Institut de Recherche, Formation et d’Action
sur les Migrations (I.R.F.A.M.)
• CIE-Home • CIE-Index • IRFAM-HOME • INDEX • English • Français • Türkçe (Göç-TE) • Publications A.Manço • Publications IRFAM •
BELÇİKA'DA TÜRKLERİN 40 YILI (1964-2004) :
SORUNLAR, GELİŞMELER, DEĞİŞMELER
Dr. Altay A. Manço,
Liège Üniversitesi, Psikoloji ve Eğitim Bilimleri Fakültesi
Öğretim üyesi, Göç Tetkik Enstitüsü Müdürü (GÖÇ-TE/IRFAM)
Belçika,
Batı Avrupa'nın kuzeyinde, Hollanda, Almanya, Lüksemburg ve Fransa ile
çevrili, 31000 kilometre karelik küçük bir Kraliyettir. Üç yönetim
bölgesinin federasyonundan oluşan ülke, 10 milyon nüfusludur ve
1830'dan bu yana parlamenter sistemle yönetilir. Anadilleri Hollandaca,
Fransızca ve Almancadır. Nüfusun % 10'dan fazlası yabancı kökenlilerden
oluşmaktadır. Belçika'da 125000 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya Türk
asıllı Belçika vatandaşı yaşamaktadır. Yirminci yüzyıl başından beri
hızla endüstrileşen Belçika, önemli bir maden havzasıdır. Özellikle
ikinci dünya savaşından sonra çok sayıda İtalyan kömür işçisi
Belçika'ya çağırılmıştır. Bugün Belçika'daki İtalyan asıllıların sayısı
300000'i aşmaktadır. 1960 başlarında Belçika'yı yeniden etkisi altına
alan işçi göçleri, bu kez Türk ve Faslı göçmenleri içermektedir ve hem
Belçika'da hem de göçmenlerin anavatanlarında önemli sosyo-ekonomik ve
kültürel değişimlere neden olmuştur. Bu çalışmada, Türk göçmen grubunun
Belçika'ya yerleşmesi ve oradaki sosyo-kültürel ve ekonomik gelişmesi,
geleceğe yönelik perspektifleri genel olarak irdelenmiştir.
GÖÇ TARİHİ
Göç
hareketlerini kamçılayan değişimler kırsal kesimlerde yaşanan sosyal ve
ekonomik çalkantılara dayanır. 1950-1960 dönemlerinde Türkiye'de özel
sektörün gelişmesi, bir çok sosyal ve ekonomik etkinin yanında, tarımda
yeniliklere ve mekanik gelişmelere de imzasını attı. Salt ırgat gücünün
teknolojik yeniliklerin gölgesinde silinmesi, kırsal kesimlerden büyük
şehirlere toplu göçlere neden oldu. Hızla artan nüfusu barındırabilme
emelleriyle birlikte, kırsal kesmin çocuklarına sunulabilecek yeni
eğitim ve iş imkanları ve diğer nice arzular gibi umutların yeşermesi,
köylülerin gözünde büyük şehirleri cazip kıldı. 1950'li yıllarda
köylerden küme küme göçen halk, büyük şehirleri mekan seçiyordu. Ve
neticede, 60'lı yıllardan günümüze uzanan süre zarfında artış gösteren
iş göçü ve aile göçü yurtdışına yöneldi, Batı Avrupa'yı, Kuzey Afrika,
Ön Asya ve Avustralya'ya bağlayan çok geniş coğrafi bir alanda hızla
artmaya başladı. XX. yüzyılın ikinci yarısında, Türkiye Cumhuriyetinin
ard arda yaşadığı politik krizler dışgöç olayına yeni boyutlar
eklerken, Berlin duvarının inşaasından hemen üç ay sonra, 1961 yılında,
Türk hükümeti Federal Almanya ile ilk dışgöç ve işgücü alışverişi
anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşmayı 1964 yılında Hollanda, Belçika,
Danimarka ve Avusturya ile imzalanan anlaşmalar izledi. 1965 yılında
Fransa, 1967 de İsveç bu anlaşmalara dahil edildi. Yalnız göç
İşçi
göçü batı ekonomilerin ihtiyaçlarına cevap olarak gelişen bir
sosyolojik olgudur. Bunu, nüfus artışı kısıtlı olan Avrupa ülkelerinin
özel demografik destek ihtiyacına cevap, aile göçleri izlemektedir.
Ancak, bu tip ihtiyaçların giderildiği kanısı yaygınlaştığında, Avrupa
uluslarının göç yollarını tek yönlü olarak kapattığı gözlenmektedir.
Nitekim, 1974 yılında toplu işçi göçleri durdurulmuş ve aile
toplanmalarına kısıtlamalar getirilmiştir. Bu Avrupa kıtasına dağılan
Türk nüfusunun giderek artma çabasını ve Avrupa'da yetişen nesilde
akraba evliliklerini gündeme getirmiştir. Eşlerini tercihen Tükiye'den
getiren Türkler, göçmen nüfusun artışına destek vermektedirler.
Avrupa'daki Türklerde doğurganlık oranının göreceli olarak yüksek
olduğu düşünülürse, Batı Avrupa'daki Türk varlığının ne derece çabuk
bir şekilde kalabalıklaştığı daha rahat anlaşılır. Buna Almanya'ya,
Doğu Avrupa ülkleri aracılığıyla kaçak girmeye çalışan göçmen
adaylarını da eklemek gerekmektedir. Nüfus artışı göçmenlerin yaşayış
biçimlerine etki etmekte ve sosyo-kültürel alanda bir çok gelişimlere
yol açmaktadır ; ortaya kalıcı bir "Avrupa Türk azınlığı" olgusu
çıkmaktadır. Ekonomik alanda ise bu durum Türklerin rol oynadığı
ticaret ve taşımacılık sektörlerinde faaliyet artışlarını olası
kılmaktadır. Örneğin, Avrupa Birliğini Balkan yarımadasına bağlayan
bölgelerde, ticari ilişkilerin Türk yatırımcıların sayesinde canlanması
söz konusudur. Ancak göç edilen memleketlerde kümeler halinde yerleşen
Türkler, yerel iş piyasalarında mevki ararken, toplumsal uyumda yer yer
gecikmeler kaydetmişlerdir. Örneğin, temel eğtimleri başarısızlıkla
sonuçlanan kimi Türk gençleri, meslek okullarına yönlendirilerek kısa
ve sağlıksız bir yoldan iş hayatına atılma emelleri güdülmektedir.
Böylelikle yabancı dil bilgisi ve meslek becerisinden yoksun olabilen
bir işsizler ordusunun ortaya çıkması ne yazikki söz konusu olmaktadır.
Son yıllarda çeşitli Avrupa ülkelerinde göçmen grupların lehine bir
dizi kararlar alınmış ve bu ülkeler içindeki konumları
değerlendirilmiştir. Yurttaşlık, mal, mülk sahipliği, seçme seçilme ve
serbest meslek haklarıyla ilgili bu olumlu gelişmeler göçmen Türk
grubunun ekonomik kalkınmasına etki etmektedir. Bu gelişmelerin bir
diğeride Tükiye ve Avrupa arasında şekillenen birlik çigisinin göçmen
Türk grubunun çıkarlarına uygun bir biçimde genişletilebileceğidir.
