VEHBİ AKŞİT KUŞADASI MÜFTÜSÜ

18 NİSAN 2016 PAZARTESİ Açılış Konuşması:

Sayın Kaymakamım,

Sayın Konuşmacımız Misafirimiz Prof. Dr. Mustafa Yıldırım Bey

Sayın Belediye Başkanım,

Sayın Garnizon Komutanım,

Sayın Cumhuriyet Başsavcım

Konferansımıza teşrif eden ilçe Müftülerim

Daire Amirlerim,

Siyasi Partilerimizin başkanları ve sivil toplum teşkilatlarının değerli temsilcileri,

Kuşadası’nda görev yapan din gönüllüsü meslektaşlarım, Kur’an Kursu Öğreticilerimiz ve öğrencileri,

Basınımızın değerli mensupları,

Çok kıymetli hanım efendi ve bey efendiler,

Ve Çok Değerli Peygamber Dostları,

Peygamber Efendimizi anmaktan anlamaya çalışmak için çaba sarf eden, Peygamber Efendimizi daha yakından tanımak için, zahmet edip konferansımıza teşrif eden siz değerli misafirlerimizi saygıyla selamlıyor, teşkilatımız adına şükranlarımı arz ediyorum.

Kutlu Doğum Haftamıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.

1989 yılından beri, Peygamber Efendimizin (S.A.V.)’in dünyaya teşrifleri münasebetiyle 09-20 Nisan tarihleri, KUTLU DOĞUM HAFTASI adı altında ülkemizin her köşesi ve aziz milletimizin yaşadığı her ülkede sevinç ve coşkuyla kutlanmaktadır.

Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığımız son yıllarda toplumun acil ihtiyaç duyduğu bir konuyu gündeme taşıyıp, onu Kur’an ve Sünnet çerçevesinde topluma yansıtmaktadır. Bu yıl da “Hz. PEYGAMBER Tevhid ve Vahdet”  ana temasını  gündeme taşınmıştır.

Tevhit: Allah’ı birlemek, sadece ona teslim olmak, ondan başka bir güce teslim olmamak demek.

Rasulullah sav. insanların tahtadan, taştan, helvadan yaptıkları putlara taptıkları bir dönemde dünyaya geldi…

Doğmadan babasını, 6 yaşında annesini kaybetti… Dadısı Ümmü Eymen ile beraber Mekke-i Mükerreme’ye  döndü. Dedesi “Annen nerede?” dediğinde dedesinin boynuna sarıldı. İki yıl geçti. Mekke caddelerinde Abdulmuttalip’in öldüğü konuşuluyordu. Muhammet’i hiçbir yerde bulamadılar. Bir duvarın dibinde “Annemi, babamı, dedemi kaybettim. Şimdi ne olacak?” diye düşünürken,  amcası Ebu Talip geldi: ”Sen bana kardeşimin, babamın emanetisin.” Dedi ve onu himayesine aldı…

Yaşadığı toplumun yaptıklarını hiçbir zaman tasvip etmedi. 40 yaşında Hira’ya inzivaya çekildi.

Risalet görevini aldıktan sonra bozdu sessizliğini.

“Lâ!” dedi. “Hayır, olamaz!” dedi. Sadece “Lâ!” değil, “Lâ ilâhe!”

“Hiçbir ilah, put ya da mabut yoktur!” dedi. Kâbe’de ve çevrede

put adına her ne varsa tümünü reddetti. Asırlardır kendi

halkının tapındığı her şeyi bir hiç yerine koydu.

“Lâ ilâhe illallah!” dedi. “Hiçbir ilah yok, sadece Allah var!”

dedi.

""Lailaheillallah demek, Rabbimizden başka güç ve kudret tanımıyorum demektir.
Lailaheillallah demek, kul ve köle olanlara kul ve köle olunmaz demektir.
Muhammeden Resulullah olmadan Lailaheillallah olmaz. Zira Muhammeden Resulullah demek, Allah bizi yarattı başı boş bırakmadı demektir.
Yeryüzünde Allah'ı tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur'" 

Horlandığı zaman oldu, dışlandığı zaman oldu. Zaman zaman ağza alınmayacak sözler söylediler. ”Ne istersen verelim. Makam, mevki. mal, kadın…””Bir elime ayı, diğer elime güneşi verseniz ben tevhit mücadelesinden vazgeçmem.” Dedi ve insanları tek olan Allah’a ibadete davete devam etti.

Mekke çekilmez olunca Medine’ye hicret etti. Kardeşlik antlaşması yaptı. Bir ve beraber olmalıyız mesajı vererek Medine Vesikası’nı oluşturdu.

Bu ana tema çerçevesinde bilgilerinden istifade etmek üzere İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa YILDIRIM hocamızı davet ettik. Biraz sonra kendisini dinleyip ilminden istifade edeceğiz. Bu vesile ile Kutlu Doğum Haftanızı tebrik ediyor, teşriflerinizden dolayı teşkilatım adına teşekkür ediyorum.

18 Nisan 2016 Kaleiçi Camii bahçesi