetleri yapılır. Hatta bunu yapanların içinde hacılar, hocalar da bulunur. Hatta bunu yapanların içinde hacılar, hocalar da bulunur. Ama görürüz ki birçoğu bizi davet edemezler, etmezler. Çünkü yaptıkları cemiyetlerin kötü olduğunu, haramların işlendiğinin farkındadırlar. Bizim de böyle kötülüklerle, haramlarla iç içe yapılan cemiyetlere gitmeyeceğimizi ve kendilerini tenkit edeceğimizi bildikleri için çağırmazlar.

Sormak lazım, bizden çekindiğiniz kadar, bizden utandığınız kadar neden Allah’tan korkmaz, Peygamber’den utanmazsınız? Nedene Allah’ın emri, Peygamberin sünneti dururken şeytanın emirlerine, nefsin arzularına, nefis ve şeytanın eseri durumunda olan insanların isteklerine göre cemiyet yaparsınız? Diyeceksiniz ki “Efendim çoğunluk böyle yapıyor”. Çoğunluk yaparsa yapsın, senin yapman gerekmez. Çünkü çoğunluğun yaptığı dine muhaliftir, haramdır, yasaktır.

Bu hususta Yüce Allah (c.c.) bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

“Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.” (En’am, 6/116.)

O halde, Allah’a dönelim. O’nun emirlerine sarılalım ve bütün varlığımızla söz verelim, and içelim ki; bütün işlerimizde sünnet, nişan ve düğün cemiyetlerimizde Allah’ın rızasına uygun olmayan, İslam’ın prensiplerine ters düşen bütün kötülüklerden sakınacağız. Peygamberimizin sünnetine uyacağız. Haramlardan, bid’atlardan, yabancı adetlerini işlemekten son derece sakınacağız. (Mehmet Altunkaya, Mü’minlere Vaaz ve İrşad, Şelale Yayınları, İstanbul, 1997, c.6, s.89-90.)

Düğünlerimiz İslami olmalı. İçinde İslam dışı bir şey olmamalı. İçki, sefahet, aşırılık olmamalı. Bugün elhamdülillah biz de müslümanız diyenler, Müslüman gibi düğün yapmalıdır. Haramların bol bol işlendiği o düğünlere gitmek caiz değildir.

İSLAMİ BİR DÜĞÜN NASIL OLMALIDIR?

  1. Eğlence olmalıdır: Tabii ki bu erkekler ayrı, kadınlar ayrı yerde meşru bir şekilde eğlenmeleri, oynamalarıdır. Kadın-erkek karışık olmamalıdır.
  2. Düğün yemeği verilmelidir: İsrafa kaçmadan ve cimrilik yapmadan (itidal üzere) yemek vermek gerekir. Rasül-ü Ekrem Efendimiz (s.a.v.) “Bir koyun keserek de olsa düğün yemeği yap.”( Muvatta, Nikah 21.)

Evlenme, insanoğlunun hayattaki en önemli muratlarından biridir. Bu muradına nail olması için eş ve dost tarafından büyük destek görür. O da bütün bunlara bir şükrane olarak yemek hazırlar ve sevincini toplumla beraber paylaşmaya çalışır. İşte bu yemeğe “Düğün Yemeği (velime)” denir.

 

Tabii ki bu yemeğe sadece zenginler çağrılır, fakirler çağrılmazsa o yemek, kötü bir yemek olur. Peygamberimiz:

“En kötü düğün yemeği, zenginlerin çağrılıp fakirlerin terk edildiği yemektir.” (Muvatta, Nikah 21; İbni Mace, Nikah, 24.)

Ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, evlenmeye teşvik ediyor:

Evlilik önemli bir olaydır. Tarafların yanı sıra birçok kimseyi de ilgilendirir. Bu yüzden toplumsal bir olaydır. Bu yüzden açıktan yapılmalıdır ki, dedikodular olmasın. Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.v.), nikahın ilan edilmesini istemiş, gizlice yapılan nikahları tasvib etmemiştir. Muhammed b. Hatib el-Cumeyî’nin rivayet ettiği hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Haram evlilikle helal evliliği birbirinden ayıran def ile ses (şamata) ‘dır.” (Tirmizi, Nikah,6.)