Bugünkü
T.C. sınırları içerisinden Belçika'ya ilk göçler, XX. yüzyılın ilk
yarısında Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemine rastlar. 1900-1923
tarihleri arasında Osmanlı Türklerinin Belçika'daki varlığı hissedilse
bile, Türk nüfusunun Belçika'da patlaması 1961 yılından itibaren
gözlenmektedir ve 1964 yılında Belçika ve Türkiye arasında imzalanan
göç antlaşması gereğince belli bir hareketlilik kazanır. Ancak, dış
işçi gücü gereksinimini karşılayan Belçika, kapılarını resmen 1974
yılında kapatarak işçi alımlarını durdurur. 1975 yılından sonra bu
ülkede Türk nüfusunun artması doğal olarak aile birleşimi çerçevesinde
doğumlara bağlıdır. 70'li yılların başlarında, yıllık doğum sayıları
2000 ile 5000 arasında değişmiştir. 1980 ve 2000 arasında Belçika
Türklerinin yıllık doğum oranlarının her 100 kişide 2,9 ile 3,9
arasında değiştiği gözlenmektedir. Türk ailelerinin fert sayısı
ortalama olarak 1971'de 4,3, 1999'da ise 3,53'lük bir değer
kaydetmiştir. Bu durumda Belçika Türk nüfusu 80'li yılların ortalarına
doğru 88000'le doruk noktasına ulaşmışken, 1994 yılından başlayarak
azalmaktadır. Doğal olarak çifte vatandaşlık müracaatlarının bu gözleme
etkisi büyüktür. Bu alanda icraat basitleştirilirken, sayısal olarak
önemli artışlar gözlenmiştir : her yıl ortalama 6 bini aşkın Türk
Belçika tabiyetini almıştır.
Ancak,
Belçika vatandaşlığına geçiş sosyal ve kültürel alanda bu kimselerin
yaşantısında kökten değişikliklere sebebiyet verecek bir süreç olmaktan
uzaktır. Çifte vatandaşlık doğasıyla yerel ve genel seçimlerde seçme
seçilme hakkı ve özellikle Schengen ülkeleri bünyesinde serbest dolaşım
hakkı tanırken, sosyal ve psikolojik alanlardaki etkilerinin
benimsenmesi güçtür. Özellikle ırkçılığın kol gezdiği kimi iş
sektörleri ve öğretim kurumlarında uyum zorlukları, milliyet
değiştirmelere rağmen aynen devam etmektedir. Dolayısıyla göçmen Türk
grubunu inceleyen her araştırma Belçika pasaportu alan Türkleride
kapsamak durumundadır ama bunu istatistik veriler kullanarak başarmak
çok zordur. 1994'ten beri toplam ellibin yurttaşımızın Belçika
vatandaşlığına geçtiği bilinmektedir. 1992 yılından sonra hareketlenen
başvurular ve çifte vatandaşlık istekleri, aynı zamanda göçmen Türk
halkının bir değişim sürecine adım attığın göstergeleridir. Özellikle,
tanınan başvuru kolaylıkları, bireyin gerek özgün çevresi gerek göç
ülkesiyle uyum olasılığı, Türk diplomasinin bu konudaki teşfikleri, v.
b., Belçika vatandaşlığını cazip kılan başlıca etkenler arasındadır.
80'li
ve 90'li yıllarda Türkiye'den gelen iltica taleblerinin Belçika'da
artmaya başladı gözlenmiştir. 1988-1997 yıllarında 10 bin Türkün iltica
talebi dikkate alınmıştır. Bu değer toplam iltica talebinin %
24,3'üdür. Ancak, bu grubun çok küçük bir kesiti Belçika hükümeti
tarafından mülteci olarak tanınmıştır. Sonuçta, bir yandan Belçika'ya
akın azalırken, beri yandan, siyasi gerekçeleri red edilen göçmen
adayları İskandinav ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'ya
yönelmektedirler. Belçika'da barınan kaçak göçmen sayısını belirlemek
güçtür. Türkiye'den gelenlerin sayısının artması beklenmektedir. Ancak
bunların sadece küçük bir bölümü T.C. vatandaşıdır, kanun dışı şebeke
ve kimi kurumlardan destek alarak giriş yaptıkları bilinmektedir. Son
yıllarda Türk nüfusunun Belçika'ya göç ile artmasına asıl neden olan
yegane yol evlilik yoludur ve nüfusbilimcilerin özellikle ilgilendiği
yeni alanlardan birini oluşturmaktadır. Bilindiği üzere aile
birleşimleri göçmen gruplarda özellikle ekonomik çıkarlar doğrultusunda
şekillenmektedir.
Belçika
Milli İstatistik Enstitüsünün 1998 raporlarında aynı yıl sadece 2500
Türkün ülkeye giriş yaptığı yazılıdır. Bu değerin % 49'unu kadınlar
oluşturmaktadır. Türkler, Belçika'ya göçün % 15'lik bir bölümünü
olşturmaktadırlar.
Ancak,
ileri tarihlerde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği söz konusu
olduğunda, uluslararası dolaşım ve ticari ilişkilerin kamçılanacağı
varsayılmaktadır. Bu alanda görgül kanıtlar olmamasına rağmen, tam
üyelikten sonra Avrupa'da halen yaşayan Türk göçmenlerin konumları,
serbest dolaşım hakları, vs., şüphesiz değişeceklerdir.
1995
yılında yapılan bir ankette Belçika'ya göç etmiş 565 yetişkin Türk
sorgulanmıştır. Bunların % 43'ü Afyonkarahisar yöresindendir. Ankete
katılan göçmenlerin yarıdan çoğu kırsal kesimden gelmiştir. Sonuçlara
göre, "Türk" çatısı altında toplanan göçmen grupları aslen değişik
etnik ve kültürel topluluklardan oluşmuş bir mozaiktir. Örneğin
konuşulan diller tanımıyla, incelenen tesadüfi örneklemin % 9'u Kürtçe
bilmektedir. Ayrıca örneklemde az sayıda Azerice, Makedonyaca,
Ermenice, Arnavutça ve Yunanca konuşan vatandaşlara da rastlanmaktadır.
Din itibariyle, eşantiyonun büyük bir çoğunluğunun müslüman olduğu
ortaya çıkmaktadır. Belçika'da alevi ve sunni vatandaşlar
bulunmaktadır. Ayrıca adı geçen ankete katılan 8 Türk hiristiyandır.
Ekonomik göçmenlerle siyasi ilticacıların kültürel yapılanmaları, devam
ettikleri dernekler, uğraşları, Türkiye ile olan ilişkileri, vs.,
doğasıyla genellikle çok farklıdır. Göçte doğan gençlere gelince, onlar
da Batı kültürüne daha yakın, ayrı ve yeni bir topluluk olarak ortaya
çıkmaktadırlar.
1975
yılından sonra Belçika'ya gelen Türklerinin kültürel kimliğinin
yapılanmasında pozitif gelişmelere rastlanmıştır. Örneğin, 1964-1974
arasında göç
BELÇİKA'DA TÜRK TOPLUMU, KÜLTÜRÜ, ENTEGRASYONU
Bugün
Belçika'da yaşayan Türklerin büyük bir bölümünü 25 yaşın altındaki
gençler oluşturmaktadır. Belçika doğumlu gençlerin oranı Türk nüfusunun
çeyreğini oluşturmaktadır. Belçika'daki Türklerin yarısı Hollandaca
konuşulan Flaman bölgesinde yaşamaktadır. Bu bölgede
Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler zamanla Türk kültürünü temsil
Görülüyor
ki dini yapılanmanın göçmen Türkler üzerindeki birleştirici tesiri
önemlidir. Brüksel Flaman Üniversitesinin Türk toplumu hakkında 1995'te
yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, Belçika'da Türk erkekleri genel
olarak haftada en az bir kez mahallelerindeki camiye gitmektedirler.
Velilerin küçük yaşlarda çocukları kuran kurslarına gitmeye teşfik
etmeleri de tespit edilen gerçekler arasındadır.
Özellikle
Türk ticari kuruluşlarının toplu mekanlara serpilmesi çizgidışı bir
birlikteliğe neden olsa da, çoğu Türk ailelerinin ekonomik gelişmesini
sağlamıştır, dıştan gelebilecek tehditlerden korumuştur. Basın ve yayın
organları göçmen Türk toplumuna önemli hizmetler götürmektedirler.