Nikahta şaibeyi önlemek için, ilan edilerek, yani düğün yapılarak çevreye duyurulması önerilmiştir. Hazreti Aişe validemizin rivayet ettikleri hadiste, Rasulullah (s.a.v.):

“Evliliği açık yapın, düğünde def çalın.” (Said bin Mansur, 1/173.)

Evlenme toplumsal bir olay olduğundan, mescid de Müslümanların toplantı mahalli bulunduğundan mescitte yapılması buyurulmuştur. Ayrıca nikahın mescidtte yapılması ile, birçok haram şeyler de önlenmiş olur ve cemaat tarafından, evlenenlere abdestli ağızlarla dua edilir.

Şah Veliyyullah Dehlevi Hazretlerinin (ö.1179/1765) dediği gibi, İslam’da, eğlence de olsan, her şey dini hürriyet taşır; mesela bayram namazları gibi....

Çay\'ı Çok Sevdiğimi Söyleyince , Yaşlı Bir Teyze Anlattı Geçenlerde

   Bak Evladım Diye Başladı Söze:

    Çayın Alt Demliği Evdeki Kaynanadır ; Devamlı Kaynar Durur.

   Üst Demlik Evdeki Gelindir; Alt Demlik Kaynadıkça O Olgunlaşır, Demlenir.

   Gelinin Kocası İse Bardaktır ; Biraz Kaynana Doldurur Onu Biraz Da Gelin.

   Çocuklar Çayın Şekeridir ; Tat Verir.

   Görümce İse Çay Kaşığıdır ; Arada Bir Gelir Ve Karıştırır Gider.

   Kaynataya Gelince; O Da Bardak Altıdır; Dökülenleri Bir Araya Toplar.

    Çay Deyip De Geçmemek Lazım Demek Ki...

 

NİKÂH DUASI

Ya Rabbi!

Şu anda huzurunda akdedilen nikah ile bu gençlerin kurdukları yuvaya dirlik ve düzenlik, kendilerine daima birlik ve beraberlik ihsan eyle.

İstikballerini bayram sevinciyle yaşat... Ömür boyu yüzlerini güldür. Geçimsizliklerini muhafaza edip kimseye gülünç etme Ya Rabbi.

Ya Rabbi!... Burada yapılan nikahı kabul eyle... Bu kardeşlerimizin kalplerine muhabbet, vücutlarına afiyet, rızıklarına bereket, ölmüşlerine rahmet, kendilerine hayat mücadelesinde metanet ihsan eyle... Kendilerini ve çocuklarını dünyevi ve uhrevi mutluluğa erdir. Daima ticareten lentebur sırrına mahzarına mahzar eyle. Helal rızık ihsan edip haramlardan muhafaza eyle. Her türlü muratlarına vasıl eyle.

Zina afetinden koru, kurulmuş yuvalarını yıkılmaktan muhafaza eyle... Kendilerini ve çocuklarını İslam’ı yaşayanlardan ihsan eyle. İmanlarını kuvvetlendir, ihlâslarını artır. İslam’a karşı samimiyet ve şuur ihsan eyle...

Kur’an’a göre amel etmeyi, sünneti hayata tatbik etmeyi cümlemize ihsan eyle...

Hayırların fethi, şerlerin def’i, gönüllerin murada nail olması için, Allah rızası için el-Fatiha....

Not: Aile Okulu Dersleri- Bartın İl Müftü Yardımcısı Orhan Keskin Hocamızın hazırladığı Seminer sunumu için tıklayınız

 

   

 

      


Yorumlar - Yorum Yaz
30 Cüz ve Mesajlar
Ses Gazetesi Yazılarım
Hadislerle İslam
Günlük Program
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam147
Toplam Ziyaret3599588

Uymazsan Trafige

Dini Bilgiler
Google Translate
Her Güne Bir Ayet ve Hadis

Siyer Araştırmaları Merkezi



İslam Ansiklopedisi
Hava Durumu
Diyanet Namaz Sitesi
Diyanet PDF
Kuran Elif Bası