Hürriyet, Milliyet ve Türkiye gibi gazeteler, uzun yıllardır Belçika'da
olduğu kadar Avrupa'nın diğer ülkelerinde de satışa sunulmaktadır.
Bunun dışında Türk TV kanallarının çoğaltılması, Türkçe iletişim
olanaklarını önemli bir şekilde artırmıştır. Özellikle anadil alanında
göçte doğan gençlere gelişme olanağı sağlayan bu gereçler, yeni kuşak
gençliğinin olduğu kadar birinci nesil göçmenlerin de birinci ilgi
odağı olmuştur.
Göçmen
Türkler kimi sosyal zorluklara rağmen, Belçika'da olduğu kadar diğer
Avrupa ülkelerinde de, kültürel uyum uğruna genel olarak örf ve
adetlerinden ödün vermemiş ve çoğu geleneklerini korumayı
başarmışlardır. Tribalat gibi birçok Avrupalı gözlemciye göre göçmen
Türkler öze dönük bir aile kuramının temel örnekleridir. Ancak, bu
durum göçmenlerde yer yer uyum değerlerine yabancı kimliklerin
gelişmesine, eğitim ve iletişim sorunlarına neden olmakta ; laik ve
bireysel dünya anlayışı ve modern evlililik kuramlarından uzak kısır
bir güzergaha girebilmekte. Sosyal sorunlara ve dışlanmalara meydan
vermekte. Bu ikilemin çözümü, Belçika Türkünün kültürel farklılığını
global topluma uyum yararına kullanabilmesine bağlıdır.
Bu
gençler iki gruba ayrılmaktadır : - Belçika'da doğmuş ikinci kuşak
gençleri ; - Türkiye'de doğup büyümüş, kendi arzusu ile göçe yeltenmiş
birinci kuşak bireyler ve bunların arasında, evlenipte Belçika'ya
gelenler.
Toplam
Türk nüfusun beşte birini oluşturan 19-31 yaş gençlerinin, önemli bir
bölümü Belçika doğumludur ; % 80'i evlidir ve çocuk sahibidir. Ancak
aile başına düşen ortalama çocuk sayısı bir önceki göçmen nesle göre
daha azdır. 19-31 yaş dönemi Türklerinin göç edilen ülke diline
hâkimiyeti daha büyüklere oranla daha verimlidir : % 59'u o dilde
sıkıntısız mektup yazabilirken, 32 yaşın üzerindekilerde bu
TÜRKLERİN BELÇİKA EĞİTİM SİSTEMİNDE YERİ
Belçika'nın
Fransızca konuşulan kesiminde (Valonya ve Brüksel) 27000 Türk genci
yaşamaktadır (3-24 yaş). Bir o kadar genç de Flaman bölgesinde
bulunmaktadır. Halen bunların 19000'i ülkenin Fransızca konuşulan
güneyinde, 17000'i ise ülkenin Hollandaca konuşulan kuzeyinde bir okula
devam etmektedirler. Valonya ve Brüksel'de 3000 çocuk anaokullarına,
8000 öğrenci ilkokullara, 7000 genç ortaokul ve liselere, 400 kadar
genç de yüksek öğrenime devam etmektedirler. Flaman bölgesinde bu
sayılar sıra ile 4000, 8000, 5000 ve 200 olarak belirlenmiştir. Bu
gurubun eğitim derecelerine göre % 40-50'lik bir bölümü kızlardan
oluşmaktadır. Eğitim sistemindeki Türk öğrencilerinin sayısı 1970'lerin
başından beri büyük bir artış göstermiş, neredeyse ikiyle katlanmıştır.
Bu artışın hızında belirgin bir yavaşlamanın hissedilmesine rağmen,
daha bir kaç yıl süreceğe benzemektedir. Türk öğrencilerinin aşağı
yukarı % 4'ü özürlü okullarına devam etmektedir. Bu oranı Belçikalı
özürlü gençlerin sayısı ile karşılaştırırsak (% 2), iki katı daha
yüksek olduğunu ve 1974'ten bu yana artmakta olduğunu gözleriz.
Belçika'da Türk çocuklarının ancak bir bölümü anaokul eğitiminin
tamamını (üç yıl) izlemektedir. Kaldıki bunların üçte birinin devamsız
olduğu tespit edilmiştir. 1991'de yapılan bir anket sonucu, Türk
çocuklarının üçte ikisinin ilkokulda en az bir kere sınıfta kaldığı
gözlenmiştir. Bunların % 25'i diploma alamazken, ortaokullara devem
ANAOKULU EĞİTİMİ VE SORUNLARI
Belçika'da
eğitim sistemi 2,5-6 yaş çocuklarına seslenen anaokulu ile başlar.
Eğitim yaşanılan bölgeye göre Fransızca, Hollandaca veya Almanca
yapılır. Anaokulu mecburi eğitime dahil değildir. Ancak, 3 yaşından
itibaren Belçikalı çocukların hemen hepsi (% 98) ücretsiz olan
anaokulularına devam ederler. Anaokulunu izlemeyen veya devamlı
izleyemeyen çocukların ilkokulda başarı düzeyinin düşük olduğu
gözlenmiştir. Türk çocuklarının anaokullarındaki varlığının son
yıllarda artmasına karşın, ilgili yaş grubunun ancak % 80'i gerçekten
eğitim görmektedir. Devamsızlıklar haliyle eğitim kalitesini
etkilemektedir ve yabancı dil öğrenimini zorlaştırmaktadır. Türk
çocuklarının genel olarak eğitim alanındaki sorunlarının bir bölümü,
anaokul çağındaki devamsızlıklarından kaynaklanmaktadır. Kimi aileler,
anaokullarını sadece bir bakımevi veya yuva olarak görmektedir. Bu
bağlamda aile, anaokullarının eğitim ve öğretim işlevlerini gözardı
etmektedir. ∑üphesiz okul, göçmen çocuklarının sosyalleşme ve uyum
sürecinde temel kurum olarak görülmelidir. Ancak göçmen ailelerin uyum
sürecini şekillendirebilecek bir eğitim siyasetinin yokluğu,
Belçika'daki göçmenlerin uyum bilincini de zedelemiştir. 1997 yılında
Liège Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada göçmen aillerinde
ilkokul öncesi eğitime başlama yaşının ailenin yapısıyla ilişkili
olduğu gözlenmiştir. Kalabalık ailelerin çocukları diğerlerine oranla
daha geç okula başlamaktadırlar. Ayrıca, Türkiye'de doğan çocukların
Belçika'da doğanlara göre anaokuluna daha geç başladıkları
bilinmektedir. Kendileri eğitim görmemiş ana-babaların çocukları
diğerlerine göre okula geç başlamaktadırlar. Annenin yaşının, ilk
çocuğun okul eğitimine başlama yaşıyla ilişkisi vardır : annenin yaşı
ne kadar gençse çocukta o denli geç eğitim alacaktır. Yabancı dil
bilgisi kıt olan ana-babaların çocukları anaokuluna geç
başlamaktadırlar. Türk ailelerinde, anaokullu çocuklar genellikle
babaları tarafından okullarına götürülmektedirler. İş sahibi babalar
çocuklarını anaokuluna diğerlerine göre daha erken yaşta ve hergün daha
erken saatlerde bırakmaktadırlar. Babanın bu rolünü çalışmayan anne
üstlendiğinde çocuklarda devamsızlık oranı büyümektedir. Belçika'da ev
ve meslek sahibi olmuş ve bu memlekete uzun zamandır temelli yerleşmiş
göçmen ailelerinde, ilkokul öncesi eğitim dahil, öğrenime genel olarak
verilen önem büyük olmakta ve bu çocukların okula devamına olumlu
olarak yansımakta. Kısaca, velilerin iş hayatı ve akşam yatma, sabah
kalkma saatleri, okullu çocukların eğitim kalitesine etki
edebilmektedir.
Liège'de
yapılan ankette, öğrenci, öğretmen ve velilerin ilişkilerine dikkat
edilmiştir. Değerlendirme sonucunda, Türk velilerin ancak yarısının
çocuklarının öğretmenleri ile devamlı ilişki içerisinde oldukları
anlaşılmaktadır : bu velilerin okuldaki toplantılara katıldıklarına
işaret edilmektedir. Özellikle annelerin okullarla ilişkilerinin daha
yoğun olduğu görülmektedir. Kimi anneler gerektiğinde öğretmenlere
yardım edebilmekteler. Görüldüğü gibi anneler, okulla aile arasındaçok
önemli bir kenetlenme unsuru olabilmektedirler.
Bu göçmen kadınların yabancı dil bilgisi konusunu gündeme
getirmektedir. Okul ve göçmen aile, ilişkileri sayesinde karşılıklı
olarak birbirlerinden neler bekleyip birbirlerine neler
getirebileceklerini anlayabilirler. Anlaşmanın olumlu etkileri
çocukların eğitimdeki başarısına yansımaktadır. Okullar ve aileleri
yaklaştırmaya çalışan projelerin mutlaka desteklenmesi gerekmektedir.
Velinin öğretmenlerle temasında, uzlaşmayı sağlayacak belirli bir dil
birikimine ihtiyaç vardır. Bununla birlikte Fransızca veya Hollandaca
bilmeyen velilerin de eğitimcilerle uzlaşabildiği gözlenebilir. Nitekim
Türklerin yoğun olarak bulundukları kimi mahallerde, okul yöneticileri,
öğrencilerin velileri ile sağlıklı ilşkiler kurulmaya özen
göstermektedirler. Aile ile okul arasındaki sosyal ilişki, dil
bilmeyenler için komşular, tercümanlar aracılığıyla kurulabilmektedir.
Göçmenler arası yardımlaşma, Belçika'ya yeni yerleşen ailelerin da
kaynaşmasına destek olmaktadır. Okullarda gerçekleştirilen velilere
yönelik etkinlikler (dil kursları, toplantılar, gösteriler, günler,
vs.) iletişimi kolaylaştırdığı kadar, velilerin okulla bağdaşlaşmasını
sağlamaktadırlar.
İLKOKUL EĞİTİMİ VE OKULDA BAŞARI
Son
yıllarda yapılan araştırmalar, Türk çocuklarının Belçika'da ilkokulda
başarısız olduklarını göstermiştir. Bu öğrencilerin % 60'ı
ilköğrenimleri sırasında en az bir kez sınıfta kalmaktadırlar. Aynı
BELÇİKA'DA TÜRK DİLİ VE KÜLTÜRÜ EĞİTİMİ
Belçika'da
Türk dili eğitimi, Avrupa Konseyinin karaları doğrultusulda, azınlık
dilleri eğitim programları bünyesinde hayata geçirilmektedir. Dersler,
Türkiye'den gelen ve T.C.'nin görevlendirdiği öğretmenler tarafından
verilmektedir. Bu öğretmenler, altı yıl kadar hizmet verdikten sonra
Türkiye'ye geri dönmektedirler. Aralarında yabancı dil öğrenen ve
Belçika eğitim sistemine intibak edenlerin sayısı azdır. Verilen
dersler, genellikle Türkiye'de izlenilen müfredata sadıktır ve
Avrupa'da yaşayan gençlerin gündemine uygulanması şarttır. Dersler
akşam saatlerinde, kısıtlı bir çerçeve içerisinde verilmektedir.
Belçika okullarının bu dersi bünyelerine ciddi bir şekilde entegre etme
arzusunu gösterdikleri söylenemez. Bu yetersizlikleri gidermek için
halen kimi çalışmalar yapılmaktadır. Bunlara Avrupa'da eğitim görmüş
Türk asıllı eğitim ve dil uzmanlarını ortak etmek gerekmektedir.
Diplomatik kanal aracılığıyla elde edilen bilgilere göre, bugün
Belçika'da 8000'e yakın Türk öğrencisi Türk dil etkinliklerine
katılmaktadır. 150 kadar Türk eğitmen bu alanda hizmet vermektedir.
Çalışmalar, özellikle Türk çocuklarının yoğun olduğu mahallelerde
gerçekleştirilir. Türkçe derslerinden faydalanan en büyük öğrenci
kitlesi ilkokulda okumaktadır. Ayrıca ana ve orta okullarda da Türkçe
dil dersleri verilmektedir. Belçika'nın üç büyük üniversitesinin
(Liège, Gand, Brüksel) eğitim müfredatlarına Türk dil etkinliklerini
dahil etmiştir. Ancak bu ek programlar Türkçe öğretmeni yetiştirmek
için yeterli değildir.
Brüksel
üniversitesinin gerçekleştirdiği bir ankette, Belçika'da doğup büyümüş
Türk gençlerinin % 80'inin Türk dilini rahatlıkla konuşup, okuyup
yazabildiğini göstermektedir. Bu başarıda ailelerin payı büyüktür.
Ancak aynı gençlerin yaşadıkları bölge dilini bilme dereceleri nispeten
düşük olabilmektedir : gençlerin % 66'sı bu alanda hiçbir zorluk
çekmediklerini söylemekteler. Fransızca veya Hollandaca dışında başka
bir yabancı dil bilen Türklerinin gençlerinin sayısı çok azdır.
Belçika'daki Türk gençlerinin hemen hepsi Türk yazılı basınını ve
televizyonlarını izlerken, ancak % 60'ı aralıklı olarak Belçika
basınını okumakta. Bu veriler öğrencilere birden çok dili birden
öğretmenin yollarını aramanın önemini gündeme gertirmektedirler.
Anadile verilen önem, yabancı dilleri öğrenmenin temel anahtarı olduğu
gibi, aynı zamanda kültürel uyuma atılan bir adımdır. Ancak, yaşanılan
memleketin dilini veya dillerini iyi bilmek sosyal ve ekonomik uyumun
anahtarıdır. Böylelikle iki dil, iki kültür arasında geliştirilen
mantık unsuru bireysel entegrasyonu kolaylaştıracak bir güç, bir
seçkinlik olacaktır.
ÖZÜRLÜ EĞİTİMİ VE SORUNLARI
Belçika'da
özel eğitim hizmetleri, fizik veya zihinsel özürlü çocukların devam
ettiği öğretim müfredatlarıdır. Bu okullar, ana, ilk ve orta
düzeydedir. Bu okullara giden çocukların yaklaşık % 70'i,
başarısızlıkla sonuçlanan ilkokul eğitimi sonucunda, özel eğitime, 9-10
yaşına doğru gönderilir. İstatistikler yaklaşık 1500 Türk çocuğunun
özel okullara devam ettiklerini tesbit etmiştir. Bu oran, ilkokul
öğrenimi gören toplam öğrencilerin 4,7'sidir ve aynı öğrenimi gören
Belçikalı çocukların oranının iki katıdır. Bu göçmen çocukların yarıdan
çoğu (% 55) ilkokula devam etmektedir. Özel (spécial) orta öğrenim
öğrencilerinden % 59'u Flamanca, % 41 ise Fransızca konuşan bölgede
okumaktadır. Özel ortaokullardaki Türk çocuklarının ancak % 30'u kız
çocuklarıdır. Başarısız öğrenciler, fakir mahalle okullarına ve bu
okulların meslek eğitimi bölümlerine doğru kaydırılmaktadırlar. Kimi
zaman yaşanan öğrenim zorlukları, kimi öğretmenlerce güya kötü aile
eğitimine, sözde akraba evliliklerine ve hatta çocukta gözlendiği
sanılan kalıtımsal, ruhsal ve zihinsel bozukluklara dayandırılmaktadır.
İlkokulun ilk yıllarında zorlanan sağlıklı bir çocuk, kendisini bu
şekilde özürlü okullarında bulabilmektedir. Yabancı ailelerin yaşam
koşulları hakkında genelde bilgisi az olan ve önlerindeki vakaları salt
birer Batılı gözü ile algılayan öğretmen ve psikologların önerileri ile
-haklı veya haksız olarak- en başarısız öğrenciler belki de bir daha
hiç çıkamıyacakları özürlü okullarına sevk edilmekteler. Bu, kimi
"sorunlu" öğrencileri okul dışı bırakırken, adı geçen merkezlere ve
halen boşalmaya yüz tutmuş kimi özürlü okullarına yeni "müşteriler"
yaratmaktadır. Bu arada, okullardan gelen öneriyi geri
çevirebileceğinin bilincinde olmayan veliler, çocuklarını "deli okulu"
dedikleri bu kurumlara göndermeye boyun eğmekte, kimi zamansa, bu
durumu çocuk parasını arttırdığı için kabul etmektedirler. Türk
çocuklarının karşılaştığı öğrenim zorluklarının büyük bir kısmına dil
yetersizliğinin ve uygulanan klasik eğitim yöntemlerinin neden olduğu
düşünülürse, sonucun en başta normal okullardaki eğitimin kalitesini
arttırmaktan geçtigi görülür.
ORTA ÖĞRENİM VE MESLEK SEÇİM SORUNLARI
Belçika'da
orta öğrenim kurumları 18 yaşına kadar zorunlu öğrenim
öngörmektedirler. Altı yıllık bir eğitim verirler. Eğitim ücretsizdir
ve Devlet okullarının yanısıra özel (libre) teşebbüs okullarda da
verilebilmektedir. Özel sektör okullarınIn hemen hepsi Katolik
okullardır. Eğitim üç ana daldan oluşur : genel eğitim, teknik eğitim
ve meslek eğitimi. Genel olarak bunlardan ilki üniversiteye, ikincisi
yüksek meslek okullarına, üçüncüsü ise direkt olarak iş pazarına
açılırlar. Arzu eden meslek okulu öğrencileri eğitimlerini bir yedinci
teknik sınıf okuyarak tamalayıp, yüksek okullara gidebilirler. Her
sektörde sayısız bölümler bulunmaktadır ve hemen her meslek okulda
öğretilebilmektedir. Eğitimlerinin bu safhasında yapacakları seçim,
öğrencilerin ilerideki meslek hayatını büyük ölçüde belirleyecektir.
Orta okul ve liselerde yönlendirme sorunu Türk öğrencileri ve
ailelerinin başlıca sorunlarından biridir. Belçika'da orta öğrenim
kurumların % 20'sini yabancı öğrenciler oluşturmaktadır. Ancak, bu oran
klasik genel eğitim kurumlarınnda % 15'lere düşmektedir. Teknik meslek
liselerinde okuyan yabancı asıllı öğrencilerin oranı ise % 30'ları
aşmaktadır. Bu değerler uluslara göre değişim göstermektedir. Bilinen
gerçek Belçikalıların teknik okullara ve meslek eğitimine rağbet
etmediğidir. Bunların ancak % 10'u bu tip okullara gitmektedir. Buna
karşın, Belçika'daki gençlerimizin yaklaşık % 70'i teknik okullara ve
meslek okullarına yönlendirilmektedir. Bu şekilde vasıfsız olarak
meslek okullarından ayrılanlara çoğu iş kapıları kapanmaktadır.
İlköğrenim diplomasını alamamış Türk gençleri için aslında orta okulda
bölüm seçimi diye bir sorun yoktur : zorunlu olarak profesyonel meslek
eğitime yönlendirilirler, birbirilerini izleyerek kümelenir ve o oranda
orta öğrenimi bitirme sanslarını azaltırlar. Kendilerine seçim hakkı
tanınanların çoğunun bilinçli bir seçim yapmadığı ve "daha yakın",
"daha kolay", "arkadaşı orada" olduğu için bugün iş pazarında fazla
ihtiyaç duyulmayan dallara yöneldikleri gözlenmiştir. Velilerin de okul
seçme alanında bilgisizlikten duyarlı davranmadığı gözlenmektedir. Bu
durumda, diploma alanlar da iş bulamamakta ve ailelerin okula olan
küskünlüğünün biraz daha artmasına neden olmaktalar. Aynı durum kimi
yüksek okul bitirmiş gençler için de geçerlidir : öyleki bazı aileler
sabit iş bulamayan üniversitelilerin düşük gelir durumlarını örnek
vererek, eğitimin gereksiz olduğu kararına varmaktadırlar.
Belçika
eğitim mevzuatında herkesin her çesit okulda eğitim hakkının olduğu
belirtilmiş olsa bile, kimi okullardaki uygulamalarda gözle görülür bir
ayrımcılığın yaşandığı bilinmektedir. Yabancıların yoğun olduğu
bölgelerde okulların kalitesi düşüktür ve göreceli olarak az yatırım
alırlar. Bu okullardan çıkan gençlerin diğer okullara uyumu oldukça
güçtür. Üstelik prestijleri lekelenmesin diye, kimi tanınmış okullara
başvuran yabancı gençler caydırılmaya çalışılmaktadırlar. Özel okul
konumunda olan bazı serbest Katolik okullar dışlamayı sistematik bir
hale getirmişlerdir ; özellikle Flaman bölgesinde, "kara okullar-ak
okullar" ayrımcılığını körüklemektedirler.
YÜKSEK OKUL VE ÜNİVERSİTE ÖĞRENİMİ
1982-1983
öğretim yılından beri, Belçika'da yüksek okullarda okuyan göçmen Türk
öğrenci sayısında gözle görülür bir artış kaydedilmektedir. Bu artış
Fransızca eğitim veren yüksek okul ve üniversitelerde daha belirgindir.
Örneğin, üniversitelerde Türk öğrenci sayısı 1971-1993 döneminde
113'ten 478'e yükselerek 4 katına çıkmıştır. 1993-1994 öğretim yılından
sonra, Türk öğrencilerinin Flaman ve Valon üniversitelerindeki sayıları
tabiyet değişimleri yüzünden giderek azalmaya başlarken, çifte
vatandaşlık sahibi Türk öğrencilerin sayısının hızla arttığı tahmin
edilmektedir. Yüksek okullarda ve üniversitelerde okuyan Türk
öğrencilerinin % 40'ını kızlar oluşturmaktadır. Bu oran, üç yıllık kısa
programlarda (uygulamalı sosyal bilim ve eğitim okulları) % 46'dır.
Üniversite dışında teknik meslek yüksek okullarında Türk öğrenciler
arasında kızların oranı sadece % 29'dur. Türklerin daha çok Flaman
bölgesinde bulunmalarına rağmen, Fransızca konuşulan bölgelerde yüksek
öğrenime katılım ve başarıları daha yüksektir. Türk öğrencilerinin
hangi eğitim dallarına yöneldiği sorusuna karşılık olarak kız
öğrencilerinin yarısının tıp eğitimini seçtiğini söyleyebiliriz.
Erkeklerde tercihler daha çok ekonomi, uygulamalı iktisad, uluslararası
ticaret, siyasal bilimler, vs., gibi dallara yönelmektedirler.
Mühendislik eğitimi, hukuk, fen bilimleri ve sosyal içerikli dallar
(buna eğitim fakülteleri dahildir), genç Türklerin fazla ilgisini
çekmemektedir. Üniversiteye giden Türk öğrencilerinin başarısızlık
oranı yüksek olmasına rağmen okulu terk etme gibi davranışların
azalmaya yüz tuttuğunu gözlemekteyiz. Zorlanan öğrenciler artık başka
dallara geçiş yapmaktadırlar. Sonuçta, yüksek öğrenime kayıt yaptıran
Türk talebelerden % 70'i her hangi bir yüksek eğitim kurumundan mezun
olabilmiştir.
İŞ PAZARI VE SORUNLARI
Belçika'daki
Türk gençlerinin iş pazarındaki konumu hakkında yapılan gözlemlere
göre, bu gençlerin kültürel kimliği, sosyal ve ekonomik yelpazedeki
yerlerine bağlantılı olarak gelişmektedir. Bu alanda başarı, bir çok
gencimiz için aile ve grup bağlarının etkisi altındadır. Nitekim, uzun
yıllardır Belçika'da yaşayan göçmen ailelerin çocukları ve torunları,
bugün düzgün yabancı dilbilgisi ve teknik becerilere sahip olmuşlardır.
Ancak, Avrupa'ya göç akışı durmadığına göre, Belçika'ya henüz yeni
yerleşen Türkler genellikle bu niteliklere sahip değildirler. Türkiye
doğumlu gençlerin büyük bir çoğunluğu, okul hayatında ve sosyal uyum
sahasında güçlük çekmektedir. Buna rağmen, yaşamlarının büyük bir
bölümünü Türkiye'de geçirmiş bazı gençler, anavatanlarında eğitim
görmüş ve meslek deneyimine sahip olabilmekteler. Bunların bir kısmı
Türkiye'de edindikleri beceri ve tecrübeleri Belçika'da değerlendirme
eğilimine girerek, mesleki uyumlarını gerçekleştirebilmektedirler. Ne
varki evlilik bağları sayesinde Belçika'ya gelenlerin büyük bir
bölümünün yabancı dil yetersizlikleri, yerel kurumlarla iletişimsizliğe
neden olmakta ve dolayısı ile bu kişilerin iş bulma olasılığını ipotek
altına almaktadır. Ayrıca, Belçika'nın sosyal güvence mevzuatı, Avrupa
Birliği sınırları içerisinde öğrenim görmemiş kimselerin iş bulmasını
zorlaştıracak niteliktedir. Bu durum soyal yardımla geçinen işsiz
gençlerin sayısını kabartmakta ve bireylerin psikolojisine etki
etmektedir. Amaçsız, vasıfsız ve tasarımsız gençler içe dönük bir
kimlik geliştirmekle birlikte, göçmen edilen toplumla ilişkileri
sınırlıdır. Çıkmazda olan bu gençler, her an ırkçı davranışlara hedef
olabilmektelerdir. Genç kuşaklarda % 40'ları bulan kabarık işsizlik
oranı Türklerin Belçika iş pazarındaki en büyük sorunudur. Bu tip
elverişsiz ortamlarda, herşeye rağmen ekonomik başarıya ulaşan Türk
gençlerinin, ailelerinin ve göçmen Türk grubunun öz kaynaklarını iyi
kullanarak, özellikle serbest mesek ve ticaret alanlarında iş
kurdukları gözlenmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan bir Türk genç
kitlesini bünyesine çeken diğer bir iş sektörüde sosyal hizmet, eğitim
ve kamu hizmetleridir.
BELÇİKA TÜRK İŞGÜCÜ
Türk
nüfusunun yaklaşık % 51'ini barındıran Flaman bölgesi, emekçilerin %
54'üne, işsizlerin % 38'ine ve serbest meslek sahiplerinin % 44'üne
evsahipliği yapmaktadır. Flaman bölgesinde işsizliğin giderek azalması,
yörenin canlı bir ekonomik alt yapıya sahip olduğunu göstermektedir.
Sonuçta, 2000 yılı itibariyle, Valon bölgesinde yaşayan aktif
Türklerden yarıya yakını (2800 kişi) işsiz statüsündedir. Flaman
yöresinde bu oran "sadece" % 25'tir (3200 kişi). İşsizlik oranı Brüksel
Türkleri arasında % 35'tir. İşsiz Valon Türklerinin sayısı artarken,
sağlıklı gelişen bir ekonomi, işsizlik oranlarının genel olarak Flaman
bölgesinde sınırlı kalmasını sağlamıştır.
Belçika'da
yaşayan Türk kadınları, 1990 ortalarından günümüze, çalışan (aktif)
nüfusun üçte birini oluşturmuştur. Bu değere karşılık, Belçikalı
kadınların çalışma oranı % 48'dir. Belçika'daki çalışan Türk
kadınlarından (yaklaşık 10000 kişi) % 75'e yakını vasıfsız işçi olarak
çalışmaktadır. Bu grubun yarıya yakını gündelikçi-temizlikçi olarak
çalışmaktadır. Bu oran, 1991'den beri sabittir. Türk kadınlarının %
34'ü yarım gün sistemi ile çalışmaktadır. 4500 Türk kadını Belçika
işsizlik sigortasından yararlanmaktadır. Bu değer, toplam çalışanların
% 45'i demektir ! İşsizlik sigortalı kadınların oranı, son yirmi yıl
içinde üç katına çıkmıştır. Kadınlar Türk işsiz grubunun % 40'ını
oluşturmaktadırlar.
SERBEST MESLEKLERLE İLGİLİ GÖZLEMLER
Son
10 yılda (1991-2000) Belçika'da Türk serbest meslek sahiplerinin sayısı
Valon bölgesinde 302'den 400'e, Brüksel'de 358'den 750'ye ve Flaman
bölgesinde de 440'dan 900'e yükselmiştir. Böylelikle kurulan işyerleri
anapara olarak daha çok aile tasarruflarını kullanmakta, işgücü olarak
yine aile fertlerine başvurmaktalar. Açılan işletmeler, Göçmen Türk
gruplarının yoğun olduğu mahallelerde, özellikle Türk müşteriyi
hedeflemekte ve dolayısıyla daha çok, küçük tuhafiye, bakkal ve lokanta
gibi yatırımlar sözkonusudur. Belçika'da Türkler tarafından kurulan
ticaret işletmelerinin sayısı son 25 yıl içinde (1975-2000) iki katına
çıkmıstır. Serbest meslekle geçinen Türklerin oranı toplam çalısan
nüfusunun % 7'sini oluşturmaktadır. Bağımsız olarak çalışanların %
16'sını kadınlar oluşturmaktadır. Bunlar çalısan Türk kadın nüfusunun %
3'ünü oluşturmaktadır. Bu alanda 1978-2000 arası hızlı bir gelişme
sürecine girilmiştir. Serbest mesleklerle geçinen Türklerin % 37'si
Brüksel'de yaşamaktadır. Bu rakam o yörede çalısan Türklerin % 11'ini
oluşturmaktadır. Valon bölgesinde yaşayan Türk esnafı, Belçika'da
çalışan Türk bağımsızların % 20'lik bir dilimin altına denk
gelmektedir. Bu oranlar 1991 yılından bu yana gelişme içindedir :
serbest çalışanların büyük bir kısmı, Brüksel'de ve ülkenin kuzeyinde
kümelenmeye devam ederken, Valonya'da düşüş kaydedilmiştir. Liège
Üniversitesinin 1993'te gerçekleştirdiği bir çalışmaya göre, Belçika'da
Türk ticaretinin en gelişmiş olduğu yerler arasında, Türklerin yoğun
olarak yaşadığı Limburg vilayeti vardır. Belçika genelinde bulunan Türk
işletmelerinin % 18'i Limburg, % 11'i Gand ve % 10'u Anvers bölgesinde
bulunmaktadır. Ülkenin güneyinde ise, Liège (% 11) ve Hainaut (% 9)
vilayetleri, Türk işletmecilerine evsahipliği yapmaktadır. Bakkal,
manav, fırın gibi ticarethaneler, Belçikalılardan çok göçmenleri çeken
meslek dallarıdır. Özellikle lokanta ve kahve işletmeciliği Türk
yatırımcıları çeken dallar sınıfına girmektedir. Bu dallar Türk serbest
çalışanlarının % 75'ini toplamaktadırlar. Türklerin varlık gösterdiği
diğer ticari alanlar inşaat ve hizmet sektörleridir (tamir, temizlik,
tercümanlık, vs.). Özellikle inşaat sektörü küçük işletmelere imkanlar
tanımakta ve bir çok Türk ailesinin ev sahibi olmasına veya
konutlarının onarımına olanak tanımaktadır. Göçmenlere has ekonomik
atılım davranışı, ikinci nesil Türklerin dil ve kurum bilgi ve
becerileri ile pekişerek, Belçika'da yeni bir aşamaya girmektedir.
Bunda Belçika'nın geniş Avrupa Türkleri coğrafyasında merkez bir yer
işgal etmesinin rolüde bulunmaktadır. Gelecekte turizm ve taşımacılık
sektörlerinde Türklerden atılımlar beklenmektedir. Bundan sonraki
aşamalar yatırımcıları üretim alanına çekecektir ve böylelikle
Belçika'da yetişen Türk asıllı genç iş gücüne yeni bir umut kapısı
açılmaktadır.
BELÇİKA'DA SOSYAL HİZMET VE EĞİTİM ALANINDA ÇALIŞAN TÜRKLER
Özellikle
ilgilenilmesi gereken bu profesyonel grubunun önemi yaban elde yetişen
gençlerin eğitimi ve sosyal uyumu açısından son derece büyüktür.
Ayrıca, bu iş sahası Türk asıllılara Devlet sektörünün ve yönetim
kadrolarının kapılarını açmaktadır. Bu gruba yerel politika hayatına
yeni atılan belediye encümen azası Belçika Türklerinide eklemek
gerekir. Türk sosyal hizmet görevlilerinin yüksek bir eğitim düzeyi ve
önemli dil bilgisi olduğu görülmektedir. Bununla beraber, göçten
kaynaklanan sosyal hizmet görevlilerinin halen karar yetkisinden uzak,
kenar alanlarda bulunduğunun gözlenmektedir. Sosyal alanlarda çalışan
Türklerin acil bir şekilde deneyim alışverisi ve meslek içi eğitim
ortamları kurmaları, girişimci olmaları ve kendilerini oynadıkları
rolün önemi ile orantılı bir şekilde yetiştirmeleri gerekmektedir.
Genelde sosyal alanda çalışan Türklerin Türkçe dil bilgileri yaptıkları
işler için yeterli olmamaktadır. Bu kimseler, çoğu zaman deneyimsiz
oldukları gibi, aralarında sabit iş bulmakta zorlananlar da vardır.
Sayıları 650 ila 1000 arasında olan bu kümede, öğretmen, eğitmen,
hemşire, doktor, sosyal yardım görevlisi, tercüman, psikolog, dernek
yöneticisi, spor antrenörü, sanatçı, din adamı, v. b. gibi karışık
meslek gruplarını bulmaktayız. Bu kişilerin Türk grupları ve Belçika
kurumları arasında oynadığı "uzlaşma" rolü ve göçmen çocuklarına
sunduğu sağlıklı uyum modeli, Belçika'daki Türklerin geleceği için son
derece önemlidir. Bu meslek grubunun % 60'ının Flaman bölgesinde hizmet
verdigi, yarıdan fazlasının kadınlardan olustuğu ve % 25'inin yüksek
öğrenim mezunu oldugu saptanmıştır. En az % 33'ü yabancı gençlerin
eğitim sorunları ile ilgilenmektedir.
KÜLTÜREL, SİYASİ VE DİNİ GELİŞMELER VE SAĞLIK SORUNLARI
Belçika'da
yaşayan insanların dini inançları ile ilgili kesin istatistik bilgilere
rastlamak zordur. Dolayısıyla, bu ülkede bulunan Müslümanların
sayısının kesin tesbitini yapmak ve bu insanların kültürel ve siyasi
tutumlarını sosyolojik olarak tanımlamak oldukça güçtür. Bu alanda
bilinen en sağlıklı ve en yeni değerlendirmeler, Belçika Müslümanlarını
350-370 bin olarak göstermektedir. Bu grubun üçte biri Türklerden
oluşmaktadır. Bugün Belçika Müslümanların % 80 ila % 90'lık bölümü
1960-1970 yılları işçi göçünün uzantısıdır. Bu sınıf oldukça genç
olduğu gibi, nüfusu giderek artmaya devam etmektedir. 1990 kayıtlarına
göre Müslümanlar toplam ülke nüfusunun % 3'ünü oluşturmaktaydılar.
Bugün bu oran toplam ülke nüfusunun % 4'üne yakın bir bölümünü
oluşturmaktadır. İslamiyet, uzun yıllardır Belçika'da mümin sayısı
itibariyle, Katoliklikten sonra ikinci din durumundadır. AnketlerdeTürk
asıllı gençlerin büyük çoğunluğun Müslüman olduklarını ifade ettikleri
kaydedilmiştir. Görüldüğü gibi, İslamiyet göçmen Türk toplumunun önemli
bir kültürel bir boyutunu oluşturmaktadır. Cami ve dernek listeleri,
Türk cematinin ibadet merkezleri ve davranışları hakkında bilgi
vermektedir.
Belçika
Türk camilerinin sayısı, 1982-1992 dönemlerinde, 42'den 79'a
yükselmiştir. Günümüzde Türk camilerinin sayısı 80'i aşmaktadır ve bu
rakam son 6 yıldır değişmemiştir. Cami listelerinde göz
gezdirildiğinde, bunların % 14'ünün Liège, % 24'ünün Hainaut, Namur ve
Lüksemburg, % 11'inin Brüksel ve Brabant, % 25'inin Limburg
bölgelerinde olduğu anlaşılmaktadır. Cami sayısı Brüksel, Gand gibi,
büyük merkezlerde göreceli olarak az olmakla birlikte, bu camilerin
büyük bir kitleye seslendikleri bilinmektedir. Belçika'da Türk
camilerinin büyük bir bölümü Diyanet İşleri ile ilişkilidir. Bu
camilere hizmet, Büyükelçilik servisleri aracılığıyla
ulaştırılmaktadır. Belçika Türk camilerinin yaklaşık dörtte biri Avrupa
Milli Görüş Teşkilatı ile ilişkilidir. Türk camilerinin küçük bir
azınlığı başka İslami hareketlerle ilişkilidir. Brüksel Flaman
üniversitesinin 1995 yılında 1462 kişilik bir eşantiyon üzerinde
yürüttüğü ankette, Belçika'daki yetişkin (19 yaş ve üstü) Türk
erkeklerin % 16'sının hergün camiye, % 22'sinin de cuma namazına
gittiğini belirtilmektedir. Eşantiyonun yarıya yakını, bazı özel gün ve
bayramlarda camiye gittiklerinin ifade etmişlerdir. Sorgulananlardan %
24'ü hiç bir camiyle ilişkili değildir. Örneklemde, çalışan ücretli
nüfusun % 83'ü, öğrencilerin % 73'ü, işsizlerin % 69'u ve serbest
meslek sahiplerinin % 64'ü, en az haftada bir kez camiye gittiklerinin
ifade etmişlerdir. Aynı anketin sonuçlarına göre, Türk grubunun % 17'si
Türk kültür derneklerine devamlı gitmektedir. Türk spor kulüplerine
devam edenlerin oranı ise % 20'dir. Ayrıca Türklerden yalnızca %
2'sinin devamlı olarak siyasi içerikli toplantılara katıldıklarını
öğrenmekteyiz. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza çıkartılan seçim
engelleri, şimdiye kadar bunların gerek Türkiye'de gerekse ikamet
ettikleri yerlerde siyaset yaşamını sınırlandırmıştır. Türklerin daha
çok Türk basınına rağbet ettiklerini gözlemlemekteyiz. Göçmenlere
yönelik gazeteler, Avrupanın her yerinde satışa sunulmaktadır. Brüksel
Flaman üniversitesinin anket sonuçlarına göre (1995), sorgulamaya
katılan yetişkin Türklerin % 53'ü Hürriyet, % 16'sı Türkiye, % 4'ü
Milliyet ve Tercüman, % 3'ü Milli Gazete ve Cumhuriyet, % 2'si Zaman ve
% 1'i de Sabah gazetesi okumaktadır.
SAĞLIK ALANINDA VERİLER VE SORUNLAR
Bugün
Belçika'da yaşayan en son işçi göçü dalgasını oluşturan Türkler sağlık
konusunda oldukça sorunlu ama gelişmekte olan bir tablo ile karşımıza
çıkmaktadırlar. 1980'lerden önceki yayınlarda, yaşanan sıkıntılar daha
çok sağlık kurumlarıyla iletişimsizlikten ve dil bilmemekten
kaynaklanmaktaydı. Nitekim 1979 yılında yayımlanan bir araştırmaya
göre, yabancıların Belçikalılara oranla, sağlık hizmet tercihlerini
daha zorluklarla ve olumsuz bir şekilde yaptıklarını okumaktayız. O
tarihlerde yaşanan sorunlar özellikle madenciliğin neden olduğu
profesyonel hastalıklar ve iş kazaları ile ilgilidir. Bunlara doğumla
ve hamilelik sorunlarını, çocuk hastalıklarını ve ölümlerini eklemek
gerekir. Çocukların sağlık durumuna kimi uygun olmayan yerleşim
koşullarının etkisi büyüktür (rutubet, gaz zehirlenmeleri, sağlıksız
ısınma sistemleri, vs.). 1978 verileri, iş kazaları, iş hastalıkları ve
verem gibi sorunların Türkleri Belçikalıları etkilediğinden altı kat
daha fazla etkilediğini göstermektedir. Bugün Belçika'da yaşayan15-16
bin Türk aile reisinden % 9'u (1706 kişi), çalışma hastalıkları veya
işkazaları neticesinde sakat kalmıştır. Bu grupta her yıl mağlulen
emekliye ayrılanların oranı % 3'tür. 1996 yılında 845 Türk hasta
mağlulen emekliye ayrılmıştır. Sosyal Güvenlik servislerinin verdiği
bilgilere göre, Belçika'da her yıl yaşanan ağır veya hafif iş
kazalarının % 3'ü Türk emekçisine rastlamaktadır (ortalama yılda 1600
kişi). Bu önemli konuya aşağıda daha detaylı olarak değinilecektir.
Ancak
bu sorunlar, 1980'li yıllardan itibaren, maden ocaklarının
kapanmasından dolayı ve Türk ailelerinin genel olarak daha konforlu
konutlara çıkması nedeni ile büyük bir düşüş kaydetmişlerdir. Bunda
Türklerde çalışan nüfusun işsizlik nedeni ile azalmasının da etkisi
vardır. Ne varki yakın tarihte, göçmen ana-babadan doğan ve Belçika'da
iki kültür arasında bocalayan genç nesilin sosyal ve ekonomik uyum,
güvenlik, uyuşturucu, davranış bozukluğu ve ruh sağlığı sorunları baş
göstermiştir.
Psikolojik
olarak göç, zorunlu ve sancılı bir yeniden sosyaleşme işlemi ile
eşdeğerdedir. İnsanı yabancı grup, dil, kültür ve değerlerle
karşıkarşıya bırakır. Kimi zaman ırkçılığa ve sosyal dışlanmaya maruz
bırakır. Göç eden insanlar, ister istemez öz kültürlerinin hızlı
değişimi ile karşı karşıyadır ; çocuklarının başka kültürlere dönük
olduğunu çaresiz tespit etmek durumundadırlar. Bu olgulara alışanlar
olduğu gibi, yaşanan şoklardan büyük acı duyanlarda bulunmaktadır.
Durum, aile içi çatışmaya, dolayısıyla yetişkinlerde ve gençlerde
davranış veya ruh sağlığı bozukluklarına neden verebilmektedir. Göçmen
Türklerin kültürel özelliklerine baktığımızda, geleneksel toplum
özelliklerini görüyoruz :
Daha
önce yapılan araştırmalarda, göçmen gruplarda birinci kuşakta
somatizasyonların ağırlıkta olduğu, ikinci kuşakta, kişilik ve davranış
bozuklukları, alkol ve uyuşturucu bağımlılıklarının sıklıkla görüldüğü,
çocuklarda ise öğrenme ve hatta zeka geriliklerinin görüldüğü
saptanmıştı. Klinik gözlemler, bu bulguları doğrulamakla birlikte, son
yıllarda, buhran etiyolojisini iş pazarındaki zorluklar veya sıla değil
de, aile içi çatışmalar ve yerli kurumlarla olan çatışmalar
oluşturmaktadır. Özellikle genç kadınlarda, bir yandan, kendilerini
gerçekleştirme istekleri, model arayışları, görücü usulu yaptıkları
evliliklerinden doyumsuzlukları, hakaret ve dayak gibi şiddet
davranışslarına karşı gelme arzuları, diger yandan, aile ve sosyal
baskıların artması sonucu, intihar girişimlerine kadar giden
depresyonlara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu bulgulara, genç kızlarda,
evden kaçmalar, aileden kopmalar, vs. eklenmektedir, tablo kişilik
bozuklukları ve ilaç bagımlılıklarına doğru kaymaktadır. Erkekler, bir
yandan, kendi öz arzuları, diger yandan, geleneksel aile şefi
rolleriyle, aile içi otoriteyi uygulamada yaşadıkları zorluklar ve
çekişmeler nedeni ile obsesif kaygı tabloları çizmekteler, şiddete
kolayca başvurmaktalar. Bunlarla birlikte alkol, fuhuş ve kumar
bağımlılıkları da görülmektedir.
Belçika'da 1998'de hüküm yiyenler arasında yabancıların oranı % 32,7'idi. Bu
SONUÇ
Bu
çalışmada, Belçika'da yaşayan göçmen Türk toplumunun 1960'lardan
günümüze uzanan sosyo-ekonomik-kültürel ve siyasi değişimlerini, genel
hatlarıyla bilimsel araştırmalar ve istatistiksel bulgulara dayanarak
gözler önüne sermeye çalıştık. Bu alanda henüz cevap bekleyen bu
sorunsallar arasınsa, örneğin, Belçika tabiyetini almış
soydaşlarımızın, sosyal iş bölümündeki yerleri, işsizlik sorunları,
eğitim durumları, vs., gibi konular bulunmaktadır. Türklerin iş ve
ticaret kurmaya yönelik davranışları hakkındaki ekonomik veriler eksik
ve sistemli değildir. Türk camisi ve dernekler hakkında, rolleri ve
sosyo-politik işlevleri konusunda daha detaylı ve daha sağlıklı
bilgilerin ihtiyacı hissedilmektedir …
Türkiye ve Avrupa Birliği arasında gelişen ilişkiler çerçevesinde, Türkleri Avrupa ve daha ziyade Belçika'ya çeken
iki
dünya arasında köprüler kurmaktadırlar … kader, refah ve mutlulukları
iki ülkeleri arasında kurabilecekleri olumlu, dengeli, tamalayıcı ve
işler ilişkilerin sıkılığına bağlıdır.
KAYNAKÇA
A.
MANÇO (yönetiminde), Sociographie de la population turque et d'origine
turque : 40 ans de présence en Belgique (1960-2000). Dynamiques,
problématiques, perspectives, Brüksel, CRE ve IRFAM, 230 s., 2000.
Eserin Türkçe ve Hollandaca çevirileri halen gerçekleştirilmektedir.
A.
MANÇO ve U. MANÇO (yönetiminde), Turcs de Belgique. Identités et
trajectoires d'une minorité, Brüksel, Info-Türk ve CESRIM, 288 s., 1992.
U. MANÇO (yönetiminde), Voix et voies musulmanes de Belgique, Publications des FUSL, Brüksel, 218 s., 2000.